Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ sanlığı, onun niyet ve maksatlarını hiç hesaba katmadan düzenleyen, onları birbirinden ayırıp yeniden birleştiren bir güç, dinseltüreyimsel (religion generic) bir oluşumdur. Marx’ın tüm hayatı boyunca şifresini çözmeye gayret ettiği şey de budur…” Bu hamle yeni bir maddeci diyalektiğe çağrıydı ve ilk ses, kitabın İngilizcesinin yayımlanmasından (2003) üç yıl sonra Slavoy Zizek’ten gelmişti (2006): Paralaks (Encore Yayınları, Türkçesini yayımladı Paralaks’ın, maalesef son derece özensiz bir çeviriyle. Tuncay Birkan’ı harika editörlüğü ve Erkan Ünal’ı da çevirisi için kutluyorum, kusursuz bir iş çıkarmışlar Transkritik’te.) Altyapıüstyapı metaforu üzerinde biçimlenen ve tarihi üretim ilişkileri açısından analiz eden ana akım Marksizm kapitalizmin topos’undadır. Bunu anlamak için Kantçı sentetik yargıyla Marxçı değer biçimi analizini sahiden kavramak gerekir. Kitapta mükemmel bir biçimde yapılıyor bu analiz. Bitmedi: “Cimrinin dürtüsünü hor görme eğilimindeyizdir. Ama sermayenin biriktirme dürtüsü de esas itibariyle aynıdır. Marx’ın terimlerini kullanırsak, kapitalistler ‘rasyonel cimriler’den ibarettir. Bir yerdeki birinden meta satın alıp onu başka bir yerdeki birine satan kapitalistler mübadele etme konumlarını yeniden üretip genişletmeye çabalarlar; amaçları ‘birçok kullanım’a ulaşmak da değildir. Yani kapitalizmi harekete geçiren dürtü insanların arzularında yatmaz. Söz konusu olan tam tersidir: Sermaye, mübadele etme hakkını elde etmek amacıyla insanların arzularını yaratmak zorundadır. Mübadele etme hakkını istif etmeye yönelik bu dürtü, başkaları arasındaki mübadeleye özgü istikrarsızlıktan doğar.” Burada tüm bir Frankfurt Okulu filozoflarına, Gramsci’nin hegemonya, Chomsky’nin “rıza imalatı” ve Althusser’in DİA analizine yönelik radikal bir eleştiriyle karşı karşıyayız. İnsanlar, diller, toplumlar ve sınıflar arası ilişkileri bir mübadele olarak ele alan ve işte bu nedenle doğal gelişimin seyrini ya da tasvirini dolaşım üzerinden yapmaya çağıran Karatani bu radikal kopuşu yine Kant ve Marx’ın eleştirilerine yaslanarak gerçekleştiriyor. Hem de mükemmel bir biçimde. Felsefeyi, dilbilimi, kapitalizmi yaratan/mümkün kılan şey hep aynıdır: Farklı diller, farklı değer yargıları ve farklı değerüretmesistemleri olarak ekonomiler arası mübadele yani farklılık olarak mübadele! “Siyasal iktisatçılar, siyasal iktisadın nesnel bilgisine dayanarak bu muammaları (ekonomik faaliyetlere dair muammaları) aydınlatabileceklerine inanırlar. Diğer taraftan, bir mübadele (iletişim) olmayan hiçbir insan faaliyeti yoktur. Devlet, ulus ve hatta din bile birer mübadele biçimidir. Bu anlamda, bütün insan faaliyetlerini ekonomik olarak görmek mümkündür. Öyle bakıldığında, siyasal iktisat alanı, diğerlerinden ille de daha basit, pratik ve nesnel değildir. Siyasal iktisat dünyası, yani para ya da kredinin örgütlediği dünya, tıpkı tanrıların ve inancın örgütlediği dünya gibi tamamen fantazmagoriktir, ama varlıklarımızı birbirine bağlayıp ayaklar altına alabilmesi bakımından da kudretlidir.” Ve ana akım Marksistlerin ulus, din ve devlet söz konusu olduğunda sergiledikleri sessizliğin temel nedeninin farklı mübadele biçimlerine tabi olan bu alanları küçümsemiş hatta kavrayamamış olmalarıdır diyor ve ekliyor Karatani, “Kapitalist meta mübadelesi, ulus ile devlet, ancak ekonomik bir açıdan bakıldığında birer mübadele biçimi olarak görülebilir. Ekonomik altyapı kavramı ancak bu bağlamda bir anlam ifade eder.” Sermayeulusdevlet üçlüsünün Fransız İhtilali’nin ortasında evlendiğini ve bu üçlünün her tür tehdide karşı hazırlıklı CUMHURİYET KİTAP SAYI 965 olduğunu belirtip tarihi deneyimi de hatırve yeni bir düzeyde yeni bir değer sistemilatarak, şu kulaklara küpe saptamasını yane ihtiyaç duyulur ve yeni bir sistem derhal pıyor: üretilir. Sermaye bu farklılığı hiç durmadan, biteviye üretmek zorundadır. Sanayi “Bugünlerde sıkça, küreselleşen kapitakapitalizmi çağında teknolojik yeniliğin dalizmin (neoliberalizmin) ulusdevleti gideha önce eşi benzeri görülmemiş ölçüde hızrek parçalayacağı tahminini duyuyoruz. Bu lanmasının ardındaki şey işte bu gereklilik mümkün değildir. Tek tek ulusal ekonomiya da taşınması gereken yüktü. Karşıt tarafler küresel piyasa tarafından tehdit edildiklardaki ideologların bu fenomene yöneltleri zaman, devletin ve / ya blok ekonomitikleri suçlamalara ve düzdükleri methiyenin korumasını (bölüşümünü) talep ederlere rağmen, teknolojik yeniliğin kendi ler ve aynı zamanda ulusal kültürel kimliğe içinde ve kendi başına harekete geçmediğibaşvururlar. Demek ki sermayeye yöneleni belirtmek lazım; kapitalizmdir ona yön cek herhangi bir karşıeylem devleti ve uluveren. Epeydir gözlemlediğimiz üzere, sersu da (cemaati) hedef almalıdır. Kapitalist mayenin genişlemesi için, neredeyse anulusdevlet, donanımı sayesinde gözüpeklamsızca farklılaşan bir teknoloji gereklidir tir. Üçlüden (sermayeulusdevlet) yalnızca daima. Sermaye, teknolojik yeniliği dünyabirini inkâr ederseniz, diğer ikisinin gücü yı uygarlaştırmak uğruna değil, kendi hayasizi halkanın içine sonunda yeniden çeker. tını sürdürebilmek için teşvik edip devam Korporatizm, refah toplumu ve sosyal deettirmeye mahkumdur.” mokrasi gibi geçmişteki karşıhareketler, Daha iyi cümleler kuramayacağım için halkayı ortadan kaldırmamış, aksine onu tümüyle alıntıladım. Mesele gayet basit: kusursuz hale getirmişlerdir.” Karatani’nin özellikle Marx’ın 18 BruSermaye, metaları bol ve ucuz oldukları maire’i üzerinden geyerden alıp (ya da liştirdiği eleştirel okuemeğin ucuz olduğu ma, bugün içinde buyerde üretip) az ve palunduğumuz “temsil halı oldukları yerde sakrizi”ne ve devlet teotarak ve ücret aynı kalrisine dair çarpıcı mak kaydıyla teknoloipuçları sunuyor. Mutjik yenileme yoluyla lakiyetçi monarşiyi, verimliliği artırarak kapitalizme geçiş ve dolayısıyla ücreti düşüdolayısıyla ulusu rerek, tüketiciler olan mümkün kılan bir uğişçilere bir öncekinden rak olarak algılayan daha ucuza ama daha Karatani, toplumsal fazla meta satarak artıdevleti (toplum) üredeğer üretir. Bu tüccar ten şeyin siyasi devlet ve sanayi sermayesine (devlet) olduğunu sapözgü göreli artıdeğetayarak, devleti sınıf rin elde edilme yöntemücadelesinin zor aymidir. Ve bu analiz, gıtı olarak gören yaklageleneksel sol mücaşımları mahkum edidele yöntemi olan üreyor. Genel oy hakkı ve tim eksenli sendikal gizli oylama hakkındamücadelelerin başarıki saptamalarını, yani sız olmasının nedenleböylelikle temsil edenrini de gayet iyi açıklılerle edilenler arasında yor. Bu şu demek deyaşanan yarılmayı mutğildir: sendikal mücalak değil konjonktürel dele terk edilmeli! Akbir süreç olarak okusine, birer tüketici de mak gerekir. Adorolan işçilerin sermaye no’nun, insanın asla karşısında en güçlü olherhangi bir toplumsal dukları uğrak satın alboyutuna indirgenemadır, dolayısıyla sermeyeceği yolundaki mayenin de yumuşak saptamasını hatırlatakarnıdır burası ve anrak ve bu muhteşem cak üretim eksenli müImmanuel Kant (üstte) ve Karl Marx. analizleri okuma sürecadelelerle tüketim ekcine havale ederek başsenli mücadeleler araka bir konuya geçiyorum. sındaki bağ (zaten işçiler konum değiştirmiş tüketicilerdir nihayetinde) güçlendiriSÖMÜRÜ OLARAK ARTIDEĞER... lerek kapitalizm içinde sonuç alıcı bir strateji geliştirilebilir. Şu kritik soruyu cevaplamadan geçmeyelim: Haksız kazanç, eşitsiz mübadele ya da “Bireyler bu alanda (ekonomik süreçler, sömürü olarak artıdeğer nasıl elde edilir? A. Ö.), ancak para kategorisinin bir eyleyiBu sorunu ana akım Marksistler genellikle cisi olarak öznel (etkin) olabilmelerini sayüretim sürecine bakarak ele alıp işçinin yamazsak, özne olamazlar. Demek ki etkin şamını yeniden üretmesi için gereken süreolabilenler kapitalistlerdir. Gelgelelim, kaden fazla çalıştırılmasıyla, yani emek sömüpitalistler de bir güçlükle karşılaşırlar: Artırüsü yoluyla elde edildiği cevabını vermişdeğere, ancak bir bütün olarak ücretli işçilerdir. Bu aynı zamanda tarihsel maddecililer ürettiklerini satın alırsa ulaşılabilir. Yani sermaye en azından bir kere, satın alıcı ğin de yanılsamasıdır. Dosdoğru kapitalizmin/ulusdevletlerin sınırları içinde kalan konumunda olan ücretli işçilere tabi olmak, satıcı konumunda durmak zorundabir açıklamadır bu. Oysa cevap farklılık olarak mübadelede gizli: dır. Efendi ile köle arasındaki ilişkiye, tala“Dolayısıyla, ticaret sermayesi mekânsal na dayalı Hegelci diyalektikten farklı bir olarak iki değer sistemi arasındaki (bu sisdiyalektik vardır burada.” temlerden sadece birine ait olanlara görünBunları söylemekle Karatani, sadece kameyen) farklılık yoluyla ortaya çıkarken, pitalizmiçi bir mücadeleye itiraz etmekle sanayi sermayesi ise zamansal olarak farklı kalmıyor, aynı zamanda ondan çıkış yolları değer sistemleri üretmeye devam ederek da arıyor ve kitabında “birlik” adını verdivarlığını sürdürür. Emek üretkenliğinin geği yeni bir mübadele biçimi geliştirerek, ki lişmesi sanayi sermayesinin bir sistem dâhiyine Marx’a ve Kant’a yaslanıyor burada, linde farklı sistemler üretmesini mümkün bunun imkânlarını son derece samimi bir kılar. Bu yüzden, eşdeğer mübadele gibi biçimde tartışıyor. Başta da belirttiğim gibi görünmesine rağmen farklılığa ulaşabilir. kitap birbirinden önemli analizlerle dolu Ama hemen ardından bu farklılık çözülür ve hepsini buraya taşımama imkân yok, sa dece değiniyorum çoğuna. Karşıeylem ya da mücadele tümüyle etik bir meseledir; bunu “Etiksiz ekonomi politikası kördür, ekonomik kaygı gözetmeyen bir etik müdahale ise boş,” formülüyle dile getiriyor Karatani. Ve etikten söz ediyorsak artık özgürlüğün alanına geçmişiz demektir. İşte bu noktada Kant ve Marx’ın eleştirel teorilerinin mükemmel bir uyumunu ortaya koyuyor Karatani: Kant doğal nedenselliği Marx’sa özne kategorisini paranteze alarak ulaşmıştı özgürlüğe ve Kant bireysele kozmopolit dünyasiviltoplumu aracılığıyla ulaşırken Marx Kapital’de yer alan kapitalizme, meta ekonomisine değer biçimi analiziyle yani evrensel eşdeğer para aracılığıyla sıçrıyordu. Bu ne demektir: İnsanlığın tüm eylemlerini (para aracılığıyla dolayımlanan) bir mübadele olarak algılamadan bireyi olumlamak mümkün değildir: Farklı deyişle evrenseli bireye ancak bu yolla yerleştirebilir ve bizi kuşatan bu ulusdevlet paradigmasından böylece kurtulabiliriz. Ama kritik ayrım burada gizlidir, sermaye insanlararası mübadele yoluyla kendini çoğaltmayı amaçlar, dolayısıyla insanları araçlaştırır. Oysa: “Komünist toplum, bu açıdan bakıldığında, başkalarına hem bir amaç hem de bir araç olarak davranılan bir toplum olmalıdır; ve komünizm, ancak insanlara sadece bir araç olarak davranılmakta olan toplumsal sistemin (yani kapitalizmin, A. Ö.) yeniden örgütlenmesiyle mümkün olabilir. Başka bir deyişle, kapitalizmi aşmaya yönelik düzenleyici fikir burada yadsınamaz bir şekilde gelip çatar.” Para sorunsalını Andre Gorz’un da başvurduğu YMTS (Yerel Mübadele Ticaret Sitemi: sermayeye dönüşmeyen, tüm mal ve hizmetleri birbirine bağlayan “tarafsız” bir mübadele aracı) aracılığıyla ve üretim/tüketim kooperatifleri üzerinden aşmanın yollarını araştırıyor Karatani, ki burası da hayati bir uğraktır, para asla küçümsenmemesi gereken, dinsel, teolojik bir fenomendir. Bunlar içsel mücadele yöntemleridir ama kapitalizm asla sadece bu yollarla aşılamaz. Kapitalizme karşı mücadele ancak iç ve dış mücadele yöntemlerinin uygun bir düzenlemesiyle verilebilir. Kriz mutlaktır Karatani’nin de işaret ettiği gibi ve devrim pratik bir sorundur. Yazık ki Kant ve Marx’ın bu benzersiz çabaları tümüyle tersinden bir okumayla dizgeleştirilerek (ya da sistemleştirilerek) eleştirel güçlerinden yoksun bırakıldı, Karatani’nin de sıkça ve teessüfle belirttiği gibi. Farklı deyişle, ulusdevlet paradigmasını aşan ve bireyselliğin ancak bir dünyasiviltoplumu içinde, dünya vatandaşlığıyla inşa edilebileceğini ortaya koyan müdahalelerdi her ikisi de... Dönülmesi gereken “transkritik mekân” burasıdır! Transkritik’le ilgili söylenecek çok şey var daha (anti Hegelci bir dönüş olarak taşıdığı önem, öznenesne ilişkisi açısından yarattığı yarılma ve öznenin topos’una ilişkin yepyeni bir öneri sunması, pratik mücadele önerileri vs…) ve bu yazı daha baştan bu kusuru kabullenerek kaleme alınmıştır. Ama bu müdahalenin bir senfoniye dönüşme potansiyelini göz önünde bulundurarak ki handiyse yüzde yüz dönüşecektir, daha önemli olan şeyin bu senfoniye katılmak, üzerine düşünmek, tartışmak ve üretmek olduğunu ama bu basmakalıp ifadeleri aşan bir niyet ve kararlılıkla bunları dile getirdiğimi söylemeliyim. Gelecek yepyeni imkânlarla doludur ve Marx tam da bu nedenle geleceğe dair çok az konuşmuş ve Kapital’i ucu açık bir metin olarak kaleme almıştı. Şimdi sıra onun yapıtını ve tabii ki Kant’ın yapıtını da sarmalayan sis bulutunu dağıtacak “transkritik” bir okumada. Transkritik/ Kojin Karatani/ Çeviren: Erkal Ünal/ Metis Kitap/ 396 s. SAYFA 5