Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? İnsana ve hayata dair geniş bir panorama seriliyor önümüze. ‘Bu Uzun Bir Hikâyedir Orasından Burasından Yazılmıştır’ adıyla art arda dört öykü var. Tek okununca bağımsız, bir araya gelince ayrı bir bütünü oluşturan dört öykü. Nezihe Meriç, ‘insanı’ yazarken tek bir öznede tutunup kalındığında bütünlüğe ulaşılamayacağı, kadın, erkek, çocuk boyutunun dengeli bir biçimde ele alınarak asıl hikâyenin ortaya çıkacağı düşüncesinde sanırım. Erkeğin iç dünyası, başından geçen olayların onda nasıl bir etki oluşturduğu, duygulanımı, "erkek adam ağlamaz" deyişinin örttüğü kapıların ardında, bir uzak ülke.. "Bir adam! Yüzü sıkıntılı, elleri cebinde, boyu uzun. (...) Yokuş yukarı çıkarken, omuzlarını kısıp, kendine yumulmuş. Sanırsın, ne zeytin ağaçları, ne yol boyu açmış beyaz zakkumlar, ne çardaklardan taşan bugenviller var." Nezihe Meriç yalnızca Çisenti’de değil, tüm yapıtlarında erkeğin iç dünyasına uzanıyor. Sosyolojik olarak belirlenmiş rolleri sıyırınca, bireyin asıl gerçeği ortaya çıkıyor. Kadınerkekçocuk ilişki sacayağında eksik olan ayağı görüyoruz böylelikle. Kadınlık, erkeklik ve çocukluk insanın üç hali; her birisini hakkıyla yaşamak , insan olmanın gerektirdiği değerlerin öne geçmesiyle mümkün. Bu değerleri yetersiz olanları, kısa ama etkili darbelerle öyküden dışarı atıveriyor Nezim. "(...)O kadın (...) ‘hödük’ Akın’a göre değildi. (...) O, yaşamına, kendine sahipti. Egemendi." TESLİM OLMAYAN KADINLAR Bu kitaptaki kadın kahramanlar, zor durumlarda çaresizliğe teslim olmayan, yaşamına sahip kadınlar. Yazar, böyle bir seçeneğin de var olduğunu, kahrolmanın çözüme yetmediğini vurguluyor. Yaşama dört elle sarılan ve insan aklının en yüksek değer olduğuna inanan kadınlar, esenliğe çıkıyor Nezihe Meriç’in öykülerinde. ‘Çisenti’ler on bir tane. Bu kısa öykülerde anlatım iyice damıtılarak sözcüklerin ivmesi hızlanmış, sözün menzili alabildiğine uzuyor: "O erdemli bir adam, bilmediğini bilenlerden." Bir diğerinde: "O, içimde bazı yerlerin ona karşı soğuduğunu duymaz; onun için soğuyan yemektir. Ya da: "Unutulmaya bırakılmış özlemler" Nezihe Meriç’in çocukluğu, babasının görevi nedeniyle Anadolu’nun farklı yörelerinde geçmiş. Tayin, yeni yere alışma, sonra yine yollar, yine özlem ve yeniden alışma… "benim ‘bizim orası’ dediğim bir kent yok. Yok ki!" Nezihe Meriç, yaşadığı kenti "bizim orası" olarak algılamak için, kenti ve mekânı iyice tanıyıp, benimsemek istiyor. Bütün özlemleri, bütün sevgileri bütün ayrılıkları bilen kent, Nezihe Meriç’in en yakın arkadaşı. Yazar kimselerle paylaşmadıklarını sokaklarla, yapılarla, bahçelerle, balkonlarla, ahşap evlerle, eski taş duvarlarla paylaşıyor. Kentin renkleri, sesleri, kokuları yazarın iç dünyasındaki iklime göre değişiyor. Mor salkımlar geçmişi, köşedeki manavın renkli tezgâhı umudu, el oyması ahşap kapı aşkı, yıkanıp parlatılmış taş duvarlar istenci simgeliyor. Mekânı, içinde yaşayan insanın kimliğinin devamı olarak görüyoruz öykülerde. "İçerisi, gösterişli, pahalı eşyalarla dayanıp, döşenmiş ama, hiçbir özelliği yansıtmıyor; pahalı ve mobilya sözcüklerinin dışında." AYRI BİR ANLATI... ‘Çisenti’yi okurken diğer yapıtlarında olduğu gibi, noktalama işaretlerine özen göstermek gerekiyor; çünkü, Nezihe Meriç noktalama işaretlerini yalnızca yazım kuralının gereği olarak kullanmıyor; virgüllerle, ünlemlerle, parantezler ve üç noktalarla ayrı bir anlatı kuruyor. Noktalama işaretleri ile sağladığı sessizlikte, önceki cümlenin duygusu beliriyor. İnsanın asıl düşüncesi, söyleyemediklerinde saklı değil midir zaten? Bir çocuğun iç dünyası ile başlayan Çisentiler, "yaşlı (çok yaşlı, ufacık kalmış) iki kadın (cık) ile sonlanıyor. Kitabın bu son öyküsünde "kusmak" fiili var, "çığlık" var, "korku" var. Nezihe Meriç, yalnızca bu üç sözcükle içinde yaşadığımız çağın eksiksiz bir tanımını yapıyor ve ‘insan tükenmez’ diyen şaire soruyor: "(...)böyle deyip, boyun kırıp susulsun mu? Usanmadan yüz yıllık soruyu yinelemeli: Ne yapmalı?" Nezihe Meriç elli yedi yıldır hızını hiç yitirmeden akışını sürdüren edebiyat çavlanında, ısrarla bu soruyu soruyor: Ne yapmalı? Kurduğu öykü dünyasında gezinirken, tükenen insanın karşısına, yanıt olarak, yaşamına sahip, kendine egemen insanı koyduğunu görüyoruz. Zamanı, toprağı, kentleri, sokakları, evleri, çocukları, savaşları, yalnızlıkları, sevdaları, hepsini, yaşamına sahip, kendine egemen olan o insanın ellerine teslim ediyor öyküler. Kaçımız emanete sahip çıkabileceğiz? ? Çisenti/ Nezihe Meriç Yapı Kredi Yayınları/ 114 s. Nezim, "öykü çocuğunuz gibidir, ona zaman ayırıp, koruyup kollayacaksınız" demez mi hep, dediğini yapmış... CUMHURİYET KİTAP SAYI 837 SAYFA 5