25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN “Bizim oğlanın boyu beni iki santim geçmiş. Boyuna gelip boyunu ölçüyor benimle. Bundan büyük sevinç olur mu? Benim için yani.” TAM EDEBİYAT İNSANI Cemal Süreya gibi yoğun yaşayan kaç ozan var? Daha öğrenciyken evlendiği Seniha’ya Balzamin (kınaçiçeği) adını takmıştı: Ölümünden bir gün önce Cemal Süreya ir insanın yüzüne ölümün gölgesi düşmüşse, görmeseniz bile, sezersiniz. İnsan da öleceğini sezer, ama anlamak istemez. Anlamazdan gelerek ölümü erteleyeceğini sanır. Muzaffer Buyrukçu’nun 8 Ocak 1990 tarihli günlüğünde öğle rakılarının içildiği bir masa vardır. Gazeteciler Cemiyeti salonunun diplerinde bir masa. “Yeni Yaprak” dergisini yönetenlerden Ramazan Üren ile Sunay Akın, dergiciliğin ustası Cemal Süreya’nın görüşlerinden yararlanacaklardır. “Soyut” dergisini çıkaran nöropsikiyatr Halil İbrahim Bahar da aynı masadadır. Biraz sonra Öner Ciravoğlu gelir. O masada Cemal Süreya’nın son gününe tanık olanların hep Trabzon’lu olduğu Buyrukçu’nun ilgisini çekmiş midir? “Sen el kadar bir kadınsındır Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli Bazı ağaçlara kapı komşu Bazı çiçeklerin andırdığı İş bu kadarla bitse iyi Bir insan edinmişsindir kendine Bir şarkı edinmişsindir, bir umut Güzelsindir de oldukça, çocuksundur da Saçlarınla beraber penceredeyken Besbelli aradığından haberli Gemiler eskirken, deniz eskirken limanda Sevgili.” Her ilişkiyi şiiri için kullanmak, giriştiği her işi edebiyata dönüştürmek, ancak Cemal Süreya gibi “tam edebiyat insanı”na özgü bir yaşama biçimi olmalı. Yaşamasını denetler gibi günlük tutmak, edebiyatın ayrıntılarına varmak için dergi çıkarmak, edebiyat insanlarını özel durumlarıyla tanımak ancak Cemal Süreya gibi “tam edebiyat insanı”nın üstesinden geleceği bir iştir. Yaşamaya düşen izdüşümleriyle anlattığı yüzleri resimle gösteremezsiniz. Dirseğini masaya dayar, gözlerini biraz kısar, dinlemesini bilen bir içtenlik içinde, içkisinin tadını çıkarırdı. Cemal Süreya’nın son gününü anlatan Muzaffer Buyrukçu, onun tıraşlı yüzüne bakıyor: “Geçenlerde sihirbaz sakalını andıran, vakit vakit maviye boyadığı sakalını kesmişti, bugün bıyıklarını da tıraş etmişti.” Belki de doğal haliyle sığınmak istiyordu ölüme. GERÇEK YALNIZLIK Biri, oğlunun annesi Zühal Tekkanat ile arkadaşlarının oluşturduğu Yayın Kurulu’nca hazırlanan bir derleme (CEMAL SÜREYA ve SONRASI), öteki, belgelere dayanarak yaşama serüveni ile dünya görüşünün anlatıldığı bir kitap (CEMAL SÜREYA, “Şairin Hayatı Şiire Dahil”) Cemal Süreya’yı bize ayrıntılarıyla öğretecektir. Vedat Akdamar’ın yayın yönetmenliğinde 5 kişilik bir yayın kurulunun hazırladığı CEMAL SÜREYA ve SONRASI, Dr. Itır Yeğenağa’nın başkanlığını sürdürdüğü Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği’nin önemli bir çalışması. Gönül isterdi ki bu kapsamlı derlemede Muzaffer İlhan Erdost’un Üç Şair adlıkitabında yer alan Cemal Süreya incelemesi de yer alsın. Şiirleri, yazılarıyla, onunla yapılan söyleşilerle, anılarla, yorumlarla “Cemal Süreya ve Sonrası” kapsamlı bir derleme. Bu geniş çalışmayı çerçeveleyecek olan “İçindekiler” bölümü unutulmuş. Oğlu Memo’dan satın alındıktan sonra, Cemal Süreya Belgeliği’ni düzenleyen takım çalışmasında yer alan Feyza Perinçek ile Nursel Duruel kendi çalışmalarını doğruluk derecesi sınanmış, sağlam belgelerle düzenlediklerini söylüyorlar. Her iki çalışmada ‘kişi adları dizini’ olmaması, yeni baskılarda düzeltilmesi gereken bir eksiklik. Cemal Süreya sevi ilişkileriyle boşuna mı oyalıyordu kendini? B hastaneye gitmeyi değil, biraz daha içerse çarpıntısının yatışacağını düşünmektedir. Halil İbrahim Bahar, Muzaffer Buyrukçu’yu uyarır: “Durumu çok acil. Gözlerine dikkat ettin mi, gözleri boşalmış gibi, bakışları yok olmuş. Ölüm işaretleri bunlar... Şiddetli bir alkol krizi geçiriyor, karaciğeri hasta. Hastaneye yatması için kandırmaya çalış.” Ama Cemal Süreya inandırılamıyor. O hâlâ; “Zühal ile Memo başka bir eve taşınınca rahatlayacağım” anlayışı içindedir. Masadan birileri kalkar, birileri oturur. Sanırım Melisa Gürpınar’ın Çamlıca Kız Lisesi’nden arkadaşı olan, galeri yöneticisi İpek Tekil gelir masaya. Sonra da onu Kadıköy’e, evine İpek Tekil götürecektir. EVDEKİ DÜZENSİZLİK Sonra ne olur? Cemal Süreya gece su içmek için uyanır. Buzdolabını açar. Oğlu Memo gene içki içecek diye kaygılanır. Buzdolabının önüne düşer. Hastaneye kaldırılır. Önce düzelecek gibi görünür. Sonra birdenbire bozulur. Artık geri dönülmez bir yola girmiştir. Dr. Itır Yeğenağa’nın saptamasına göre; Cemal Süreya’nın ölümüne beyin kanaması ile şeker koması yol açmıştır. Cemal Süreya pek de düzenli yaşıyor sayılmazdı ama, son bir ay, evdeki düzensizlik yüzünden, yaşamaya katlanmak için kendini büsbütün içkiye vermiştir. “Memo, annesiyle oturduğu evi boşaltır, bütün eşyaları bir kamyona yükler ve babasının Kadıköy’deki evine taşınır.” Cemal Süreya oğlunun durumundan kaygılıdır: “Sinirlerim çok bozuk, çok kötü durumdayım. Arka odadaki eşyaları boşaltacağız. Memo’yu polis arıyormuş. Evde yakalarlarsa başı belaya girecekmiş. Birileri takip ediyormuş, öldürürlermiş. O evde bir dakika bile durmaması gerekiyormuş” (CEMAL SÜREYA, ‘Şairin Hayatı Şiire Dahil’, Feyza PerinçekNursel Duruel, Can Yayınları 2008). Cemal Süreya’nın Birsen Sağnak’la kaldıkları iki oda bir salon eve, Zühal Tekkanat’la Memo’nun eşyaları da gelince, üstelik Memo kendince bir düzenlemeye girişince, o evde yaşamak artık olanaksızdı. Memo’nun tedirgin durumunu ne Cemal Süreya, ne Zühal Tekkanat yatıştırabiliyordu. Bu kısırdöngünün sürmesi, içkiye düşen Cemal Süreya’nın sağlık durumunu da etkiliyordu. Muzaffer Buyrukçu’nun radyoda dinlediği şarkının Cemal Süreya’nın üzgünlüğüyle örtüşen bir yanı vardı: “Günlerdir içime çöktü ayrılık Böyle boynu büyük duruşum ondan Yağacak bir bulut gibi doluyum Böyle ağlamaklı oluşum ondan.” Cemal Süreya yaklaşan sonu seziyordu. Ama yaşamaya öylesine bağlıydı ki, “Ölmeden önce biraz gezdirin beni” demek gereksinimi duyuyordu. CİNSELLİK YAŞAMAYA DİRENMEK MİDİR? Metin Altıok Ankara’yı anlatmak isterken oradaki anılardan yola çıkar: “Ama kentler biraz da insanlardır. Bugün içimde o güzel insanların yokluğunun burukluğu var. Yoksa yine dost ve barışığım Ankara’yla.” “Zaman zaman soruyorum kendime; nerde Cemal Süreya? Bir Ankara prensi olan Cemal nerde şimdi?” “... Ne oldu Tavukçu’daki öğle rakılarına? Coşkularım tarazlandı benimse, umudumda güve yenikleri, pas kokuyor aşklarım ve artık patlak bir tefle dolaşıyorum elimde Ankara sokaklarını! En kötüsü de yaşlandı zamanımın güzel kızları. Bir boşluk var yaşamımda, yüreğimde devrik bir sacayağı” (ŞİİRİN İLK ATLASI, ‘Ankara’, Kırmızı Yayınları, 2006). Metin Altıok’un sözlerinde, cinselliğin yaşamaya direnme anlamına geldiğine inanan Cemal Süreya’ya bir gönderme var. Yaşamayı yorumlarken, dünyanın gidişindeki anlamsızlığa bakarken, hep gizli bir cinselliğin gölgesi vurdu şiirine. “8,10 Vapuru”nun güvertesindeki o kadını anımsarken belki kendi evlilikleriyle ödeşmek gereksinimi duyuyordu: Cemal Süreya biraz gecikerek, ölümün gölgesiyle birlikte gelecektir. Muzaffer Buyrukçu, ölümünden bir gün önceki Cemal Süreya’yı şöyle anlatıyor: “Saat 12.35’te Cemal Süreya göründü. Ama özlemimi gideren, beni sevindiren bir görünme değildi bu, çünkü sürüklenircesine, yalpalayarak yürüyor, güçlükle ayakta duruyordu. Belki de iradesini zorlamasa oraya yığılacaktı. Vurgun yemiş bir süngerciydi sanki, ayılamayan bir sarhoştu; düşmanlarının elinden canını rastlantıların yardımıyla kurtaran ama bu arada adamakıllı hırpalanan birisiydi; her şeyini, ama bugüne kadar kazandığı her şeyini yitiren bir talihsizdi. Hayır, benim beğendiğim, sevdiğim, varlığıyla övündüğüm arkadaşım Cemal Süreya değildi. Reddedilen, hor görülen, yararsızlığı kanıtlanan, olumsuzluklardan olumsuzluk fışkıran bir durum tarafından kuşatılmıştı; bin yumrukla on bin kez doğulmuş, sokağa bırakılmıştı. Birden fırladım, koştum, kucakladım, yanaklarından öptüm. ‘Hasta mısın?’ dedim.” (CEMAL SÜREYA VE SONRASI, “Cemal Süreya ile Son Gün”. Artshop Yayıncılık ve Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği Ortak Yayını, Ocak 2008). Halil İbrahim Bahar gibi deneyimli bir hekim Cemal Süreya’ya ölümün gölgesi düştüğünü görmüştür: “Hemen hastaneye yatması, tedavi olması gerekir, gecikirse kötü şeyler olur. Ben Cemal’i hiç böyle görmedim.” Cemal Süreya çok zayıflamıştır. Kendini içkiye vermekten yemek yemeyi unutmuştur. Karaciğer tükenmişliği vurmuştur yüzüne. Ama o, öyle bir bunalım içindedir ki, SAYFA 28 “Sesinde ne var biliyor musun? Ev dağınıklığı var.” Vapura yetişmek için hep bir jeton bulundururmuş yanında. İstanbul’da yaşama kültürünün bir parçası sayılır vapura yetişmek. Bulunduğu her yeri çok boyutlu yaşamak, yeni yüzlerde, uzak bakışlarda değişik bir öykü aramak. Gözlerini biraz kısar, bir şiirin içinden geçer gibi, Memo’yu okşar düşlem gücüyle: “... ben hangi şehirdeysem/ yalnızlığın başkenti orası.” O artık ölüm ülkesinin başkentinde gerçek yalnızlığı yaşıyor. Yoksa gerçek yalnızlık içinde olanlar biz geride kalanlar mıyız? ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 954
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle