24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

"Şairi Âzam" ya da "Dâhii Âzam" gibi isimlerle adlandırılmış bir şair Abdülhak Hâmid Tarhan. Türk şiirinde önemli devrimler yapmış, klasik anlayışları kırmış bir şair, tiyatroya felsefi düşünceyi sokmuş bir yazar. Metin CELAL Okuduğum Kitaplar T anzimat, Serveti Fünun, Edebiyatı Cedide, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet dönemini yaşamış, sevilmiş, sayılmış, hürmet edilmiş. Sanıyorum en büyük talihsizliği şiirde ve tiyatroda modern atılımlar yapmış olmasına rağmen dildeki yenileşmeyi kavrayamaması, eserlerine yansıtamamasıdır. Bugün onu sadece bestelendiği için "Makber" şiiriyle biliyoruz ve önemli bir şair olarak bilsek de öneminin nereden kaynaklandığını kavrayamıyoruz. Abdülhak Hamid’in hareketli bir yaşamı var. Küçücük bir çocukken ağabeyi ile Fransa’ya öğrenim görmeye gitmiş. On dört yaşındayken, Tahran büyükelçiliğine tayin edilen babasıyla birlikte İran’a gitmiş ve orada memuriyet yapmış. Paris, Poti, Golos, Bombay konsolosluklarında görev almış. Eşi Fatma Hanım’ın hastalanması üzerine, İstanbul’a dönmek için yola çıkıp, Beyrut’ta eşinin vefat etmesi üzerine ünlü Makber şiirini yazmış. Devlet memuru olmasına rağmen muhalefetten de geri kalmamış.. Londra elçiliği başkâtipliği sırasında yazdığı Zeynep isimli manzum piyesi yüzünden görevden alınmış. Bir süre boşta gezdikten sonra edebiyatla uğraşmayacağına söz vermesi üzerine, tekrar Londra’daki eski görevine gönderilmiş. Bu gidişinde İngiliz Nelly Hanım ile evlenmiş. 1895 yılından sonra Lahey, Londra, Brüksel büyükelçiliklerinde görev yapmış. 1911’de Nelly’nin ölümünden sonra Brüksel’de tanıştığı Lüsyen (Lucienne) Hanım’la evlenmiş. Balkan Savaşları sırasında Kabine tarafından görevinden azledilince İstanbul’a dönmüş. Bir süre açıkta kaldıktan sonra âyan üyeliğinde bulunmuş. Mütareke yıllarında Viyana’ya gitmiş. Burada sıkıntılı günler geçirmiş. Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul’a dönmüş. 1928 yılında İstanbul milletvekili seçilmiş ve ölünceye kadar milletvekili olarak kalmış. Vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlanmış. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da, Maçka’da belediyenin kendisine tahsis ettiği dairede, 85 yaşında ölmüş. Tanıştıklarında 60 yaşında olan Abdülhak Hamid’le 19 yaşındaki Lüsyen Hanım’ın aşkları da her zaman ilgi çekmiş, gündemde olmuş. İlişkilerindeki gelişmeler önemli magazin haberlerinden sayılıp gazete ve dergilerde haber olmuş. Çiftin fotoğrafları poster olarak dergilerin ekinde dağıtılmış. Lüsyen Hanım, 19 yaşında şairle karşılaştığında nişanlı olmasına ve yaş farkına aldırmadan Abdülhak Hamid’in peşine düşmüş, bir yolunu bulup onunla tanışmış ve aralarında çok sıcak bir ilişki oluşmuş. Öyle ki, Lüsyen Hanım ailesinin tüm direnmesine rağmen nişanlısından ayrılıp Abdülhak Hamid’le evlenmekle kalmamış, evini, ülkesini terk edip İstanbul’a gitmiş, dinini, milliyetini, adını değiştirmiş. Lüsyen Hanım’ın Hatıraları ve 670 bin YTL nasıl harcandı? lan küçük parçaları anlatıyor gibi. HatSekiz yıllık birliktelikten sonra Lüsta ayrıntılarda kayboluyor ama önemli yen Hanım, bir Avrupa gezisinde İtalkonuları anlatmıyor da diyebiliriz. Öryan Kontu Soranzo ile tanışmış, konta neğin, Lüsyen Hanım, İtalya’da âşık âşık olmuş. Kontla evlenmeye karar olmasının ve Abdülhak Hamid’ten ayvermiş ve kontu da yanına alarak İsrılıp yeniden evlenmesinin üzerinde tanbul’a gelmiş. Abdülhak Hamid’in çok durmuyor. Böyle birçok konu var bu evlilik için onayını almış. Düğünleri yazılmamış. Yine de Abdülhak Haİstanbul’da yapılmış. Evli çift İtalya’ya mid’in özel hayatını anlamak, bu ilginç gitmişler. Lüsyen Hanım’ın hasretine aşk macerasına birinci ağızdan tanıkdayanamayan Abdülhak Hamid peşlelık etmek açısından önemli bir belge rinden Venedik’e gitmiş, misafirleri olbu anılar. muş. Ayrı kaldıkları yedi yıl sürekli İhsan Sâfi, anıları yayına hazırlarken mektuplaşmışlar. Ve tekrar bir araya günümüz Türkçesine uyarlama, daha gelip Abdülhak Hamid’in ölümüne kadoğru söyleyişle sadeleştirme yoluna dar birlikte olmuşlar. Lüsyen Hanım, 1966’da ölünce Zincirlikuyu’ya Abdülgitmemiş. Çünkü ona göre "hatıraların dili ağır değil"miş. Ama ben okur olahak Hamid’in yakınına defnedilmiş. Bir rak Osmanlıcaya yakın olmama rağanlamda ölümden sonra da birlikte olmen dili ağır bulduğumuşlar. mu, bazı yerlerde anlaLüsyen Hanım’ın ma güçlüğü çektiğimi hatıraları 1944’te söylemeliyim. İhsan SâVakit gazetesinde fi, bir yandan Lüsyen 60 bölüm halinde Hanım’ın Türkçesinin tefrika edilmiş. Abbozukluğuna dikkati çedülhak Hamid hakkerken böyle bir tercih kında yaptığı araşyapmasını anlamak kotırmalarını bildiğimiz lay değil. İhsan Sâfi, bu anılaGaripsediğim bir şey rı derleyip kitap hade kitabın başındaki line getirmiş. Ha"Sunuş" başlıklı ve Dermid’in bir dizesini de kitaba ad olarak gâh Yayınları imzalı yazı. Ben genellikle bu tip vermiş, "Karlar Alyazıları kitaba başlarken tında Nevbahar" değil de ana metni oku(Dergâh yay.). mayı bitirdikten sonra Abdülhak Hamid, okurum. Çünkü bu yaözel hayatının olzılarda yapılan yorumladukça çalkantılı olrın okumamı etkileyecemasına rağmen ğini düşünübuna anılarında pek rüm. Bu kitadeğinmez. Bir anbı okurken lamda özelini saklı de "Sunuş" tutar, eserinin öne çıkmasını isyazısını sonter. Lüsyen Hanım, bu eksiği bir raya bırakanlamda kapatıyor, Brüksel’de mıştım, iyi ettanışmalarından başlayarak mişim. "SuAbdülhak Hamid’le birlikte yanuş" yazısınşadıkları yılları anlatıyor. Hem da, Abdülhak büyük şairin özel hayatından Hamid’in kesitler veriyor, hem de birlikte Lüsyen Haoldukları süre içinde eserlerini nım’ın kimliği hangi koşullarda, nasıl yazdığıve şahsiyenı, onlara nasıl isim verdiği gibi tiyle ilgili verayrıntılara girerek anlatıyor. Tadiği bilgilerin, rih sırası gözetmeye çalışsa da söylediği düzenli, tüm ayrıntılara giren bir övücü, yücelanlatım yok. Daha çok aradan Lüsyen Tarhan tici sözlerin, geçen yıllarda unutulmadan kaAbdülhak Hamid Tarhan yazıların sadece kendisinden kaynaklanmakta olduğu belirtilerek söze giriliyor. Yani kitabını yayımladıkları Lüsyen Tarhan’ın Abdülhak Hamid’in yazdığı nitelikte olmadığı ima ediliyor. Abdülhak Hâmid’in ölümünden sonra Lüsyen Hanım’ın kendini unutturmaya çalışmasını, "Hamid’in hatırasına sadık, vefalı eş kisvesinde" yaptığını belirtiliyor. "Ülkesine dönmemesinin de Türkiye’deki kadar eline para geçmeyeceğini bilmesinden kaynaklanması muhtemeldir" diye ekleniyor. Yayınevine göre, Lüsyen Hanım anılarını "gazeteden alacağı para için yazmış olmalıdır." Sözün özü, yayınevine göre Lüsyen Hanım "kötü" bir insandır. "Sunuş"u yazanın bu bilgilere nereden ulaştığını, yayıncılığını yaptığı bir kitabın ilk sayfasına niçin koyduğunu anlamak olanaksız. Çünkü, ne kitabın izleyen sayfalarında yer alan İhsan Sâfi’nin "Giriş" yazısında, ne Lüsyen Hanım’ın anılarında, ne Abdülhak Hamid’in aynı yayınevinden yayınlanmış olan anılarında, ne de Abdülhak Hamid – Lüsyen Hanım mektuplaşmalarından (Oğlak yay) Lüsyen Hanım’ın yayınevinin belirttiğini nitelikleri taşıdığına dair bir izlenim edindim. Yayınevinin bu kanılarını oluşturacak kaynaklar varsa eğer, açıklanmalı, en azından dipnot olarak gösterilmeliydi. Eserini bastığınız bir kişiye saygı göstermek ahlaki bir şeydir. Dergâh Yayınları’nın böyle saygı ötesi bir sunuş yazısına niye gerek duyduğunun mutlaka bir açıklaması olmalı. Sunuş yazısında gerekçelerini de belirtselerdi, dertlerini daha iyi anlardık. Lüsyen Tarhan’ın varislerinin bu bakış açısındaki bir yayınevine nasıl ya da niçin anıları yayımlamaları için izin verdiklerini, çoktan toprağa karışmış ve kendini savunamayacak durumda olan bir aile büyükleri için böyle ifadeler kullanılması hakkında ne düşündükleri de ayrıca merak konusu. Yoksa varislerin bu kitaptan haberleri yok mu! 670 BİN YTL NASIL HARCANDI? Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca halk kütüphanelerine kitap alımı ile ilgili olarak 2005’de ayrılan bütçenin 670 bin YTL olarak bildirildiğindi, aslında bu rakamın 3,5 milyon YTL olduğunu yazmıştım. 3 milyon YTL’nin nasıl harcandığının açıklanması gerek demiştim. 3 Milyon YTL’nin nasıl harcandığının açıklamasını beklerken bir yayıncı dostumuz aradı, 670 bin YTL’lik bölümün de sorgulanması gerek dedi. Kütüphanelere kitap alımında aracılık yapanlar olduğunu, bunların kitap alım bedeli üzerinden belli bir yüzde alarak istedikleri yayıncının kitaplarının kütüphanelere satın alınmasını sağladıklarını anlattı. Geçen yıl Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un yayıncılarla sektörün sorunlarını görüşmek amacıyla yaptığı toplantıda bu sorunun birçok yayıncı tarafından dile getirildiğini ve toplantıya katılan bürokratların şikâyeti not ettiklerini hatırlattı. Bu konunun konuşulduğunu ben de hatırlıyorum. Gerçekten ciddi bir iddia, doğru olmadığını umuyorum. Ama doğru olsa da olmasa da mutlaka soruşturulup araştırılmış olması gerek. Böyle bir çıkar ilişkisi var mı? Bu kişiler kimdir? Bakanlıkta işbirlikçileri var mı? Herhangi bir yasal işlem yapıldı mı? Soru çok!.. Bakalım cevap verecek biri çıkabilecek mi? ? KİTAP SAYI 863 SAYFA 12 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle