Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türkçe Günlükleri konomist, emekli finans uzmanı Tacettin Necipoğlu, son aylarda (belki de yıllarda) herkesin dilinde dolanan “var ya”dan yakınıyor. “Bildiğim kadarıyla birinden veya bir şeyden söz edildiğinde onunla ilgili bir gözlem veya bir yorum aktarırken vurgu yapmak için kullanılır.” dedikten sonra, doğru kullanım örneği olarak, “4 numaraya taşınan yeni evli çift var ya, çok samimi insanlar.” tümcesini veriyor. Yanlış kullanım örneklerine de yer vermiş mektubunda: “Var ya, seni çok seviyorum.”, “Var ya, ona hiç güvenme.”, “Var ya, bugün hava bozacak.” Pek çoğumuz farkındayız; hemen her tümceye başlarken bir “var ya” çeker oldu insanlar. Üstelik, hemen gençlere yönelik bir suçlamaya geçilmesin diye söylüyorum; yaşını başını almışların ağzından daha çok duyuyor gibiyim. Medyayı günah keçisi ilan ettiğimiz doğrudur; ama yakındığımız türdeki bu “var ya” kullanımının nereden çıktığı araştırılsa yine aynı “keçi”ye varılacağı da doğrudur. Bu kullanımın dillere dolanmasına yine birtakım TV dizileri ile kimi piyasa şarkıları neden olmadı mı? Dilimizdeki yabancı sözcüklerin elbette dilimizi bozduğunu, kültür emperyalizminin boyutunu gösterdiğini ve dilimizi bunlardan arındırmak gerektiğini söyledikten sonra, “Bunların yanı sıra sözüm ona Türkçe olan; ama dilimizin yapısına ve anlatımına uymayan sözcükler veya ifade biçimleri var.” diyerek aklına gelenleri sayıyor Tacettin Bey. “Kendine iyi bak, beni geri ara, yarın araşalım, sana dönücem“vb. “Kanımca bu Türkçe (!) kalıplar dili daha çok bozuyor.” deyip bu yargıya varmasının nedenini de açıklıyor: “Yabancı sözcükler dilimizi kirletiyor; ama yapısını bozmuyor. Onlardan kurtulmak daha kolay. Oysaki Türkçe sözcüklerden oluşan; ama Türkçe olmayan ifadeler daha tehlikeli ve onlardan kurtulmak daha zor.” Necipoğlu’nun yargısını doğrulayan bir örneği reklamlarda sıklıkla duyuyoruz son zamanlarda. “Bir fındığın taze mi, değil mi olduğunu nasıl anlarsınız?” sorusunda FEYZA HEPÇİLİNGİRLER Sivasspor Galatasaray karşılaşmasında (4. 5. 2008) maçı anlatan spikerin “Mombre’nin kafası dışarı çıktı.” dediğini duyunca Feyzi Palut, “Maçın devamını nasıl oynadı acaba?” diye sormuştu. Kafasız olarak oynamıştır herhalde. 1 Haziran Pazar E 28 Mayıs Çarşamba hiç yabancı sözcük yok; ama bu ifade Türkçe değil. Türkçesini bulup söylemek de hiç zor değil üstelik. İstenirse “Taze olup olmadığını” denebilir; istenirse “taze mi, bayat mı olduğunu” da denebilir; ama “taze mi, değil mi”… Yok; öylesi, İngilizceden doğrudan aktarma oluyor. O denmemeli. Dizilerde ve dizi Türkçesini benimseyenlerce “araşmak” diye bir eylemin, “Hoşça kal canım, yarın araşırız.” biçiminde kullanılması, Tacettin Bey’in tüylerini diken diken eden sözlerden. “Bu tür fiiller beraber yapılan bir eylemi göstermekte kullanılır.” deyip “Dün fıkralar anlatıp gülüştük.”, “Onlar görücü usulü değil sevişerek evlendiler.” gibi kullanım örnekleri veriyor ve “Sanırım Türkçede araşmak diye bir fiil olmasa gerek.” diyor. “Araşmak” diye bir eylem sözlüklerde yok gerçekten; ama dilbilgisel olarak çok da yanlış değil.. İşteşlik eki “ş“, eylemin birlikte ya da karşılıklı yapıldığını bildirmek için kullandığımız bir ek. Aramak eyleminin karşılıklı yapılacağını bildirmek için, “ara“ kökünden “araş“ diye bir işteş eylem türetilebilir. Kullanım sıklığıyla benimsenir ya da dil duyarlılığı yüksek kişilerse reddedilir; o, dili kullananların varacağı bir sonuç. “İnanılmaz” sözcüğünün de “Yabancı dizi ve filmlerden ‘motamot’ çevirerek dilimize kazandırdığımız bir sözcük” olduğunu düşünüyor Tacettin Necipoğlu. “Dilimizde çok güzeli, büyük bir başarıyı vb. anlatabilecek o kadar sıfat varken bir ‘inanılmaz’ ile her şeyi hallettiklerini sananlar dili sığlaştırdıklarının farkında değiller.” diyor ve “‘İnanılmaz güzel bir kız’ yerine, ‘olağanüstü güzel bir kız’, ‘inanılmaz bir anıt’ yerine ‘görkemli bir anıt’, ‘göz alıcı bir anıt’ daha açıklayıcı ve daha güzel bir Türkçe değil mi?” diye soruyor. Belki abartmayı çok seviyoruz; belki de dilimizdeki sözcükler abartma isteğimizi karşılamaya yetmiyor. “Süper, mega, hiper” gibi sözcüklerin çok kolay ve çok çabuk benimsenmesi bana bunu düşündürmüştür hep. Diyeceğim, önyargılı olmadığımıza emin olmak gerek. Sözcüklerin yeni olması, kulağımızı tırmalaması yanlış olduğu anlamına gelmiyor olabilir. Yaz, yayıncılıkta “ölü sezon” sayılır. Yayın etkinlikleri azaltılır; yeni kitapların basılması için sonbahar ayları beklenir. Çünkü insanların yazın kitap okumadığı düşünülür. Oysa bütün kış biriktirdiğimiz kitapların en rahat, en kolay okunacağı aylar tatilimizin de içinde bulunduğu yaz ayları değil midir? Yazın okunabilecek romanlardan bir demet aşağıda: Everest Yayınları, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Şıpsevdi”sini, “Orjinal Metin” ve “Sadeleştirilmiş Basım” olarak iki ayrı kitap halinde bastı. Bildiğim kadarıyla ilk kez böyle bir uygulama yapılıyor. İsteyen, yazarın kaleminden çıktığı gibi olanı, özgün metni okusun, isteyen günümüz Türkçesine çevrilmiş halini. Aynı yayınevinin Orhan Kemal Külliyatı da yeni basımlarla zenginleşiyor. Yusuf Ziya Bahadınlı’nın “Devekuşu Rosa”sı, Gelenek Yayınları arasında çıkmış. İlya Yayınevi’nin bastığı, Ferda İzbudak Akıncı’nın “Sudaki Ateş” ve “Bergamalı Simo” romanları da okunmayı bekliyor. Asuman Tümer’in ilk romanı “Kura’nın Şarkısı” Dünya Ağacı Yayınları arasında çıktı. Günümüzün önemli öykücülerinden Müge İplikçi’nin ikinci romanı “Cemre” (Everest Yayınları) ürkütmeyen sayfa sayısıyla kalın kitaptan kaçan gençlerin ilgisi çekecektir. Cüneyt Ülsever’in “Hisarüstü Cinayetleri” ise kalın bir kitap olduğu halde, “halis bir polisiye roman” olduğu için bir solukta okunabilir. “Yerli roman okumam.” diyenlere de önerilerimiz olacak. Yurdahan Tulun’un Émile Zola’dan çevirdiği “Paris’in Karnı” (Payel Yayınevi), Anais M. Martin’in Agop J. Hacikyan’dan çevirdiği “Kader Ağlarını Örerken” (Pencere Yayınları) ve Everest’in yeni kitapları: Maria Rosa Cutrufelli’den “Bir Düş İçin Yaşayan Kadın OLYMPE” (Türkçesi: Hande Loddo), Khaled Hosseini’den “Uçurtma Avcısı” (Türkçesi: Püren Özgören), Gerhard J. Rekel’den “Kahve Kokusu” (Türkçesi: Belit Şaka), Ulrich Plenzdorf’tan “Genç W.’nin Yeni Acıları” (Türkçesi: Nuran Özyer)…? www.feyzahepcilingirler.com feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2 Barbaros Bulvarı34349 Yıldız/İst. 3 Haziran Salı B U L M A C A Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru bir şiir kitabının adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse aynı şiir kitabından dizeler ve şairin adı ortaya çıkacaktır. 1 I 2 F 3 G 4 I 5 B 6 K 7 J 8 F 9 J 10 G 11 J 12 B 13 C 14 C 15 C 16 J 17 F 18 E 19 B 20 E Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU 32 31 69 75 74 I. Kokona Yatıyor ve Ayyar Hamza adlı oyunları da olan, Tanzimat Devri tiyatro yazarı. 21 K 22 G 23 F 24 I 25 D 26 J 27 G 28 E 29 D 30 E 31 H 32 H 33 D 34 G 35 F 36 J 37 F 38 J 39 K 40 B 41 E 4 73 44 42 B 43 K 44 I 45 F 46 I 47 F 48 F 49 F 50 E 1 46 24 J. Akif Kurtuluş’un bir şiir kitabı. 51 F 52 A 53 G 54 A 55 G 56 A 57 J 58 F 59 F 60 D 61 J 62 D 63 K 64 G 65 K 66 K 67 C 68 J 69 H 70 E 71 F 26 77 76 61 11 Tanımlar ve sözcükleriniz: A. “... Adam” (Şevket Süreyya Aydemir’in üç ciltlik ünlü yapıtı). 72 D 73 I 74 H 75 H 76 J 77 J 78 F 79 G 80 B 81 E 36 38 68 57 7 9 16 K. Bertrand Russell’in bir kitabı. D. Delgi. 52 56 54 B. İç Anadolu’da, Tuz Gölü doğusundaki dağların en yükseği. 45 48 51 71 58 59 8 37 17 G. Zambakgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, yaprakları oldukça yüksek bir sapın tepesinde, rozet biçiminde toplanmış bulunan, aloe vera da denilen bir süs bitkisi. 66 6 65 63 39 21 43 60 72 29 62 25 33 E. Çok bilmişlik. 955. sayının çözümü: A. BÜST, B. 42 5 40 12 80 19 C. “... Hammer” (ünlü polisiye roman dedektif). 70 81 50 20 30 41 18 28 F. “Şehrin büyükleri otelciye adamakıllı bir ... ...” (Reşat Nuri Güntekin). 64 27 3 10 55 34 79 53 22 H. Eşber Yağmurdereli’nin bir oyunu. ANNA KARENİNA, C. HUDUDU, D. ÇDM, E. EKŞİMİK, F. DOR, G. EŞLEM, H. RED KİT, I. GÜZEL IRMAK, J. İZZET, K. SYYL, L. İGUANANIN GECESİ. Şiir: “aşk henüz gidilmemiş bir ülkedir diyorsun ne kadar uzak gitsen çıkamazsın geceden Ayten Mutlu” 14 13 67 15 78 2 49 47 23 35 CUMHURİYET KİTAP SAYI 956 SAYFA 39