19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA Transkritik’i akademik ENİS BATUR Pervasız Pertavsız bir söylemle kaleme almadığını, en doğru Kant ve Marx yorumlarını sunma rekabeti biçimine bürünen akademik oyunu oynamak istemediğini belirtiyor Karatani. Ekonomi ile bir özgürlük pratiği olarak gördüğü Etik arasında –yani Marx ile Kant arasında– yaratıcı biçimde mekik dokuyan yazar yerleşik Marksist ve anarşist önkabulleri sarsıyor. Karatani Batı Marksizminin “kültüre dönüş” eğiliminin bütünüyle dışında duruyor ve Marx’ın kapitalizm eleştirisinin yirmi birinci yüzyılda da dünyanın önünde bir ufuk çizmeye devam ettiğini söylüyor. Karatani’nin ‘Transkritik’i Metis Yayınları tarafından yayımlandı. Kitabı Ahmet Öz değerlendirdi. ‘Emperyalizm ve Siyasal İslam Arasında Türkiye’ ‘Siyasal İslam’ın kodları ve kolları üzerine yetkin bir kaynak… Bu kitapta küreselleşmeyi, kapitalizmi, ‘Siyasal İslam’ın doğasını ve bu şeytani üçlünün bir potada nasıl buluştuklarını ve ortaya çıkan bedelleri okuyacaksınız. Stratejik arazileri, enerji kaynaklarını, doğal kaynakları kontrol etmeye yönelik açık işgali, rejim değişikliğini içeren klasik emperyalist refleksleri okuyacaksınız. ‘Siyasal İslam’ın sadakatinin ancak ve ancak kitaba ve tanrıya olduğunu da… ‘Siyasal İslam’ın kitleleri nasıl kafaya aldığını da... AKP’nin dersine nasıl iyi çalıştığını da… Gamzi Akdemir, Ergin Yıldızoğlu ile kitabını konuştu… Bol kitaplı günler… eposta: [email protected] [email protected] Teknoloji ve Yaratım épublique meydanına biri girmeden, ötekisi çıkışında, biribirilerinden birkaç yüz metreyle ayrılan iki evde, XX. yüzyılın yazgısını değiştiren, güçlü etkisi günümüze ulaşan iki teknik, yarım yüzyıl arayla devreye girmiş: İlkinde, Daguerre’in laboratuvarı, ikincisinde Mélies’in buluşunu gerçekleştirdiği bina yeralıyormuş. Gerçeği tıpatıp nakleden, iki büyü kutusu. İki illüzyon makinası: Öte yandan. Hayatımızı dolduran iki görüntü aygıtı. Yaklaşık bir kilometre daha yürüyoruz: Yeni bir gösteri merkezinin hazırlıkları doludizgin sürüyor: Burası, “numérique” sanatları ağırlayacakmış. Bilgisayar etrafından hızını alan pek çok teknolojik atılım yeni bir çağı başlatalı ne kadar oldu? İçinde yaşamaya koyulduğumuz bu dönem, benim kuşağımın hayatını ortadan ikiye böldü. Pek azının farkında olduk, çoğuna maruz kaldığımız duygusunu büyütüyoruz. Sigara paketinden biraz daha cüsseli bir araç, elimizdeki: Fotoğraf, video çekimi; telefon, eposta; ses kaydı, nakli; izleme ve dinleme olanağı; daha neler. Bir adım sonrası kapıda: Ulaşım araçları için bilet işlevi de görecek, şeker ya da kolesterol ölçümlerini de yapacak, aynı zamanda; başka işler de. Kullanabilenler, zaten borsa ve banka işlemlerini şimdiden onun aracılığıyla gerçekleştiriyorlar. Cüssesiyle tersorantılı beyin gücü yüklendiğinde, bellek sığasına bağlı olarak sözlükler, metinler, görsel arşivler, sessel depolamalarla, herşey cebe sığacak, sığmak üzere. Hüner sahipleri ya da çocuk yaşta öyle eğitilenler, sayısız alanda, o ufarak araçla üretim yapacaklar yapılmaya başlanmış olsa gerek. Bu yeni kipsellikler bütünü, Hayat’ın özünü belki değil, çehresini alabildiğine değiştirecek çok yakın bir tarihte. Ömrüm, kalan zamanım ne kadarını görmemi sağlayacak, bilmiyorum. Çoğuna uyum sağlayamayacağımı anlıyorum. Cep telefonu, internet kullanıyorum tabii; elyazımı tarayıp gönderiyor, kitaplarımın son işlemlerini bilgisayar ekranında R Daguerre yapıyorum ama, tutuğum. Gençleşmediğime göre, daha da tutuk olacağım belli, ileride. Tepki duyuyor muyum? Teknolojik gelişmenin sağladığı nitelik ve kolaylıklar sevindiriyor beni. Arıza potansiyeli, sırnaşık kullanımlar (önüne gelenin araçlarıma ‘mesaj’ gönderebilmesi), zorlamalar sinirlendiriyor. İşin ticaretine öfke duyduğum oluyor: Temel insanlık sorunlarından esirgenen bütçeler, aşırı tüketimde heba edildiğinde kan beynime çıkıyor. Çarçabuk, makine mezarlığıyla çevriliyor olmak da hoş durum değil ayrıca. Ne yapalım: Çark böyle dönüyor. Daguerre de, Mélies de modern yaşamın, bir çağın ana eksenini etkileyecek buluşlar gerçekleştirmiş oldukların bilincindeydiler TURHAN GÜNAY Daguerre de (Üstteki fotoğraf), Mélies de modern yaşamın, bir çağın ana eksenini etkileyecek buluşlar gerçekleştirmiş oldukların bilincindeydiler hiç şüphesiz. hiç şüphesiz. İşin buraya varacağını öngörebilirler miydi? Doğrusu, sanmıyorum. Jules Verne’in yapıtına bakalım: Kimi öngörüleri gerçekleşmiş olsa bile, gelecek tasarımı günümüzün parametrelerinin ipuçlarını barındırıyor diyemeyiz. Bugün, yüzyıl sonra nereye varabileceğimizi kestirebilen var mıdır? Varsa, nerededir? Nasıl bir dünya düzeni, yaşam düzeni öngörüyordur? Geleceğin her vakit sis altında beklemesi, hazırlanması ürpertici. Teknolojik evrim karşısında sanat, edebyata oranla çok daha fazla uyum sağlama yeteneği gösteriyor. Çağdaş sanat bunu kanıtlıyor. Edebiyatın bağrından çıkagelen bakış, tıpkı benim gibi, tutuk. Toussaint’in Fotoğraf Makinası, küçük İskender’in kendisine gelen yeraltı tadlı epostalarla kitap kurması, cep telefonu ya da internet üzerinden yazınsal işler üretilmesi düpedüz derkenar çıkmaları. Ne demeye getiriyorlar, şairler ve yazarlar: Hayat, teknolojik gelişmelerin ötesinde, tıpatıp aynı mı kalacak, kalıyor, diyorlar? Yan gelişmeleri hiçe sayamayız, edebiyat bağlamında da. Sessel ya da görsel CD’ler, arşivler, sanal ortama iş üretmeler merkezüretimin niteliğini henüz değiştirmeye yetmiyor. Dadacılardan, Kurt Schwitters’den öteye gidildi mi? Finnegans Wake’i bilgisayarlı bir dünyaya mı borçluyuz? Queneau’nun Yüz Milyar Şiir’ini? Bu dönem, güçlü bir yazınsal atılım gerçekleştirmedi şimdilik. Belki, yarın. Teknolojik devrimlerin yadsınamaz katkısı, üretimin kitleselleşmesi, demokratikleşmesi. Hemen olmamıştır bu: Daguerrotype’den enstamatik Kodak’a, Mélies’in kutusundan handy cam’e zamanlar gerekmişti. Şimdi hızlanıyor yaygınlaşma: Bilgisayar, internet, cep telefonugillerin kullanım oranı kısa sürede çığ gibi büyüdü. Sanat, edebiyat, klâsik ortamlarda bir seçkinlik koşuluna kilitliydi; bugün, fotoğraf çekmek ya da kısa film yapmak, şiirini ya da romanını, fikirlerini ya da araştırmalarını internet ortamında gerçekleştirmek için deveye hendek atlatmak gerekmiyor. Sorun gelip şuraya dayanıyor ama: Ortaya çıkan ne? Üretimden mi dem vurabiliriz, ifrazattan mı? Ola ki yeni çağ, bütün eski ölçülerin devredışı bırakılmasıyla asal biçimine oturacaktır. Gene de unutamayız: Tzara, Duchamp ve benzerleri bunu önereli yüz yıl olmak üzere. “Puşkin’i çağdaşlık gemisinden atma”yı salık vermekle bitmediğini biliyoruz işin: Yerine koyulacak olanı önce ortaya koymak zorunlu şart. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 965 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle