19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kitap İçin... LXIX 1709 04.08.08! Kitap Zamanı’nda, M. İlhan Atılgan “O Yazar Muradına Erdi” başlıklı paragrafında diyordu ki; “Daha önce isim vermeden yazmıştım ama bu kez açık etmek zorundayım: Nedim Gürsel konusunda korktuğum başıma geldi. Şişli Cumhuriyet Savcılığı, yazarın Allah’ın Kızları romanı hakkında soruşturma başlattı. Gürsel’in buna ne kadar sevindiğini tahmin etmek zor değil. CV’sine bir soruşturma eklendi, Le Monde kendisiyle söyleşi yaptı (niçin kitabın edebî değeri üzerine söyleşi yapan yok acaba?) “Nedim Gürsel, Salman Rüşdi olmaya oynuyor” diyenlere elbette katılmıyorum. Bu hem Nedim Gürsel’e ağır bir itham hem de iki yazar arasındaki nitelik farkını görmezden gelmek olur. Gürsel’in bu davaya sevindiğine de şuradan varıyorum: Sürekli “benimle röportaj yapın” diye basına ‘ricacı’ olan, çıktığı her televizyon kanalında “Zaman gazetesi beni sansürlüyor” diyerek aykırı yazar rolüne bürünmeye çalışan biri, elbette bir soruşturmayla gündeme gelmekten hoşnut kalır. Yazarlık duruşu bakımından ikisi arasında bir fark yok çünkü. Nedim Gürsel Fransa’ya döndüğünde yine “Doğu’nun aykırı, mazlum yazarı” muamelesi görecek ya, ona yanıyorum.” (Fransa’da ne girişimlerde bulunur bilinmez ama N.G. Türkiye’de galiba muradına eremedi. Öğrendiğime göre savcılık soruşturmayla ilgili takipsizlik kararı vermiş.) M.İlhan Atılgan, gündeme oturma aşkına N.G.’nin yaptıklarını “ricacı” sözcüğüyle geçiştirerek incelikte bulunmuş. Birden N.G.’nin 52 yaşındayken, Türk Edebiyatını Teşrifinin 40. Yılını kutlatmasını anımsadım. (Daha trajikomik bir edebiyat etkinliği aklınıza gelebilir mi?) N.G. 1952 doğumlu olduğuna göre 50. Yıl Kutla(t)malarına altı yılı kalmış! 1710 06.08.08! YKY’nin eski genel müdürlerinden Özalp Birol açıldığından beri Pera Müzesi’nin genel müdürüdür. (Z)arif Özalp’ı butik müzesinde küresel boyutlu işler başardığı için de takdir ederim. Joan Miro sergisini birlikte gezerken saygın Maeght Koleksiyonu’ndan konuk gelen resim, baskı ve heykelleri ayrı bir tat alarak izledim. Suna ve İnan Kıraç nam aziz çift Pera Müzesi’ni bir avuç(?) sanatsevere armağan etmekle kalmamış, servetlerinin önemli bir bölümünü de sanat ve kültür yatırımlarına bağışlamışlardır. Her Pera çıkışı özel dualarımı sunarım… 1711 Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciyken (19691974) heybetli yatakhane, Hamlin Hall’da kaldım. Okulun idari işler müdürü, rahmetli Mümin Tansever’in lojmanı da aynı binadaydı. Şirin ve afacan oğlu Barış hepimizin maskotuydu. (Ona da aynı üniversitede okumak nasip oldu.) Barış Tansever artık küresel lokanta Sunset’in de sahibi. 09.08.08! Sunset’te FüsunArman Elioğlu çiftiyle akşam yemeğindeydik. (Füsun, Arman ve yeğenlerim bellediğim kızları Defne ve Başak da Boğaziçi’liler.) Tatlı zamanı Barış masamıza uğradı. Annemin Öğretmediği Şarkılar’ın İngilizce’ye çevrildiğini duyunca sinirlenir gibi olmuştu. “Abi, biz Türkçesini sökemezken bir de başımıza İngilizcesini çıkarıyorsun” derken onu sakinleştirmek Arman’a düştü. “Olaya değişik açıdan bakarsan” dedi, “Bu senin Selçuk Altun’u anlaman için bir fırsat sayılabilir.” 1712 Saatin Gizli Yüreği’nden (Elias Canetti Çev.Ahmet Cemal Payel): “Şöyle diyebileceğim kimsem yok: Beni özgür bırak.” “Her köşede kendi kendisini tutuklayan biri.” “Orası o kadar soğuk ki, adlar bile donuyor.” “Yanlışlıkla edebiyat tarihine kayıvermiş, artık silinemiyor.” “ ‘Ben’ diyen birinin hemen toprağa gömülüverdiği bir ülke.” 1713 Çamlıca eteklerinde açılacak mazbut bir âşıklar kafesine ad önerisi: (H)istanbul. ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 977 SELÇUK ALTUN “Ben aramam, bulurum!” “Orhan Tuna, Fuat Orçan ve Ayşe Orçan’ın Anılarına” (14 Ağustos 21 Ağustos, 1701Londra) Basım işleri Mayıs’ta tamamlanan Songs My Mother Never Taught Me’nin (dördüncü romanım Annemin Öğretmediği Şarkılar’ın İngilizcesi) Ağustos ortalarında kitabevlerine dağıtımı yapılacaktı. Londra’ya uçmak için kışkırtıcı bir bahane değil midir? Otele yerleştikten sonra karşı komşu Waterstones Piccadilly’ye koşturdum. (Beşyüzbin kitaptan mürekkeptir, Avrupa’nın en büyük kitabevi geçinir.) Yazarların alfabetik sırada konuşlandırıldığı Fiction (Kurmaca) kısmında gezinirken, “Bir gün İngiltere’de bir kitabım çıkarsa A. Alvarez’e raf komşusu olacağım” diye galiba iç geçirirdim. Bu çocuksu hedefe artık ulaşmışlığın coşkusuyla iki yüz metre ilerdeki butik kitabevi Hatchard’s’a seğirttik. 1797’de kurulan, Kraliyet Ailesi’nin kitapçısında Nur kitabımın bulunabileceğine pek inanmıyordu. Orada da gördüm; çeviri romanlar masasında, Orhan Pamuk, Haruki Murakami ve Irene Nemirovsky yapıtlarının arasında mahsun bir duruşu vardı. Diğer gözde kitabevlerimde de (Foyles, Blackwells, Borders ve özellikle John Sandoe) tek tük sayıda ve ücra raflarda da olsa eksik değildi. Yurtdışına eğitime yolladığı evladının tedirginliğine tanık olan bir baba gibi ikirciklendim. Kitabım basım aşamasına gelene dek; kamudan, tarikattan, medya holdinginden veya edeb(iyat)dışı girişimlerden medet ummadığımı arz etmiştim. Rebecca O’Connor adında bir editör (ve şair) “sesimi duydu” ve kitabım çıktı. Sıra eleştirmenlerin ve okurların sesimi duymasında. Erje Ayden, “İyi bir kitap kotarmışsan o yolunu kendi kendine bulur” der. Çevre kirliliğinin had safhaya ulaştığı edebiyat arenasında buna özellikle inanmak isterim. İşbu yüzden seke seke nereye dek gidebileceğimi merak ediyorum. 1702 Londra’da kaçırmamam gereken iki etkinlik vardı.. l) British Museum’da İmparator Hadrian Sergisi Edirne’nin (Adrianopolis) isim babası Publius Aelius Hadrianus (MS 76138) 21 yıl Roma İmparatorluğu yaptı. Mezopotamya’dan İberya’ya, Britanya’dan Kuzey Afrika’ya uzanan topraklarını kaosun eşiğinden döndürmüştür. Historia Augusta’ya göre o, “…Haşin ve şen, vakur ve oyunbaz, üşengeç ve enerjik, cimri ve cömert, kaypak ve düzgün, gaddar ve merhametli” olabiliyordu. Bu meziyetlerle mücehhez Hadrian’ın biseksüel olması sanki kaçınılmazdı. Claudiopolisli (Bolu) erkek güzeli arkadaşı Antinous’u babalığı imparator Trajan’ın emriyle evlendiği onun yeğeni Sabina’ya yeğlediği söylenir. O dönemde biseksüellik bir aykırılık değildi ama Antinous Nil’de boğulunca Hadrian’ın yasötesi üzüntüsüne şaşırılmıştır. Sabina ile Antinous’un birbirlerine çapraz duran mermer heykelleri sergi salonuna paparazzisel bir hava vermişti. Filozof duruşlu ama pragmatist Hadrian’ı, edebiyat âlemi de benimsemiştir. 2) Maceraperest başı ve kayıt dışı filozof, Fransız Philippe Petit’in (P.P) (doğ.1949) küresel gündeme 1974’te nasıl oturduğunu anımsar mısınız? O, Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kuleleri arasına gizlice gerdiği ipte kırk beş dakika içinSAYFA 10 de dokuz tur attı. İpin yerden yüksekliği 1350 ft (531 mt) ve uzunluğu 131 ft (51.5 mt) idi. Tüm güvenlik sistemini atlatarak iki kule arasına yerleştirdiği metal halatın altında emniyet ağı zaten olamazdı. P.P.’nin öyküsünü İngilizce’ye (On The High Wire) Paul Auster çevirmişti. Londra’nın sözde batakhanesi Soho’daki bir sinemada, bu çılgınlığın belgesel filmini (The Man On Wire) ürpererek izledim. Halatın artık tarih olan ikiz kuleler arasına çekilmesi gerginliğin doruk noktasıydı. P.P.’nin doğaya, insana ve sisteme başkaldırısının, Enis Batur’un önerisiyle SEL tarafından yayımlandığını (İp Cambazı) anımsıyorum… Yerden 531 metre yükseklikteki İPTEKİ ADAM. 1703 İlhan Berk (19162008), Güven Turan’a göre Dünya’nın Yaşayan En İyi 10 şairinden biriydi. (Diğerleri? 2005 başı itibarıyla; Adonis, Yves Bonnefoy, Eugenio de Andrade, Louise Glück, Geoffrey Hill, Philippe Jacottet, Mario Luzi, W.S. Mervin ve Wislawa Szymborska.) Son çeyrek yüzyılda yazdıklarını benimserdim. KİTAP İÇİN için en çok alıntı yaptığım ustalardandı. Has okurlarımdan yazar Sibel Baykam, onun ölüm haberini aldıktan sonra yolladığı mesajında, “İlhan Berk’i 1991’de Bodrum’daki evinde, bahçe duvarına nakşettiği genç kız portreleri arasında; şiir anlamazlığıma rağmen içimde yarattığı fırtınanın ortasında ve de sizin üstümde bıraktığınız izlerde tanıdım. Başımız sağ olsun” demişti. KİTAP İÇİN bir derin okurunu yitirdiği için de üzgünüm. 1704 İlhan Berk’in 90. yaşında yayımlanan Adlandırılmayan Yoktur’daki (YKY) 90. aforizması: Bir sabah kalkıp ölümü yazmalı Ölümü uzun uzun yazmalı. 1705 Kara listesinde olduğum Doğan Medya Grubu gazetelerini sıkışmadıkça izlemem. (A.Ömer Türkeş’in kitap ekindeki yazıları için Cuma’ları Radikal alırım.) Grubun üç gazetesi (H,M ve V), İlhan Berk’in vefatının (29.08.08) ardından yayımladıkları bir haberde; şair Gonca Özmen’in (doğ.1982) on yıldır üstadın (doğ. 1916) sevgilisi olduğunu yazarken, şiir fidanımızın asılsız haberle ilgili duyurusunu yayımlamamışlar. Gazeteci Ergun Babahan’ın, “Türkiye’de itibar düzeyi en düşük iki kurum siyaset ve med yadır” özdeyişini anımsayarak ”basın duyurusunu” sunuyorum: “Şair, yazar ve ressam İlhan Berk’in ölümü üzerine Hürriyet, Milliyet ve Vatan gazetelerinde yayımlanan haberlerde, adıma ve toprağa verilişinin ertesi gününde büyük şaire çok çirkin, dayanaksız, onur kırıcı ve gerçekdışı bir savla saldırıya geçilmiştir. Bu haberlerde benim için, “son 10 yılını birlikte geçirdiği sevgilisi şair”, “uzun süredir birlikte yaşadığı genç şair” gibi asılsız, küçük düşürücü ifadeler kullanılmıştır. Üstelik Vatan gazetesinde ilk sayfaya “İlhan Berk’in genç hayat arkadaşı...” gibi bir başlıkla fotoğrafım da konulmuş ve asılsız haberin devamının yer aldığı iç sayfadaki fotoğrafımın altına “Berk’in sevgilisi” yazılmıştır. Anma toplantısında söylediğim, kendisini 10 yıldır tanıdığım sözü çarpıtılarak “Berk’in son 10 yılını birlikte geçirdiği sevgilisi” denilmiştir. Şairin eşinin 15 Eylül 2001 tarihinde öldüğü ve benim 10 yıl önce 16 yaşında bir çocuk olduğum göz önünde bulundurulursa, haberlerin akıl ve mantık dışılığı daha iyi anlaşılacaktır. Benim İlhan Berk’e yakınlığım onun sanatına, şiirine ve kişiliğine duyduğum sevgi, saygı ve edebiyat dostluğuna dayanmaktadır. Üstelik anma etkinliğinde Bodrum Belediye Başkanı Mazlum Ağan, ressam Turan Erol, Latife Tekin, Lale Müldür, Leyla Erbil, Haydar Ergülen, Oruç Aruoba, A. Ertan Mısırlı, Sezai Sarıoğlu da konuştuğu halde, söz konusu haberler sanki yalnızca ben konuşmuşum gibi yayımlanmıştır. Bir büyük şairin ölüm haberini magazinel bir yalan habere konu etmek; kendim kadar, onun ve ailesinin adına da üzdü beni. Bu haberler, 90 yaşında vefat eden, haberin yayımlanmasından yalnızca bir gün önce toprağa verilen İlhan Berk için de bir karalamadır, çamur atmadır. Günlük üç büyük gazetede yer alan bu iftiradan yola çıkan sözde sanatla ilgili bazı internet sitelerindeki abuk sabuk yazılarla olayın boyutları ve ulaştırıldığı kitle iyice büyümüştür. Kişilik haklarımı açıkça çiğneme niteliği taşıyan bu haberlerin ve özellikle İlhan Berk’in anısına yapılan bu saygısızlığın, atılan bu çamurun gerekli tepkiyi görmesi gerektiğine ve göreceğine inanıyorum. Yasal haklarımı saklı tutarak, gerçeği kamuoyuna duyuruyorum.” Gonca Özmen 1706 Son yaz kitaplarından öneriler: Hep Genç Kalacağım Sabahattin Ali, YKY / Rüya ve Kader Marguerite Yourcenar (Çev. Roza Hakmen), YKY veee Masumiyet Müzesi Orhan Pamuk, İletişim… 1707 Masumiyet Müzesi’ni 28.08.08 akşamı edindim ve 31.08.08 gecesi bitirdim. Onda Marcel Proustvari tatlar da vardı. Genelde orgazmik (daha uygun bir sözcük düşünemediğimdendir) bir zevkle okudum. Artık Nobelist Orhan Pamuk’un kendi kendisiyle yarışının sonunu merak ediyorum. Kemal Basmacı’nın ve romanın son cümlesi: (Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım) bence Orhan Pamuk’un dünya âleme bir kişisel manifestosu… 1708 Masumiyet Müzesi’nin açılışını özlemle bekliyorum. Çukurcuma’daki binasıyla ilgili projesini 2002’de açarken, “Karım ve mimarımdan sonra bu projenin varlığından ilk sen haberdar oluyorsun” demişti Orhan Pamuk. YKY ve Selçuk Altun’un da o kişisel müzede katkısı olacağı için heyecanlıyım.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle