Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? yakalayan yerlerinden ele aldım ve anlattım. Aynı şekilde, kullandığım tekniği de özellikle seçtiğimi ve bir resmin bir ekole ait olmasını sağlayan, somuta indirgenmiş bir teknik gibi kullandığımı söyleyemem. Kendimi, seçtiğim konuya uygun bir ifadeyi kaçırmamak için kontrol altında tuttuğumu söyleyebilirim sadece. Anlatan, metindeki anlatıcı, hatırlama zeminine basarak anlatıyorsa arka plandaki ayrılığı, o zaman bilincin uzak çağrışımlara gidiş gelişi, zamanları karıştırışı, üstelik belki de bunu kasıtlı olarak yapışı üsluba egemen oluyor. Ben arka planda yer alan ve metnin bütünü ele alındığında fark edilen bir ayrılığı konu olarak, anlatanın hatırlayışı zeminine yerleştirdim. Bilinçli olarak da nasıl hatırlanıyorsa, nasıl düşünülüyorsa öyle, düşünme ve hatırlamanın kendiliğinden süreci içinde kendini ifade ediş biçimini kullandım. Peki, ilk kitabını henüz yayımlamış bir yazar olarak, bir yazarın yapıtı hakkında konuşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok konuşkan bir insan olmasam da konu kitap olunca cümleler birbirini kovalıyor. Bunun tehlikeli olduğunu düşünüyorum aslında. Çünkü gerek metinden edinilen duygu, gerek arada özel bir cümlenin okuyan kişiye farklı bir şekilde hitap etmesi, hatta onu oluşturan kelimelerden birinin o kişi için farklı bir karşılığının olması… Kitabı kaç kişi okursa, o kadar olasılık var bu konuda. Kelimelerin elbette dili oluşturan ortak anlamları var, ama her birimizin kişisel tarihinden gelen, o ortak anlama uladığımız anlamlar da var. Bu nedenle farklı farklı düşüncelerle okuyacaklar metni, daha farklı duygular yakalayacaklar… Ben bir duyguyu veya o duygu çevresinde oluşturulmuş düşünceleri özel ve değişmez bir biçimde aktarmak için yazmadım. Diğer taraftan, anlattığımı benim kastettiğim biçimde anlaması da gerekmiyor okuyucunun… Metinde, benim konuşurken anlattıklarımdan fazlasını bulan biri, bu konuşmalar nedeniyle hayal kırıklığına uğrayabilir. Ya da ben metni benimsediğim için onu coşkuyla anlatıyor olabilirim, ama okuyan metinde bu coşkunun kendine göre karşılığını bulamazsa, bu konuşmayı metnin kendisinden daha çok beğenebilir… İNSANLIK HALLERİ Sizi yazmaya iten temel soru ya da problem nedir? Beni Ölüm Gibi’nin çıkış noktasını da aydınlatacaktır sanırım bu... Ben, anlamak ve anladığımı anlatmak mecburiyetini hissediyorum. Beni yazmaya iten bu. Yazmaya değer bulduğum konu da insanlık halleri: Yaşamak suretiyle insan olarak varlığımızı hissettiğimiz her durum ve bütün bunların düşüncesi… Bunun için yazarken insanlık hallerinden birini seçip onu anlamaya ve ondan ne anladığımı anlatmaya çalışıyorum. Beni Ölüm Gibi’nin kurgusu da, anlatım tarzı da, dili de alışılmışın dışında bir romanla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Metinde ben ve öteki sürekli yer değiştirdiğinden, zaman da sıradan algılanışının dışına çıkıyor… Bir "ilk kitap" söz konusu olduğunda, bu durumu bir risk olarak değerlendiriyor musunuz? Anlaşılmak sizin için ne kadar önemli mesela? Anlamak ve anladığımı anlatmak ihtiyacıyla yazdığımı söyledim. Bunu sadece bu kitapla gerçekleştirmek gibi CUMHURİYET KİTAP SAYI bir düşüncem de yok. Bundan sonra yazacaklarımda da yine anlamak istediğim bir konuyu ele alıp, o konudan ne anladığımı anlatmaya çalışacağım. Sadece ilk kitap açısından ele almamak gerekiyor. Bu, yazdığım her kitaptan sonra yeniden aynı şekilde cevaplandırmam gereken bir soru… Anlaşılmayı umursamıyor değilim, ama anlamak ve ne anladığımı anlatmak, anlaşılmanın biraz daha önünde yer alıyor. Metnin bazı bölümlerinde farklı bir anlatım ve dil de dikkati çekiyor. Şiirle de bir akrabalığınız var mı? Metnimin dil açısından da, anlatım açısından da şiirle yakınlığı olduğunu düşünmedim. Yazarken de, dönüp okurken de… Yine de şunu söyleyebilirim: Gıpta ettiğim şairler, gıpta ettiğim yazarlardan daha fazla… ‘BAŞKA TÜRLÜ OLSUN’ Beni Ölüm Gibi’de, yaşamla, insanla ve ilişkilerle ilgili olarak yer yer bazı tanımlamalaratespitlere rastlıyoruz; "Hayatını başka türlü istemek kişinin kendi olmaktan vazgeçişi" gibi mesela… Bunları, yazma sürecinizle birlikte kendini gösteriveren keşifler olarak değerlendirebilir miyiz? Bu kitap ve genel olarak yazmak, sizce de bir keşif süreci mi? Düşünmek suretiyle yapılan iş ya da bu işin sonuçlarını oturup kelimeler halinde kâğıda dökmek, keşif kelimesinin içeriğini karşılamıyor. Yazı bir keşif aracı değil bence. Yapılan işin bir keşif olduğunu düşünmediğim için şunu da söyleyebilirim: Hayat içinde bir keşif gezisinin güncesi ya da raporu da değil yazdıklarım… Yaşamanın insanın en yalın haliyle içinde yer aldığı bir fiil olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte, yaşarken insan da, yaşamak fiili de ısrarla karmaşıklaştırılıyor ve anlaşılmaz hale getiriliyor. Bu anlaşılmazlıklar içinden birini seçip onu anlamak, ondan ne anladığımı anlatmak.. benim yaptığım bu. Bir gözlem ya da iç gözlem sonucunda yapılmış bir tanım veya varılmış tespit olduğunu da söyleyemem. Belki sadece "başka türlü olsun" isteğidir; türümüzün en ilkel zamanlarından şimdiye taşıdığımız ve daha nereye kadar taşıyacağımızı bilmediğim, "başka türlü olsun" isteğiyle büyü yapmaya çalışmak gibi. Sevdiğiniz yazarlar kimler? Kimleri severek okursunuz? Calvino’ya hayranım; ondan etkilendiğimi itiraf etmeliyim… Hayranlık noktasında Faulkner’dan ve Woolf’tan da söz etmeliyim. Türkçenin de güçlü bir edebiyatı olduğuna inanıyorum. Ama yazarken yerli yazarları okumamak gibi bir eğilimim var. Yazdıklarım hakkında konuşurken de bu eğilimi sürdürmekten yanayım. Üzerinde çalıştığınız projeler neler? Şimdi iki yeni kitapla uğraşıyorum. Aynı anda değil tabii ve bu bilinçli bir seçim de değil; bir kaza sonucu oldu!.. Birden fazla kitabı önüne alıp, onları neredeyse paralel götüren yazarlara gıpta etmişimdir. Ama benimki, buna özenmenin sonucu da değil. Yazmaya başladıklarımdan birini bitirdiğimi sanmıştım; onu bir kenara koyup ikincisini yazmaya başlamıştım. O sırada fark ettim ki, ilki bitmemiş… Bu insanı kendinden bezdiren bir durum. Birinden ötekine kaymalar mutlaka oluyor. Bu nedenle birini öne alacağım. ? Beni Ölüm Gibi/ Ali Alkan İnal/ YKY/ 96 s. 891 SAYFA 17