Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Haluk Yurtsever'le 'Tarihten Güncelliğe Sınıf Savaşları ve Devlet' üzerine Devletin ezme gücü ve araçları sürekli büyüyor Kitabınızda devletin büyüdüğünü ve her alana yayıldığını, demokratik kazanımların eridiğini söylüyorsunuz. Ama çoğu akademisyen ve düşünür gidişin devletin küçülmesi yönünde olduğunu söylüyor. Devlet gerçekten küçülüyor mu? Devletin tarihi, tek sözcükle devletin büyümesinin tarihidir. Devletin küçüldüğünü söyleyenler, devletin kamusal alandaki sorumluluklarından, topluma hizmet yükümlülüğünden uzaklaşmasını, özelleştirmeleri ölçü alıyorlar. Devletin, yönetme, boyun eğdirme, ezme gücü ve araçları sürekli olarak büyüyor. Ne devletin yukarıdaki anlamda küçülmesinde, ne de neoliberal, postmodernist düşüncenin "küçük güzeldir" diyen mikroskopik, parçacıkçı siyaset yaklaşımında herhangi bir olumlu yön görüyorum. DERİNLEŞEN ÇELİŞKİ Bu durumda, ulusdevlet ömrünü ve tarihteki rolünü tamamlamış mı oluyor? Avrupa Birliği'ni ulus devletin ortadan kalkacağının bir işareti olarak görebilir miyiz sizce? Kanımca tamamlamamıştır. Ancak, bir çelişki hem derinleşiyor, hem de keskinleşiyor. Kapitalizm sınırsız sermaye birikimidir. Sınırsız sermaye birikimi, sınırsız güç kullanmayı gerektirmektedir. Kapitalizm bu nedenle emperyalisttir ve aynı nedenle devletsiz yapamaz. Öte yandan, emperyalizm, bugün tüm dünyayı daha küçük birimler olarak mutlak sömürüsü ve denetimi altına almak üzere ulus ya da kitapta yer yer kullandığım bir deyişle "ülke" devletleri çözmeye yönelmiştir. Ancak ne bu, ne de Avrupa Birliği bir devletsizleşme süreci değildir. Son yılların pratiği, Avrupa Birliği’nin bırakalım tek bir devlet olmayı, içine girdiği birlik yolunda bile yeni adımlar atamaz durumda olduğunu gösteriyor. Solda, yerelleşmeyle demokratikleşme ve sosyalizme giden yol arasında pozitif bir ilişki olduğuna dair bir varsayıma karşın, yerelleşmenin, bugün, sivil toplum adıyla yönetimin her alanında etkili bir sermaye anlamına geldiği görülüyor. Ölçek ve demokrasi arasındaki bağlantının çürüdüğü anlamına mı geliyor bu? O varsayımı, bu görüşü savunanların pratikleri doğrulamadı. İtalyan ve Fransız Komünist Partileri’nin deneyimlerini kastediyorum. Kuşkusuz önemli deneyimlerdi bunlar. Ama, yerelliklerden, belediyelerden sosyalist iktidara yol açılamadı. Açılamazdı. Dolayısıyla sözünü ettiğiniz "ölçekle demokrasi" arasındaki bağ kanımca hiçbir zaman sağlıklı ve sağlam biçimde kurulamadı. Şimdiki duruma gelince: Bugün, tek tek yerelliklerin ortak olmaktan çıkarılmış çıkarlarıyla birbirlerinden izole edilmeleri emperyalist despotluğu sürdürmenin önemli düzeneklerinden biridir. Marksistler açısından ise sorunun iki önemli boyutu daha var: Birincisi, siyaseti toplumsal dokudan, tabandan geliştirmek anlamında yerellik yaşamsal önemdedir. İkincisi, kapitalizmden komünizme dönüşüm döneminde yönetim birimini küçültmek sosyalist demokrasinin önemli bir koşuludur. Kitabınızda Sovyetler Birliği’nde, devlet aygıtının, sistemin tökezlemesinKİTAP SAYI 891 Haluk Yurtsever, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Siyasal, düşünsel ve pratik eylemliliği 1968'de başladı. 1973 yazında yurtdışına çıktı. 1974'te TKP üyesi oldu. O tarihten bu yana aktif örgütlü sol siyasetin içinde. 1980 Aralık ayında ikinci kez yurtdışına çıktı. İngiltere, Fransa ve Almanya'da bulundu. 1992'de Türkiye'ye döndü. Kitapları arasında, "Süreklilik ve Kopuş İçinde Marksizm ve Türkiye Solu", "Türkiye'nin Dönemeci, Emperyalizm mi? Sosyalizm mi?", "Marksist Bakış Açısından Program Yöntemi" sayılabilir."Tarihten Güncelliğe Sınıf Savaşları ve Devlet" adlı kitabı Kasım ayı başında Yordam Kitap’tan çıkan Haluk Yurtsever ile, kitabı ve dünyanın gidişatı üzerine söyleştik. SAYFA 10 ? Sakine ERDOĞAN D ünyanın çehresinin köklü bir değişime uğradığı, bir dizi devletin çözülüp pek çok yenisinin doğduğu koşullarda, devlet üzerine bir kitap yazdınız. Sizi, bu konuda yazmaya yönelten şey ne oldu? Tam da sözünü ettiğiniz koşullar ve bu koşulların ürünü olan yorumlar, zaten karmaşık bir olgu ve kavram olan devleti çoğunluğun gözünde iyice çetrefil, algılanması zor bir sorun durumuna getirdi. "Gerici ara dönem" dediğim bir tarih kesitinde devlet üzerine yürütülen tartışmalar büyük bir akıl ve kavram karmaşası yarattı. "Değişim" ve "yenilik" kavramlarının fetiş durumuna getirildiği bir ortamda, devletin değişmeyen özünü, ama aynı zamanda uğradığı değişiklikleri, yeni çelişkileri anlama çabası beni, devleti ilk oluşumundan sönümlenmesine tarihsel gelişmesi içinde incelemeye götürdü. Kitap, bu incelemenin tez ve sonuçlarını başkalarıyla tartışma ve ortaklaştırma arayışıdır. Bugüne kadar, kapitalizm karşıtı sol hareketler; kapitalizmi temsil eden bir mekanizma olarak hedefe devleti oturttular. Ancak artık, devlet kavramı eskisine göre daha belirsiz, görünmez halde. Şu halde, mücadele amaç ve hedeflerinde ne gibi değişiklikler gerekiyor? Devlet, birden çok nedenle, yalnız bugün değil her zaman çıplak gözle görülmesi zor bir maddidüşünsel erkler toplamıdır. Haklısınız, bugün eskisine göre çok daha görünmez kılındı. Kitapta, kapitalizmin piyasanın görünmez elinden sonra "devletin elini" de görünmezleştirdiğini yazdım. Öyleyse yapılması gereken, Marx’ın başka bir nedenle söylediği gibi olgunun ilk bakışta görünmeyen özünü görmeye ve göstermeye çalışmaktır. Bilim ve siyaset bunun için gerekiyor. Öte yandan, bugünün emperyalist devleti maddi varlığıyla, ordu ve polis gücü türünden bastırma düzenekleriyle vb. o kadar çırılçıplak ortada ki… Burada en önemli sorunumuz, hep beyniyle gören ve bu kocaman gerçekliği göremeyen insan aklını yeniden kazanma noktasındadır. Burada açamayacağım, ama çok önemli olduğunu düşündüğüm bir ipucumuz daha var: Devleti görünür kılmanın en iyi yöntemlerinden biri, görüntüyü, gölgeyi değil, özü, burada sınıf gerçekliğini hedef tahtasına yerleştirmektir. Sınıfsal bakarsanız devlet görünür. CUMHURİYET