Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ergin Yıldızoğlu’yla ‘Emperyalizm ve Siyasal İslam Arasında Türkiye’... taya çıkışını, dünyayı açıklamaya çalışan diğer savlar üzerinde egemenlik kurmalarına yardımcı olacak medya katkısını, akademik çevrelerde ortaya çıkan, finans kuruluşlarınca da büyük hevesle desteklenen kimi “epistemik” toplulukları hep bu bağlamda anlayabiliriz. Halkın bu yeni düşünceleri benimseme sürecini de… KAPİTALİZMİ DİNLE; ANI YAŞA! Ek olarak sermaye genişlemek üzere geldiği bölgelerde metalaşmayı hızlandırarak toplumsal beğenileri olduğu kadar, zaman kavramlarını da dönüştürür. Beğeniler, gelen metalar, bunları taşıyan imajlar ve kredi mekanizmalarıyla dönüşürken, giderek gelen metaların izlerini taşımaya başlarlar. Zaman ise kısa döneme odaklanmaya, hatta tutsak olmaya başlar, reklamdaki gibi “anı yaşa” diğer bir deyişle, “yarını, hatta daha ötesini düşünme!” Çünkü daha ötesinde sermayenin bu coğrafyada değerlenme olanaklarının tükenmeye başlamasıyla kriz eğilimlerinin yeniden denetimden çıkmaya başlaması, verili kodların, Lacan’cı bir deyimle, “sistemin simgesel verimliliğinin” aşınmaya başlaması vardır. Bu noktaya gelmek kaçınılmazdır. Gelindiğinde de, “kitleler”, günlük pratikleriyle egemen ideolojinin açıklamaları arasındaki uçurumun büyümeye, sunulan fantezilerin etkilerini kaybetmeye başladığını önce duyumsamaya sonra da anlamaya başlarlar. Ancak, bu konjonktür geldiğinde kitlelerin, bir önceki dönemin anılarından arınmış olmaları, yeni duruma hazırlıksız yakalanmaları, şaşkınlık hatta şok yaşamaları, yönlendirilebilmeleri açısından büyük önem taşır. İLAHİ ASYA KRİZİ! Küreselleşme bu noktaya 1997 Asya kriziyle geldi. Kitleler küreselleşmenin sorunlarını ve krizini duyumsamaya giderek anlamaya başladılar. Emekçi sınıfların “organik aydınları”, eleştirel entelijansiyanın, sanatçıların (küreselleşmeci düşünceyi yeniden üreten epistemik toplulukların eleştirel karşıtlarının), sesi daha çok duyulmaya, dinleyicilerinin sayısı artmaya başladı. Bu hoşnutsuzluk olgusu 1999 Seattle olaylarıyla gösteri toplumunun ekranına çıktı ve 11 Eylül saldırısı gerçekleşene kadar da yayılmaya devam etti. Diğer bir deyişle kitlelerin gözünde küreselleşme adıyla kurulan sermaye birikim, kriz yönetim ortamı “simgesel verimliliğini” kaybetmeye başladı. Tam kapitalist sistem eleştiri altına giriyordu ki, birden bire gündeme savaş karşıtlığı, terörizmle mücadele, demokratikleştirme söylemleri geldi. DAVOS MAN… 2007’de, “kredi krizi” patlak verdikten sonra, küreselleşme ideolojisini artık kitlelerin gözünden saklayacak tüm açıklamaların istikrarını kaybettiğini görüyoruz. Dünün küreselleşme kahramanları, “Davos man”, bugün yine gösteri toplumunun ekranında, hem de Financial Times, Wall Street Journal CNN, Bloomberg gibi yakın zaman kadar kendilerine kahraman muamelesi yapan yerlerde, dünyanın geri kalanını dolandırmış, bankaları batırmış bu ara ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 965 ‘Emperyalizm ve Siyasal İslam Arasında Türkiye’ ‘Siyasal İslamın kodları ve kolları üzerine yetkin bir kaynak… Bu kitapta küreselleşmeyi, kapitalizmi, ‘Siyasal İslamın doğasını ve bu şeytani üçlünün bir potada nasıl buluştuklarını ve ortaya çıkan bedelleri okuyacaksınız. Stratejik arazileri, enerji kaynaklarını, doğal kaynakları kontrol etmeye yönelik açık işgali, rejim değişikliğini içeren klasik emperyalist refleksleri okuyacaksınız. ‘Siyasal İslamın sadakatinin ancak ve ancak kitaba ve tanrıya olduğunu da… ‘Siyasal İslam’ın kitleleri nasıl kafaya aldığını da... AKP’nin dersine nasıl iyi çalıştığını da… Halkın çoğunluğunun, sömürü, baskı, yoksulluk gibi durumlardan kaynaklanan olağan insanlık sorunlarını dile getirecek kavramlardan dahi mahrum bırakıldığı, sürekli “anı yaşa”, “içindeki gerçek beni bul” sloganlarıyla bombardıman edilerek kısa dönemli hazlara, içe dönmeye koşullandırıldıklarını da… Ergin Yıldızoğlu ile kitabını konuştuk… SAYFA 16 ‘Siyasal İslamın sadakati kitaba ve tanrıyadır’ Ë Gamze AKDEMİR Mükemmel bir ideoloji! KÜRESELLEŞMENİN ORGANİK AYDINLARI Kapitalizmin organik aydınlarının küreselleşmeyi savunmaları da bu oluşumun organik bir parçasıydı. Sermaye, Deleuze ve Guttari’nin terminolojisini (AntiOedipus) ödünç alırsak, canlı emek tüketme makinesi olarak zamanda ve mekânda ilerlerken, bu ilerlemeye uygun olarak, toplumda verili “kodları” çözer, dönüştürür ve yenilerini kurar. Sermaye bizzat kendisinin ürettiği (ve bir var oluş tarzı olan) kriz eğilimlerine, karşıt eğilimleri üretmeye çalışır. Bu bağlamda dolaşım ve değerlenme alanını genişletmeye çabalarken, karşılaştığı coğrafyadaki egemen ideolojik kültürel “kodları” da bu genişlemeyi kabul edecek, bu genişlemeye en az direnişi gösterecek biçimde dönüştürürken (burada David Harvey’nin mekân düzenlenmesine ilişkin savlarını da düşünebiliriz), bu genişlemeyi doğal ve arzu edilir bir şey olarak kabul edecek öznellikleri (insanları) da üretir. Küreselleşmeci organik aydınların or apitalizmin organik aydınları dünyayı artık emperyalizmin olmadığına inandırdı, diyerek başlıyorsunuz kitabınıza. “Korkma emperyalizm yok, küreselleş” diyerek uyutulan kitlelerden söz ediyorsunuz ardından... Peki kitleler yuttu mu bunu sahi? Yoksa “uyum” mu sağladı? Küreselleşme söylemi, ideolojilerin iflas ettiğine, tarihin son bulduğuna ilişkin savların popüler kültürde, daha teorik bir dil kullanırsak “gösteri toplumunda” (ideolojilerin üretildiği, sergilendiği ve gerçekleştiği yüzeyde) hakim olmasından sonra gündeme geldi. Diğer deyişle, küreselleşme söylemi bir toplumsal üretim ve yaşam tarzı olarak kapitalizme alternatif tüm projelerin iflas ettiğine ilişkin bir inancın toplumda yerleştiği bir durum içinde ortaya çıktı. Küreselleşme bu ortamda, engellenemez, karşı durulamaz, insanlık tarihinde yeni bir tarihsel aşama, adeta insanlığın doğal evriminin sonucu olarak sunuldu. Tam anlamıyla metafizik özelliklerle tanımlanan bir olguydu küreselleşme: K