27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Köşe yazarlığında özel birikim alnızca tek bir gazetede bile 60’ın üstünde köşe yazarı olduğunun saptanması, köşe yazarlığı üzerine yeniden düşünmemizi gerektiriyor. Köşe yazarı her konuda “ahkâm kesen” bir önbilici midir? “Kuran” yorumundan “darbe” oluşumlarına dek her gelişmede onun görüşü mü geçerlidir? Okumuşluğun getirdiği bir kendini beğenmişlikle, insana yukardan bakan bir tavır içinde midir? Yaşamanın çilesini çekerken anasının söylediği bir çift sözü bile anımsamaz mı? Kör değneğini beller gibi hep aynı gerçeğin izini sürmek, gerçeği kavradığı anlamına gelmez ki! Belki de onun gerçeği eskimiştir. Başka kapıları yoklayarak da o gerçeğe varmak olanağını aramalıdır. “Bir karınca götürür Hakk’a beni” diyen ozanın yorumuna varılamazsa, gizemci bir anlayış içinde gerçeği yitiririz. Y bu tür kişilerin siyaseti de, sorunları da sağlıklı bir biçimde düşündüklerini sanmıyorum (Hürriyet, Bugün Pazar, “Öteki Türkiye”, 6 Temmuz 2008). Doğan Hızlan böyle bir sonuca varırken İstanbul’un sanat ortamlarını iyi bildiğini anımsatıyor: “Hafta sonu (cumartesi dahil) yalnız İstanbul’da, değişik mekânlarda tam on beş konser programı var. Tabii bunlar bizim saptayabildiklerimiz. Bu sayının daha yüksek olduğu kanısındayım. Devlet müzeleri ve özel müzeler dolup boşalıyor, sinema salonları seyirci açısından mutlu, sergi ziyaretçileri azımsanmayacak bir sayıya ulaştı.” Doğan Hızlan, sanat birikimi olmayan insanın AKP’nin kapatılması davasına, Ergenekon soruşturmasına önyargılı bakacağını; böyle bir birikime varılırsa, daha sağlıklı, daha nesnel, daha boyutlu değerlendirileceğini öne sürüyor. KÖŞE KÜLTÜRÜ Köşe yazarlığında sanat konularında yoğunlaşmak bir uzmanlık işi midir? Yetersizlik içinde, kendini her gün biraz daha yarına hazırlayarak sanatı kavramaya çalışmak mıdır? Bırakalım sanatın geniş açılımını; yalnız edebiyatı anlamaya çalışmak bile, içinden çıkılmaz bir karanlık ormanı tanımaya benzer. Önyargılı olmadan, şöyle bir değinse de, ayrıntılardaki gerçeği arasa da, edebiyatın izini sürmek özel bir birikim işidir. Doğan Hızlan, Hürriyet gibi bir gazetede, tadımlık da olsa, geniş okur kitlelerine edebiyatın, sanatın önemini anlatmaya çalışıyor. Doğan Hızlan daha 20'sine gelmeden eleştirel denemeleriyle ilgi çeken bir yazardı. Yirmili yaşlarında önemli gazetelerin sanat sayfalarını yönetmeye başladı. Çıkardığı, yönettiği edebiyatsanat dergileriyle, televizyon programlarıyla geniş kitleleri etkilemesini bildi. Bu kazanımların arkasında hep iyimser bir bakış vardı. Füsun Akatlı onun önemini belirtirken bu iyimser bakışı da anımsatıyor: "Kültür ve sanata ayıracak bir sayfası olmayan, çok sayfalı, çok okunan bir gazetenin, okurlarıyla edebiyat arasındaki tek köprüsü o. Gazetedeki köşesinde haliyle gündemi izleyen yazıları çoğunlukta. Aralarında deneme tadı, edebiyat yoğunluğu taşıyanları çok değil ama; ağırlığı, ister istemez, güncellik taşıyan konulara vermek durumunda. Munis ve optimist kalemiyle kendine alıştırdığı okurlarını bir yandan da sanata, edebiyata, kültüre alıştırıyor Doğan Hızlan." KÜLTÜR YAZILARININ ÖZELLİĞİ Soyut bir konuyu somuta dönüştürmek, sıradan bir okurun anlayacağı açıklığa kavuşturmak kolay değildir. Edebiyatı ayrıntılarıyla kavrayan Doğan Hızlan gibi bir ustanın işidir bu! Kültür sorunlarını ele alan köşe yazarları başka uzmanlık alanları üzerinde yazanlara benzemez. Ekonomi, sağlık, tarih, spor gibi alanlar biraz da bilgi aktarımını gerektirir. Oysa bilgi aktarımı köşe yazısını çürütür. Yaşamanın içinden geçmenin yazıya kazandırdığı bir doğallık vardır. Mustafa Balbay’ın çocukluğunda, “Osmanlı Kadın” deyimiyle bütünleşen bir ana, Doğan Hızlan’ın yaşamasını etkileyen, benim bile görmeden etkisinde kaldığım bir “Fevziye Sultan” vardır. Hele edebiyat söz konusu olunca, köşe yazısı, kendi beğenisine toz kondurmayan yazarların üstesinden geleceği bir iş değildir. Doğan Hızlan için yazdığım bir yazıda, kültür sorunlarının değerlendirildiği köşe yazılarının önemi üzerinde durmuştum: “Çok satışlı bir gazeteye her gün yazmak, ahkâm kesmeyi iyi bilen siyaset yazarları için kolay iştir. Ama bir kültür yazısında aynı başarıya ulaşmak kolay değildir. O gazeteyi salt Doğan Hızlan için alanlar olduğunu da unutmamak gerek” (Cumhuriyet Kitap, Edebiyatımızın Cumhurbaşkanı: Doğan Hızlan, Ağustos 2007) Geçen yıl AğustosEylül aylarında Nec miye Alpay eleştirmenlerle ilgili bir dizi konuşma düzenledi. Bunlardan biri de Doğan Hızlan’la yapılmıştı (Radikal Kitap, Eleştirmenlerle Konuşmalar, “Bir Estet”, 28 Eylül 2007). Necmiye Alpay “estet” anlayışını yorumlarken onun Doğan Hızlan’da somutlaştığını görüyor: “Tüm çağrışımlarıyla estet: Daha çok batı toplumlarının ‘yüksek sınıflar’ına ait gelenekler çerçevesinde yer alıyor bu çağrışımlar: Aristokrat ya da burjuva gusto’sunu yönlendiren, hem sanatın hem de gündelik yaşamın incelikleri konusunda beğenisine güvenilen, siyasal ya da toplumsal otoritelerle kolay kolay çatışmayan, ama onlarla arasında belirli bir mesafeyi de hep koruyan saygın kişi.” Güncel siyaseti yorumlayan köşe yazarlarıyla bu anlayışın bağdaşabileceğini sanmam. Ya da tam tersi, yönetim yetkisini elinde bulunduranlarla uyum içinde olmayı yazarlık hüneri sayan, “eyyamcı” köşe yazarları, bağdaşmanın mutluluğu içindedir. Köşesini kültürün, edebiyatın ayrıcalığına ayıran köşe yazarları siyasetin üstündedir. Doğan Hızlan haftanın her günü, kültürün değişik boyutlarıyla birliktedir. Cumartesi günü kitapların dünyasına sayfa açmıştır. “Bugün Pazar” derken denemenin tadını çıkarır. O bir “gurme”dir; yiyecek içeceğin tadı ondan sorulur. Alaturka ud sesinin üzgünlüğünde yaşayıp da çok sesli müziğin gizlerine varmak ona özgüdür. Edebiyatı genel çizgileriyle bilirken ayrıntıların ayrımına varmak, onun gibi eleştirel denemenin tadını çıkaranların işidir. ELEŞTİREL DENEMENİN ÖNEMİ Doğan Hızlan bu anlayışı şöyle açıklıyor: “Türkiye’de eleştirmen sadece eleştiri kuralları içinde, eleştirel denemenin doğrultusu içinde kalamıyor; birçok zaman okuru bilgilendirmek için edebiyat tarihi bilgisine de sahip olması gerekiyor.” Doğan Hızlan’ın Behçet Necatigil, Celal Sılay, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi ozanlar üzerine özgün incelemelerle derinleşmesi; değinmelerle yetindiği köşe yazıları hazırlamasına engel değildir. Öylesine yazmış görünse de, bir yerde, ‘derin görü’nün ne demek olduğunu sezdiren bir biçem ustalığı vardır. (Necmiye Alpay’ın “Eleştirmenlerle Konuşmalar”ı Radikal Kitap’ın ilgi çeken bir yazı dizisiydi. Bilgi birikimini kullananlardan, ‘derin görü’ dediğimiz, edebiyatın gizli güzelliğini sezen öylesine birikimli bir dizi eleştirmen, Necmiye Alpay’ın onları iyi tanıyan özel sorularıyla gündeme gelmişti. Sonra ne oldu? Sıra daha başka eleştirmenlere gelecek diye umarken Necmiye Alpay sessizce çekildi. Radikal Kitap’tan. Hadi biz ayrıntıların eleştirmeni Fethi Naci’yi biraz daha merak edelim. Ama Mehmet H. Doğan ölüverdi. Bu söyleşiler, Necmiye Alpay’ın incelikli sorularıyla açılan, tat alarak okuduğumuz söyleşilerdi. Ama biz gene de onun “Dil Meseleleri”ni özleyeceğiz. Edebiyatçılar kırılgan insanlardır. Yöneticiler onların üstünde değil, işleri kolaylaştırmak için oradadır.) Köşe yazarlığında kültüre yer vermek özel bir birikim işidir. Kültür siyasetin temelidir ama aracı değildir. Bu yüzden Doğan Hızlan yazılarında belli bir ilkeyi korumaya özen gösteriyor: “Edebi yargılarımı, değerlendirmelerimi siyasal eğilimle gölgelemekten hep çekindim. Bu, kaale almadım demek değil. Kişilere göre değişen bir yaklaşım.” Sorumluluğunu bilen köşe yazarı, kültür birikimiyle siyasete bakmanın, insanı bağnazlıktan kurtaracağına inanır. Doğan Hızlan’ı biraz da bu anlayışla okumalı. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: EV İÇİ YALNIZLIĞINDAN TOPLUM YALNIZLIĞINA Yaşamanın karmaşık akışında toplumun bilinçsiz kalabalığına karışsanız da, ev içi yalnızlığına çekilseniz de, kendinizle baş başa olduğunuzun ayırdında mısınız? Ne demişti İlhan Berk? “Ev büyük bir eğreltileme: Hem yanıbaşımızda, Hem de dünyanın bir ucunda.” Dışımızdaki dünyada yalnız yumruklarını sıkan, öfkeli insanlar mı var? Tekdüze bir yaşamanın akışı içinde değiliz. Bir bulvar kahvesinde biralarımızı yudumlarken şiirin açmazlarını mı konuşuyoruz? Sait Faik’ten sonra, durum öyküsünü tartışırken insanın unutulduğunu mu düşünüyoruz? Ne zamandır bir caz konserine gitmediniz? Tek elle piyano çalarken Tuna Ötenel’in hastalığını yenme savaşımı içinde olduğunun ayrımına vardınız mı? Berlin’de açılan Mumyalar Müzesi’nde, yenilgiye uğradığı dönemlerin bitkin Hitler yontusuna bile katlanamayan insanlar mumyanın başını koparmış. Demek, tükenmiş bir Hitler mumyası bile olsa, bu insanlık suçlusuna artık katlanılamıyor. Oysa sanatın bizi değiştireceği, bizde kötülüklere katlanmayı kolaylaştıran, hoşgörülü bir kişilik oluşturacağı umuluyordu. Selçuk Altun 2007’de gezilen dünya müzelerini anımsarken, onların pek çoğundan daha önemli olan Topkapı Sarayı’nın aynı ilgiyi görmediğini anımsatır (Cumhuriyet Kitap, Kitap İçin LXIV, 1581, 5 Haziran 2008). Siyaset günlerinin gergin ortamında sanat önemini yitirdi mi? Doğan Hızlan’ın yorumu şöyle: “Benim anlayamadığım, birtakım insanlar, ciddiyeti yanlış algılıyorlar. Sanatı, edebiyatı, kültürü ciddiye almayan, günlük sorunlar üstüne kapananlar var. İnanın SAYFA 22 Köşe yazarlığında kültüre yer vermek özel bir birikim işidir. Kültür siyasetin temelidir ama aracı değildir. Bu yüzden Doğan Hızlan yazılarında belli bir ilkeyi korumaya özen gösteriyor: “Edebi yargılarımı, değerlendirmelerimi siyasal eğilimle gölgelemekten hep çekindim. Bu, kaale almadım demek değil. Kişilere göre değişen bir yaklaşım.” MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 961
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle