23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Luan Starova ile kitaplarını konuştuk ‘Yazı, hayatımın dinamiği oldu’ Luan Starova, Türk okurunun uzun yıllardır tanıdığı yazarlardan. Makedonyalı ve baba tarafı Türk olan Starova, elli yaşından sonra yazarlığı kendine asıl iş olarak gördü. Bu zaman diliminden sonra da Balkan Destanı adını verdiği ve on ciltten oluşan roman dizisini yazmaya koyuldu. Türkçede de Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan bu romanların şimdilerde dördüncü cildi okurla buluştu. Yazarın Kül Kalesi adlı son romanı Osmanlı mahkeme sicillerinin ortaya çıkması ve bunun aile içinde, özellikle de baba üzerindeki etkisini konu alıyor. Starova’yla yazarlığı ve romanları üzerine söyleştik. Ë Erdem ÖZTOP ayın Luan Starova, Arnavutluk doğumlusunuz, ilk başbakanlardan Fethi Okyar’ın kuzenisiniz. Fransız edebiyatı profesörüsünüz, sayısız diplomatik kariyeriniz var… Tüm bunların arasından yazarlık kariyeriniz nasıl doğdu, biraz anlatır mısınız? Hayat her şeyi yazıyor, bizim gerçek anavatanımız hayatımızdır. Özellikle ailemizin hayatı ile o gerçeklerin anavatanına daha yakınız, özellikle Balkanlar’da yaşayan ailelerin hayatları… Osmanlı’nın çöküşünden sonra 20. yüzyılda Balkanlar’da devlet sınırlarının sayısı arttı, bugün de artmaya devam etmektedir, parçalanarak. Ben de ailemin İstanbul’a göç etmesi ve Balkanlar’da kalma gelgitinin korkunç huzursuzluğunu kendi hayatımda hissettim. İster anne tarafından ister baba tarafından olsun ailemin birçok yakını 20 yüzyılın ilk çeyreğinden başlayarak İstanbul’a göç ettiler ve bu göç hâlâ devam ediyor. Bu göç Türk siyaset tarihinde önemli roller üstlenmiş Ali Fethi Okyar’ın Pirlepeli ailesinden başladı. Ben de işte bu göç olgusunu, batı ile doğu arasında gitmegelme psikozunu iliklerime kadar, bugün bile yaşıyorum. Bu göç durumlarından ortaya çıkan belki de, aile travması bana ailemden bırakılmış en büyük mirastır diye düşünüyorum. Babamın kaderi olan Balkan kompleksine kendimi adapte etme, o hayata uyma ve de babamın her ne zaman olursa olsun İstanbul’da olma hayallerini gönlümde en büyük miras olarak korumaktayım. SAYFA 16 S Kendimi bir nevi babamın ve onun ardından bıraktığı neslin, kuşağın sahip olduğu hayallerinin mirasçısı olarak görüyorum. Liseden sonra hemen yazmaya başladım. Başta ailemin geçimini sağlamak için gazeteciliğe ve çeşitli dergilerde yazı yazmaya başladım, böylelikle de yazı hayatımın dinamiği oldu. Sonra sırasıyla ünivesite hocalığı ve diplomasideki engin kariyerimin ana dinamiği yine yazarlık ve gazetecilik oldu. Hayatımın dönüm noktası da 50. yaşımda gerçekleşti; kendimi yazının roman türünde buldum bir anda ve bu roman yazma heyecanı on yedi yıldır devam etmekte. Bu maratona, on cildi içeren romanın külliyesine “Balkan Destanı” ismini verdim ve de buna devam etmekteyim. Destanımı yazmaya başladığım dönem ve hayatım Balkanlar’ın kanlı ve kardeş kavgası dönemiydi, ben de o zamanın Yugoslavyası’nı en üst seviyeden büyükelçi olarak hem Tunus’ta hem de Arafat’ın Filistini’nde temsil ediyordum. Balkan ülkeleri parçalanınca meydana çıkan, baba vatanım Makedonya’nın da o en sancılı döneminde Makedonya Cumhuriyeti’nin Fransa’daki ilk Büyükelçisi oldum, aynı zamanda hem UNESCO hem de İspanya ve Portekiz için akredite edilmiş Makedonya Büyükelçisiydim. Hayatım babamınki gibi paradoksal olarak geçiyordu. Başta iki ayrı devletin büyükelçiliğini yaptım. Hayatımın diğer parçaları da paradoksal olarak oluşuyor ve gerçekleşiyordu. Başkalarını anlamak için yazıyorum, kapalı olan kapıları açmak istiyorum. Yazarken hem ailemin hem de benim trajedi dolu hayatımı anlamak ve de keşfetmek istiyorum. Belki bu merak ve arzudan dolayı yazar olarak kalmaya ve hayatımı bu şekilde devam ettirmeye karar verdim. Hayatın gerçekleri hayat akışı içinde mayalanarak su üzerine çıkmaktadır, yazı kaderinin sanatı da bu gerçeğin bir sonucu olmalıdır. HALKLARIN BİRLİKTELİĞİ Makedonya’da yaşıyorsunuz ve her eseriniz oralardan kopup gelip satırlara giriyor. Yaşadığınız bölge, sürgünlerin, savaşların yaşandığı yerler… Tabii aynı zamanda özlemlerin ve sevgilerin yaşandığı yerler buralar… Bu bölgenin yazarı olarak ve oraları yazmak nasıl bir duygu halini aldı sizde? Şunu rahatça söyleyebiliriz: Makedonya Balkanlar’ın küçük bir kopyasıdır. Dünyanın özellikle Balkanlar havzasının çok önemli bir jeostratejik ara bölgesidir. Güçlü ve agresif Avrupa etkisi burada çok çetin bir tarih oluşturdu ki, maalesef bugün hâlâ bunu bir türlü aşamıyoruz. Bugün hâlâ insanları, zihinleri ve bölgeleri bölen etnik, dinsel ve dilsel ayrımlarının ortadan kalkmamış durumda. Tam tersi ben bu ayrımların ortadan kaldırılıp birlik halde yaşanmasını, halkların ve sınırların ayrımı yerine birlikteliğini istiyorum. Genelde yazılarımda farklılıkları ayırıcı bir unsur olarak değil, tam tersi hoşgörünün öğeleri olarak sunmaya çalışıyorum. Makedonya’da diğerlerinden farklı olarak hem Makedonca hem de Arnavutça yazıyorum. Bir dilin problemlerini diğer dilin problemleri olarak kabul ediyorum. Birçok kimliği ve düşünceyi kendimde korumak istiyorum ki, bunlarla diğerine, ötekine yaklaşmak ve daha yakın olmak istiyorum. Benim için, edebiyat ve yazı bütün bunları elde etmemde en büyük araçtır. Yazılarım sayesinde ana vatanım Arnavutluk’a ve doğum yerim Progrades’e dönebildim. Progrades, Ohri gölünün hemen karşı kentidir. 2003 yılında kentin şeref üyesi olarak seçildim. İşte bunlar bütün bir paradoksun parçalarıdır. Ne kadar gerçekçi olursanız ol bütün bunları göz ardı edemezsiniz. Bütün bunları yaşamadan aşamazsınız. Babaanneniz Türk. Türk yanınıza da biraz önce değindik. Türkiye yaşantısı nasıl etkiler yazarlığınızı? Romanımın başrolünde olan babamın yarım asırlık ömrünün büyük bölümünü oluşturan OsmanlıTürk düşüncesini babamdan bana kalan bir miras olarak kabul ediyorum. O benden daha çok Balkan ve dünya savaşlarını yaşadı. Aynı şekilde Osmanlı döneminin olumlu yönlerinin taşıyıcısı da oldu. O dönem, OsmanlıTürk geçmiş değerlerinin küçümsendiği ve alay edildiği bir dönemdi. Osmanlı medeniyetinin hiçe sayıldığı bir zaman dilimiydi. Babamın sayesinde ortaya çıkan siciller bunun en büyük delili oldu. Bunlarda açık ve seçik olarak 1619. yüzyıllar arası OsmanlıTürk egemenliğini ve medeniyetinde birlikberaberliğin, karşılıklı hoşgörünün ve de benden olmayan ötekine kar şı büyük saygının hâkim olduğunu görürsünüz. Sınırların kalktığı ve en büyük toleransın hâkim olduğu bir yaşam şeklinin varlığına şahit oluyorsunuz. Büyük ve zengin hayat maceraları, problemleri ve ıstıraplarının oluşturduğu babamın bu engin tecrübesi ve gerçeğini anlatmak zorundaydım. Bu, babamdan bende kalan bir emanetti. Yazılarım, hiçbir zaman Makedonya’dan geçemeyeceğini kabul ettiği hayatındaki babamın, Türkiye’ye ulaşmasını sağlayan bir köprüdür. Ancak o, Sicillerin hakikatine güveniyordu, bunlar bir gün onu koptuğu Türkiye’ye yaklaştıracaktı. Ben de bu dönüşün hayalini yaşadım ve yaşıyorum. İşte kitaplarımın Türkiye’de çıkışı bu rüya ve hayalin neticesidir. Aynı şekilde bunlar babamın bir nevi anne tarafından vatanı olan Türkiye’ye dönüşüdür. Ona verdiğim sözü tutmuş oldum... Babamın Kitapları/ Luan Starova/ Çeviren: Orhan Suda/ YKY/ 162 s. Keçiler Dönemi/ Luan Starova/ Çeviren: Orhan Suda/ YKY/ 162 s. Tanrıtanımazlık Müzesi/ Luan Starova/ Çeviren: Orhan Suda/ YKY/ 182 s. BALKAN DESTANI PROJESİ Yeni romanınız Kül Kalesi’ne getirelim sözü. Nasıl doğdu bu roman? Kül Kalesi romanım az önce sözünü ettiğim Balkan Destanı projemin bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu projemin on romanı orataya çıktı, bunları yazdığım dilde ve çeşitli dünya dillerinde yayımladım. Özellikle Türkiye’de YKY sayesinde, ki ne kadar teşekkür etsem hakkını ödeyemem, Balkan Destanı roman projemin dört kitabı çıkmış oldu. Diğer üçü: Babamın Kitapları, Keçiler Dönemi ve Tanrıtanımazlık Müzesi’dir. Babamın Kitapları adlı roman, projemin ana kitabıdır. Bu romanda, sürgündeki babanın kitaplığının anatomisi yapılmaktadır; gene bu romanda yaşanmış Balkan tarihi yatmaktadır. Bu sayede babamın kütüphanesinin tamamını elden geçirdim. Çok sayıda Osmanlıca ve yeni Türkçe yazılmış kitaptan oluşuyordu kütüphane. Onları araştırırken, kitapların yapraklarını sayfalarken özellikle İstanbul dönemi kitaplarında çok sık kül lekeleri, kül kalıntıları ve izlerine rastladım. Hemen bunun sırrını keşfettim. Bu siciller ve kitaplar o kadar ilginç verileri içeriyordu ki insanın kendini onlara teslim etmemesi ve onların içinde kendini kaybetmemesi mümkün değildi. Bu şekilde büyük sigara tiryakisi babam o muhteşem Osmanlı sicilleri hazinesinden kendi gözyaşını kuruturken, kül kalıntılarını da bırakmıştı. Küller bana onun anılarını tazeliyordu, o zamanın en büyük kalıntılarıydı bunlar. Her kitapta küllere rastladım, bunlar benim Balkan destanımın ve yol izleri ve işaretleri oldular. Bunlar benim hayatımın yol haritası olduğu gibi aile efradımın da sürgündeki hayatının izleriydi. Böylece Babamın Kitapları ve Kül Kalesi gerçeği ansızın doğan bir olaydır. Ana kahraman Baba’dır ve bu baba karakteri sizin diğer romanınız Babamın Kitapları’nda da Kül Kalesi/ Luan ön plandadır. Baba üzerinden Starova/ Çeviren: geçmişe uzanmak daha uygun Suat Engüllü/ oluyor sanırım? YKY/ 256 s. Bizim ve sizin aile hayatınızda olduğu baba en önemli rolü üst ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 979
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle