Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ Buna karşılık bu idareye; tuz, damga, alkol, balık, ipek ve tütün resim ve vergileri hasılatı tahsis edilmişti. Yapılan yeni borçlanmalar Düyunu Umumiye’nin Osmanlı maliyesi içindeki yerini daha da sağlam bir hale getirmiştir. Çünkü ülke içindeki tüm gelir kaynakları aşağı yukarı bu idarenin eline geçiyordu. Özellikle tarım ve çiftçi kesimi, bir taraftan yabancı sermayenin vergi dairesi olan Düyunu Umumiye İdaresi diğer taraftan Osmanlı devletinin maliye bakanlığı ile karşı karşıya kalıyordu. Liberal iktisadi anlayışa göre; özellikle 19. yüzyılda, diğer ülkeleri hammadde üreten tarımsal ülkeler olarak tutmalı, bunun yanındaysa bu ülkelere yabancı sermaye kolayca girmeli, emin ve ağır şartlar altında yüksek faizler almalıydı. Bunu sağlamak için de gümrükler bir anlamda “açık kapı” olmalı, Avrupa fabrikalarının ürettiği işlenmiş maddeler bu kapılardan içeriye girerken hiç veya en az vergi ve resme tâbi tutulmalı idi. Bunun etkisiyledir ki son yüzyılını neredeyse yarısömürge olarak geçirmiş bir Osmanlı devletinden bahsedilebilir. ÖNERİLEN ÖNLEMLER... Osmanlı İmparatorluğu’nun malî yapısına ve sorunlarına ilişkin olarak 1861 de yazıldığı belirtilen Mr. Foster ve Lord Hobart’ın Rapor’unda, Osmanlının kısa vadede tüm dış borçlarını ödeyebilmesi için önerilen önlemler vardır. Bu rapordaki yaklaşım, günümüzde Türkiye’de hem kısa dönemli ekonomik istikrarın sağlanmasına ilişkin IMF’nin hem de uzun dönemli yatırımlara ilişkin Dünya Bankası’nın yüklendiği misyonlarla pek çok benzerlik taşımaktadır. Çünkü söz konusu rapora benzer şekilde, dış ödemeler dengesi sorunu olan ülkelere IMF mali daralma, devalüasyon ve parasal daralma koşullarını ileri sürmekte, Dünya Bankası da proje ve yapısal uyum kredisi verirken, piyasaların temel kaynak tahsisi mekanizması olduğu noktasından hareketle, ticari ve finansal serbestleşme yanında bütçe reformu, kurumsal yeniden örgütlenmeler ve yatırım önceliklerinin yeniden düzenlenmesi yoluyla kalkınmanın sağlanmasını öngörmektedir. Bu da, zikredilen rapor ile IMF ve Dünya Bankası önerileri arasında paralellikler olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda; iktisadi tutsaklığın gerçekleşmesinde, Mr. Foster ve Lord Hobart’ın Raporu, Osmanlı BankasıDüyunu Umumiye İdaresiReji İdaresi arasındaki işbirliği ve ortaklık, Osmanlı devlet borçları konusunda Avrupa sermaye çevrelerinin sözcülüğü açısından bilinen bir dizgenin uzantılarıdır. Bu mantıkla bakılırsa, Lozan Konferansı’ndaki İngiliz temsilcisi Lord Curzon’un 1923’de “Türkiye’ye yerleşen yabancı büyük ticarethaneler kazanmakla beraber, Türkiye’nin de servetine yardım etmişlerdir... Türkiye, Avrupa tüccarına... orada yaşamayı mümkün kılacak bir teşkilata malik olmadıkça, yavaş yavaş, zengin, büyük bir millet haline ve durumuna değil, Asya’nın ıssızlıklarında kaybolmuş küçük bir ülke durumuna düşecektir” şeklindeki küstah yorumuyla karşılaşılır. Bu mali krizin kurumsal ve ülkeler arası ilişkiler açısından ortaya çıkan somut sonuçları yanında, gözlenen bir başka gelişme de, tıpkı günümüz Türkiye’sinde olduğu gibi, karakterleri ve gerçekleştirdikleri hizmetler itibarıyla yabancı okullarda Avrupa sermaye çevrelerinin Osmanlı’daki kurumlarına yabancı dil ve ticaret yöntemlerini bilen bazı aydınlar yetiştirilmesidir. Yani, emperyalizm ilerideki gelişmelere ve ekonomik ve siyasal el koyma hareketlerinde, kendi düşünce sistemine yatkın ve uyarlı bir sınıfı hazırlıyor ve bu eğitim kurumlarından mezun olanlar bir yarısömürge aydını niteliğini taşıyordu. CUMHURİYET KİTAP SAYI 956 Dönemin Osmanlı aydınlarının bazıları, Darülfünun (üniversite) öğretim kadroları, iktisatçıları, politikacıları bu yaklaşımı temel bir iktisadi ilke olarak kabul etmişlerdi. İmparatorluğun yüksek öğretim kurumlarında öğrenciye iktisat dersleri verilirken liberal sistemin faziletleri açıklanıyor ve öğretiliyordu. Zaten Osmanlı aydınları arasında Avrupa sermayesinin girişine taraftar ve ülkenin iktisadi çıkarlarını bu şekilde yorumlayan ve bunun yayılmasını öngören belli bir kadro vardı. Avrupa sermaye çevresi de yönetimde ve çevresinde bu fikri taşıyan devlet adamlarını ve aydınlarını görmek isterdi. D. Blaidell’in belirttiği gibi, Düyunu Umumiye’nin Avrupalı alacaklıların sözcülüğünü yapması, Osmanlı Bankası’nın Osmanlı İmparatorluğu karşıtı ve yanlı tutumu, Sevres zincirleri ile Osmanlı’nın tutsaklık altına alınma çabalarına karşı Ankara hükümetinin bu zincirleri kırmaya çalışması ve ulusçuluk ile emperyalizm arasındaki çatışmalar bu sancılı ilişkilerin anahtar sözcükleridir. 2. Dünya Savaşı sonrasındaki yıllarda, dünya sermaye çevreleriyle bütünleşme çabaları içinde bulunan bazı cumhuriyet iktidarları yine kapılarını ve ekonomisini toprağıyla birlikte dünya serbest piyasasına ardına kadar açarak, üretici gücünü yabancı kaynaklar ile arttırmak gibi, Osmanlı devletine paralel bir anlayış noktasına dönmüştür. Sosyal devletin ekonomideki rolünün kısıtlanmasını, yerli ve yabancı özel sermaye arasında serbest rekabetin egemen kılınmasını öngören IMF ve Dünya Bankası gibi kapitalist sermaye merkezlerinin tam etkisi altında olan bir yapıya yeniden dönülmüştür. Yani, bir yandan IMF’nin istikrar için mali ve parasal bir daralmayı sağlamak, mevcut bazı vergileri arttırmak ve yeni vergiler koymak, özellikle sosyal nitelikli kamu harcamalarını azaltmak gibi önerileri, öte yandan Dünya Bankası’nın fiyatları piyasaya bırakmak, yabancı sermaye için gerekli altyapıyı sağlamak, devletin iktisadi rolünü azaltmak, devlet işletmelerini yerli veya yabancı özel sermayeye satmak, böylece devlet tekellerini kaldırmak gibi reçeteleri temelde dış borç batağının yarattığı hastalık sendromlarıdır. Kamu açıkları, birikmiş dış borçlar, aşırı değerlenmiş Türk lirası, büyük dış ticaret açığı ve yüksek cari açık şeklindeki hastalıklar için IMF ve Dünya Bankası’nca çareler bulunmasının beklenmesi, ülkenin ve toplumun onların icazetine ve insafına teslim edilmesi demektir. D. Blaisdell’in bu çalışmasında, Düyunu Umumiye İdaresi’nin anlamı ve faaliyeti açısından Osmanlı İmparatorluğu’nu ele alması, bizim için anlamlı olduğu kadar, bu eserin Türkiye yayın hayatına tekrar kazandırılması da özellikle maliye tarihimiz ve içinde bulunduğumuz dönem itibarıyla ibret verici niteliktedir. ? Avni, Hüseyin: Bir Yarım Müstemlike Oluş Tarihi. İstanbul. 1932. Sinan Matbaası. Blaisdell, Donald C: Osmanlı İmparatorluğu Avrupa Mali Denetimi. “Düyunumumiye”. (Çev: A. İ. Dalgıç). İstanbul. 1979. DoğuBatı Yayınları. Kıray, Emine: Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar. İstanbul 1993. İletişim Yayınları. Nebioğlu, Osman: Bir İmparatorluğun Çöküşü ve Kapitülasyonlar. Ankara. 1986. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Varcan, Nezih (Derleyen): Osmanlı Maliyesi Hakkında İngiliz Raporları (18611892). Ankara. 2000. T. C. Maliye Bakanlığı. Kaynakça: (*) İ. Ü. İktisat Fakültesi Düyunu Umumiye/ Donald Blaisdell/ Çev: Ali İhsan Dalgıç/ Nesnel Yayınevi/ 252 s. SAYFA 17