Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kaan Arslanoğlu’yla ‘Karşıdevrimciler’... ‘İnsanlaşmanın ilacı, içtenlik’ ran kim varsa ulusalcıdır, faşisttir veya az buçuk faşisttir. Karşıdevrimci kavramını fazla kullanmıyorlar. Karşıdevrimci kavramı şu dönem öbür kanatça kullanılıyor çünkü. Evet, diğer kesimden de bahsetmiş oldum. AKP, AB, ABD’ye karşı olan sol kanatsa ötekilere karşıdevrimci, dönek, satılmış diyor. Kitabım bu ayrımın neresinde? İkinci gruba daha yakın durduğunu itiraf edebilirim, ama onun içinde değil. En azından bu ülkede sosyalistlikle antiemperyalizmi, yurtseverlikle komünistliği birleştirmeye çalışan bir güç de var. Kitap en çok ona yakın. Çünkü ben ikinci büyük grubun antikapitalist olduğuna da, antiemperyalizminde tutarlı olduğuna da inanmıyorum. Roman boyunca bir kavram kargaşasına tanık oluyoruz ve günümüzün moda tanımlarıyla sık sık karşılaşıyoruz; ulusalcı, liberal, demokrat, dinci vb. Bu kavram kargaşasını neye bağlıyorsunuz? Geçmişteki solcuları, okumadıkları, araştırmadıkları, düşünmedikleri yönünde eleştirilerle içten ve dıştan çok hırpalıyorlardı. Bir de tek yanlı okudukları yönünde. Söz konusu eleştirilerin haklılık payı da vardı, abartılı yanları da. Şimdiki sol nedense daha az eleştiriliyor o konuda. Peki, olumluya giden bir şeyler mi görülüyor da eleştiriler azaldı? Hayır, okuma oranlarının iyiye gittiğini düşünmüyorum. Tek yanlılık azaldı mı? Aksine, korkunç ölçekte arttı. Solda birkaç cephe güçlü ve dolayısıyla her cephe içinde cephe içi kavramlar geçerli. Kendini aydın olarak, solcu olarak gören çoğu insan sekiz on kavram üstünden düşünüyor ve o şekilde kafasındaki tüm sorunları hallettiğini sanıyor. Hallediyor da. Bu kavramlar kendi konumunu haklı ve doğru gösterme, karşı tarafı da hain ve satıcı gösterme işlevine hizmet eden kavramlar. Kafalarda kodlar var, o kodların dışında bir dille konuştuğunuzda karşı tarafın bilgisayarı yani beyni onu algılamıyor ya da hemen “spam”e, çöpe atıyor. Ben hem buna işaret etmek istedim, hem söylediklerimin okunmadan beyinlerdeki çöp bölümüne gönderilmesine engel olmaya çalıştım. Herkesin kod sistemine uygun yazmaya çalıştım. Kendi düşüncelerim asla seçmecieklektik değil. Ama kavramları herkesin anladığı manada kullanmaya çalıştım. Roman, 12 Eylül’ü yaşamış ve o günleri bir şekilde atlatmış sol gelenekten insanların bugününü anlatıyor. Kimi parti başkanı, kimi sendika temsilcisi, kimi ölüm orucu direnişçisi, kimi öğretim üyesi. Hepsinde ortak olan, 12 Eylül’e ve kendi kişisel mücadele tarihlerine dair geliştirdikleri savunma mekanizmaları mı? 12 Eylül’e karşı başat tavrımızın teslimiyet olduğunu söylemiştim. Bu eziklik duygusu istisnalar dışında siyasi grupların ve siyasi şahsiyetlerin büyük çoğunluğunda baskın. Bir şeyleri hep örtmeye çalışıyorlar. Geçmişte kendilerini ezen güce karşı kim dikleniyorsa, ne olduğuna bakmaksızın ona sempati duymaya başlıyorlar. Artık çoğunda amaç kendi başlarına bir şeyler olabilmek, bir yerlere gelebilmek değil. Bir şeylerin arkasına asılarak bir şeyler yapabilmek. Bunu da açıkça söyleyemiyorlar. Sinsi, gizli pazarlıkçı, ikiyüzlü tavırlar yaygınlık kazanıyor, hoşgörüyle karşılanıyor. Karakterlerin kendileriyle hesaplaşmalarında bütün çelişkileriyle insanı görüyoruz ve aynı zamanda bu hesaplaşmalar bize en aydınından eğitimsizine, toplumca bir yanılgı içinde olduğumuzu söylüyor diyebilir miyiz? Edebi açıdan da günümüz devrimciliğinin bir parodisini sunuyor bu iç konuşmalar, burayı biraz açabilir misiniz? Kendi konumunu, kendi yaptıklarını bir şekilde haklı görmek için zihnimiz bir gayret gösterir. Bazılarımızda hafif bir gayret, bazılarımızda kendini paralarcasına bir gayret... Kişilik farklılıklarımıza göre artık. Bunları roman dilinde yansıtma olanağı bulunuyor. O zaman da o kişinin karakteri, tavırları, tutarsızlıkları hakkında içerden daha derinlemesine fikir edinebiliyoruz. Asıl amacım buydu, ama aynen aktarınca, kişinin konuştuğu, ettiğiyle düşündüğü arasındaki çelişki gösterilince ister istemez parodiye dönüşüyor anlatım. Bunu da istemedim değil, romanın eğlenceli yanına katkı sağladı. BİR YABANCILAŞMA ELEŞTİRİSİ Karşıdevrimciler’i bir yabancılaşma eleştirisi olarak okumak mümkün mü; bireye, topluma ve moda kavramlara? Kapitalist toplum düzeninde şu veya bu ölçüde bir yabancılaşmaya düşmemiz kaçınılmaz. Fakat bu olumsuz verili durumdan kurtulmaya değil yararlanmaya çalışanlar çoğunlukta. Solda, okumuşlar arasında da çoğunlukta. İyiyle kötü arasındaki fark bence tam da burada ortaya çıkar zaten. Kirlilikten bir ölçüde uzaklaşmaya mı çalışırsın, ondan yararlanmaya mı çalışırsın? Oradan, o ilişkilerden, ikiyüzlülükten, aldatmacadan siyaset yapanlar, yazarlık, sanat yapanlar... Evet, roman onların eleştirisi. Romanın baş karakteri “yabancılaşmış”, siyasi nedenlerle İngiliz vatandaşı olmuş bir mülteci. Bu durumu da “aydın yabancılaşmasına” yorabiliriz gibime geliyor. Ne dersiniz? Yayınevi editörü Ahmet Öz, tam da bunu söylemişti. Başkahraman İngiliz. Geliyor, burada birtakım aydınlarla, siyasilerle iyi ilişkiler kuruyor. Romanın göndermesi tam da bu demişti Ahmet. Bizim bazı aydınlarımız, bazı sol siyasilerimiz artık bu toplumun İngilizleri olmuşlar. Kapitalizmin ve 12 Eylül’ün bireysel ve toplumsal hayatlarda nasıl sonuçlar ve yıkımlar doğurduğunu kahramanlarınızın yaşamlarında görmek mümkün. Romandan gerçeğe dönersek, bütün bu yıkımları ve yanılgıları onaracak, bizi gerçeğe götürecek olan nedir ve edebi ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 956 Kaan Arslanoğlu yeni romanı Karşıdevrimciler‘ de, devrimcilik, solculuk, ulusalcılık, sosyaldemokratlık, liberallik ve sivil toplumculuk gibi artık iç içe geçmiş ve birbirinin yerine kullanılmaya başlanan kavramları sorguluyor. Arslanoğlu’yla romanını konuştuk... Ë Şule CEPCEPOĞLU lk romanınız Devrimciler’in (1988) yayımlanmasından bugüne, siyasi ve entelektüel hayatımızdaki ne tür bir değişim sizi Karşıdevrimciler’i yazmaya yöneltti? Edebiyat çevresinde yirminci yılımdayım, onuncu romanımı yazdım. Evet, ilki Devrimciler’di, bu da Karşıdevrimciler. Ben darbe öncesindeki devrimcilik anlayışının darbeden sonra büyük ölçüde değiştiğini düşünenlerdenim. Veya şöyle de diyebiliriz: Darbe öncesinde sosyalist sol kesimde güçlü bir biçimde var olan olumsuz özelliklerin darbeden sonra iyice baskın hale geldiğini iddia etmekteyim. Bunu ilkin darbeye ve darbeyle şiddetlenen ağır baskıya karşı güçlü bir direniş sergilenememesinden anlamış, büyük hayal kırıklığı yaşamıştım. Bu öldürücü baskılara karşı direnişe de tanıklık etmiştik, ama hâkim yön ezilişti. Devrimciler’de bunun nedenlerini sorgulamaya çalıştım. O kitaba gösterilen tepkiler ve tepkisizliklerle ikinci büyük hayal kırıklığını yaşadım ve sonrasındaki birkaç yıl içinde solun yeni kafa yapısını iyice kavradım. Ondan sonra, buna rağmen, bu baskın olumsuz yapıya rağmen neler yapılabileceğine kafa yormaya başladım. Aradaki kitaplarım hep o arayışın kitapları oldu. Şimdi kafam neler yapılabilir konusunda daha da netleşti. Yeni gelişmelerle umudum birazcık arttı. Karşıdevrimciler bu tablonun ve bu ruh halinin romanıdır. SAYFA 4 İ Karşıdevrimci kimdir? Romanda, herkesin, her karakterin kafasında farklı bir karşıdevrimci tanımı olduğunu görüyoruz ve buna bağlı olarak 12 Eylül öncesinden günümüze, ‘karşıdevrimci’ sözcüğünün içerik değiştirdiğini söyleyebilir miyiz? İÇERİK DEĞİŞİMİ Tüccarın ticari rakibi, aynı malı satan diğer bir tüccardır. Solcu bir grubun siyasi rakibi de öncelikle diğer solcu gruplardır, anlayışlardır. Sağ kanat için de geçerlidir benzer bir rekabet. Darbe öncesinde yaşanmıyor muydu bunlar? Solun içi küfür kıyametti, çatışmalarda ölümlerle karşılaşıyorduk. O zaman da karşılıklı faşistlik suçlamaları ciddi boyutlardaydı. Her ülkede neredeyse her dönem yaşanmıştır bunlar. Çatışmalar, suçlamalar bir ölçüde siyasi liderlerin ihtiraslarından, kötücüllüklerinden kaynaklanır. Ama her şeyi liderlerin, yazarların kötücüllükleriyle açıklarsak yanlış yapmış oluruz. Felsefi, siyasi görüş farklılıkları, kırılma anlarında ciddi duruş farklılıklarını da beraberinde getirecektir. O zaman da çelişkiler şiddetlenecektir. Sadece ağlayıp yakınarak sol içi ayrışmaları engellemek olası değil. Bugün bir kesim sol etnik ayrışma özgürlüğünü, böyle bir özgürlüğü başat olarak içeren kendince demokrasiyi ülkenin temel meselesi sayıyor. Böyle bir demokrasiye stratejik veya dönemsel olarak sıcak bakan kim varsa (ABD, AB, AKP) onunla ittifak yapıyor, en azından ittifak yapanlarla ittifak yapıyor. O kesime göre bu çizgiye uzak du