Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Belli bir çevrenin ozanı olmak anlayışından kurtulmak için, edebiyatta sağsol görüşlerinin eskidiğini, nesnel değerlendirmelerin geçerli olduğunu öne sürerek, benim "sağın nitelikli dergilerinden biri" sözümü eleştiren ozan arkadaş haklı mıydı? oğu zaman dergiyi yöneten kişinin edebiyata bir bakışı vardır. O bakısı derinleştirmek, edebiyatın gerçek değerini o anlayışta aramak ister, Bu görüşü kalım çizgilerle belirtmek; İslamcı, gelenekçi, toplumcu, devrimci demek yeterli olur mu? Bir edebiyatçıyı belli bir akımın güdümünde görmek, yaşamanın çok boyutlu derinliğinden uzakta düşünmek yanlışından ne zaman kurtulacağız? Edebiyata dilin içinden bakmak gerçeğini ne zaman anlayacağız? Kuşku yok ki edebiyat dili işleme hüneridir. Türkçenin hızlı bir değişim içinde olması dil anlayışında değişik yorumlara yol açmıştır. Arı bir dille edebiyatı geliştirmeye inananlar da var, eskilerden gelen dilin anlam derinliğine bağlananlar da. Dil, yorgun bir ırmak gibi, kendi yatağında görkemli akışını sürdürürken, kirlerinden arınmaya, gizlerini, sezdirmeye çalışıyor. O gizli gömüden yararlanmasını bilenler kendine özgü biçemin ustası oluyor, Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Ç ‘Türk Edebiyatı’ dergisinin düşündürdükleri dergisinin etkili olduğunu görürüz. Bu "gelenek" anlayışının değişik yorumları var. Öncü akımların bile gelenekten büsbütün kopuk olduğunu sanmıyorum. Önemli olan geleneği yorumlarken onu çağdaş anlayışa dönüştürmesini bilen bir değişimden geçirmektir. Altmışlı yıllarda Diriliş ile Sezai Karakoç, Edebiyat ile Nuri Pakdil bir İslamcı edebiyat kuşağı oluşturmak isterken şiirdeki imge derinliğine, söyleyiş biçimine, arı dilin gücüne inanan edebiyatçılar olmasaydı böyle bir oluşumun izi kalır mıydı? Türk Edebiyatı dergisinin serüveni böyle bir birikimden yararlanarak yetmişli yıllardan bu yana etkisini sürdürmeye başladı. İlk sayısı 15 Ocak 1972’de çıkan TÜRK EDEBİYATI yayımını 3 yıl sürdürebildi. Birkaç yıl aradan sonra Ocak 1977’den bu yana kaldığı yerden yayımını sürdürerek Şubat 2007 tarihli 400. sayısıyla inandıkları doğrultuda edebiyatın gelişmesine yardımcı oldu. AHMET KABAKLI Türk Edebiyatı dergisi ile Ahmet Kabaklı’nın adı birlikte anılmalıdır. Türk Edebiyatı Vakfı’nı kuran, bu kuruluşun organı olarak Türk Edebiyatı dergisinin sahipliğini, genel yayın yönetmenliğini sürdüren Ahmet Kabaklı edebiyatımızın önemli kişiliklerinden biridir. Türk Edebiyatı Tarihi’ne bütüncül bir gözle bakan edebiyatçının, edebiyat dergisi yönetirken kendine özgü birtakım ilkeleri olması doğaldır. Onun ozan kimliği üzerinde pek durulmadı. Nurullah Ataç’ın dilinden düşmeyen, "Bu gelen kadın sesidir" dizesindeki ses imgesi, kadın duyarlığını değişik bir incelikle yorumluyordu. Gene Ahmet Kabaklı’nın, "Beş padişahlık yer ister Ben gönlümü bilmez miyim?" demesinde, "Şeyhül muharririn" sanıyla yetinmeyen bir emek birikimi var. (Kimi edebiyatçılara "Paye" verilmesi insanı biraz gülümsetiyor, Hâmid’e "şairazam", Necip Fazıl’a "sultanı şuara" denmesi gibi. Şiir dilinin gelişmesiyle onları çoktan aşan ozanlar var. Onlar "Büyük Ozan" sanına ulaşamayacak mı? Yeri gelmişken bir anıya değineyim, TRT 2’de; "Sözün Büyüsü" izlencesine Hilmi Yavuz konuktu. Talat Sait Halman takılmayı sever. Hilmi Yavuz’a seslendi: “Şairi azam, çağdaş edebiyatımıza sizden sonra şair geldi mi?" Hilmi Yavuz’a göre "şairi azam" sözü doğaldır. Kendinden sonra başka ozan gelmediğini benimsemesi gibi. Anılarımızda gülümseyen iki olay var: "Sözün Büyüsü" kameramanlarından biri; "Azam Bey, siz şöyle kameradaki kırmızı ışığa bakar mısınız?" demişti. Bilkent’te bir etkinlik sonrası yemekteyiz. Ötedeki masada Hilmi Yavuz, Özdemir İnce, birkaç arkadaş daha var. Bizim masadan Talat Sait Halman, "Şairi azam!" diye öteki masaya doğru seslendi. Hilmi Yavuz ile Özdemir İnce başını çevirdi. Demek Hilmi Yavuz’dan sonra gelen bir ozan daha vardı.) GELENEK Çağdaş edebiyatımızın son elli yılına baktığımız zamanı ellili yıllarda, edebiyat geleneğini izleyerek gerçek değerleri edebiyata kazandıracağına inanan Hisar EDEBİYATA DİLİN İÇİNDEN BAKMAK Ahmet Kabaklı geleneğe önem verdiklerini belirtmek için Türk Edebiyatı’nın ilk sayısında diyordu ki: "Türk edebiyatını en uzak mazisi, uzak ve yakın geçmişi ve bugünkü yekpare ? SAYFA 28 CUMHURİYET KİTAP SAYI 891