23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? Emanet Gölge ? Mustafa ASLAN KAN PORTAKALLARI’NDAN GELİBOLU’YA avaş ve çocuklar… Mısır’da (Zeytun kampı) başlayıp Çanakkale’de ölümle sonuçlanan bir çocuğun (Anzak) acı serüveni. Belki yaşı büyültülerek askere alındı. Tamı tamına Mısır’da toplanılması düşünülen asker sayısı 75 bin. Bu da aşağı yukarı 75 bin çocuk demektir. Burada, onları savaşa ruhsal olarak da hazırlama yoluna gidildiğini yazar aktarıyor bize. Örneğin kafe adı… Emine Çaykara’nın” Emanet Gölge” adlı yapıtı, savaşın en çok çocukları vurduğu gerçeğinin altını belirgin bir şekilde çizmiş. Uzam nere olursa olsun ne fark eder, savaşa sürülmüş birisi için? Adının da pek önemi yok. Adı Ted, John ya da … Kişi savaşta da olsa yaşadığı sürece, tanık bırakmak ister geride; yazarın Ted adını verdiği kahramanımız gibi. Bu kimileyin bir mektup, şiir, günlük ya da fotoğraf olabilir. S sına sürüklenmiş. Beklemek, her gün ölmektir, savaşın içindeki birisi için; Emine Çaykara’nın Emanet Gölge’de yazdığı gibi. Ölüm korkusu insanı bir mum gibi her gün yavaş yavaş eritir. Tam bittim dediği anda… Ted dolaşmış ama, (yapıt bir haritayla da renklendirilmiş, fotoğrafların yanında) dediğimiz gibi nihai nokta cephedir, bekleyiş burası içindir. Hep bir yalnızlık çekmiş. Kimileyin en iyi arkadaşı bir at olmuş, fotoğrafların da söylediği gibi. İNSAN HER ŞEYE ALIŞIR Ölüme bile alışır, insan ve yaşam kimseyi takmadan sürer gider. Yazar, anlatıcıya Ted’in yaşamını nerede kaybettiği konusunda sorular yönelttirir. Okuru sürüklemek ister, yaşamanın değerliliğine. “İnsanın insana neler yapabileceği” konusuna gelince… Bakın bu konuda net bir şey söylemek olası değil. İnsanın insana neler yapabileceğini söylemek, yerine Emanet Gölge’de Emine Çaykara’nın yaptığı gibi Gelibolu’daki örneğini da olmak, onlara karşı savaşmaktan utanıyor belki. Geride böyle bir tanıklık bırakmak istemiyor mu? Emine Çaykara, yapıtında, bu konuda birçok soru sormuş. “Oraya ayak bastığında neden fotoğraf çekmedin Ted? Hafızanda asla silemeyeceğin o anları kimseyle paylaşmamak, kimseye göstermemek için mi? (…) Makinende kalan kareleri saklamak, dikkatli kullanmak istediğinden mi duraksadın? Yoksa… yoksa zamanın bile unutmak istediği birkaç karede o anlar sonsuza kadar kayboldu mu?” (s.177) Emanet Gölge’de, yazar Mısır’daki Zeytun kampına ya da daha sonra İstanbul veya Çanakkale ile yapıtını sınırlamamış. Aynı zamanda tarihsel gelişmeler konusunda da okuru bilgilendiriyor, çok fazla öğretici durumuna düşmeden. Osmanlı’nın 1. Paylaşım Savaşı’na girmesinden, Mısır’daki Hidiv’in görevden alınmasına, Avrupa ülkeleri arasındaki çıkar savaşlarına kadar… “1869’a gelindiğinde kanal açılır açılmasına ama altı yıl sonra Sudan krizi nedeniyle Mısır maliyesi iflas etme durumuna gelince kanal hisseleri satışa çıkarılır. Almanya, Fransa’ya savaş açarak zengin madenlere sahip Alsas ve Loren kentlerini almıştır, Fransa’daki kriz ortamından istifade ederek İngilizler bu hisseleri satın alır.” (s.12) Yazar yurdunu savunanlar karşısında hiçbir gücün duramayacağının altını çizmiş. Yapıtın önemli iletilerinden birisi de bu. “Hem toprağını savunan bu insanlar gerçekten düşman mıydı? Niçin buradaydın? İnsanın vatanı için tüm kalbiyle inanarak nasıl gönüllü ölüme koştuğunu gördün burada, şaşırdın, irkildin… “ (s.178) KONUŞAN FOTOĞRAFLAR Yapıtın ortaya çıkış nedeni fotoğraflar. Yazar, fotoğraflara uygun edebi metinler yazmış, bir bütünlük içerisinde. Her şey 1914’te Mısır’daki Zeytun kampında başlıyor, İstanbul’daki Abud Yalısı’nda noktalanıyor. Savaşa Süveyş Kanalı yakınlarındaki Zeytun kampında hazırlanan Anzakların ve İstanbul’daki Abud Yalısı’ndaki kişilerin fotoğrafları var. Emine Çaykara’yı daha önce nehir söyleşiler, romanlar… tanımıştık. Emanet Gölge fotoğraflara can verdiği Türkçe metinler İngilizceleriyle birlikte veriliyor. Fotoğraflarla zevkle okunan metinler yan yana. Sözü M. Yourcenar’ın tümcesiyle bitirmek daha uygun olacağı kanısındayım, “ Çocuk bir rehinedir. Hayat bizi elinde tutar.” ? Emanet Gölge/ Emine Çaykara/ 1.Basım/ Everest Yayınları, 2007/ İstanbul/ 200 s. Davetsiz İzleyici ? Nursen AŞIR avaş bitmişti, ama her evden verilen kayıpların acısı, toprağın kan ve barut kokusu uzun yıllar bitmeyecekti. Bir milletin ancak kültür ve sanatla ayakta kalabileceğini bilen Atatürk, o yokluk ve tükenmişliğe rağmen “önce sanat” dedi. Şimdi ise sanatımız; devleti yönetenlerin eksik ve yanlış siyaseti yüzünden kolu kanadı kırık öksüz çocuk gibi!.. Siyasi programlarında çağdaşlaşma ve uygarlık kavramlarıyla öne çıkanlar sanatı, kültürü, en kötüsü sanatçıyı çoktan unuttular, daha da acısı günlük popüler insanlara sanatçı, yaptıklarına da sanat dediler! S Emine Çaykara Oysa yaşamak en büyük tanıklık değil midir? Ted’in Kodak marka körüklü bir fotoğraf makinesi var. 1900’lü yıllar yapımı bir makine. Zamanının en iyilerinden, şimdikiler gibi dijital filan olmasa da. Savaşa götürülen birisini ölüm çeker, kan çeker. Ted ise Mısır’ın güzelim portakalları arasında “kan portakallarını” fotoğraf makinesi aracılığıyla ölümsüzleştirir. Ünlü fotoğrafçı Henri CartierBresson’dan aktarıldığı gibi, “Ted de, “… yaşamın gerçeğini olduğu gibi kabul” etme noktaSAYFA 20 göstermek daha inandırıcı olur diye düşünüyorum. “12 Mayıs’ta Gelibolu’ya gelmiş olmalısın. Kara çıkarması sonrası Anzaklar arasında yaşanan o sıkışmışlıkta taze bir nefes olarak askerlerin yüzünde gülümseme yaratan Yeni Zelanda Atlı Piyadeleri’nin geldiği o gün… İnsanın insana neler yapabileceğiyle tanıştığı o gün. Gelir gelmez gözlerinle gördüğün o parçalanmış cesetleri, kulaklarınla duyduğun o sesleri unutmak mı istedin?” (s.177) Ted, Gelibolu’da fotoğraf çekmiyor. Toprağını savunanların karşısın BİR YAPITI İZLEMEK “Sanat sergilerini görmek veya bir sanat etkinliğini izlemek sanatçıyla bire bir paylaşmayı gerektirir. “Sanatçının bitmiş yapıtı karşısında duymuş olduğu o kurtuluş ve zafer duygusunu paylaşma yeteneğine sahip değilsek, bir sanat yapıtını anlamayı umut edemeyiz.” (Gombich) Sanatçının yaşam öyküsünü, yaşadığı ortamı ve kültürünü bilmek, atelyesine gitmek, sergilerine ve etkinliklerine katılmak, sanat tarihi, sanat kuramı, estetik, pisikoloji, sosyoloji bilmek, sanatın hem dünyadaki hem Türkiye’deki geçmişini bilmek, sanatçının ayakkabısını giyerek onun bakış açısıyla dünyayı gezip görmek; onun sanatını izlemek, anlamak, okumak, yorumlama olgunluğuna eriştirir bireyi. Mehmet Ergüven bu olgunluğa erişmiş; müziğe, resme, sanatçıya omuz veren bir sanatçıyazarımız. Mustafa Horosan, Ergin İnan, Devrim Erbil, Alp Tamer Ulukılıç, Neşet Günal, Neş’e Erdok ve Ahmet Yeşil gibi değerli isimlerin biyografilerini kaleme almıştır; ilk elden verebileceğimiz bir özelliği örneğin. Mehmet Ergüven’nin, “Aydınlıkta Görmek” ve “Sırdaş Görüntüler” adlı kültürel çalışmalarını içeren kitaplarından sonra “Davetsiz İzleyici” adlı kitabı da yine Agora Kitaplığı tarafından okuyucuya sunuldu. “Davetsiz İzleyici”, yirmi üç sanatçıyı içeren kültürel çalışmalardan oluşuyor. Ergüven, bu yazılarını şöyle formüle eder: “Elinizdeki seçki, resKİTAP SAYI ? CUMHURİYET 912
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle