19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SİHİRLİ DEĞNEK ÇOCUKGENÇLİK Nilay YILMAZ Frankfurt Kitap Fuarı ardından... yapılmış okulda. Örneğin, birinci ve ikinci sınıflar birleştirilmiş. Uzun soluklu çalışmalarla ve projelerle eğitim süreci okul dışında da desteklenmiş. Veli buluşmalarının okul açılmadan önce yapılmaya başlanması, öğretmenlerin konu ve sorun odaklı çalışma takımları kurmaları ve her öğrencenin seviyesine ve ilgi alanına yönelik haftalık bireysel ders programları oluşturmaları vb. çalışmalar okulu bugünlere getirmiş. Özellikle dinler arası ve diller arası çalışmalara ağırlık verilmesi de dikkate değer. Farklı dil sınıflarında kendi kültürlerini öğrenen/anımsayan çocuklara, proje çalışmalarıyla arkadaşlarının geldikleri kültürün özelliklerini de öğrenme şansı veriliyor. Örneğin, Türkçe odası Türk kültürünü yansıtacak biçimde tasarlanmış. Ahşap bir yalının cumbasını andıran bir köşe olarak tasarlanan okuma bölümündeki minderlere oturup Türk çocuk kitaplarını karıştırmayı kim istemez ki!.. Ege kültürünü yansıtan dekoruyla dikkat çeken Yunanca odasında Yunanca kitap okumak da zevkli olsa gerek... Ne dediğini anlamadığınız bir dilde yazılmış olsa da kitabı arkadaşınızla birlikte karıştırmak, arkadaşınızın konuştuğu dilin nasıl yazıldığını görmek, kitabı size anlatmasını ondan istemek, anlamadığınız bir dili konuşurken onu dinlemek ve o anları çoğaltmak... Kendi adıma konuşursam, çokkültürlülüğün ve hoşgörünün temellendirildiği bir okulda 1 saat boyunca çocuklarla sohbet etmenin hem çocuklara hem de bana pek çok açıdan açılımlar sağladığını söyleyebilirim. Özellikle Türk çocuklarının, okuduğum öyküyü anlayabildikleri ve konuşabildikleri iki dilden de dinleme şansına kavuşmuş olmalarının onlara farklı keşifler duyumsatmış olabileceğini düşünüyorum. Önce çekinerek, sonra kendilerine güvenerek sorularını Türkçe sorabilmeleri, öğretmenlerinin onları Türkçe konuşmaları için desteklemeleri ve söyledikleriniz çevirmen tarafından henüz Almancaya çevrilmeden, çocukların heyecan içinde sizin ne dediğinizi arkadaşlarına tercüme etmeleri fuar kapsamında yapılan okul etkinliklerinin hangi duygu ve değerleri güçlendirdiğine dair örneklerden yalnızca birkaçı... Ve ancak bunun gibi güzellikler, fuarın Türkiye ayağında yaşanan eksiklikleri ve yoksunlukları onarabilir diye düşünüyor insan. Ulusal Komite içinde bir Çocuk Alt Komitesi’nin yer alabilmesinin bile çocuk ve gençlik yazını adına başlı başına bir başarı olduğunu elbette biliyoruz. Ve bu komitedekilerin gece gündüz nasıl çalıştıklarını da. Ama yine de onur konuğu bir ülke olmanın imkanları daha etkili değerlendirilmeliydi diye düşünmekten alamıyor insan kendini. Kataloglarda bazı yazarlara/çizerlere yer verilmemesinin ve dizin yoksunluğu sebebiyle kataloglarda aradığınız bilgiye ulaşamamanın karartısı ancak Türk çocuk ve gençlik yazını standının rengarenk tasarımıyla aydınlanabilirdi ya da kurulacak ticari anlaşmalarla. Ne yazık ki, ön hazırlık buluşmalarının ayarlanmadığı, buna yönelik tanıtımların düzenlenmediği, tek tük yabancı dinleyicilerin etkinliklere katıldığı bir fuara bunca yayınevi ve yazarla katılmanın bir şey getirmesini ummaktan başka bir şey gelmiyor insanın elinden. Bu umudumu renklendirmek için Ulusal Çocuk ve Gençlik Yayınları standımıza bakıyorum. Standımızın, çocuklara yönelik etkinliklerin yapıldığı yerin yanında yer alması sevindiriciydi. Her an çocukların neşeli seslerini, şarkıları dinlemek de... Ne yazık ki bu çok renkliliği bizim standımızın sunumunda görememek üzdü beni. En azından yazarlarımızın fotoğrafları renkli olsaydı bari dedirtecek kadar renksiz ve keyifsiz bir standımız vardı. Renkli olan tek şey raflardaki kitaplarımızın kapaklarıydı. Komitenin, bu renksizliği, fuarın bir eğlence değil, iş yapma yeri olduğunu söyleyerek savunması bana pek mantıklı gelmedi! Ben ticari bağlantı arayışında olan yabancı bir yayınevi sahibi olsaydım, kendi seçimlerimin ve sezgilerimin yanı sıra çocukların tercihlerine de önem verirdim. Fuarda dolaşmakta olan çocukların peşlerine takılır, hangi standda ne okuyorlar, nelerle ilgileniyorlar diye onları izlerdim. Üstelik, her şeyin “görsel uyaranlarla” pazarlandığı bu çağda bu renksizliğin “profesyonel” yaklaşım olarak açıklanması da ayrı bir tartışma konusu! Fuarın halka açık olduğu son iki günde bile, yani yer gök Türk ve yabancı çocuk kaynarken, çocuk ve gençlik yayınları standımıza pek fazla çocuğun uğramaması bizi pek çok açıdan düşündürmeli. Ulusal Çocuk Kitapları standını Ulusal Stand’a uygun olması gerekliliğinden yola çıkarak ve çocuğun düşsel dünyasından uzaklaşarak tasarlamak, eksiklikleri olan kataloglarla ticari bağlantı kurabilmeyi ummak, pek çok şeyi kişisel seçimlere, ilişki kurma becerilerine devrederek görevini tamamlamış olmanın rahatlığı içinde suçu hep bir başkasına atmak... Fuar öncesinde zaten çevrilmeye başlanmış yapıt sayılarıyla konuşmak; yabancı yayınevleriyle değil de Almanya’daki Türk yayınevleriyle anlaşmalar yaparak dışa açılmış olduğumuzu düşünmek, düşündürtmek; parası ödenmiş çeviri destek projelerinin takipsizliğini görmezden gelmek... Ve görmek. Fuarda diğer ülkelerin çocuk kitaplarının yer aldığı standların tasarımını, çocuklara yaklaşımlarını, metrelerce uzayıp giden okur kuyruklarını; o standların içinde saatlerce oturup kitap okuyabilen çocukları görmek ve onlara özenmek... Bu şartlar altında, insan 7 milyon Avro’nun bile renklendiremediği ulusal standımızın yanından geçip gitmekten başka bir şey düşünemiyor, tıpkı çocukların ve çocuklar için kitap yayımlayan yabancı yayınevlerinin yaptığı gibi... Neyse ki illüstratörlerin stand duvarlarımızı renklendiren çizimleri vardı, onlara tutunabiliriz. En azından şunları bunları yapabildik diyebiliriz. Kim bilir, belki de bir fuar daha geldi geçti diye rahatlayabilir, görevimizi başarıyla tamamlamış olma duygusuyla bile doyuramadığımız egomuzu, umut ekmeğimizden bir parça daha ısırarak bir süreliğine susturabiliriz... Nasıl düşüneceğimiz ve bundan sonra ne yapacağımız elbette yaşam tercihimizin “varlıksal” mı, “eylemsel” mi olduğuna bağlı. “Taş yerden kaldırıldığında yer hafifler; onu tutan el de ağırlaşır. Fırlatıldığında, vurduğu veya düştüğü yerde evren değişmiş olur. Her eylem, bütünün dengesine dayanır” der Ursula K. Le Guin “En Uzak Sahil” adlı kitabında. Le Guin “varlıksal” ya da “eylemsel” yaşam tercihi yapan insanlardan da bahseder aynı kitabında. “İnsanın yaptığı her iş, her eylem, kendisine ve sonuçlarına bağlıyor insanı” der öyküdeki bilge adam. Frankfurt Kitap Fuarı kapsamında biz de pek çok şey yaptık, evren değişti, dengeler de... Sonuçları mı? Onları da hep birlikte göreceğiz... ? Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı bu yıl Türkiye’nin onur konuğu olması sebebiyle hepimiz için farklı bir önem taşıdı. Çalışmalar aylar öncesinden başladı. Ulusal komite ve alt komiteler pek çok alanı kapsayan bir fuar programı oluşturdu. Türkiye’den 280 yazarı ve 100 yayınevini konuk eden programda yaklaşık 350’si Türkiye ile ilgili etkinliklerden oluşan 2700 etkinlik yer aldı. 200 edebi, 40 kültürel etkinlikle, 150 tartışma toplantısıyla, pek çok bilimsel konferans, buluşma ve okuma etkinliğiyle fuarın her anı dolu doluydu. 13 salonda, 101 ülkeden, 7000 yayıncının 400 bin yeni kitabının tanıtıldığı fuar alanı, dış salonlarda ve meydanlarda masal kahramanlarının kostümleriyle dolaşan gençlerle daha da renklendi. “Bütün Renkleriyle Türkiye” sloganı ile fuar konuğu olan Türkiye’nin, gerek ulusal standının gerekse yayınevi standlarının bu renk cümbüşü içinde ne kadar “renkli” olup olmadığı konusu uzun zaman tartışılacağa benziyor... Ancak, Türk çocuk ve gençlik yazınına emek verenlerin, bu fuarı ilklerin yaşandığı bir fuar olarak da anımsayacağı kesin. Kültür Bakanlığı’nın fuar için hazırlattığı pek çok katalog içinde yer alan TEDA projesi kataloğu, yazar katalogu ve illustratör katalogu, Türk çocuk ve gençlik yazını alanındaki bir boşluğu doldurdu. Atılan bu adımla, en azından daha kapsamlı katalog çalışmaları için temele ilk taşın yerleştirildiği söylenebilir. Aylar öncesinde başlayan okuma etkinlikleri de fuarın ilklerinden biri. Yazarların Alman okullarında çocuklarla buluşmasının, okumalar yapmasının ve onlarla tanışmasının sadece çocuklar için değil, yazarlar ve etkinliğe katılan pek çok yetişkin için de yararlı olduğu kanısındayım. Kendi adıma konuşursam, çokkültürlü bir grupla buluşmanın benim için iyi bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Aralık 2006’da Almanya’nın “en iyi okulu” ödülünü (Deutsche Schulpreis) alan Kuzey Ruhr bölgesindeki Grundschule Kleine Kielstrasse’de konuk olmak ilginçti. Hem bir yazar, hem de bir eğitimci olarak... Bilindiği gibi Alman eğitim sistemi, uluslararası PISA değerlendirmelerinde pek çok konuda en arka sıralarda yer alıyor. Alman eğitim sisteminin işlemeyen yönleri biliniyor. Özellikle de göçmen çocukların ağırlıklı olduğu bölgelerde yer alan okullardaki sorunlar dağları aşmış durumda. Bu açıdan “en iyi” ünvanına değer görülen bir okulun öğrencileriyle tanışacak olmak bu buluşmaya benim açından başka bir önem daha katmıştı... Gördüm ki, eğitimde, başta dil sorunu olmak üzere pek çok uyum sorununa neden olan çokkültürlülük, öğrencilerinin yüzde 85’i göçmen olan Grundschule Kleine Kielstrasse’de bir avantaja dönüştürülmüş. Göçmen oldukları için hemen hemen benzer sorunlarla mücadele eden çocuklar için özel çalışmalar 60. Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. SAYFA 34 CUMHURİYET KİTAP SAYI 977
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle