18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İnan Çetin’le ‘Doğu Öyküleri’... Doğu öyküleri, tarihine tanıklık ediyor bul. Sürprizlerle doludur, ne kadar anlatün bunları düşündüğümüzde, olup bitılırsa anlatılsın hep eksik kalan, yeniden tenlerin gerisinden değil, tam da olup bianlatılması ve yazılması gereken çok şey tenin içinde olduğumuz söylenebilir. bulursunuz. Bu nedenle edebiyatımızın Edebiyat bir zevk işidir ama aynı zamanen önemli yaşam alanlarından olmuştur da insana, topluma tutulan bir aynadır. hep. Doğu’ysa, kültürel, toplumsal farkSanat dediğimiz şey de budur bence. Bu lılığının yanı sıra, İstanbul’un tam tersi nedenle, öykünün kendisi, kendi gerçeyönde dikkat çekici bir bölgedir. Farklığidir ve bu gerçek, Doğu’nun törelerine, lığının yerini “öteki” kavramı almıştır. oradaki toplumsal yapıya, bireye tutulan Onu “ötekileştirmek” için elimizden gebir aynadır. Okuduğumuz öykülerde acıleni yapıyoruz ne yazık ki. masız, umarsız, acı bir dünyayla yüz yüze geliyoruz, değil mi? Ama bu gerçekler Doğu Öyküleri seçkisinin hazırlanış birçok insana yabancı, hatta inanılmaz amacının bunlarla ilgisi sınırlı elbette. gelebilir; işte Doğu’daki mülkiyet sorunu Ben yalnızca farklı bir coğrafyanın insada böyle bir sorun. İnanılmaz ama edenının, kültürünün Türk edebiyatında nabiyatımıza bu denli sertçe sızabilecek kasıl anlatıldığını, Türkçe yazan yazarların dar gerçek olmalı… ürünlerinden okunsun istedim. Doğu’ya dair hikâyelerde ön safta Bir diğer konu kadınlar. Sevgi Soyhep bir acizlik edebiyatı oluyor. Dosal’ın, Bekir Yıldız’ın, Adnan Binyazar’ın ğu’daki hayatın inceliklerine çoğu kez inöykülerinde hep kadınlar ön planda. mediğimiz için yüzeyde görünen acılarAma daha çok namus ve bir trajediyle. dan hikâyelerimizi devşiriyoruz. Sizde Kadınlara dair hikâyelerde niçin bunun böyle bir duygu oluştu mu? ötesine geçemiyoruz. Belki şöyle söyle Doğu’daki trajedi öylesine büyük ki, mek daha doğru olur; kadına dair alt niçin acizlik edebiyatı yapılıyor diye dübaşlıklara öyküde inemiyoruz. şünmek bile istemiyorum. Bence Türk Evet. Kadınlara dair başka öyküler edebiyatında çok önemli öyküler, rode okudum elbette; ama genelde Doğu manlar yazıldı Doğu hakkında. Acizlik öykülerinde kadının toplumsal rolü, naedebiyatı yapılıyorsa, ki bu kavram bana mus uğruna işlenen cinayetler konu edipek çok şey düşündürüyor, bunun neliyor. Belki sözünü ettiğin öykülerde en denleri üstünde edebiyat tarihçileri, eleşacımasızı Adnan Binyazar’ın öyküsü. O tirmenleri düşünür, nedenlerini ortaya öyküde çıkarırlar. Eğer bir ülkede, bir Tahsin Yücel bölgede insanlar, umudunu yitirmiş, kuşkulu, yarını olmayan bir yaşam sürdüklerini düşünüyorlarsa, acıları tam da belirttiğin gibi yüzeyde görünen, daha doğrusu derindeki acıları da yüzeye çıkmış demektir. Doğu’daki hayatların inceliklerine gelince, burada bir sorun var galiba. En azından taradığım kitaplarda, kimi öykülerde gördüğüm, hissettiğim şu oldu: Osman Şahin Oradaki zorlu yaşam koşullarını öğreniyorum; insanların nasıl güç koşullarda yaşadıklarını, ne güçlüklere göğüs gerdiklerini de. Ama o karakterleri tanıdığımı hissetmiyorum. Bende oluşan duygu buydu. MÜLKİYET SORUNU Seçkideki öykülerin çoğunda bir mülkiyet sorunu var. Kimi zaman toprağa dair, kimi zaman kadına dair bir mülkiyet bu. Hikâyelerimiz olup bitenlerin çok gerisinden geldiği için mi, yoksa hâlâ oraya dair mülkiyet sorununu çözemediğimiz için mi bu konu çoklukla öne çıkıyor? Doğu’da hâlâ güçlü bir feodal yapı var. Dolaysıyla mülkiyet böylesi bir yapıda mutlak bir iktidar aracıdır. Öykülerde de bu sorunun öne çıkması çok doğal. Orada hâlâ büyük toprak ağalarının, bir sözüyle binlerce kişiyi harekete geçirecek aşiret reislerinin, yirmi kadına sahip erkeklerin vs. olduğunu biliyoruz. Şöyle düşünüyorum: Toprak ve kadın… ikisi de doğurgan, ikisi de mutlak iktidarın sürdürülmesi için hayati derecede önemli. Gücü elinde bulunduranlar, feodal derebeyleri, kuşkusuz dini de istismar ederek bireyin iradesinin üstünde bir mülkiyet hakkı sağlıyorlar böylece. Bübiyatta da bu kötü yazgısının dışına çıkarılmasında bir güçlük yaşanıyor. Belki daha genç kuşak öykücülerde sözünü ettiğin o alt başlıklar daha çok öne çıkıyordur. Bunların da bir bölümünü taradım; eğer bu seçki yeterince ilgi görürse okurdan, genç kuşak öykücülerden de bir Doğu öyküleri seçkisi hazırlamayı düşünüyorum. ÖYKÜLERDEKİ DİL Doğu’ya dair hikâyelerin diliyle Batı’ya dair hikâyelerin dili arasında nasıl farklar gördün? İlkin, o bölgeyle daha içli dışlı olan yazarların dil tutumuyla ilintili bir yanıt vereceğim soruna. Bekir Yıldız’ın bir anlamda öncülük ettiği yerel ağzı, Doğu’da yaşamış, orada doğmuş ya da bir nedenle o bölgeyle içli dışlı olan yazarların zaman zaman kullandığını görüyoruz. Bundan özenle kaçınan da var elbette; Suzan Samancı onlardan biri. Gerçi, Sevgi Soysal’ın öyküsünde de yerel ağız kullanılıyor ama örneğin Mıgırdiç Margosyan’da daha çok var. Konusunu Batı’dan alan öykülerde yerel ağzın kullanıldığına hiç rastlamadım; varsa da ben bilmiyorum. Oysa her bölgenin kendine özgü yerel ağzı var. Karadeniz’in, Ege’nin, Trakya’nın… Bu tercih bana oldukça önemli göründü nedense. Yazarın öyküsüne gerçeklik kazandırma kaygısından mı kaynaklanıyor, yoksa başka bir nedeni mi var, bilmiyorum. Bir de Doğu’da yaygın olarak konuşulan Kürtçe var, nedeni bu olabilir mi? Bunu yazarlarına sormak gerekir. Doğu öykülerinde geleneklere ve dine hep rastlanır Hasan Ali ama mitoloji ya da masal dünToptaş yası daha çok ehlileştirilerek anlatılır. Ben bunlara dair izleri pek bulamadım, yani daha şehirden yazılmış öyküler gibi geldi bana. Seçkiye aldığın öykülerde böyle bir şey sezinledin mi? Bu seçkiyi hazırlarken iki önemli kriteri göz önünde tuttum. İlki, öykülerin Türkçe yazılmış olmalarıydı. İkincisiyse, öykünün somut biçimde DoAhmet Say Hasan Özkılıç ğu’nun herhangi bir yerinde geçmesiydi. Söyleşimizin başından beri bir başkaldırıya, mertliğe, cesakonuştuğumuz konulara bakalım, Doğu rete de tanık oluyoruz; törelerin hakkında yazılmış öyküler bize neler hiç sevmediği kavramlardır bunlar. Sever çağrıştırıyor… Oysa Doğu’nun tarihsel gibi görünüp sevmediği kavramlar. Ki derinliklerinden gelen başka bir yüzü daaynı acımasızlık başka konularla öbür ha var. Seçkide bu yüzü göremiyoruz, öykülerde de var. Ferit Edgü’nün, Osman Şahin’in ve öbür yazarların öyküleböyle öyküler yok zaten Türk edebiyarinde de şiddet derecesinde bir acımasıztında. Cumhuriyet döneminde yazılmış lık görüyoruz. Doğu öyküleri kendi tarihine tanıklık eden öyküler. Şehirden yazılmış öykülerKadına dair öykülerde namus ve trajeden kastın, masal ve mitolojinin olmayıdinin bu denli işlenmesi, öne çıkması, yişıysa, evet yok. Bana göre, bu, şehirden ne bu coğrafyanın feodal yapısıyla ilintili. ya da kasabadan, köyden yazılmasıyla ilYirmi birinci yüzyılda, hâlâ kadın adeta gili bir durum değil. Böyle bir şey sezmeboğazlanıyor burada ve her gün yeni bir dim. Kaldı ki, masal ve mitoloji öğelerini töre cinayetine tanık oluyoruz. Böyle bir kentten yazılmış çağdaş edebiyatta daha ortamda, ki seçkide yer alan öykülerin çok görüyoruz. Entelektüel bir uğraş da yazılış tarihleri de önemli, edebiyatın bugerektirir bu. ? na kayıtsız kalması düşünülemez. Ama bu demek değildir ki başka öyküler yazıDoğu Öyküleri/ İnan Çetin/ Notos lamaz; benim görebildiğim kadarıyla DoKitap/ 170 s. ğulu kadının her alanda olduğu gibi edeCUMHURİYET KİTAP SAYI 954 Türkiye’nin doğusu hepimizin bildiği gibi kimi sorunlarla yıllardır boğuşan bir bölge. Türkiye’de pek çok insan bu sorunla bir biçimde ilgili olanlar düşüncelerinden son derece emin, inatçı ve fazlasıyla korkak olduğu için, bu bölgede sorunlar gün geçtikçe derinleşiyor. İnan Çetin Doğu’yu bir de edebiyatçıların gözüyle tanımak istemiş... Ë Rıza KIRAÇ ürkiye edebiyatını DoğuBatı öyküleri diye ayırmak ne kadar doğru bir yaklaşım? Böyle bir seçki yapmak Doğu’yu ötekileştirmiyor mu? Bu seçki henüz bir fikir aşamasındayken, senin bana sorduğun sorunun bir benzerini kendi kendime sormuştum. Kuşkusuz, Türkiye’nin doğusunun bize çağrıştırdığı ve üstünde düşünmemiz gerektiğine inandığımız kimi hassasiyetleri var. Bunlardan biri, senin sorduğun “ayrım” ve “ötekileştirme” sorunudur. Ben var olan, hayatın içindeki bir sorunun görmezden gelinen bir iyi niyet çabasıyla çözülemeyeceğine inandığım için; bir ötekileştirme varsa, bunun her alanda ortaya çıkmasında sakınca görmüyorum. Türkiye’nin doğusu hepimizin bildiği gibi kimi sorunlarla yıllardır boğuşan bir bölge. Türkiye’de pek çok insan –bu sorunla bir biçimde ilgili olanlar düşüncelerinden son derece emin, inatçı ve fazlasıyla korkak olduğu için, bu bölgede sorunlar gün geçtikçe derinleşiyor. Doğu’da şiddetsiz bir hayat artık gerçek dışı duygusu uyandırıyor bende. Bu nedenle, Doğu’yu bir de edebiyatçılarımızın gözüyle tanımak istedim. Bence bir coğrafya hakkında yazılmış bir öykü okumanın, o coğrafyaya seyahat etmekten aşağı kalır yanı yok. Sana şunu söyleyebilirim: İstanbul’u konu edinen bir öykü seçkisi hazırlamakla, Doğu’yu konu edinen bir öykü seçkisi hazırlamak arasında temel olarak bir fark yok aslında, çünkü ikisi de farklılıklarıyla dikkat çeken yerler. İstanbul bir dünya başkenti. İnsanın bir an bile unutmadığı tarihi dokusuyla geçmiş ile gelecek arasında bir köprü. Bireyin – bizim ülkemizde bir mucizedir bu kendini en çok özgür hissettiği kenttir İstanSAYFA 8 T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle