25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

...KISA KISA... ¥ Komi ve Kemikler Ë İsmail Mert BAŞAT üyük basınç. Üzerinizde yükselen basınç sütunları. Kasıklardan başlayıp göğüs boşluğunda yükselen sancı, kulaklarda zonklamaya dönüşüyor. Hangi mekâna geçseniz, hangi zamana kaçsanız, üzerinize üzerinize gelip sizi ezen basınç sütunlarından kaçmanız olanaklı değil. Düşlerinizde, belleğinizde, duygu ve düşüncelerinizde kopmalar, yarılmalarla labirentler oluşuyor; sonra onlar da parçalanıp yeni dehlizler kuruyor. Kendinizi, dışınıza fırlatmayı deniyorsunuz. Dokunduğunuz canlı her şeyin cüzamlı tabakalar gibi parça parça kopupdağıldığını, çok uzaklardan gelen seslerin eşliğinde toz ve kül topaklarının her şeyi örterek yükselmekte bulunduğunu son bir bakışla duyumsuyor ve amip gibi kendinize bölünüyorsunuz. Yeniden, yeniden. Siklon büyük. Ensenizde hissediyorsunuz. Ama görünmüyor. Dumanı her yere dağılmış, etekleri tüm kıvrımlarınıza dolanmış. Bir tablet gibi bozbulanık suyun kendisini zerre zerre eritişini, avaz avaz izliyor. Sesi duyulmuyor. Gönül Çolak öykülerinde bunları yazmıyor; ben yazıyorum. Çünkü öykülerindeki binlerce sözcüğün ardındaki alt bir metinde, hepimizin hikâyesi ile biçimlenen bir fanus örgüleniyor. Çolak, öykülerini tam da bu örgülenmenin ilmeklerine yerleşerek yazıyor. Öyküler, amipleş tirilir ve seçeneksizlik boyutunda dolandırılırken gerçek diye dayatılanın, benimsetilmişlik ve ikna edilmişlik varsayımına yaslandırılan bir masal olduğunu, bir karşıanlatının içinden gösteriyor. Dil, gerilimi arttırmak için hiç zorlanmamış; öyküler tenimizi kanatarak sıyırdığında ramp ışıklarının altında çırılçıplak kalan gerçek, yeterince ürkütücü zaten. Yazar anımsamak ve anımsatmak istercesine, insanın kirletilmemiş günlerinin, o apak çocukluk cennetinin müziğini mırıldanırcasına anlatıyor öykülerini. Parçalanmış aynada kendimiz olmayan yüzümüzün parodisi biçimlenirken, çocukluğun olası tüm labirentlerinin papatya tarlaları kadar masum kaldığını sezinliyorsunuz. B katmanlarındaki akışlar ve geçişlerle de, dikey hareketler kuruluyor. Bu ise, fonda bir baş dönmesinin de eşlik ettiği, sarmal bir devini bileşkesi olarak yalınlaşıyor ve öyküleri uzamsal biçimde sarıp kucaklıyor. Öykü konularının tüm yatkınlıklarına karşın, öykülerin dramatizasyondan yardım istemeyen ve umutsuzluğa da prim vermeyen nitelikleri sanırım, bu devinimden üretilen iç enerjileriyle açıklanabilir. Öykü dili ise bu katmanlı, anlamlandırmalara açık yapıyı beslemek tercihi içinde, fakat dili sorunlaştırarak öne çıkarmadan, biraz da geriye çekilerek kullanılmış. Oldukça duru bir dil, okurun tökezlemeden öykü ile buluşabilmesini kolaylaştırıyor. IŞIĞA TUTUNMAK Öz ve biçimin devinimler içinde birbirlerini belirledikleri, kitaptaki beş öykü içinde özellikle üçü (Karanlık Oyunu I ve II ile, Monitör Örümceği) aynı zamanda dilin, kurgunun ve hepimize dayatan ama ışığı da gösteren bir çığlığın hep birlikte örgülendiği, çarpıcı öyküler. Soytarılaşan, bezirgânlaşan demonlar arasında çalınan ruhumuzun peşine düşüldüğü Şaman yolculuklarından, film setine; Beyoğlu sokaklarından, bilgisayar monitörüne; masum bir arka pencere öyküsünden sanrısal gezginliklere kadar uzanan öyküler, bireyin köşeye sıkıştırılmışlığına karşı bir isyanı içinde taşıyor; hiçbir şeye ikna olmadığımızı, hiçbir şeyi teyit etmiş bulunmadığımızı, tüm parçalanmışlığına karşın zihinselliğimiz tümü ile elimizden alınmadıkça, ne kadar hırpalanıp kanrevan içinde kalırsak kalalım, oyunda oyuncu olmayı reddettiğimizi ve diklenen varlığımızı koruyacağımızı usuldan, ama sindirilmiş bir kararlılıkla gösteriyor yazar. Toplumsal bir tez ile ya da bir ideolojinin içinden yazmıyor Çolak; ama insanın zenginliğini, direncini ve tüketilemezliğini bir daha sezdiriyor. Biraz ‘bize özgü’ iken, küresel bir komuta dönüşen “gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım”a karşı, farklı bir yerden bayrak gösteriyor. Bir de şu: “Neden yazıyorsun?”, diye yorgunlaştırılmış o bildik soruya karşı Komi ve Kemikler bir yazarın neden yazdığının da kapsamlı ve sağlam bir yanıtı olmuş. Kahramanlar yerine karşıkahramanları, herkesi avuttuklarını sandıkları kendi masalları yerine karşımasalları koyarak yazılan ve belleğimize dikişler atan bu öyküler için, Ülkü Tamer’in kitabın kapağındaki tümcesini ödünç alacağım: “Gönül Çolak ve öyküleri, hayatla yaptığımız hesaplaşmada tutunup sığınabileceğimiz sağlam bir ışık… Ama bir o kadar da yakıcı.” ? Komi ve Kemikler/ Gönül Çolak/ Öyküler/ Kırmızı Yayınları/ Ekim 2008/ 125 s. SAYFA 19 GEOMETRİK KURGU Komi ve Kemikler’in asıl başarısı, kurgusunda. ‘ Postmodern anlatı tekniği’nin tuzaklarına düşmeden, çok boyutlu, uzamsal, ustaca bir kurgu tüm öyküleri sağlam biçimde taşıyor ve anlatıların sıra dışılığındaki en büyük pay, kurguya ait. Öykülerin iç gerilimi, anlatılardaki nevroz ile anlatının yapısı’na yedirilmiş fantazma arasında beliriyor. Bu gerilimdeki salınımdan ise şaşırtıcı biçimde hem yatay, hem de dikey boyutlarda gelişen bir devinim beliriyor. Kurgunun yatay hareketleri metindeki girçıklar ile sağlanırken, yaşamın ve varlığın CUMHURİYET KİTAP SAYI 979
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle