03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ Lal Ağıtlar Mustafa Sancar al AğıtlarAze’nin Yakarışı2”, yazar Mustafa Sancar’ın yeni romanı. Daha doğrusu, birinci kitabının süreği. “Aze’nin Yakarışı”nda (Berfin Yayınları, Eylül 2005) Aze’nin kirletildiği için öldürülmesi kararlaştırılıyor, köyün ağası Zulami Bey’in kararıyla, Dino Cevahir’e, dağlarda öldürülüp bırakılması için teslim ediliyordu. İkinci ciltte, bu süreçte yaşananlar anlatılıyor. Aze’nin köy yolunun yapımında çalışan bir işçiden hamile kaldığını anımsıyoruz. Cevahir’in babası Duvarcı Yasin, Zulami Bey’in adamı. Oğluna Aze’yi öldürterek ağanın vereceği paraya sahip olmak istiyor. Eşi Leyla Ana buna istekli değil. Oğluna akıl veriyor. Aze’yi dağlara bırakıp bir kuş kanıyla kirleteceği gömleğini getirmesinin yeterli olacağını söylüyor. Cevahir, değil Aze’yi, bir kuşu bile vurmak istemeyen biri. Daha önce gittiği Toroslar’a, Binboğalar’a gidip oradaki höyükte yaşayan Dilan Ana ile Hançer Dede’ye sığınmayı uygun görüyor. Aze’nin durumuna anası Keziban’ın da yüreği dayanmıyor, ağıtlar yakıyor ardından. Cevahir, “Beben, bebeğim olsun” diyerek sahipleniyor Aze’yi ve Binboğalar’daki höyüğe ulaştırıyor. Orada acı gerçekle karşılaşıyor. Çerçi Keko Abdülkadir, Hançer Dede ile Dilan Ana’nın yedisekiz ay önce öldüklerini söylüyor, mezarlarını gösteriyor. İçi yanıyor Cevahir’in. “Nar ağaçlı coşkulu su”yun özlemine kavuşsa da çok üzülüyor. Onların oğlu olan, adı eşkıyaya çıkan Aslan abisini soruyor çerçici dedeye. Onun öyküsünü biliyor Cevahir. Kızkardeşi Sultan’ı dağa kaldırıp tecavüz edenleri öldürüp dağlarda kaçak yaşıyor Aslan. Jandarma da yıllarca peşinde. Bir gerçeği daha biliyor Keko Abdülkadir, Aslan’ın üç yıl önce bir çatışmada öldürüldüğü gerçeğini. Bunu ancak romanın sonunda söyleyebiliyor Cevahir’e. Mağaradaki mezarını, orada saklı tüfeğini gösteriyor. O anda Cevahir’in ne değin yıkıldığını anlatmak çok zor. BETİMLEME USTALIĞI Yazar, bu yapıtında da betimleme ustalığını kanıtlıyor. Öyle güzel anlatıyor ki dağları, orada yaşama isteği uyandırıyor okuyucuda: “Badem ağacının bereketli bir dalı da buradaki küçük avlunun üzerine sarkmıştı, uzun süren yağmurlardan dolayı beyaz çiçekler dibine düşmüş, renkleri toprağa karışmıştı. Güneşin ilk ışığı ağaca vurduğunda, çiçeklerin ve yaprakların kokusu ortalığa yayıldı. İspinozlar, serçeler kondu dallarına, öttüler ve uçtular. Arılar döndü çiçeklerin üstünde, tavukların sesi karıştı avluya, güneş yine can olmuştu dünyaya…” (s.42) Dino (deli) Cevahir’in köyde işlediği, nakışladığı taşlar babası Duvarcı Yasin’i çileden çıkarıyor. Tüm taşları parçalı “L Ë Hasan AKARSU yor öfkesinden. Bu arada, Zulami Bey de karısı Safiye Hanımın ve Gülizar Kalfanın sözlerinden etkileniyor. Aze için verdiği ölüm kararından dönüyor. (Çünkü suçlu olan Aze değil, ona tecavüz eden yol işçisidir.) Duvarcı Yasin, bunu başarırsa, yine çok para vereceğini söylüyor; ama Aze ile Cevahir bulunamıyor. Binboğalar’daki höyük ve bahçe yaşanılası bir yer. Cevahir, önceki gidişlerinde de oraya sevdalanıyor ve Hançer Dede ona “Sevdakâr” adını veriyor. Keko Abdülkadir, Aze ile Cevahir’e hükümdar Nemrut’un söylencesini anlatıyor uzun uzun. Büyük kentlerdeki yaşam ile kır yaşamını karşılaştırarak oraların güzelliğini öve öve bitiremiyor. Geceleyin ay ışığında narlı suya gelen geyikleri, ceylanları izlemenin mutluluğunu yaşıyorlar: “...İncir ağacının altında iki geyik daha belirdi. Biri kıpırtısız dururken diğeri yüzünü yıldızlara çevirdi, havayı koklar gibi yaptı, sonra suya doğru yürüdü.” (s.121) Höyükte yaşayanlar, geyiklerin, ceylanların, karacaların koruyucuları. Vurup yemek akıllarından bile geçmiyor. Eşkıya Aslan’ın korkusundan insanlar dağlara gelemediği için geyikler özgürce yaşayıp çoğalabiliyorlar. DOĞA SEVGİSİ Jandarma, bir gün höyüğe baskın yapıyor. Teğmen beş askeriyle eşkıya Aslan’ın peşinde. Cumhuriyet savcısı, eşkıya Aslan’ın kesinlikle bulunmasını istiyor. Üç yıl önce öldüğünü ise bir Keko Abdülkadir biliyor bir de onun söylediği Cevahir. Yaşadığı bilinsin isteniyor ki dağlardaki ceylanlar özgürce yaşayıp çoğalabilsinler. O baskında ceylanları gören teğmen öldürüp yemek istiyor, onların niçin av eti yemediklerini sorguluyor. Cevahir’in otuz yaşında, Aze’nin on beş yaşında olduğunu öğrenip kaçışlarının suç oluşturduğunu vurguluyor. Onları tutuklayıp sorgulamak için götürmüyor. Amacı, her gelişlerinde onlardan eşkıya Aslan’la ilgili bilgi almak. Eşkıya Aslan’ın yiyeceğini onlardan sağladığını düşünüyor; pusu kurup yakalayacağını umuyor. Keko Abdülkadir’in de sağlığı iyi değil. Tüm eşyalarını Aze’ye çeyizlik olarak bırakıp bir gün habersizce atına binerek höyükten ayrılıyor. Aze ile Cevahir baş başa kalıyorlar. Kısa süre sonra Aze, mavi gözlü bir kız doğuruyor. Adını “Su” koyuyorlar. Bebeğin getirdiği mutlulukla, sevinçle, Cevahir, gizli mağaraya girip eşkıya Aslan’ın tüfeğiyle dağlara üç el ateş ediyor. Bu tüfeğin sesi, eşkıya Aslan’ın dağlarda yaşadığının belirtisi olarak yankılanıyor. Ağaların, beylerin baskılarına karşı devletten umduklarını bulamayanların çıkış yolu dağlar. O zaman da eşkıyalık alıp başını gidiyor. Devlet, ağaya, beye, zorbaya karşı halkın hakkını korursa eşkıyalık kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Yazar Mustafa Sancar, anlatımıyla, yarattığı tiplerle, doğayı sevdiren biçemiyle ilgi çekiyor. Romanı bitirdiğinizde, Zulami Beylerin, onların emrindeki Bozo Salihlerin, Duvarcı Yasinlerin iş ilişkileri geliyor gözünüzün önüne. Çıkış yolunu dağlara sığınmakta bulan Cevahir ile Aze’nin mutluluğuyla yaşam, yeniden güzelleşmeye başlıyor. ? Lal AğıtlarAze’nin Yakarışı 2/ Mustafa Sancar/ Berfin Yayınları, Şubat 2008/ 208 s. SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI 956
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle