25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘İncir Ağacının Ölümü’ Ë Ayla KUTLU irminci yüzyıl sonlarında, Nişantaşı’nda Hadi Olca’nın yönetimindeki Akademi Kitabevi’nin 35 yaşını geçmemiş yetenekleri gün yüzüne çıkarmak için açtığı yarışma, ilk dosyalarını oluşturan yazarlar için güneşli bir pencere olarak nitelendirilirdi. Hadi Olca, yaşamlarının en zor ve en yüksek eşiklerini gerçek sanatçılar atlasın istiyordu. Yıllarca başarıldı bu. Edebiyat ortamına parlak bir giriş yapan Erendiz Atasü, Akademi Kitabevi’nin yarışmasında parladıktan sonra kazanılan o yazarlardan biridir. Kadınlar da Vardır okuma dünyamıza önce heyecan, ardından da zenginlik katan bir ilk kitaptır. Ucuz ünün, çok kazancın, pazarlama nesnesi olmayı yutabilen, kendini bir meta gibi sunabilen modern zaman şöhretleri olan yazarların, tüketilecek kitaplarından söz etmiyorum burada. Sözüm, sanatın içten içe işleyerek büyüyen etkisini var eden bir sanatçıya dairdir. Yazarımız, ardı ardına hikâyeler yazdı. Gerçek bir anlatım ustasıydı. Anlatacak malzemesi çoktu. Akıllı, kültürlü ve yaratıcı olduğu kadar, değişik anlatım yöntemlerini deneyecek yüreği de vardı. Yazın sanatlarının (tabii ki tüm sanatların da) en ilginç özelliklerinden birisi, malzeme çokken tekniği el yordamıyla ve zorlanarak bulmaya çalışmak, teknikleri öğrendiğinizde ise kullanacak malzemenizin azalmasıdır. O yüzden sanatçıların çoğunda eğer kendini sürekli sorgulamıyor, kontrol etmeye gerek görmüyorsa, tekrarlar başlar. Bu acıklı bir durumdur. Sanatına gerçekten saygı gösteren, ucuzluğa kaçmaktan korkan sanatçılar bu durumda, yeniden dolmayı; değişik üretim konularını, biçimlerini, yorumlarını sanatına eklemeyi başarabilir. Bu yolla gözlem gücünün açısı büyüyebilir, kişisel yeteneği beslenir ve algılama kapasitesi, çoğalabilir. Erendiz, iki klasik hikâye kitabının ardından, sağlamlaşan tanınırlığını, deneysel metinlerle de sınadı, başarılı yapıtlar kazandırdı edebiyatımıza. Günün birinde, henüz baskıya verilmemiş olan Dağın Öteki Yüzü romanı elime geldi. Sanırım bir zamanlar editörlük yaptığım için, daha sonraları da yayınevi adına dışardan kitaplar okuduğum için bıkkınlıktan olsa gerek– basılmış kitap okumaktan çok daha zor olduğunu bilirim müsvedde okumanın. Şimdi elimdeki farklı ve yetkin bir örnekti. Erendiz, bir dönemeci dönüyor, hikâyenin daha küçük ama daha rafine yapısından, geniş bakışlı, geniş zaman dilimli, çeşitli karakterli ve hem felsefi, hem tarihsel, hem de siyasal yapısı bulunan; acılar, yaşamlar, ölümler, doğa ile ilişkiler temelinde çok katmanlı bir yapıtın yaratıcısı olarak karşıma çıkıyordu. O çok güzel romanına dair yazımda, kendisine söylediğim saptamamı vurgulamıştım: Gevşek dokulu bir romandı. İçeriğinde hikâyeleri vardı ve bunlar arasındaki bağ, romanın yapısını zorlayarak oluşturulmuyor, bağlantı sırasında dolgu maddesi diyeceğimiz yapay geçişlere izin vermiyordu. Erendiz’in bu yöntemini çok beğendim. Roman hak ettiği kimliği tescil ettirdi. İngilizceye çevrildi. İngiliz Kültür Heyeti’nin ödü Y Duyarlı ve nitelikli Yazın yaşamına öyküyle başlayan Erendiz Atasü, romanla geçen yıllarının ardından alttan alta yürüttüğü öykücülüğü ile öykü durağına yeniden indi. lünü kazandı. Erendiz hikâyeden kopmuş muydu? Öyle sanıyordum. Art arda romanlar yazıyordu artık. Belli bir ortamda, ülkemizin son otuz, kırk çalkantılı yılının aydınlara yüklediği sorunlar ekseninde hikâyeleri olan, kabaca, yüksek kültürel düzeydeki, orta üst yaşam koşullarındaki insanların romanları olarak nitelendirebiliriz metinsel yapılarını. Şimdi, tam on yıl sonra… İncir Ağacının Ölümü ile hikâyeler gönderiyor okuruna. Üç ayrı tema çevresinde 152 sayfa oylumunda ve 12 hikâyeden oluşan bir deste. GÜVENSİZLİK DUYGUSU İlk bölüm: Gülünesi Öyküler… Güldürüyor mu? Hayır. Ülkemizdeki değişen yaşam koşullarıyla gelen yeni düzenin inanılmayacak kadar aptalca olan sıkıntılarını, geleneksel değerlerin yitirilmesiyle düşülen trajikomik yaşam biçimini anlatan iki hikâye. İlki, İncir Ağacı’nın Ölümü Üzerine Tuhaf Bir Soruşturma. Küreselleşen dünyadaki değişime uyarak, saygı ve anlayış değerlerinden uzaklaşanların bir tatil sitesindeki hikâyesi. Soyut, çünkü nedensiz bir düşmanlıkla, bilinçsiz eylemcilerin birleşerek oluşturdukları ve güzelim bir incir ağacının yok edilmesiyle sonlanan iletişimsizlik hikâyesi. Son dönemlerde insanların tümünde kendini gösteren, mutlak güvensizlik duygusunun düşmanlığa evrilmesi… Hikâyenin tipleri, bencil ve sığ oldukları kadar korunmacı bir ayrıcalığı yeğlerler. Arda kalan; büsbütün kuşkucu ve mutsuz insanlar ile yok edilen bir incir ağacı ve suçluluklarının ayırdında olmayan bahçıvanla gündelikçi kadın… Toplumsal yaşamdan kopuk insanlar, sorunsuz bir yaşam özlese de bunun için yapması gerekenleri eyleme dönüştürmek akıllarına bile gelmez. Tatil beldelerindeki yaşam, geleneksel yaşamımıza benzemediği için, insanların hiçbiri ortak yaşamanın gereksindiği içtenliği benimseyemez. Orta gelir gruplarındaki insanların, yerine göre saldırganlıklarını, çıkarcılıklarını, yaşamın içinde bulunduğuna inandıkları korkuları, karşı taraftan kendilerine nedensiz olarak yöneldiğine inandıkları hırçınlığı, ödünsüzlüğü ve bütün bunların sonucunda insanların tümünün değer yargılarına hâkim olan, çaresiz ve korumasız oldukları bilinci açığa çıkarılıyor İncir Ağacı’nın Ölümü Üzerine Tuhaf Bir Soruşturma’da. Erendiz, okuruna, anlattığı hikâyenin kişilerini sempatik göstermek için belirli yahut belirsiz çaba göstermiyor. Öyle, dümdüz, değişimin farkında olan yazarın uzaklığıyla anlatıyor hikâyesini. Kapıcı Zebercet’in Önlenemeyen Yükselişi, yanımızdaki, yöremizdeki emeksiz zenginleşme örneklerinden birine dair anlatı. Yine modern yaşamla dünyamıza hâkim olan boşverişlerden yararlanan birinin trajikomik hikâyesi. Hiçbir şeye bulaşmamak felsefesine uyan bir büyük şehir site halkının aşırı aldırmazlığı ve kendilerinin dokunulmaz olduklarını sanmaları yanında, aşama aşama zengin ve güçlü olmaya giden bir apartman görevlisinin sınıf değiştirmesinin hikâyesi. Zavallı bir adam olan görevli, kendisini kullanmak isteyen bir üst düzey görevli sayesinde birazcık güç ve para sahibi olmuştur. İşe bir de mafya söylentisi katılınca, çevresindeki, akıllı ve uyanık olduklarına inanan küçük burjuvaların açtıkları yollardan yeni ve paralı bir dünyaya gitmeyi başaran bir küçük insandır Zebercet. Bu iki hikâye, çağdaş dediğimiz yaşamın sarakaya alınması. Hiç abartı yok, kimseyi önemsemeye de çalışmıyor. Hiçbir olay akla, zekâya akla dayalı değil. Erendiz Atasü’nün toplumsal olayları irdeleyen sosyolojik değişimleri kayda geçirme tutkusunun örnekleri. Bu tür yaşamların boşluğu, hikâyelerin tekil anlatı özelliğini derinleştiriyor. Erendiz de onları birer olay hikâyesi olarak saptıyor ve bu kızdırıcı hikâyelerin gülünecek olduğunu savlayarak, ters bakışla dalgasını geçiyor. YAZARLARI SINIFLANDIRMAK İkinci bölüm olan Buruk Öyküler üç hikâye içeriyor. Bu hikâyelerin ortak özelliği, erkek hikâyeleri olmaları. Erkekleri anlatan bir kadın yazar. Anlatıyor ama düşmanca değil. Çok başarılı erkek hikâyeleri bunlar. Büyük bir bütün olan edebiyat dünyasını bölerek iki ayrı kamp, yahut iki ayrı yol varmış gibi yazarları kadın ve erkek olarak sınıflandırmanın anlamsızlığını vurgulamış oluyor kanımca. Özellikle Beyaz Fil ve Operada Bir Gece hikâyeleri, okura zengin duygu düğümleri ve çözümleri sunuyor. Bu iki hikâye de (Beyaz Fil’in altını kalın bir çizgiyle çizmek istiyorum) sanatçı hikâyeleri. Vurgulanmamış bir güç olarak hikâyelerin arka planlarında okura, sanatçı benmerkezciliğini sürekli hatırlatarak (bunu nasıl başardıysa) ama sözle belirlenmiş değerlendirme yapmayarak insanı çok etkileyen bir atmosfer yaratıyor. Hikâyecimizin başarılı yanlarından birisi bütün anlatılarının birkaç katlı olarak yürümesidir zaten. Bu yolla kendine çok özgü bir dünya yaratır eserlerinde. Olay hikâyeleri bile, uzaktan yahut sisler arasında da olsa, insanlık durumlarının irdelenmesini sezdirir bize. Bunu yapar,yapabilir Erendiz. Beyaz Fil… Üstünde çok durulacak, burkucu bir hikâye. Özgür ve benmerkezci bir sanatçı için, ilk günlerinde güçlü bir tutku olarak başlayan karşı cinsten sanatçı kadına duyulan aşk, zamanla önemini yitiriyor. Doğu erkeğinin özelliklerini bütünüyle karakterinde ve davranışlarında taşıyan erkek için kadın giderek ikincilleşiyor. Bu uzaklaşmaya karşın, kadının tutkusu hastalığının da etkisiyle (kadın veremdir) dayanamayacağı bir üstüne düşme haline geldiğinde de, ilişkisini kesiyor. Çünkü bu ilişki erkek için sıradan bir coşkulu cinsellik ve ardından gelen bıkkınlıktı… Onun gibilerin hayatlarında çok tekrarlanan saman alevi tutkulardan biriydi yalnızca. Ama bir başka erkek için, o kadın, kullanılıp bırakılacak biri değildir. İkinci erkek, kendisine cevap ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 977 SAYFA 22
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle