Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
...KISA KISA... Ë Yusuf ALPER erya Önder’in Akasya Telaşı adlı 2. şiir kitabı yayımlandı. Yaklaşık on beş yıldır şiirlerini çeşitli dergilerde izlediğimiz Önder’in daha önce Ceza Defteri adlı kitabı yayımlanmıştı. Akasya Telaşı’nda Önder, insanın hüznünü, acısını, yaşadığı sorunları, iletişimsizlikleri, aşk kırgınlıklarını ince bir duyarlıkla yalın ve özgün imgelerle şiirleştiriyor. Önder, Türk şiirinin ana ırmağına katılan, o yatağı genişleten, çağcıl ve çağdaş duyarlıkla yazan bir şair. İlginç dil oyunlarından, söz cambazlıklarından uzak, insani olanı insanın temel iletişim aracı olan sözcüklerle ortaya koyuyor. “Şiir sözcüklerle yazılır” düşüncesinin bir eki olarak Derya Önder olası ki “şiir dizelerle de yazılır” düşüncesini de poetikasına yerleştirmiş görünüyor. Tabii dizeye önem vermesi bütüncül şiir anlayışını önemsemediği anlamına gelmez. Geçmiş şiirimizden ve özellikle İkinci Yeni’den nasıl nitelikli biçimde yararlanılabileceğinin bilincinde oluşu, onu başarılı kılıyor ve şiir yolunda attığı adımları sağlamlaştırıyor. O, güncel alkışlar için gerçek yazınsal tutumdan ödün vermeyen, günübirlik hedefler ardında olmayan, sonsuza kadar var olmayı amaçlayan bir poetikanın sürdürücüsü. Marjinal gösterilerden uzak durmaya özen gösteriyor. Ya da en azından Necatigil’ce, “Biz işimize bakalım” diyor. Şiirlerinde hakiki acının içtenlikli biçimde yansıtılması okuyucuda yakıcı bir etki bırakıyor. Bu acıyla oyun oynanmaz. Onun kısmen itirafçı özellikleri olsa da doğrudan itirafçı bir şiirinin olduğunu söylemek olası değil. Acısının yakıcılığı, hüznünün derinliği ve herkesin olanı yansıtabilmesi bakımından E. Dickonson’a, A. Ahmatova’ya, Doğulu bir acıyı Batılı bir anlatımla sunması yönünden Füruğ’a yakın olduğu söylenebilir. Önder, itirafı bile yadsıyan, yüreğine düşen ateşle kavrulmayı, didişmeyi seçen bir şair. Kısmen itirafçılığı onun engelinden kaçanlar, taşanlar olarak görülebilir. Onun için soylu kadın şairlerin adlarını çağrıştırıyor. Tabii Türk şiirinden de başta Anadolu duyarlığı ve hüznünü çağrışı D Akasya Telaşı Derya Önder ma yaslanarak yazan Turgut Uyar olmak üzere İkinci Yeni’nin anlamı yadsımayan, dize kaygısı taşıyan şairlerine; Cemal Süreya, Edip Cansever gibi, yakın bir çizgide olduğu görülüyor. Önder’in şiirlerinden örnekler seçmek oldukça zor. Çünkü hemen her şiirinden iyi dizeler almak olası. Bu da kitabın bütün olarak iyi şiirlerden oluştuğunu gösteriyor. Bu, kitap için önemli bir bulgudur. KADINSI DUYARLIK Bir kadın şair olarak kadınsı duyarlığın yansımaları, rahimle ilgili imgeler vb. olsa da o, kadınerkek şair ayrımını boşa çıkarıyor. Aslolan şiirdir, kadınlık ya da erkeklik belirleyici öğe olamaz çünkü. Tabii ki kadınsı duyarlığı işlemek, kadının sesini ve duyarlılık alanlarını öne çıkarmak günümüzde önemlidir, yapılmalıdır da ancak önemli olan iyi şiir yazmaktır ve Derya Önder de bunu başarıyor. “çoktan kaybedilmiş bir savaştı aşk/ sen girdin şimdi aşkla arama// …direndim hata payı olmayan aşklara/ hadi beni bir yangına dönüştür/ nasılsa kutsallığı yitmiş bir mabed bu beden/ nasılsa bu aşkta yanmayacak kadar semenderim ben” (s.15) Aşk ilişkileri ve genel insan ilişkilerindeki sorunları çok derin ve özgün biçimde sunmaktadır. “dönmüş çatlayışı bir rahmin// sen belki de öfkenin yaşındasın/ o ‘hayasız çocuk’ olmanın// sana kalsın “iki şehrin hikâyesi” ve yarım şişe konyak/ annem susmaya çağırıyor beni” (s.17) derken kadınsı duyarlığı, otoriteye karşı başkaldırışı, ancak, anne üzerinden kurulan otoritenin farkındalığını imliyor. “… içimden insan geçti/ içimden nisan geçti/ ve ey ki/ sarılıp sarmalanmış her yara…” (s.19) “aşk da böyle dedi mor mihail/ aşkı biz/ toprağa gömeriz boy atsın diye// bir dağ cevap verdi içimde/ öteki sustu” (s.31) Genel olarak doğuda baştan sona böyle değil midir? Aşklar toprakta büyür ve ikilem içinde insanımız “boğazında bir düğüm”le yaşar. ‘KUYU’ Önder’in kuyuyla da yakın ya da yakıcı bir ilişkisinin olduğu, çocukluk yaşantısı olabileceğini düşündüren dizeleri var. Özgeçmişine ilişkin ya da ‘şair beni’nin (“ben başkasıdır”) kaybını çağrıştırdığı söylenebilir. Tabii sadece bir imge olması, yaşamsal karşılığının olmaması da ola sıdır. Çünkü sanatsal yaratıda böyle bir zorunluluk yoktur; “şairin hayatı şiire dahildir” ama hayat ile şiir birebir ilişkili olmak zorunda değildir. Ölümünün on altıncı yılında Turgut Uyar’a vefa borcunu ödercesine acı yüklü bir şiir yazmış Önder: “koşuyoruz yorulmak için yokuş yukarı/ ve bırakmak için kendimizi hayattan aşağıya/ …esirgenmiş bütün zamanlar/ içilmemiş bütün içkiler kadar günaydın/ gidişinin on altısında Turgut Uyar’a…” (s.3640) derken onu nasılda eşduyumsal bir biçimde aktarabilmiş. Hüznün, elemin doruğa çıktığı dizeler: “ah uyuyabilsem bir yaprağın ayasında/ değmeden yüzüme dirilerin gürültüsü/ yaşasam içinizde ey sevgililerim/ ey sakat çocuklarım her biri başka aşktan/ baştan başa küflüyüm, baştan başa yalan/ …aklım on dokuzundan beri düşmanı kalbimin/ rahmim öldürülmüş çocuklar mezarlığı” (s.43) “otuz yaş birden çoğalıyor tekrarın üzüntüsü” (s.45) Bu dize son derece özgün biçimde derin hüznünü ve her aldığı yaşa kötümser bakışını yansıtıyor. “gece bitti/ üşüdü cam…öldü kuş…/ kanadında kaldı hayatın buğusu/ soruyorum kendime: sabır benim neremde/ neremde herkesin üzdüğü çocuk/ kalbim kış uykusunda bir düş/ kalbim kış… kalbim düş…/ kalbim… ömrümün yarası…” (s. 69) “bekliyorum burada/ her şeyin her şeye karşılık geldiği yerde/ dilimde tüyden hafif sözcüklerle.// Gelsin/ Gelsin ve dökecekse döksün ah’ını üstüme diye/ Gelsin/ başka türlüsü yok/ bekliyorum/ telaşlı bir akasyanın gölgesinde” (s. 76)Akasya mı telaşlı gölge mi yoksa bekleyen mi? Ama bir telaş var ortamda. Şairden okuyucuya yayılan dünyanın kötülüklerinin, acılarının, zulümlerinin, ölümlerinin, çıkmazlarının, ikilemlerinin, yürümeyen aşkların, insan ilişkilerinin telaşı. Ve bu telaşı estetik kaygıyla en içten ve derinden yansıtan ve yaşatan Derya Önder’i kutlamak gerekiyor. Dünyanın ve insanların güzelliği için… ? Akasya Telaşı/ Derya Önder/ Digraf Yayıncılık/ Nisan 2008, İst./ 76 s. Ölüler İçin Oda Müziği Ë Kemal TEKİN avaşlıksanrı, kaybetmek, ulaşamamak, Allegro diye başlar şair, her bir şiirsel yan anlamlar baştan göz önüne alındığı gibi, yaşanmışlık anlamı var etmektedir. Sorgulanması gerekense başarıları oluşturur. Planlanmayan soyut olan yazgı mıdır, sorusu sorulur, soru açıktır, ancak ayrımlı olarak doğrudan hayatın içinde varolur, varoluş yazgının devamlılığı ile etik noksanlık idenin sorundur. “bir alışkanlık mıdır ölüleriniz” Sorunun yanıtı bir nelik değildir ta başından beri. Tinin tözle birleşince oluşan yalnız kendi ölüleriniz değildir nasıl olsa. Bütün olarak herkes aynı soruyu sorar; yanıtı ise bellidir, ayrıma varmaksızın geistin noksanlığı. “kim çoğaltıyor ölümü/ beklememenin kederi…” Bilgi hâlâ ötekindedir çünkü, ötekinin bilgisi ise eski olandan kaynaklanır, geistin başkasında yaptığı, bilisizlikle doğrudan bağlantılıdır. geleneğin anlaşılmadan toylukla yok eden bir düşünceye dönüşmesi, ötekinin yanıtlarının dikkatle incelenmesini gerektirir. Perspektif yeni bir sorunun sorulmasını gerektirmeyebilir, incelenmesi gereken bilinmeyene bakıştır, bilinenle birlikte var olduğuna göre eski olanın dikkate değer yön Y lerinde var olur, eskinin yaktığı yeniye bir kapı açabilecek midir, evet, biçimçizgi var olabilir, denklemin olumsuzluğu beceriksiz bir çözümleme değilse. ilk ölümle ölünse belki/dünya hali der geçerdik/fermanla ıslah oldu şükür/tarih: yaşanmazsa iyileşir. Var etmek taşınan bilginin olumsuzluğunda ise hatalı anlayış yazgıya dönüşür, olumsuz bir boşlukta gezinmek, neyse ki hatalardan ders alan birileri çıkmaktadır, yoksa “gelişim” meydana gelmez. Geçmişin istenci şaire nasıl bir yol gösterecek, asıl bilgiye ulaşmak, dilin kendine yol açması beklenir böylece “gerçeklik” farklılaşır. giden gelene şöyle der: belki / kalan mı? Kalın defter karalar... Yaşamın en ölümcül yerlerinden çıkan, yaşamla beraber değildir, o da ölümün parçasıdır, varolanın nasıl belirdiği belirsizse, belirsizlik, yaşamı değil ölümü getirir. Bu yeni bir yaratıyı oluşturur, meydana getirir, fakat yeterli midir, ötedil burada devreye girer. Öteki bunun ayrımındadır, ötekinin bulunmadığı yerde o başkası değildir. Bu adlandırma dikeydir, şiir yatay düzlemde yaşamla birliktedir bir nebze. Tarih yazımı başlamıştır, derli topludur, dingin bir makamda kendini bulmaya çalışır, yazgının oluşumu tarihe bir soru sorar, yolculuğun devamı ile ilgili bir soru hayatın anlamı. kuşkudur ve kanıtlar bunu fotoğraf. Hayatın anlamı tarihle buluşmuştur, şairin varoluşu tarihle ortaya çıkar, ayna ise şairin tarihini sorguladığı yer olarak buradaki sorgulama dikkatli bir alımlayıcı olması gereken kişiye bir kez daha sorar, sözler nedir, sözler azınlık sevinci gibi gizli, ya da sözler; yeryüzünü açıkta bırakan kilit. Anlamla karşılaşıldığında gök ve yer kişiye göre’dir zaten, tarihin başkalarında varoluşu düş ve gerçeğin sorgulanışına dönüşür. Sorgulanan yer, sorgulanan yer dünyadır, “güzel” dünya, “ideal dünya”. Anlamla göstergenin buluştuğu bir dünya. Şiirsel dil, bu boşluğu her dem yenilenen bir anlayışla adlandırır.(Paul de Mann). Bu bir inanma halidir, inanılansa imlenen değil, dinginliğin savaşımıdır, öteki ise yapıt dışında bir savaş halindedir, dinginlik ister istemez yaşanan yerin dışını görememeyi, görmemeyi getirir, öyle değildir, sonuçta savaşım tek başına yürümeyebilir, birleşim yeri, ortaklık vardır, kaygı henüz dinginken erince ulaşır. “Zor” dizelere hazır olun, şair “zorlu” dizelerle başlar betiğe ve öyle biter. ? Ölüler İçin Oda Müziği/ Celal Soycan/ Şiirden Yayınları/ 56 s. ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 979 SAYFA 18