03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? izini dirençle sürercesine... Sevgili Tansu Bele; ‘‘Gerçeğin Şarkısı’’ İstanbul’un o ünlü operet yıllarında geiyor. Bize biraz o yıllardan söz eder misin? Operetler, bir zamanlar İstanbul’un yaşamına renk katardı. Şöyle ki, Batı’nın ‘popüler’, yani kentliyi kavramış operalarının bizlerce uzak kalan duygusal dokusunu İstanbul operetleri, rahatça doldurmuştur. Yine operanın Batılı yansıması müzikallerin de yerel dünyamıza başarıyla uygulanan, kent insanının müzik beğenisini etkileyen, onun duygu dünyasını seslendiren yapıtlardı, o günlerin operetleri... Bugünlerin pop müziği gibi; ama gerek operetler gerekse tangolar insanımızın duygusal yapısını bugünkü popüler anlayışın öykünmeciliğinden, yapaylığından öte daha bir içtenlikle yansıtmaktaydılar gibi gelir bana... Belki yanılıyorum; ama müzik beğenimizdeki popülaritenin anlamı, kanımca popülistliğin dışındaydı. Tıpkı aşk anlayışlarımız, duygulanımlarımız gibi... Müziği duygularımızdan nasıl ayırabiliriz? Aynı biçimde duygularımızı da en iyi anlatan sanat müziktir, diyebiliriz. Bu yüzden Aspasya’nın ve toy delikanlı Alaattin’in duygularını ancak bana o yılların operet ezgileri duyurabilirdi. Yani kaba bir popülistliğe ya da yabancı deyişiyle ‘‘kitch’’ olana yaslanan bir biçimde değil, aşk duygulanımlarımızı, artık po pülerleşen, toplumsallaşan açılımlarıyla belleklerimize işleyen operetlerin şiirimsi sesiyle duyabilir, duyurabilirdim. O insanların ikisi de çok yakınımdı. Onların aşklarını yani görünüşteki yadırgatıcı, gerçekte ise çok soylu ilişki bağını, güncelliğin sıradan basitliğine indirgemeden, ancak operetimsi seslerin bayağı olmayan, ama sıradan insanlara özgü duygu yüklü çağrışımlarıyla yansıtabilirdim diye düşünüyorum. ‘ŞİİR BENİ HİÇ BIRAKMADI’ Romanın bölüm başlarında düz anlatıyı etkileyen lirik dizelerin var. Bunlardan birkaçını buraya alıntılamak istiyorum. ‘‘Bir buluta sar beni/ Geceleri ölüm kuşu kanadını çırptıkça,/ Gündüzlerin acı yeli/ Değdikçe yüreğime, dondurup da ısıtmayan/ Bir zamanı soVahaboğlu vasıtasıyla ulaştırmış. 25.11.2005. Bu imzalar, yazı ve şiir adamları arasındaki bağı kuran iletişim vasıtalarıdır. Yazı adamlarının yaklaşımı kurulur böylece. Yıllardır tanıdığım bir ozan ve yazardır Turgay Fişekçi. Kitaba adını veren ‘‘Yitik Bahar’’ı, ‘‘Leylaklar Yanarken’’, ‘‘Nar Ağacı’’, ‘‘Kuşkuluyum Yaşadığımdan’’, ‘‘Su Isıt Sevgilim’’, ‘‘Asmaların Dansı’’, ‘‘Karda Işıltılar’’, ‘‘Yarına Bakarak’’, ‘‘Değişen’’, ‘‘Yakınlık’’ bölüm başlıklarındaki şiirler izlemekte. Bir bakıma şairin toplu şiirleri diyebilirsiniz. Şairin sanatının şahsiyeti de ortaya çıkmış oluyor. Şairi, 1978’lerde ‘‘Karda Işıltılar’’ ile anımsıyorum. O günden bu yana ülkemizin, ulusumuzun, insanımızın tarihinde ne büyük dönüşümler oldu. Küreselleşme, ulusal devlete saldırılar, yıkımlar, kırımlar, soygunlar, talanlar, vurgunlar... Sıvas’ta yakılan 37 aydın!.. Şeriat saldırıları... Türkiye’nin dev aydınlarının katledilişi, kentlerin köyleşmesi, eğitimöğretim çıkmazı... Düzler yokuş oldu. Yokuşlar dik. Çalkalandı insanlar, dalgalanan para politikalarından. Şair Fişekçi, şiirlerinde insanı bu gitgelleriyle yakalıyor. Ruhen yorgun insanları. Umudunu kor gibi saklayanları... Değişen ve dönüşen insan’ı. Ama nasıl? Doğa şiirleriyle, İnsanın günlük serüvenleriyle, Akıp giden zamanın izlenimleriyle, Aşk’ın yüceliği ile, Bunalımın yarattığı ‘‘yarın’’ kaygısıyla Tutkunum insanlara/Hepsinin hayatında bir yeri olsun isterim Hele genç kızların/ Liselilerin, oyuncuların Sahnelerin, alanların, hayatın kızları En çok sizi severim.../İnsanların en çok bir şeye hazır oldukları zamanları seviyorum. Yatağa girmeden önceki dolaşmalarını/Süt ada çayı içenlerini Buluşma yerinde bekleyenleri... (s. 64) Şair, bu şiirinde hayatı kucaklayan insanların zamana damgasını vurmasından kıvanç duymaktadır. Tutku863 Öyküleri, denemeleri ve çocuk kitaplarıyla tanınan felsefeci yazar Tansu Bele’yle (solda) bu kez büyükler için yazdığı yeni romanı ‘‘Gerçeğin Şarkısı’’ üzerine Nevra Bucak (sağda) konuştu... ğuk soğuk/ Cambeyazı üfleyerek/ Güneşime usul usul, belirsizce sarar gibi.’’ Şiirle bağlantın nedir, başka şiirlerin de var mı? Eğer varsa neden ciddi bir biçimde şiire yönelmedin ya da şiiri nesuz, umutsuz, amaçsız bir yaşamdan kaçmaktadır. den bıraktın? Şiirlerim var; diyebilirim ki elli yıllık gizli şairim. Nedeni de, kendimi hiçbir zaman yetkin bir şair saymasam da, şiir beni hiç bırakmadı. Ama düzyazının da tadı bir başka; belki de dilimizin şiir dili olduğunu öne süren yerleşik kanının tersine, Türkçemiz, düzyazıda daha bir güzel mi gözüküyor bana, nedir? Ya da ben düzyazıda, şiirin duru ırmağından çıkıp denizin çalkantılı, dalgalı, sisli karmaşasına daha özgürce atılır gibiyim... “Gerçeğin Şarkısı’’nda ise, sanki benliğimdeki şiir ırmağının, düzyazıya dönüşümü, kavuşması, açılması gibi bir şey, bir duygusal izlek, tuhaf bir ikilem yaşadım. Romanımın, bir ‘‘romans’’ tadı vermesinin nedeni de sanırım bu olsa gerek. Bunu da, senin gibi bir aşk romanları yazarından daha iyi kim anlayabilirdi? Çocuksu bir ilgi ve neşeyle, senden başka kim aralayabilirdi o eski evin tavan arasının kapısını? Şiirini içinde taşıyan romanın üzerine gerçekleştirdiğimiz bu güzel söyleşimiz için çok teşekkürler... ‘‘Gerçeğin Şarkısı’’nın gün ışığına çıkmasındaki en büyük desteğim sevgili Nevra Bucak, nice yeni aşk romanlarımızda buluşmayı dileyerek, ben teşekkür ederim. ? Gerçeğin Şarkısı/ Tansu Bele/ İskele Yayıncılık/ 144 s. Bir insan en güçsüz yanlarını sergileyip, öteki de onu anladığında ... Sevgi ne zaman biter? Hiçbir zaman Peki insan ne zaman biter? Artık sevmediğinde ... Bir insana ne zaman tüm insanlarca değer verilir? Öldükten sonra Ama neden? Çünkü yaşarken değer değil, insandır. (s. 128129) Yitik Bahar ? Âdil GÜLVAHABOĞLU ŞİİRE DÖNÜŞEN İNSAN Kent insanı genelde mekânın, zamanın, ulaşımın, sosyal hayatın aşırı yorgunudur. Dört bir yanı kuşatılmıştır. Dinamizmin tutsaklığında hayatı yakalamak zordur. Doğayı ve doğallığı bulmak uzak bir ihtimaldir. Doğallığı daha kolay bulabilir. Yapma çiçek yapma basmalarda, vazolarda da olsa. Buna bir de uygargerçek düzeyli kenti bulamamanın uzantısı eklenir. Şairin şiirinde insan çok boyutludur. Şiire dönüşen insan, umudu, umutsuzluğu, yokluğu, varsıllığı, ıstırabı, neşeyi, çareyi ve çaresizliği... birlikte oluşturur. Zaman zaman da bir gizemcilik sarar insan benliğini: Hoşuma gidiyor insanlarda çağın sancılarını görmek Tarihinin en soylu acılarını çekiyor insanlar Yeni insanlara gebe her biri. Bütün insanların sımsıkı kucakladıkları bir dünyayı düşünüyorum. Kocaman bir halay çevriliyor Tek bir insan dışında kalmamacasına. .... (Değişim İnsanı, s. 100) Barışı kucaklayanlar, savaşçılardan daha güçlüdür. Kavgacılardan, istilacılardan. Turgay Fişekçi’nin dizelerinde dil zenginliği ahenk ve ritim zenginliğini sezmemek, görmemek mümkün değil. Bu niteliği ile zaman zaman Orhan Veli’yi, Melih Cevdet’i, Oktay Rifat’ı anımsamak, çağrıştırmak mümkün. Masal şiirinde / s. 127/ Ziya Gökalp’in ‘‘Alageyik’’ destanını anımsıyorum. Anlam zenginliği geniş ve derin bir şiir kültüründen doğar. Okumayan insanda sanat sentezi de gelişmez. Mayalanmaz. Yitik Bahar’daki şiirlerde şairin öz damgası vardır. Bunlara Turgay Fişekçi üslubu diyebilirsiniz. ‘‘Üslup, ayniyle insandır.’’ Şairin ‘‘İnsan Üstüne SorularYanıtlar’’ şiirinde filozofça bir diyaloğu bulabilirsiniz: I. İnsan ne zaman insandır? En güçsüz yanlarını gizlediğinde İki insan arasında diyalog ne zaman kurulur? T urgay Fişekçi, ‘‘Yitik Bahar”ı bana ‘‘Yitiklerin hüznü, geleceğin coşkusuyla merhaba!’’ diyerek imzalamış. İstanbul Barosu avukatlarından oğul O. Özdener ŞİİR, GÜZELLİKLERİN KEŞFİDİR Şiir okuyunuz. Şiir ezberleyiniz ve anlayınız. Şiir ruhunuzun temel besin kaynağıdır. Ruhunuz güzelleşir. umudunuz artar. Direnciniz çoğalır. Hangi mesleği icra ederseniz ediniz şiir dostu olunuz. Şiirle beyin hücreleriniz diri kalır. Yaratıcılığı artar. Sevginiz çoğalır. Hoşgörünüz artar. Hayata daha bir bağlanırsınız. Hayat daha bir güzel olur. Şiir, güzelliklerin keşfidir. Şiir insan denen ormandır. Orada asfalt yollar, patikalar, hür havalar vardır. Şiirin pınarı daima berraktır. Orayı, çamurlu sular kirletemez. Şiir, ruhunuzu erdemli kılar. Bütün büyük hatiplerin dili de şairanedir. Bundandır büyüklükleri. Turgay Fişekçi’nin şiiri, insanı düşündürüyor. Matematiksel bir reflekse itiyor. Kutlarım... Devamını dilerim. ? Turgay Fişekçi Yitik Bahar/ Turgay Fişekçi/ Adam Yayınları/ 134 s. SAYFA 19 CUMHURİYET KİTAP SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle