Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ si’ne gidene karar çalışmalarını sürdürdükleri ev. Gidip resim çekmek istedim. “Bulabilir miyim” diye kolorduya telefon etim, bir yarbayla konuştum, “Atatürk’ün evi var, ben resmini çekip gönderirim” dedi. Sonra da birçok resim gönderdi. Ben de o güne kadar hazır olan kitabımın müsveddesini gönderdim. Sonra bana telefon etti, “Size yardım olsun diye kendi çapımda araştırmalar yapıyordum. Ama sizin yaptıklarınızı görünce bıraktım” dedi. Ben de “Bu benim dedeme bir vefa borcum” dedim... Yaverin bana söylediği hâlâ kulağımda, hiç unutmayacağım “Doğan Bey bu sizin dedenize vefa borcunuz değil, bu Türk milletine vefa borcunuz” dedi. Düşündüm çok doğru... 2 1 İzmir Lisesi’nde Mustafa Kemal ve Kâzım Dirik öğrencilerle birlikte. 2Gazi’nin 16 Haziran 1926’da İzmir’e gelişi. 3 Manastırlı Kâzım Bey (sağda) kayınpederi ve kayın biraderi Balkan Türklerinin geleneksel giysileriyle. 4 Kâzım Dirik subay üniformasıyla. 5 40’lı yıllarda Kâzım Dirik. 6 Dirik ailesi: Maide Hanım, büyük oğlu Turan, Orhan ve Şükran. HALA, ŞÜKRAN HANIM Ve tabii ki yaşamınız başka özel bir yanı var: Halanız Şükran Hanım. Değinmeden geçemeyeceğim. Kitabınızda da Şükran Hanım’ın kızı Tunca Turna ayrıntılı olarak anlatılmış. Ancak sizden dinlemek istiyorum. Öncelikle babaannem çok büyük bir kadın. Babaannem Maide Hanım’ın büyük oğlu babam Turhan. Ortanca halam Şükran. Bir de Şam’da bir çocukları daha olmuş ancak vefat etmiş ve babaannem dedeme, cephede diye söylememiş. Sonra da Orhan Amcam olmuş. Babam daha ilkokulu bitirme aşamasında 4. sınıftayken filan, “Çocuk burada okuyamaz” diye babamı Almanya’ya göndermiş3 ler. Aslında bu dedemin bir olayı değil, babaannemin etkisi var. Ve sonra, yanılmıyorsan biriki sene sonra, halamı da göndermişler. Kız çocuklarını tahsile gönderiyorlar. Babam 10 yaşında, halam 8 yaşında gitti… Halam böylece Almanya’da yetişmiş. Hatta leydi okuluna gitmiş o dönemde. Neticede Avrupa’da yetişmiş bir hanım. Dedemin İzmir Valiliği sırasında Muammer Karaca bir kumpanya ile geliyor İzmir’e ve perde arkasından bakışıyorlar, görüşüyorlar, âşık oluyorlar. O dönem dedemin en şaşaalı dönemi, İzmir vali paşası. O dönemde halam Muammer Karaca ile kaçıyor, geri dönüyor, sonra tekrar kaçıyor. Ve dedem bunu büyük bir olgunlukla karşılıyor. Galiba bu olay sırasında dedeniz valilikten istifa etmek istiyor. Evet, amcama sorarsanız öyle diyor. Amcam, “Babam istifa etmeyi düşündü ama Atatürk kabul etmedi” diye anlatıyor. Kanaatimce, gayri resmi olarak böyle bir olay var. Ve o günkü gazetelerde bu olayı gördüm. Tabii kimse o dönemde fazla bir şey söylemiyor, şimdiki gibi bir basın yok, yazmak kolay değil... Okuduğum bir gazete var, “Vali Paşa kerimesini reddetti. Paşaya da yakışan bu” diye bir yazı var... Fakat böyle bir şey yok. Daha sonra halamdan da dinledim, nasıl İzmir’e döndüğünü bana anlattı. Vali Konağı’na yaklaştığında bir bakıyor, konak sanki 29 Ekim gibi ışıl ışıl. Bütün ışıklar yanıyormuş ve dedem kızını kapıda karşılayıp, “Hoş geldin kızım” deyip öpmüş. Ve evleniyorlar… Tabii ki evleniyorlar ve evlendikten sonra üç çocuğu oluyor. Kuzenlerimden biri anlattı, dedemle birlikte bir sinemaya gitmiş, dedemin kucağında oturuyormuş. Filimden çok etkilenmiş ve babasını hatırlayıp dedesinin kucağında ağlaCUMHURİYET KİTAP SAYI 954 1 4 5 mış. Dedem kuzenimin neden ağladığını öğrenince babaannemi bir odaya çağırmış ve “Bu çocuk babasını özledi, derhal Muammer’e haber verin gelsin” demiş. O zaman küsmüşler üstelik. Muammer çağrılınca geliyor. Birçok hediye getiriyor. Hem çocuklarına hem aşçıya, herkese hediye getirmiş. Halam getirdiklerini nereden bulduğunu sormuş, Muammer de “Sus sus, eli boş mu 6 gelecektim” diyormuş. Sonra İstanbul’a dönmüşler. Bir de eve girmişler ki kupkuru. Çünkü Muammer Karaca evdeki eşyaları satıp hediye almış. Evlilikleri devam etti herhalde… Yok yok Muammer Karaca’dan ayrıldı. Ayrıldıktan sonra da Lütfullah Sururi ile evlendi halam... Sururi Kumpanyası’nın Lütfullah Sururi’si. Gülriz Sururi, Lütfullah Bey’in ilk eşindendir, halam da üvey annesidir. Lütfullah Bey, halama büyük bir aşkla bağlıydı. Kızı Tunca, Muammer Karaca ile ilgili hep halama, “Pişman mısın” derdi, o da: “Hayır hiç pişman değilim, bugün olsa yine kaçarım.” Muammer Karaca ile büyük aşk yaşamışlar... Lütfullah Bey’le de mi büyük aşk yaşadılar? Hayır Lütfullah Bey’le değil, ama Lütfullah Bey halama büyük aşk duyardı. Halam her hafta bize gelirdi İstanbul’dayken, Lütfullah Bey de halamın gelip gelmediğini öğrenmek için telefon ederdi. Her seferinde de babam çıkardı ve “Gelmedi” derdi. Her seferinde de buna inanır ve çok üzülürdü. Üç çocuğu var ve ayrılıyor. Sonra Lüt fullah Sururi ile evleniyor... Lütfullah Bey ölünce her akşam üç tiyatroya bakardı. Akşamları düşünün, İstanbul’da Beyoğlu’nda tiyatroların hasılatını toplar, çantasına koyar, öyle gelirdi. Üç tiyatronun müdürüydü halam, Lütfullah Bey öldükten sonra... DEDENİN ÖLÜMÜ Evet oldukça ilginç bir aile. Dedenizin ölümüne gelmek istiyorum. “Atatürk öldükten sonra çok üzgündü” deniliyor. Tabii bir de Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü’nün bazı düzenlemeler yaptığı söylenir. Ben öyle bir şey bilmiyorum ama açıkçası çok sık söylenir bu. Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü’nün Atatürk’e yakınlığı bilinen kişileri yerinden oynattığı söylenir. Dedemi de İzmir Valiliği’nden alarak Trakya’ya gönderdiği ifade edilir. Ancak benim kitabımda İnönü’ye ait iki mektup var. İnönü’nün ailesi tarafından verilen iki mektup ve bildiğim kadarıyla bu mektuplar hiçbir yerde yayımlanmadı. Bu mektuplardan biri Atatürk’ün ölümünden hemen önce yazılmış ve İnönü’nün Atatürk’e bağlılığını gösteriyor. Ancak Atatürk’ün ölümünden sonra da İnönü’nün birçok kişiyi yerinden ettiği söylenir. Tam bilmiyorum ama bildiğim bir şey var; dedem Atatürk’e körü körüne sadıktı ve ölünceye kadar sadık kaldı. Annemle babamın evleneceği dönem Ali Fuat Paşa’nın eşi tarafından organize ediliyor ve annemi istiyorlar. Tabii ki İstanbul’da nişanı yapılıyor. Dedemin o nişanda resmi var, şen şakrak... Gayet neşeyle oyunlar oynamış. Bu arada evlenme işi kararlaştırıldıktan sonra Atatürk’le konuşuyorlar, Atatürk, “Kazım duydum, İzmirli gelin alıyormuşsun, çok mutlu oldum. Sen İzmir’i seversin” diyor. Dedem “Ben de çok mutlu oldum” deyince Atatürk, “Düğünü sarayda yaparız” diyor. Fakat nişan olduktan sonra Atatürk hastalanıyor ve ölüyor. Bu arada nikâh yapılmış ama düğün yapılacak. Rahmetli annem hep anlatırdı. Dedem, “Kızım düğün yapamam, Atatürk’ü kaybettik. Bu büyük acıyla benden düğün bekleme, ama isterseniz nikâhınız kıyıldı, balayına gidin” demiş. Her şey hazırmış, davetiyeler basılıymış ancak annemle babam bir yıl beklemişler. Edirne’de vefat ediyor değil mi? Evet. Atatürk öldüğünde de Edirne’de, kendi de orada vefat ediyor. Ve Edirne’den alınıyor. Zaten onun vasiyetiymiş. Aslında babaanneme direkt söyleyememiş ama öleceğini anladı herhalde; babaanneme, “Rüyamda gördüm, bulutlardan indim” gibi bir şeyler söylemiş. Ölümünden sonra, önce İstanbul’da bir tören düzenleniyor, daha sonra İzmir’e götürülüyor. İzmir’de defnoluyor, orada mezar yapılıyor. Ancak şimdi Devlet Mezarlığı’nda. Ölümünden epey sonra, İzmir’de mezarı varken neden Ankara’ya Devlet Mezarlığı’na götürülüyor? Başlangıçta biz de Ankara’ya götürülmesini istemedik açıkçası. İzmir valisi olmuş bir kişiydi ve İzmir’i seviyordu. Babam ölmüştü, sağ olsaydı belki izin vermezdi ama Ankara Devlet Mezarlığı’na nakletmek için amcamdan, halamdan izin istediler, onlar da verdi. Ancak daha sonra Devlet Mezarlığı’nı ziyaret edince, “İyi ki gitmiş” dedim. Zaten İzmir’deki kabri aynen duruyor. Kabrin üzerinde de “Şu tarihte Ankara Devlet Mezarlığı’na nakledilmiştir” diye plaka var. Devlet Mezarlığı’nı görünce çok rahatladım, zaten orada müze de var. Dedemin elbiseleri evrakı orada. Kitapta kullandığım birçok dokümanı müzeden aldım. Ve o mezarlık hakikaten çok güzel. Bundan 50 sene sonra ne olacak, bilmiyorum. Geçen gün bahsettiğim plakayı çalmışlar. Dedenizden sizlere ne kaldı? İstiklal Madalyası amcamda. Bende de bir saati var. Bir de kahve fincanı var ve onu kullanıyorum. “Vitrine koyalım, kullanma” diyorlar ama ben her gün kahvemi onunla içiyorum. ? Atatürk’ün İzinde Vali Paşa Kâzım Dirik/ K. Doğan Dirik/ Gürer Yayınları 508 s. SAYFA 21