Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şiir Atlası CEVAT ÇAPAN YuHan Chao/ Şiirler/ Çeviren: Nazmi Ağıl ‘Yüz yıldır bu güneşin altındayım’ ayvan’da doğup büyümüş genç kuşak Asyalı Amerikalı yazar, şair. Penn State Üniversitesi, yaratıcı yazarlık bölümü mezunu. Şiirleri, öyküleri önemli dergilerde, antolojilerde yer buluyor, şu aralar bir roman üzerinde çalışıyor. Eserlerinde geleneksel Çin, Tayvan ve postmodern Amerikan kültürünün yansımalarına rastlanıyor. T Bir gün Bir gün dişlerim tamamen dökülmüş, yüzüm kırış kırış, vücudum kuruyup küçülmüş halde, bir dondurma külahını yerken seni düşüneceğim. Sol elimin orta parmağında bir yüzük görüyorum, kızıla çalan bir altın ama sağ elim bulanık. Bilmiyorum hiçbir iz bırakmadan çekip gidecek misin yoksa dul mu kalacağım. Ama damaklarımda değen buzu ve kuru parmaklarım arasında sert külahı hissettiğimde seni düşüneceğim. Dondurma yemediğini ve çikolata katkılı kimyasalların seni doğruca banyoya yolladığını unutmadım ama biliyorum ki seni düşüneceğim, neden diye sorma. Sen gülüyorsun ama babaannem çok bozulmuştu: “Beni dinle,” dedi “Tanrı tavukları biz insanlar yesin diye yarattı.” İkna olmadım. “Eskiden bir tencere dolusu soya soslu tavuk ayağını tek başına yerdin,” dedi, hayal kırıklığına uğramıştı. Benim sevdiğim yemekleri yapabiliyor olmak onun için çok önemliydi. Üzgünüm babaanne. Senden de özür dilerim pazardaki zavallı tavuk, çünkü ölümünden sekiz ay sonra yeniden tavuk yemeğe başladım. Çiğ yumurta tadı Babam gençken bir tavukları varmış. Babam ve erkek kardeşleri büyümekteler tabii, her an yiyecek bir şeyler arıyorlar. Tavuk gıdaklar gıdaklamaz babam heyecanla ama usulca tavuğun altına uzatırmış elini, oradan mükemmel kahverengi kabuklu bir yumurta çeker alırmış. Beton duvara hafifçe vururmuş bir çatlak oluşana kadar. O çatlaktan yumurtanın hâlâ tavuğun vücudunun sıcaklığını taşıyan içini emermiş. Çiğ yumurta tadını aklınıza getirmezseniz, hoş bir resim. Acaba Artık beni görecek sen ortalıklarda olmadığında hâlâ giyinip kuşanacak mıyım? Ya makyaj, küpeler ve minik boncuklu şapkalar? Eğer o eski Atayal* kadınlarından biri olsaydım, daima kırmızı giyer şıngırdayan boncuklar takıp dolaşırdım, yanaklarıma, çeneme ve alnıma dövmeler yaptırırdım gururla. Yüz yaşında bile hâlâ güzel olurdum dünya için. Ama Atayal değilim. Bir Söz Sana çok basit, evcimen bir söz verebilirim. Gömlek düğmelerin koptuğunda hepsini yerine dikeceğim, kilo aldığında pantolon düğmelerini biraz sağa, zayıfladığında ise tekrar sola kaydıracağım. Ne kadar delik görürsem hepsini yamayacağım. İyi ya da mükemmel bir temizlikçi ya da bulaşıkçı değilim ama kedinin o salak kedioyuncaklarını tamir edeceğim. Farelerin kuyruklarını yerlerine, tüylü şeyleri sopalarına dikeceğim. Küçük Çinli bir oğlan Küçük Çinli bir oğlanı evlat edinmek istiyorum. Yıllar boyu hep yanımda; mutfakta yardım edecek bana, çimenlerde oynayacak, çizgi filmlere bakıp gülecek ve ışığını benimle paylaşacak. Büyüyüp âşık olması, başka bir eve taşınması ve beni ihmal etmeye başlamasından önce aradan çok yıl geçecek. İşte aradaki bu yıllar için değer. Limanda Limanda mavi boyalı beş balıkçı teknesinin yanında yüz yaşında bir kadına rastladım. “Yüz yıldır bu güneşin altındayım,” dedi. Beyaz saçları kararmış derisinin üstünde ışıldıyordu. Parmakları işleyip duruyordu kaygan, kestane rengi bir balık ağı üzerinde; delikleri onarıyordu. “Delikleri çok sıkı örmüyorum,” dedi “birkaç küçük balığın kaçıp büyümelerine göz yummak lazım.” Paylaşılan emzik Kardeşim İsaac dahil, benden hoşlanan bütün bebekler cömertçe emziklerini uzattılar bana. Kandırıyorlar insanı, kollarını sallıyorlar, emzik tükürükle parlıyor havada, sonra birden bakmışsınız devasa kaygan lastik emzik ağzınızın içinde, bebekse neşeyle kıkırdıyor. Paylaşılan bir emzik ılık ve ıslak, yabancı bir cisimdir. Öpüşmeyi sevmem, ikinci el emzikleri daha da az severim, ama o resim ve lastik memenin hissi hep aklımda. Babam Her yerde babamı hatırlatan adamlar görüyorum. Dürüst, çalışkan, nazik, ağaran saçlar, gözlük. Asyalı; Tayvanlı. Onun gibi biriyle evlenmek isterdim. Babam olmasa onunla evlenmek isterdim, onu sevmemin asıl sebebi ise babam olması, öbür yandan. Ama onun yerine seni buldum. Babamla tek ortak yanınız: Üçümüze pişirdiğim Hint yemeğini yemek için ilk kez bir araya geldiğinizde hararetle emekliliği konuşmuştunuz. Song Zhong Çinliler birbirlerine saat hediye etmez çünkü song zhong, yani saat vermek, senin mezara gömüldüğünü, son nefesini verdiğini görmek, son duan okunurken orda bulunmak istiyorum demektir. Nefret ettiğiniz birine bile onun ölümünü istediğinizi bu kadar açık bir şekilde ifade eden bir hediye vermezsiniz. Vermont’ta ikinci el eşya satan bir dükkânında antika bir saat gördüm, kırılmadan önce babamın eski saatinin çaldığı melodiyi çalıyordu. O saati babama almak istedim, çünkü bir sabah uykumda elimi çarpmış ve o çok sevdiği saatini kırmıştım. Ama alamadım. Çünkü biz Çinliyiz ve bir Çinliye saat hediye edilmez. Başka bir özgürlük O çok şanslı yaşlı çifti gördün mü, eller pençe gibi kıvrılmış, ağız ve gözler göçmüş, zor işitiyorlar ama hâlâ çılgınca âşık, ikindi yürüyüşlerine çıkıyorlar parkta. Gençler kadar kolayca âşık olabiliyorlar, çünkü gönülleri şen. Stres verecek bir iş yok, anne baba kontrolü yok, çocuklar büyümüş; kimsenin beklentilerini karşılamak zorunda değiller. Canlarının çektiği gibi davranabilirler. İşte bu türden bir özgürlüğü bekledim, bekliyorum. Öğret bana Bazı insanlar yaşlandıkça hayatı daha çok sevmeye başlarlar. Onlardan biri olmayı umuyorum. Belki sana daha çok benzeyeceğim, hayatın küçük zevklerinin tadını çıkaracağım: bir sigara, kolumda bir kediyle tembel tembel kestirmek, dilimi ve boğazımı okşayan bir şişe soda. Nasıl yapılacağını öğret bana. (*) Tayvan’daki yerli kabilelerden biri. SAYFA 21 Babaanneyi dinlemek Bir gün evinin yanındaki sabah pazarında bir kasabın bir tavuğu boğazlamasına tanık oldum. Tavuk çığlık atıyordu; olanların farkındaydı. Kasapsa aldırışsız devam ediyordu işine. Ondan sonra ağzıma tavuk koyamadım. CUMHURİYET KİTAP SAYI 979