03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kaan Arslanoğlu’nun ‘Karşıdevrimciler’i... dığı siyasi projeyi yadsımaya, ondan uzaklaşmaya, giderek de yapının içine geri dönerek u yıl “1968 özne olmaktan vazgeçmeye, Olayı”nın 40. yıl hatta olaya karşı başından bedönümü dünyada ri mücadele eden kesime kadaha önce hemen tılmaya başlayanlar oluşturuhiç görülmeyen bir ilgi, heyordu. ves ve aynı zamanda kimi Bu “yapıya dönüş”, tam da çevrelerde de büyük bir nefMatrix filminde, yapıya (Matretle anılıyor. Bu “durum” rix’e) karşı mücadelenin sıbir rastlantı değil. “1968 kıntılarına, tehlikelerine, özne Olayı” söner, onunla yükseolmanın tüm sorumluluklalen devrimci dalga geri çekirıyla sürekli karar vermek dulirken, oluşan toplumsal şerumunda kalmanın basıncına, killenmenin, ki ben bu şekilMobious’un deyimiyle, “gerlenmeyi tanımlarken “restoçeğin çölüne” dayanamayarasyon” kavramını kullanrak, Matrix’e geri dönmeyi manın anlamlı olacağını düseçen Cypher’nin tutumunu şünüyorum, yarattığı ekonoandırıyordu. Ama Matrix’in mik, ideolojik hatta kültürel rüya alemine, “iyi bir noktabiçimler, yeni kimlikler, son dan”, bedensel hazlarını tatyıllarda giderek ve hızlanan min edebilecek bir koşulda bir biçimde etkinliklerini yigeri dönebilmek için ödenetiriyorlar. Bu bağlamda bücek bir fiyat olacaktı, doğal tünsel bir krizden, daha olarak: “Hakikate” ihanet! doğrusu kapitalizmin yapı“İhanet”, bunun için de, sal krizinin yine “bütünsel” “etkin” özneden, “pasif” bi(tüm çelişkilerin birden kesreye dönüşmeyi başarmak, ilk kinleşmeye başladığı) bir taanda sanıldığı kadar kolay bir rihsel an yaratmaya başladıiş değildir. Maurice Blancğından söz edilebilir. hot’un işaret ettiği gibi en zor Bu “bütünsel” an içinde, olan bireyin fiziksel intiharı, Zizek’in bir deyimini ödünç biyolojik varlığına son vermealırsak, “sembolik sistemin si değil, kendini öldürmesi verimliliğini” kaybetmeye, değil, öznel intiharıdır: Kimliyeni anlam arayışlarının ğini silerek bir yenisini edingündeme gelmeye başladığı mek. Bu uzun ve ağrılı bir süsöylenebilir. İşte “1968 Olareçtir. Bireyi eski kimliğini yı”na ilişkin bu canlı ilgi ve terk ettikten sonra, yenisini nefretin nedenlerini bu vekurabilmek için, hem kendirimlilik kaybında aramak ne sembolik evren içinde yeni gerekiyor. bir yer bulması, hem de hayaKaan Arslanoğlu’nun Nisan ayında “1968 Olayı” olarak bilili (imaginary) olanda, kendini nen kabaca 196773 arasını yayımlanan Karşıdevrimciler başlıklı yeniden belli bir tutarlılıkta kapsayan dönemde Avruromanı, ilginç bir tarihsel ana, bu anın oluşturması gerekir. Diğer bir pa’dan Amerika’ya, Latin içinde yeniden patlak veren bir ideolojik deyişle, yeni birey, yeni bir Amerika’dan Ortadoğu’ya, kültürel mücadeleye denk geldi; hem de sadakat nesnesi (otorite merhatta Çin’e kadar, aydınlar, kezi vb...) bulmalıdır kendiöğrenciler işçiler, birden bibir edebiyat yapıtına yakışır biçimde ne… re, “yaşam dünyalarıyla” dataraf olarak… Kaan Arslanoğlu’nun Karha önce görülmeyen yoğunşıdevrimciler başlıklı çalışmalukta ilgilenmeye, toplumsal yıda pasif bireyi aniden, hiç beklenmesı, Matrix’e geri dönenlerin, toplumda yapıyı, verili sembolik verimliği, kurumdik bir biçimde ve şiddetle yapıdan koyeni bir yer bulma ve sadakatlerini yeniları, davranış biçimlerini ve vaat edilen pararak yeni “öznelere” dönüştürdüğüden kurgulama, kendilerini yeniden hagelecek “projelerini” sorgulamaya başnü de söyleyebiliriz. Bu yeni “doğan” yal etme süreçlerini, kendilerine anlatladılar. Türkiye’de bu süreç bir askeri özneler, yeni doğan “hakikate” sadakat tıkları hikâyeleri, bir psikologun mesadarbeyle kesintiye uğratılmaya çalışılmış beyan eden özneler olacaktı kaçınılmaz feli soğukluğuyla, diğer bir deyişle başaolsa da 1970’lerin sonuna kadar devam olarak. rıyla irdeliyor. etti, ancak ikinci ve çok daha şiddetli bir askeri darbeyle kesilebildi. Karşıdevrimciler, ilginç, çözümleme ÜÇÜNCÜ KATEGORİ... sürecini geriye atmayan ama okuyucuİnsanlar, bu sorgulama içinde topnun da ilgisini çekmeye devam edecek “1968 Olayı”, her “olay” gibi bitti. lumla, birbirleriyle yeni ilişkiler kurdukıvamda bir gerginliği kitabın sonuna Ama yarattığı özneler tarih sahnesinde, lar, yeni kurumlar, yeni söylemler, ankadar koruyabilen, titizlikle inşa edilmiş bu sadakat ve sorumlukla yapıya karşı lamlar oluşturdular, eleştirel teoriyi, inbir izlek üzerine kurulmuş. Arslanoğmücadeleye, diğer bir değişle sözcüğün sanlık kültürünün sınıfsal ilişkilere karşı lu’nun, duru ve minimalist sayılabilecek gerçek anlamıyla siyaset yapmaya (siyamücadele geleneğini yeniden canlandıranlatısı, okuyucunun, kendine sunulan set ancak yapıya karşı yapılır) devam etdılar. karmaşık psikolojik denklemleri, örnetiler. Olaya baştan karşı olanlar da olaAlain Badiou’nun son yıllarda giderek ğin ana karakterin yaşadığı radikal ve yın toplumsal bellekte ve kurumlarda daha fazla ilgi çekmeye başlayan teorik bilerek seçtiği kimlik değişimini izleyebıraktığı izlere ve bu öznelerin siyasi ürünlerinin(1) ışığında yaklaştığımızda, bilmesini ve çözümüne bizzat katılmasıprojelerine karşı direnmeye devam etti“1968 Olayı”nın, “yapı içinde” birden nı kolaylaştırmış. ler. bire patlak verdiğini, bu patlamaya ait Ancak kısa sürede bir üçüncü kategoyeni bir “hakikati”, bu “hakikatin” de Kaan Arslanoğlu’nun, “1968 Olarinin de oluşmaya başladığına şahit olkendi öznesini yarattığını görebiliyoruz. yı”na sadakatini korumaya devam ettiduk. Bu kategoriyi giderek olayın günğini düşünüyorum. Bu nedenle, bu saBir başka açıdan yaklaşıldığında, olademe getirdiği ya da yeniden canlandırdakati terk ederek yapıya dönenlere ilişyın, “1968 Olayı”nın, yapıya ait çok sa Ë Ergin YILDIZOĞLU Kâbusun dünyasına ışık B kin, her ne kadar “karşıdevrimci” sıfatını (son derecede haklı gerekçelerle) kullansa da, neredeyse empati derecesine ulaşabilen bir anlama çabasıyla yaklaşmayı başarması, bu karakterlerin yaşadıkları, yaşamaya devam ettikleri sürecin ne kadar acılı, hatta trajik bir dönüşüm olduğunu bir an bile unutmaması, bence özellikle önemli. Bu acılı sürecin en önemli yanı da, “olayı” unutarak yapıya dönmeye karar vermiş olanın ne yaparsa yapsın, olayın izlerini tümüyle silmeyi başaramaması ve başaramayacak olmasıdır. Bunu, silinemeyen izin sürekli bastırılmasının, yaşamın her anında çeşitli semptomlarla geri gelmesinden görebiliyoruz. Öznenin “yapıya” geri dönerken yaşadığı intihar sürecini, “yapıda” kendine yer edinme yollarını, yapının bu tür intiharları kolaylaştıracak, maddi manevi ve finanssal destek mekanizmalarını da Karşıdevrimciler, bize oldukça ayrıntılı bir biçimde gösteriyor. Bu anlamda Kaan Arslanoğlu’unun deyim yerindeyse dersini iyi çalışmış olduğunu söyleyebiliriz. Ama bence Kaan Arslanoğlu bu çalışmada bir şeyi daha göstermeyi başarıyla gerçekleştiriyor. Bir kere, “olaya” sadakat terk edildikten, “yapıya” karşı eleştirel duruş ortadan kalktıktan sonra; demokrasi, bireysel özgürlükler gibi kavramlar, “toplumsal kurtuluş” aracı olmaktan çıkıp düzenin en büyük, en yaygın adaletsizliklerinin gizlenmesinin, sürdürülmesinin aracı haline geliyorlar. O zaman da kendimizi, adeta Orwell’in 1984’ünün, yalanlardan oluşmuş, her kavramın tam tersi bir anlam taşıyan dünyasını andıran, bir sembolik evren içinde buluyoruz. TOPLUMSAL İŞLEV... Karşıdevrimciler bir sanat yapıtı olarak, bu kâbusun dünyasına ışık tutmayı başarıyor, yapıya karşı eleştirel mesafesini koruyarak toplumsal işlevini yerine getirmiş oluyor. Tüm bu güçlü yanlarına karşın olaya sadık kalanlar, devrimciler söz konusu olduğunda, kurgulanan karakterlerin, Türkiye solunun tipik değil, azınlığını oluşturan, sektler, dar çevreler ve tüm siyasi faaliyetlerini polisle ölümcül bir köşe kapmaca oyununa indirmiş kesiminden seçilmiş olması, Karşıdevrimciler‘in bence en zayıf yanını oluşturuyor. Çünkü, “devrimciler” özne olarak kalmayı, “gerçeğin çölünde” yaşamayı seçenler, bir kez izlek içinde okuyucuya sunulduktan sonra, ister istemez, son tahlilde yapıya dönenlerin anlaşılmasında önemli bir işlev üstlenmek durumunda kalıyorlar. Seçilen örneklerin bu anlaşılma sürecini, Kaan Arslanoğlu’nun tüm ayrıntılı gözlemlerine ve dikkatli çözümlemelerine karşın, kimi zaman aksattığını düşünüyorum. Sonuç olarak, Karşıdevrimciler, “1968 Olayı”nın sonrasına ve “özne” olmaktan, yapıya, pasif birey olmaya geri dönüş süreçlerine ilişkin, duyarlı, dikkatli, esas olarak da başarılı bir çalışma. Karşıdevrimciler‘in okuyucusuna, salt “dönenlerin” zaaflarını, bu zaafları kendilerinden gizleme stratejilerini değil, bizzat kendi zaaflarını ve özlemlerini de anlayabilmek, buna karşılık, bir ahlak dersindeymiş hissine kapılmadan bunlarla karşılaşabilmek açısından yardımcı olabileceğini de düşünüyorum. ? (1) Alain Badiou, L’Etre et Evenement, Edition du Seuil, 1988, (Being and Even, 2005) Continuum; Le Siecle, Edition du Seuil, 2005 (The Century, Polity Press 2007) CUMHURİYET KİTAP SAYI 956 SAYFA 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle