Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ayşe Emel Mesci ile “Tiyatroda Düş Zamanı” ve sanat üzerine... Tiyatro, devrim ve Ayşe Emel Mesci ? Gamze AKDEMİR N Çok çeşitli sanat dallarında dolaştı, 12 Mart'ta siyasal nedenlerden dolayı hapse giren ilk kadın tiyatrocuydu, 12 Eylül'de sürgünü yaşadı. Yolu Yılmaz Güney'le, Dario Fo'yla, Metin And'la, Peter Stein'la kesişti; sürgünde tiyatro kurdu, sayısız festivale katıldı, birçok Avrupa ülkesini dolaştı, ülkeye döndükten sonra belki de ikinci bir sürgün olarak adlandırılabilecek bir süreçten geçerek ve sadece ama sadece tiyatro yaparak, yazarak yeniden var oldu. Ayşe Emel Mesci'nin “Tiyatroda Düş Zamanı” (Cumhuriyet Kitapları) adlı kitabı sizleri sadece tiyatroya değil, devrime, zincirleri kırmaya, düş kurmaya davet ediyor. O kurulan düşleri gerçekleştirmeye yüreklendiriyor. Ayşe Emel Mesci ile “Tiyatroda Düş Zamanı” dedik. eden "Tiyatroda Düş Zamanı"? "Düşler" ve tiyatronun ilişkisini nasıl kuruyorsunuz? "Düş Zamanı" aslında Avustralya'nın yerli halkına, Aborjinlere ait bir terim. Aborjinlerin kültürünü tarihsel ve antropolojik açılardan uzun süre inceleyen Eser Coşkun, “İnsanın Yaşayan Geçmişi” adlı kitabında şöyle diyor: "Düş Zamanı, yerli yaşam ve düşüncesinin en önemli kavramıdır. Düş Zamanı evrenin ve evrende var olan her şeyin varoluşunu anlatan kutsal yaratılış zamanıdır. (...) Düş Zamanı, yerli söylencelerinde söz edilen, kuşaktan kuşağa kırk bin yıldır iletilen ata ruhlarının uzaklardaki geçmişidir." Ritüelin, mitosun, geleneğin; kökenlerle iç içe geçmişliğini bu kadar güzel ifade eden bir deyim zor bulunur doğrusu: Düş Zamanı... Her yeni kuşak kendi yaşam deneyiyle, kendi tarihiyle o başlangıç hikâyesini yeniden yorumlarken, ritüellerle yeniden anlatırken, danslarına, müziğine, giderek edebiyata dönüşen sözlü geleneğine aktarırken ortak bir imgelem havuzuna katkıda bulunuyor. Bu sözlü gelenek birikimi sonucunda Homeros çıkıyor ortaya, veya Finlilerin "Kalevala"sı çıkıyor. Türlü çeşitli yaratılış destanları oluşuyor. Hindistan'da "Mahabharata" oluşuyor. Veya menâkıbnameler, Manas destanları çıkıyor ortaya. Sanatın, söylencenin, tarihin, edebiyatın iç içe geçtiği bir süreç bu. Tiyatronun kökleri de bu alana uzanır, bu birikim tiyatroda yenilik arayışlarının her zaman yararlanabileceği kaynaklardan birini de oluşturur. Tiyatro yaparken veya genel anlamda sanatla uğraşırken "Düş Zamanı"ndan yararlanmayı seçmek, hem ayaklarını kendi topraklarına basmayı hem de ev renle kucaklaşmayı sağlar. Yani özgürleşirken yolunu da yitirmemeyi sağlayacak nirengi noktalarını verir insana. Tiyatrodaki "düş sahneleri" de biraz böyledir. ‘TİYATRO BİR PAYLAŞIM SANATIDIR’ Kitabın başlığıyla tiyatro üretiminiz arasında bir bağ kurarak sorayım: Hemen her oyununuzda bir düş sahnesi oluyor. Bu tarz metinleri özellikle mi tercih ediyorsunuz? Tiyatroda düş sahneleri, bağımsız bir hayal gücünü harekete geçirebileceğiniz alanlar oluşturur. Üstelik sadece yönetmeni, oyuncuyu, genel anlamda sahne üstündeki yaratıcı/yorumcuyu özgürleştirmekle kalmaz, seyirciye de serbest bir alan açar. Böyle serbest alanlarda, yazarın metni onun hiç düşünmediği, hatta yönetmenin de hiç hesaplamadığı çağrışımlara kapı aralayabilir. Bir zenginliktir, yazarın da, yönetmenin de bundan korkmaması gerekir. Benim açımdan sahnedeki düşler, mitolojik "Düş Zamanı"ndan beri birikerek gelen ortak bir imgelem havuzuyla sanatçının özgün imgelem dünyasının en serbestçe buluşabileceği alanlar. Ayrıca metnin altanlamlarını kendimce yorumlama, oyunu kendi okuyuş tarzımı çoğu zaman metne hiç müdahaleye bile gerek kalmadan seyirciyle paylaşma olanağını veriyor. Tiyatro da bir paylaşım sanatıdır zaten, özgür bir yaratım alanıdır, hiçbir metin kâğıtta durduğu gibi durmaz sahnede. Durmamalıdır. TİYATRO VE YAZI İÇ İÇE Peki siz neden yazıyorsunuz? Demek istediğim, sanatsal üretim süreciniz daha çok başkalarının yazdığı metinlerden kendi sahnesel yaratımınıza uzanan bir çizgide ilerliyor. Yazmak bu uğraşın ? SAYFA 4 CUMHURİYET KİTAP SAYI 912