06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? ? Hasan AKARSU “B ir Çift Martı Görmüştü Çocuk” adlı yapıt, Pelin İstanbulluoğlu’nun günlüklerini ve şiirlerini kapsıyor. Pelin’in annesi, ozanyazar Berrin Taş, “kızını yitiren bir annenin, gidene karşı son görevini yapma isteğiyle” bu yapıtı yayına hazırladığını belirtiyor. Bir de toplumsal bir sorun olan intiharı sorgularken kendi sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıp, “Bu kitap yargı vermeden Pelin’in dünyasını göstermeyi amaçlıyor” diyor. Gerçekten kitabı bitirdiğinizde Berrin Taş’ın bunu başardığına tanık oluyoruz. Pelin, apartmanın 12. katından kendini aşağıya attığında 22 yaşındaydı. 2002’den bugüne değin beş yılın ne değin çabuk geçtiğine şaşırıyor insan. Pelin’in benim günlüklerimde de yeri olduğunu biliyorum: “18.06.1994, Saat 23.30: Bu hafta yoğun günler yaşadık. 101112 Haziran’da Tekirdağ Kiraz Şenliği’nde Erdal Atabek’i, Toktamış Ateş’i, Cengiz Gündoğdu’yu dinledik. Gündoğdu, Berrin Taş, kızı Pelin, Nihat Ateş, ben, İhsan Yücel, Sahil Dörtler’de 23.30’a değin bir yemekte söyleştik. Çalgıcılar da geldi, Rumeli havalarını dinledik. Cengiz Ağabey, ‘Ağlarım ben, daha çok dinleyemem bu havaları’ dedi. 24.00’te onları İstanbul’a uğurladık…” Sevgili Pelin 14 yaşının suskunluğuyla gitmiyor gözümün önünden. Günlüklerini ve şiirlerini okuduğumda ne değin donanımlı yetiştiğini anlıyorum. Yedi yaşından ölünceye değin günlük tutuyor, şiirler yazıyor, şiir üzerine görüşlerini belirtiyor. Yazdıklarını bekletiyor, yeni arayışlara giriyor, son şeklini verinceye değin büyük bir uğraşı içinde oluyor. Günlüklerinden anne sevgisi, baba sevgisi (sonra baba özlemi), arkadaş sevgisi yansıyor. 10 yaşında, 4. sınıfa gidiyor, anı defteriyle tanışmaktan mutlu. Bir Çift Martı Görmüştü Çocuk SaintBenoit Lisesi’nde okuyor, sevdiği arkadaşlarıyla hoşça zaman geçiriyor. Seltem, Ceren, Değer, Celal, Cengiz, Ozan, Uğur, Martı, Burçin, Cennet özellikle söz ettiği arkadaşları arasında yer alıyor. 15 yaşında karamsarlığı yansıyor günlüklerine: “Keşke 15 yaşımı güzel yaşasam. Ama biliyorum, olmayacak. Çünkü beklediğim sevgiyi verecek kimse yok etrafta… Tek başıma, içimde o sonsuzluk duygusu… Ama biliyorum, olmayacak, çünkü hiçbir zaman beni bekleyen birileri olmayacak, beni gerçekten anlayan bir dost… keşke ölsem on altıma girmeden daha. Büyümekten korkuyorum…” (s.50, 05 Kasım 95 Pazar) 19941995 yılında yazdığı Özgürlük adlı şiirde geçen “Bir çift martı görmüştü çocuk” dizesinin kitap adı olmasını Bülent Habora öneriyor Berrin Taş’a. O çocuk, Pelin, rüzgârın sırtında gökyüzüne süzülen: “…Bir gün/ geçilmezi geçilir yapan bir olay gerçekleşti/ Bir çift martı görmüştü çocuk/ rüzgârın sırtına binmiş/ süzülüyordu gökyüzünde.// Başını göğe kaldırdı/ özgürlüktü gözlerinin aynasına yansıyan” (s.55) Pelin, daha 15 yaşında “Kayıp Güneş”le doğan çocuk. Piyano çalıyor, Berrin Taş müzik yeteneği var, okulun yoğunluğu, şiir çalışmaları da bunlara eklenince bunaldığı oluyor. Arayış içinde bir genç kız artık. “Artık kendini ortaya koymanın zamanı geldi. Tepkisellikten kurtulmayan insan özgür olamaz” diyor. (s.69) Âşık oluyor Pelin. “Senin çözümün bende… çocuk!/ Benim çözümüm… sende…” dizelerini yazıyor. “Ağır bir melankolinin içinde” olduğunu biliyor: ları nedeniyle Fethiye, Silifke ve Amasya’da sürdürür. Livaneli çocukluk ve gençlik yıllarını, ünlü hümanist düşünür Erasmus’un “Gerçek bilgi okuldan değil kitaplardan edinilir” söylemine koşut bir çizgide bol bol okuyarak geçirir. 38 yaşında sağlıklı genç ve güzel bir kadın olan annesini yitirdiği zaman Livaneli bu ölümü onun duyduğu heyecana, yargıç eşi olarak gittiği toplantılarda alışık olmadığı ve sevmediği rolleri yüklenmesine yorumlar. L ivaneli’nin de içinde bulunduğu coşkulu kuşağın hızı 12 Mart darbesiyle kesilir. Gidilen tiyatro, okunan kitap, edinilen arkadaşlık her şey suç olur. Livaneli’nin ilk gözaltına alınışı da bu döneme rastlar. Yıldırım Bölge Koğuşu’nun bir üyesidir artık. Özgürlüğüne kavuşunca “kadim” dostu Yaşar Kemal’in evinde “İnce Memed Türküsü”nü çalar ve Tilda Kemal’in beğenisini kazanır. Livaneli’nin tutukluluk dönemini Avrupa’daki yaşamı izler. Norveç’e giden yazar Oslo’da bulunan Dr. Gençay Gürsoy’larda kalır bir süre ve İsveç’e geçer. Heykelci İlhan Koman’ın viking tipi Hulda adlı teknesinde kalan Livaneli daha sonra eşi ve çocuğunu getirtip Stockholm’e yerleşir. İlhan Koman’ın teknesi Türkiye’den gelen mültecilerin oteli konumundadır. Heykelleri İsveç’in birçok yerinde göze çarpan bir güzel insandır Koman. Ne ki güzel insanları, akademisyenleri sanatçıları ya sürmüş, ya öldürmüş ya da mapus damlarında süründürmüş bir ulusun evlatları olarak Koman’a da İsveç’te yaşamı “Çok hata yaptım. Sık sık ölümü düşünüyorum… Herkesle ilişki kurmaya çalışacağım… Büyümek istediğim doğru… Baba sevgisine ihtiyacım olduğunu asla düşünmüyorlar… Arkadaşım yok, babam yok. Beni yalnız bıraktılar. Ailem tarafından yalnız bırakıldım.” (s.81) Bu düşünceler içindeki Pelin’in durumunun iyi olmadığı anlaşılıyor. Yaşamdan, ölümden korktuğunu yineliyor, bir baba, bir sevgili, bir ağabey istiyor; ama en önemlisi “kendime ihtiyacım var” diyor. (s.100) Celal’i seviyor, “Bu çocuğu çok seviyorum. Sevgili, canım arkadaşım benim” diyor. (s.113) Yalnızlığından yakınıyor sürekli. Birine gereksinmesi olduğunu, yalnız kaldığını yineliyor. Bir yerlere kaçmak istiyor. Şiir çalışmalarında özgün dizelere rastlıyoruz: “Canım sıkılıyor canım/ Kendim olamayınca”, “Bekliyorum bir kuş konsun dalıma… Bir kuş konsun istiyorum yüreğime… Gökyüzündeydi çocuk/ gözlerini çevirdiği o yıldızın üzerinde… Çocuk, yaşamdan korkuyordu/ Çocuk yaşamaktan korkuyordu/ ve ölümden… Acının çocuğu/ yaşamın kıyısında kalmış tortuları… Annem başak tarlası babam rüzgâr”. Şiir yazarken kendini çözümlediğine inanıyor Pelin. Çok kitap okuyor, notlar tutuyor, basınla, siyasal olaylarla ilgilenip yorumlar yapıyor, gençlerin öldürülmesine üzülüyor. İnsancıl Atölyesi etkinliklerine katılıyor, felsefeyle de ilgilenmeye başlıyor. Keman dersleri alıyor, kemancı olmak istiyor. Mimar Sinan Üniversitesi Sanat Tarihi bölümüne gidiyor. Pelin’in bunalımdan çıkamadığı anlaşılıyor. Son yazdığı şiirlerinde bunun izleri yansıyor: “…Yalnızlık ölüm gibi/ Ölümse hep yalnızdır/ Ben ardımda yaşamı bırakıyorum/ ve çekilip gidiyorum…// Ömür korkunç/ ömür ceza/ gidiyorum” (s.375) ? Bir Çift Martı Görmüştü Çocuk/ Berrin Taş/ İnsancıl Yay. uygun görmüşüz. Atina’da Likavitos Tepesi’ndeki beş bin kişilik tiyatroda Maria Farandouri’yle birlikte verdiği konserden sonra odasına yüksek bir rahip gelir ve “çok acı çekmiş bu iki halk için öyle önemli bir şey yapıyorsunuz ki, tarihimizde yer tutacak. Sizin için ömrümce dua edeceğim” der. Livaneli Atina dönüşü ilk konserini Antalya’da verir. Kitabın sonlarına doğru Livaneli Kırgızistan’daki Issık Gölü anılarını yansıtır. Cemile, Toprak Ana, Kopar Zincirlerini Gülsarı adlı kitapların sahibi Cengiz Aytmatov’un ev sahipliği yaptığı toplantıya, dünyanın sayılı aydınları çağrılıdır. Arthur Miller, Yaşar Kemal, Peter Ustinov, Claude Simon, Alvin Toffler Tien Şan Dağları’nın altındaki Issık Gölü kenarında Kırgız kızlarının atlı gösterilerini izlerler. Akşamları elma bahçelerinin altında Yaşar Kemal’le birlikte yürüyüş yapan Livaneli’nin, yollarını kaybetmeleri unutulmayacak anılardan biri olsa gerek. Gece yollarını kaybeden iki arkadaş havanın giderek soğuması üzerine derin bir kaygıya kapılırlar. Ortada kimsecikler yoktur. Uzun süre dönüp dolaştıktan sonra bir askere rastlarlar. Yanına yaklaşıp konuşmaya çalışırlar ama asker ses çıkarmaz. İngilizce, İsveççe, Fransızca dillerinin hiçbiri sonuç vermez. Yaşar Kemal sinirlenip “Bu aptal adamdan bize fayda gelmeyecek” deyince askerin dili çözülür ve “Men özüm Türkçe danışaram” diyerek yardımcı olur. Livaneli’nin anıları herkesin keyifle okuyacağı türde bir kitap, bir KİTAP SAYI Sevdalım Hayat ? Abdullah TEKİN K ültürel çabaları ve sanat çalışmalarıyla dünya barışına yaptığı katkılardan dolayı UNESCO tarafından Büyükelçilikle onurlandırılan Ö. Zülfü Livaneli, 30’dan fazla ulusal ve uluslararası ödülün sahibidir. Arafat’ta Bir Çocuk, Engereğin Gözündeki Kamaşma, Mutluluk ve Leyla’nın Evi onun hemen aklımıza gelen kitaplarından bazılarıdır. Anımsanacağı gibi Livaneli’nin Mutluluk adlı kitabı yakın geçmişte filme alındı ve büyük ilgi gördü. 1950’li yıllarda Ankara’nın Kurtuluş semtinde başlayan anılar, Orta Asya’daki Issık Gölü’ne, oradan da Erzincan’ın bir dağ köyü olan Pınarlıkaya’ya uzanacaktır. Kurtuluş semtinden Koleje yürüyerek gidip gelen Livaneli, babaannesinin hazırladığı güzel yemekler yerine 50 kuruşluk sandviçlere özenir ve onları tercih eder. O döSAYFA 20 Zülfü Livaneli nemde en çok sözü edilen iki şey Vita yağı ile Zeki Müren’dir. Livaneli daha da geriye giderek ailesinin en önemli efsanesi olan Mülazım Ömer Bey’den başlamayı yeğler. 1946 yılında Ilgın’da doğan yazar daha sonra yaşamını, yargıç olan babasının atanma ? CUMHURİYET 937
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle