03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Furuğ Ferruhzad'ın anıları, notları ve röportajları... Furuğ Ferruhzad'ın şiirlerinin birkaç farklı çevirisi yayımlanmıştı Türkçede. Şimdilerde ise Gri Yayınları yazarın anılarını, notlarını ve kendisiyle yapılan röportajları 'Dünya Sevmek İçin Çok Küçük’ adıyla kitaplaştırdı. ? Ayten MUTLU şkı andıran bir iç titremesiyle Furuğ’u seviyor olmamın nedenini zaman zaman düşünmüşümdür. Nedir beni bu denli ona yakın kılan ve bağlayan? Aynı coğrafyanın kadını olmak ve tıpkı onun gibi, bu coğrafyanın iliklerine işlemiş olan, kadına karşı ayrımcılığın ve önyargıların verdiği acıları, hayatım boyunca çekmiş olmam mı? Yoksa şiirlerinden sızan o büyük duyguyu, o insan olmanın, insan/kadın olarak, hayatı hissediyor olmanın yanı sıra, en çok da yarattığı büyük şiirin ayrımına varmam mı? Belki hepsi…Ya da içten içe onun hayat karşısında gösterdiği cesareti gösteremediğimden kendimle olan içsel savaşımımda bana bakan, beni gören ve bana beni gösteren şiirindeki kocaman gözleri… Gri Yayınevi'nden Kenan Karabulut'un çevirisi ile yayımlanan ve Furuğ’un bir dizesinden alıntıyla "Dünya Sevmek İçin Çok Küçük" adı verilen kitabı okurken (içerken mi demeliyim?) bir kez daha yüzleştim bu sorularla. Onun anılarını, mektuplarını ya da söyleşilerini okurken, kimi zaman benimle konuştuğunu duyumsuyordum. "Ne yazık! Dünya sevmek için çok küçük. Nasıl bir karanlık mağarada yaşıyorsun, hiç hissettin mi? İki altın kanatla sonsuz bir boşluğa doğru uçmayı hiç istedin mi?" derken ben yok muydum karşısında? Yoksa birlikte yolculuk yaptığı insanlardan ayrılıp tek başına kumlara uzandığı deniz kıyısında, şaşkın ve kendinden geçmiş durumda dalgaların hareketini kalbinde hissederek denizle bir olduğu o yıldız gecesinde, uzaktan gördüğü o kadın kendisi miydi, yoksa ben miydim? Ne fark eder ki… Hayatıma vermek zorunda olduğum yanıtlar rafından dışlanışı... Toplum dışılığı da göze alarak verdiği bu karar, tek ve küçücük oğlunu ebediyen yitirmesine neden olmuş aynı zamanda. Çünkü ayrıldığı eşi, Furuğ'un oğlu Kamyar'ı görmesine izin vermemiş. Bu kaçış her ne kadar hayatının en derin acısını da yaşamasına neden olursa da, kitabın önsözünde belirtildiği gibi; "Furuğ’un Furuğ olmasındaki en temel nokta, hayatındaki en isabetli karardır". 'Bir Başka Diyarda', 'Mektuplar' ve 'Furuğ İle Yapılan Röportajlar' ve son olarak da, oğlu Kamyar’la yapılan bir söyleşiyi kapsayan kitap, bir şairin derindeki kimliğini okumamızı, şiirlerinin boy verdiği toprakta gezinmemizi sağlıyor. rum." "Benim kötülüklerimin nesi var. Güzelliklerimin acizliğini ve utancını açıklamaktan başka?" diye soruyor bir başka mektubunda. Bir söyleşide ise, (ki bu söyleşilerde poetikası hakkında önemli ipuçları veriyor) "Sanatla uğraşan birisinin tamamıyla anlayışları, düşünceleri ve duyguları bağışlayabilmesi için ilkin kendini yaratmalı, olgunlaştırmalı, sonra da kendisinden dışarı çıkıp kendi varlığıyla bir olmuş gibi bakmalı diye düşünüyorum." A AYKIRI BİR KADIN Önemli olan onun, o acılarıyla ve yalnızlığıyla dans eden o kadını uzun yıllar önce fark etmiş olmasıydı bana göre. 1933 yılında Tahran’da başlayan yaşamı 1967’de bir trafik kazasında son bulmuş. Sadece 33 yıl. Nedir ki? Ama neler sığmamış bu yıllara. Şairlik, film yapımcılığı, oyunculuk, eleştirmenlik, annelik... ve onun, Ortadoğu’nun en seçkin çağdaş şairlerinden biri olmasına yetecek, Asır, Duvar ve İsyan adlarını taşıyan üç şiir kitabı. Bir de ölümünden sonra, 1975’te yayımlanan son dönem şiirlerini içeren bir kitap daha. Ne kadar gençmiş diye düşünmüştüm. Hep öyle kalmış. Ne yazık! İran gibi tutucu bir ülkede aykırı bir kadın. 16 yaşında babasının zoruyla evlendirildiği adamdan 19’unda, çocuğunu bile terk etme pahasına ayrılışı. Boşanmış bir kadın olarak toplum taSAYFA 10 EN BÜYÜK SORUMLULUK... Yaşadığı acılar onu yolundan döndürememiş ve o kanadı kırık bir göçmen kuş yollara düşerek kendini ve özgürlüğü aramış. "Furuğ, hem bir şair, hem bir aydın, hem de bir devrimcidir" diye vurgulanıyor kitabın önsözünde. Bu tespit, yine onun anılarındaki kimi ifadelerle doğrulanıyor. İtalya’da kaleme aldığı anılarının bir yerinde şöyle diyor; " Çünkü İtalyan toplumu birçok yönlerden bizim topluma benzemekteydi. Orada da sınıflar arasında şiddetli çatışmalar görünüyordu ve üst sınıfın hayatının halk yığınlarının yaşantısıyla bir ilgisi yoktu.. işte bu nedenle ben İtalyanların içinde yaşamak için halk yığınına sığındım., çünkü onları daha doğru, daha asil görüyordum ve hâlâ da öyle görüyorum. "Ülkesindeki tanınmış modernist şairlerle ve entelektüel çevreyle olan dostluk ilişkileri, ona ve şiirine yeni açılımlar getirmiş ve modern bir şiir ve yeni bir poetika oluşturması için yüreklendirmiş. Bu dönemde şöyle açıklamış poetikasını; "Benim için en önemli şey şiirdir. Ve şiir, kendime ve kişiliğime karşı duyduğum en büyük sorumluluktur. Hayatıma vermek zorunda olduğum yanıtların en önemlisidir aynı zamanda". Bu aşamada Furuğ, her ne kadar topluma karşı çıkıyor olsa da, kendi bireysel sesini yükseltmek yerine, toplumu anlama ve algılama çabalarını yoğunlaştırmış, insanlığın ortak ve büyük ruhundaki bilinç olmaya çalışmış. Furuğ'un şairliğinin yanı sıra ressam ve film yönetmenliği de önemli ürünleri ortaya çıkarmış. Yirmi iki yaşında başladığı sinema çalışmalarında, oyunculuktan senaristliğe, kameramanlıktan yaratıcı film editörlüğüne kadar uzanan birçok dalda başarılı ürünler veren Furuğ'un, toplumda karşılaştığı 'kadına karşı uygulanan ayrımcılıklar' sanatındaki temaları belirleyen önemli etkenlerden olmuş. Filmlerinde toplumsal konulara eğilen Furuğ, cüzzam hastalarını anlattığı filmi 'Kara Ev'le Ober Havzen Film Festivali'nde ödül almış. Furuğ, sürekli kendisiyle ve dünyayla yüzleşen bir şair ve bir insan. Bir konuşmasında şöyle demiş; "Ben kendi yolumu kendim açmak zorundaydım, yani kendi hayatımı kurmak ve yaşamak zorundaydım." Geleneksel değer yargılarına ve eskimiş toplumsal normlara baş kaldırışı, onu hayatı boyunca sürecek bir savaşımın da içine sürüklemiş. "Bir kadın olarak bu bozuk çevrede aynı zamanda ruhumu korumam benim için çok zordur. Ben hayatı sanatım için istiyorum benim yürüdüğüm yolun şimdiki çevrede ve toplumda çok gürültü patırtı çıkardığını ve çok fazla muhalefet ettiğimi biliyorum ancak nihayetinde ben engellerin aşılması gerektiği inancındayım" diyerek sürdürmüş bir mektubunda; "Benim arzum İranlı kadınların özgürlüğü ve onların haklarının erkeklerle eşit olmasıdır. Ben bu ülkede erkeklerin adaletsiz dünyasında kız kardeşlerimin çektikleri sıkıntıları biliyorum. Sanatımın yarısını onların dert ve ıstırapları için kullanıyorum." EVRENSEL TEMALAR Özellikle son dönemdeki şiirleri, İran şiirinde alışılagelmiş kalıpları yıkarak, söylem biçimindeki ve imge düzenindeki yalınlık ve akıcılık, yeni derinlikler ve felsefi boyutlar kazanmaya başlamış. Kafiyelerin yerini fiillerin seslerindeki doğal müziğin ritmi almış, geleneksel İran şiirindeki ölçüler dışlanmış, önceki dizelerden eksilen bir ya da iki hecenin, sonraki satırlara ulanmasıyla taze bir akış ve biçim elde edilmiş. Furuğ’un konuları genellikle; hayat, ölüm, mutluluk, keder, doğanın güzelliği, toplumsal baskı ve çirkinlikler, umut, umutsuzluk... gibi evrensel temaların yanı sıra kadın ve sevişmenin mistik güzelliğini de kapsar. Ah, acıyla okudum bu kitabı ben. Acı ve sevinçle, ben küçük bir çocukken ölen kız kardeşimin iç döküşlerini ve bu satırlardan sızan ruhunu onun. Kardeşine yazdığı bir başka mektupta, 33 yaşında öleceği içine doğmuş gibi: " Düşündüğümden çok daha erken ölüp işlerimin tamamlanmamasından korkuyorum. Ancak şimdilik yaptığın dünyayı parçalayıp, onun içinden mutluluğu çıkarmak oluyor, nasıl oluyorsa?" Tam da mutlu olmaya başlamışken, şiirindeki bu değişimin coşkusunu yaşarken, 1967’de bir araba kazasında sona erivermiş kısacık yaşamı. Biliyorum Bir çocuk ağlıyor şimdi Annesinden ayrılmanın dayanılmaz acısıyla Ama yaralı bir yürek ve kederle Yolunda yürüyorum arzularımın Arkadaşım ve sevgilim şiirdir benim Bulmaya gidiyorum onu her neredeyse. Sevgili Furuğ, sen şiiri aramaya devam ediyorsun hâlâ biliyorum. Bir mektubunda dediğin gibi; "Toprağın derinliklerine ulaşmak istiyorum. Aşkım oradadır, tohumların yeşillendiği, köklerin buluştuğu ve kendi kabuğunun içindeki yaratılışının sürdüğü, sanki doğumdan önce ve ölümden sonra sürekli var olunan yerde." ? Dünya Sevmek İçin Çok Küçük/ Furuğ Ferruhzad/ Çeviren: Kenan Karabulut/ Gri Yayınevi, 2006./164 s. KİTAP SAYI 863 İTİRAF GİBİ SATIRLAR... O sürekli kendisiyle ve dünyayla yüzleşen bir şair ve bir insan. Günümüzde insanların kendileriyle yüzleşmekten nasıl kaçındıkları ve kendilerine sunulan başkalarının sanal hayatlarıyla oyalandıkları düşünülürse, bunun ne kadar önemli ve bir o kadar da kendisini yaralayıcı bir özellik olduğu daha çok ortaya çıkar. Babasına yazdığı bir mektupta şöyle diyor; "Bazı zamanlar Allah beni niçin böyle yarattı ve şeytanı şiir adıyla vücudumda niçin diriltti diye düşünüyorum." Babasına yıllardan sonra bir itiraf gibi şu satırları da yazıyor örneğin;, "Sizleri gördüğüm zaman ne gülebilen ne de konuşabilen hiçbir varlık gösteremeden bir köşede oturup büzülen birisi oluyo CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle