Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
YAZ GECESİ Sabah uykusundan henüz uyanmamış sanki uzaktaki mavi dağlar üzerlerinde tanyerinin ha bire titrettiği dalgalı bir parıltı var. Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Yıldızlar ki yollarını yitirmişler göklerde, yıldızlar ki sarı sarı sanki birer çığlık onlar, sevdalı yüreklerde, sanki yanan gözyaşları. (Akşam Gölgeleri’nden) XVI Ağır bir düğüne çağrıldım, anne, yarimi görmeye duvak altında, atını da yedip kendi elimle sadıç olaymışım ilk göz ağrıma. Ah görgülü annem, deyiver bana, sadıç olur mu hiç ilk sevgiliden, hangi gözlerimle bakar da ona, hangi dudaklarla konuşurum ben? (Perilerin Çiçek Demeti’nden) TÖREN MARŞI Kiril Hristov/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin Atasoy ‘sarhoşuyum gençlik denen ilhamın...’ Henüz 22 yaşındayken yayımladığı Titreşimler (1897) adlı kitabıyla, o zamanın tüm şairlerinin büyük takdirini toplayarak, Bulgar edebiyatında fırtınalar estiren Kiril Hristov (18751944), Stara Zagora’da dünyaya geldi. Liseyi Sofya’da bitirdi (1896). ‘Sürgün’e gittiği Avrupa’da 16 yıl kaldıktan sonra ülkesine döndü (1938). Genç yaşta ünlü olmanın engin mutluluğunu yaşayan şair, yalnız yazdığı şiirlerle değil, ilginç yaşamıyla da Bulgar edebiyatı tarihine derin izler bırakmıştır. Özetle söylemek gerekirse o, serüven düşkünü ve düello meraklısı gözü pek bir serseri, bir yandan genç kızları ustaca tavlamasını bilen soylu bir kavalyeyken, öte yandan namusu için ölmeye hazır bir şovalye, günlük yaşamın tadını doyasıya çıkaran zevk sarhoşu bir şair, karşıtlarının tüm saldırılarını karşılayabilecek düzeyde hazırlıklı ve usta bir polemisttir. En önemli özelliği de, Bulgar şiir geleneğinden süzülüp gelen üstün bir şiir yeteneğine sahip olmasıdır. Kiril Hristov edebiyat sahnesine daha ilk çıkışıyla şiir tekniğini mükemmel kullanan özgün bir lirik şair olarak tanıtmıştır kendini. Daha sonra art arda yayımladığı şiir kitaplarıyla o günün Bulgar şiiri ufkunda parlak ve kalıcı bir yıldızın olduğunu kesin bir biçimde kanıtlamıştır. Ne yazık ki Balkan Savaşı zamanında estirdiği ırkçılık rüzgârı yüzünden rencide olmuş ve Avrupa’ya kaçmıştır. Kiril Hristov’un başlıca şiir kitapları: Şarkılar ve İnleyişle (1896), Titreşimler (1897), Akşam Gölgeleri (1977), Seçilmiş Şiirler (1903), Perilerin Çiçek Demeti (1905), Son Yangınlar (1944) vb. Ne güzellik ve zarafet gizliyor bu sonsuz afet!.. işinin ehli kayıkçı öylesine rahat içi kırarken kayığı yana bir gemi girdi limana asıl küreklere, asıl. İki kürekli bu kayık babandan sana anmalık babanı da o beslerdi, kürekler bu küreklerdi. Deniz her şeydi babana, ölürken dedi ki sana: asıl küreklere, asıl. Geçti gitti o sıcak yaz sis kaynıyor talaz talaz, dalgalar ki vura vura o zavallı kıyılara yeri göğü inletiyor, evde açlık hükmediyor asıl küreklere, asıl. Orda yıpranmış bir gemi batmak üzre yüzülmeli gidilmeli oraya dek! Durum korkunç, bu bir gerçek... Zor görev bekliyor seni, çöz kayığın iplerini asıl küreklere, asıl! ve denizde rehin kalmış, yaşlı, yorgun, hırpalanmış geber küreklerle, geber! (Titreşimler’den) GECE Yaz günü uyudu. Derin göklerde sayısız ışıklar yandı sessizce. Yansıdı sulara ay perde perde, yine kanat açtı mavi bir gece. Çoktan son uykuya uzanmış tabur, kaygısız ruh, kaygısız düş peşinde; deniz bir annedir ninniler okur, gökler pırıl pırıl neşe içinde. Dinlen ey coşkun ruh, toparlan tekrar, gece öyle sakin, sessiz ve kibar, oysa yarın seni ne bekler yine. Kim bilir yararak sonsuz engini dalgaların yıprattığı bu gemi bir dost sahil bulacak mı kendine? (Deniz Soneleri’nden) ŞARKI Elveda uyuşuk yurdum, elveda! Yeni bir yaşam var önümde benim, yeni bir hevese yenik yüreğim ve ruhum dörtnala koşar şu anda mutluluk, heyecan, coşku peşinde: sarhoşuyum gençlik denen ilhamın çığlık atan can evimde, derinde: salt kadın ve şarap, şarap ve kadın! Yaşam, boşa geçen bir şeymiş meğer, kaynayan, gözü pek gençlik dışında, çarçur ettiğimiz adım başında, bilmeden ki, geri gelmez gidenler! Akıllı yaşamak, ülkü ve unvan? eski bir şarkıdır, benden çok uzak, diyorum ki ondan hâlâ zevk alan yaşamayı bilmez ahmaktır ancak. Sizler uzaklaşın, defolup gidin ülkü yurdunuza, ülkü erleri, kendimle baş başa bırakıp beni nasıl yaşıyorum hele seyredin. Ben ki çılgınlık ve haz tufanında cenaze çanları duymak istemem, şehvetin cennetlik rüyalarında gençlik çağım akıp gitsin dem be dem. Kısa ömrüm böyle geçsin isterim – elimdeki kadeh hiç boşalmasın, – başım mutluluktan hep mahmur kalsın, gülistana dönsün dünyada yerim. Sonra düşsün başım hafiften öne yatınca mermerden son yatağıma solgun dudaklarım belki der yine: – Şarkı söyle, düşten beni ayırma… (Titreşimler’den) XXXII Küçük ay’ım, altın yüzlüm, duy beni: bu gece görünme, bir yerlere sin – yerin yüzü dümdüz gölgelensin ki, kendi gölgem beni ele vermesin. Beni Rada’m, cancağızım bekliyor, dikenli çit atlaması ah, ne zor. Karanlık örtse de bahçelerimi, annesi hep tetiktedir bilirsin… Küçük ay’ım, altın yüzlüm, duy beni: bu gece görünme, bir yerlere sin. (Titreşimler’den) YALNIZ MEZAR Gece vakti geçtim anne, Rositsa köyü kenarından atıma su verecektim köyün buzlu sularından. Orda, anne, bir kız gördüm, ince bir kız fidan boylu suya girmiş kar beyazı ayaklarını yıkıyordu. Git öğren, anne, bu kızı annesi acep verir mi? Evet derse, hemen iste, çabuk dön, bekletme, e mi? Atım hazır, üzengide titremektedir dizlerim, gözlerim Tuna’dan yana, ta Eflâk’tadır gözlerim. Benim amcam var Eflâk’ta gidip onu bulacağım; o, oraya aşktan gitti, aşkı bilir amcacığım. (Perilerin Çiçek Demeti’nden) SAYFA 23 ASIL KÜREKLERE, ASIL Akşam gurup sönmek üzre çapkın yel göz göre göre deniz ile öpüşürken; uzaklara pupa yelken yara yara enginleri kayık koşarken ileri asıl küreklere, asıl. CUMHURİYET KİTAP SAYI 863 İşlek yolun kenarında yapayalnız bir mezar, üzerinde kır çiçekleri; başucunda kucak açmış ağaç işi bir haç var bekliyor yıllardan beri. Yolcular ki, hiç durmadan günün her saatinde, bir sel gibi akıyor; acep kimindir bu mezar?.. diye sormasa bile, hepsi durup bakıyor. (Akşam Gölgeleri’nden)