Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şiir Atlası CEVAT ÇAPAN Şiirler/ Çeviren: Kadriye Cesur eski geceliğinin yenleriyle bağlanmış olarak babam soluksuz kalmış son basamağa çökmüş bir köşesini çekiştiriyor şeffaf giysisinin duraksıyor annem minicik kız kardeşimin vücudu da titreşimlerini kesiyor şapkalarını indiriyor iki polis hep beraber olduğumuz son resim Çağdaş Bulgar Şiiri Yordan Krıçmarov (19481986) ‘ ...doğuştan şair, bulunduğu dünyayı yakıcı düşler evrenine taşıyan; bulunduğu yaşamın en arı, en saf maddiyatını bile temiz, özümsenmiş hüzün ve sevinçlere dönüştürebilen tartışmasız büyük yetenek...’ Bojidar Kunçev (eleştirmen) İsa İçin Gömlek Gece yarısından sonra, kukumav kuşlarının ava çıktığı saatlerde ve hayalet gibi parladığında yamaçlardaki otlar, göğün kara anaforundan iner İsa: ve başlar, bedenini ısıtmak için, bir gömlek diye yakarmaya. Sesi boş kadehin başında bir başına ağlayan ayyaşınki kadar usul, bitkin ve acılıdır. Bir meyhanedir yeryüzü. Kadim bir liman meyhanesi bir deniz feneridir hac ise, nicedir sönük, nicedir dilsiz. Bana doğru uzatıyor sağ elini İsa ve yıldızları görüyorum çividen kalan o yaman yaranın arasından. Boynuz gibi saplanmış ay, kurumuş kanatlarına bulutlarınusulca dağılıyorlar pare pare pörsümüş dökülüyorlar yere. Tanrım, Tanrım... İhtiyarlamış bu dünya. Kayıtsız ve soğuk, hiç başkaldırı düşünmeden, açıveriyor kapıları art arda yoluyor yolu boyunca kendi ormanlarını... Kelebekleri un ufak öğütüyor bu dünya, sonra da bir imansızın gömütünde arayacaktır güzelliği... Tanrım, nicedir taşlanmış duruyor bir zamanlar dünyayı doyuran balıklarının havyarı. Güzel olan ne varsa kemirmiş sıçanlar kırıntı bile bırakmaksızın geriye ve gittikçe daha aç, daha vahşi daraltmaktalar adım adım etrafıma ördükleri çemberi. Zırhım yok. Savunmasızım. Rüzgârdan daha yoksulum ben. Gitme Tanrım! Ne olursun gitme! Al bu son gömleğim! Isıtmayacaktır beni, ama fazlam değildi... Bağrışımdan sağırlaşmış, geldiği gibi yok oluyor yavaşça hiçliğin dipsizliğine çöküyor İsa ve hiç, hiç inmemiş gibi adeta... Yaralı bir kuş gibi iniyor yere beyaz gömleğim. Sessiz, hüzünlü bekliyorum sıçanları. Biliyorum çok korkunç ve korkunç acılar çekeceğim. Yeryüzündeki son günümde ağlayabilirim diye korkuyorum, Tanrım... 1984 Güneşin Evi Öyle aydınlık, öyle aydınlık ki yazın gözleri – salt gökyüzü, toprak ve ışık. Özgürlüğü sınırlayacak bir devlet bulamazsınız etrafta, dünyayı bölecek bir felsefe de bulamazsınız, yurttaş sayımı için bir politika da bulamazsınız. Ve şimdi bir vatan edinmem gerekse, gidip yaz’ı isteyeceğim denizden. Kapısı ve penceresi yoktur yazın, soluk alırcasına, öpüşürcesine, yüreğini eşelercesine rahat girilebilirsin içine. Işığın uzun ince endamıdır yaz, ak akademisi hayatın, seni bengilikle bütünleştiren ufuk. Vatanım benim. SınırAdam Ağacın saati bozulmuş göstermiyor zamanı artık. Etrafındaki çimler sessizce ağlaşıyorlar gölgeleri için. Serçelerse hâlâ serçe kentini görüyorlar rüyalarında. Ben çekiniyorum bu hadiseyi düşünmekten. Önümüze bakmamız gerek, bir yılı daha kucaklamak, uğurlamak bir başkasını. İnsan imgemin dikkatini bozmamalıyım, ç ü n k ü ellerim yapılmamışlarla sınırlı, gözlerim görülmemişlerle sınırlı, ben biteviye dünyalar sınırıyım, yutacaklar beni bir gün, yutacaklar... ...yirmi yıl geçmiş basamakta donakalmış bir müneccim gibi kendime bile itiraf edemiyorum burada küçük bir kemirgen kemiğinden başka hiçbir şey kalmadığını burada hiç kimseciğim olmadığını Yalnızım Odun yararken. Kerouac’ı okurken. Hastayken. Yazarken. Bir keresinde acayip yalnızdımfırtınanın yıktığı bir köprüyü onarıyorduk birkaç arkadaşla dağda. Dimitır Kalev (1953) “... varoluşla yakından ilintili, polifonik bir şiir. Görünmeyen ancak daimi olarak insanın gönlünde bulunması gereken etik bir ölçüt, kalıcı bir içses yaratma kaygısı var şairin. Kalev’in poetikası modernistik ve gösterişten arınmış olup, modern olunabileceği gerçeğini vurgular nitelikte... “ (Nikola Ivanov, eleştirmen) Genezis Hey, anımsıyorsun değil mi, karıştırıyordum sesinle usunu ünlemlerinin arasındaki enerjiyi kullanarak eterin içine başka başka delikler açardım denk getirebilmek için göz bebeklerimi oraya. Horozların bizi uyandırdığı çiçeklerin renklendiği ve adlandırıldığı makamdır benim eter çılgınlığımın başlangıcı (klavye ile parmaklar arasına gerilen doku) . Örtüştüğünü düşünürdüm her şeyin tek bende; derdim ki: delik, deliğin önünde bir gözbebeği nedir ki (tıpkı Ay gibi Güneş tutulması sırasında). Sonra bunun sancının genezisi olduğunu anladım. Kendimi kukla sahnesindeki boşluk olarak duyumsadım: aktörün ellerini geçirdiği renkli ipeklilerbende yaşama ve konuşmaya dair ne varsao ellerin kabarık damarlı parmakları idi. Sonra iki parmak arasında yaşadığımı anladımneresi açıksa bana orada olabiliyorum salt. Bu durum henüz kimseye anlatılmamıştır ancak eterdeki delik yokluktur aslında. Tanrı’nın Jack Derida’ya Söyledikleri Konuşmalardaki sözcüklerin alelade bir soluk olduğunu mu düşünüyorsun? Kuşların gakında metafizik sınırlar bulunduğunu mu? Göğün kafatasını yaran rüzgâr (zarif soyutlamalarla bilenmiş olan o hava), çok mu uzak acaba senin cılız meleksi bekâret mefhumuna? Nasıl topluysa su, hava ve güneş ışıltısı deniz köpüğün içinde öyle yekpare sanıyorsun Hakikat’i, Yol’u ve Hayat’ı “Ben”de . Ancak unutma: senin hazin özdeşliğinin tanrısıyım ben. Bir zamanlar soyut, burçlar içre gece hayatlarım oluyordu, ben dediğimde ufalanıp dökülüyordum (sizlerse “Tanrı bilgidir” savındaydınız). Bugün sizin güneş düğümlerinizde oturmuş, çalışıyorumben dediğimde, kanınızı telaffuz ediyorum (bir yarayı anımsatıyorum). İşte şimdi soluğun tükenecek ve bir sözcüğe dönüşeceksin (aslında ölümünle söyleyeceklerini dinlemeye gelmiştim) kendi ölümünü özlü ve akıllıca dile getirmek zor olsa gerek; daha da zor olanı onu belleğinde bir metne dönüştürmek. Son. Birileri cesedini ellemekte ve bir şey göstermekte. Baksana hava gibisin, havaya havadan taşınmış hava. Yeniden düşünebiliyorsun. Lakin havadan düğüm atmaya uğraşan sözcüklerden bir konuşmadır düşünülebilen her şey. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 956 Krasimir Simeonov (1967) ...Krasimir Simeonov sözcüklerin parçası olmaktan büyülenmiş bir şair. Halinden şikâyeti yok. Bu yapıdaki şairler gönüldeşleriyle bir dünya kardeşliğine aittirler, maneviyatın ışık taşıyıcılarıdır onlar; sözcük tutkularından, ritim ve sezgilerinden canlı organizmalar yaratmaktan muztariptirler...İnsanlığın büyük kapıları önünde, uyku nedir bilmeyen muhafızlar... Rumen Leonidov (eleştirmen) Kemikler Fare omurgasından bir kemikçik merdivenin son basamağında benim odam oradaydı ikinci katta solda pamuk şekerleri duvar kâğıtlarında annem bulut olsun diye diretmişti kabul ettim, rahatlasın diye gözümü ayırmadım yerdeki yağlı lekeden ertesi gün doktor doğru yaptığımı söyledi böylece ‘o nedenle’ kurtulmuşum gözlerimi sıktım sımsıkı dinlemiyor duymuyorum annemi çıkartıyorlar Saşo Serafimov (1953) “... Saşo’nun şiirlerini okurken siz de Richard Bach’ın ‘Martı’sının keşiflerini ve onun bilgeliğini anımsamıyor musunuz? Saşo’nun şiiri kendi gerçekliliği içinde ve ona verdiği yanıtla bilge bir şiir. Dünyanın en eski, kadim tanıklıklarını saptarken rastlantının şaşkınlığından öteye, yüreğinin içselleşmiş gizini koyuyor ortaya. Yaşamın görülmüş, yaşanmış, özümsenmişliği bilgeliği okuyorsunuz.” (Valentina Dobrinçeva, şair) SAYFA 26