23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Uğur Hacıhanefioğlu ile şiirlerini konuştuk ‘Şiir akılla kavranılır’ Uğur Hacıhanefioğlu bir tıp profesörü. Öğrencilik yıllarında gönül verdiği şiiri hiç bırakmamış. Akademik kariyerini emeklilikle noktaladıktan sonra yıllardır biriktirdiği şiirlerini gün ışığına çıkarmaya başladı. Hanefioğlu ile şiirlerini konuştuk. ? Mustafa ÖNEŞ lebi, Nâzım Hikmet, İlhan Berk gibi şairlerden söz etmekteyim. Temmuz 1999'dan Aralık 2005'e değin 5 kitap yayımladınız. Böldüğümüzde kitap başına 15.5 ay düşüyor. Bu ürün bolluğunun nedeni, yıllar boyu yazdıklarınızı yayımlamayıp biriktirmeniz mi? İlk kitabım, o güne kadar yazdığım, yayımlanmamış şiirlerden yapılmış bir seçmedir. Diğer dört kitabımdaki şiirlerse son beş yılda yazdıklarımı kapsıyor. Ürün bolluğundan söz ediyorsunuz; oysa bu konuda kendimi oldukça disiplinsiz ve tembel bulmaktayım. Beş Kala (1999), Akşam Şiirleri (2001), Son Akşam Şiirleri (2003) adlarıyla çıkan ilk üç şiir kitabınızla, gittikçe ağırlaşan bir hastalığın evrelerine tanı koyar gibisiniz. Bunun, mesleğinizden gelen bir alışkanlık olduğu söylenebilir mi? Tıp bilimi her şeyden önce insan varlığının doğayla bütünlüğü, onun ayrılmaz bir parçası olduğu bilincini verir. Şiir de öyle değil mi? Şiir, insanın en dramatik, belki de en vazgeçilmez yanıdır. Burada, insanın kendisiyle, toplum ve doğayla hesaplaşması söz konusudur. Ölümlü oluşumuz acıdır, ama gerçektir de. Hastalıklarla, ölümle hep iç içe yaşadım. Bu, kendi yaşamıma da doktor gözüyle daha yansız bakma ve eleştirilere açık olma gibi özellikler kazandırmış olabilir. Şiirinizde, pek seyrek, ama belirgin etkiler görülüyor. Örnekse, Zaman Kuşları (2005) adlı kitabınızda, "Geceyi Dinle Telli Kavaktan" bölümünün 13. şiiri, Edip Cansever'den alınıp özellikle oraya yerleştirilmiş gibi, "sahi, bir filorya niçin bekler ormanı?" dizesiyle son buluyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Bu dizenin Edip'teki imgesel yapıyı ne kadar andırdığını bilmiyorum. An cak her şairin hem alacaklı hem de borçlu olduğu gerçeği göz önüne alındığında bu tür etkilenmeler doğal karşılanabilir. Bu dizeyle sevgili Cansever'i bir kez daha anımsattığınız için teşekkürler. Zaman, sizde önemli bir sorunsal. Beş Kala'yla kalan sürenin kısıtlılığını, Akşam'la yaşamın bitime yakın sayılan en umarsız dönemini simgelediğinizi sanıyorum. Bu yüzden, üçüncü kitabınız Son Akşam Şiirleri 'İsa'nın son yemeği'ni çağrıştırmış, karamsar şiirler okumaya hazırlanmıştım. Ama içeriğinin beklentimle uyuşmadığını gördüm. Kitap adlarınızın bende zamanla yarışan koşu atları izlenimi uyandırdığını da ekleyip, soruma geçiyorum: Size göre şiir kitaplarında başlığın işlevi nedir? İçeriğinden bağımsız mı olmalıdır? Akşam, şiir geleneğimizde, ana konulardan biridir. İnsanımız hüzün taşır; bunu yaşamına hep yansıtmıştır. Akşam, son akşam ve İsa'nın son akşam yemeği... Güzel bir çağrışım. Bence, şiir yaşamın ta kendisidir. Aşk, yalnızlık, yoksulluk, acı, ölüm, onu besleyen kaynaklardır. Kitap başlıklarına gelince, herhangi bir kural yoktur ama, sanırım şiirlerin içeriğiyle ilgili olmaları daha uygundur. İ sterseniz, “Kaç yıldan beri şiir yazıyorsunuz?” benzeri sorulara girmeyip, Edip Cansever'in bizi tanıştırdığı 70'li yılların ortalarından başlatalım konuşmamızı. O akşam birkaç şiirinizi okuduğumuzu ansıyorum. Sonradan yollarımız pek seyrek kesişti. 2002'de yeniden bir araya geldiğimizde, ilki emekli olduğunuz yıl yayımlanmış iki kitabınız vardı. Erken sayılabilecek bir yaşta üniversitedeki görevinizden isteğinizle ayrılmanıza, yaşamınızın kalan yıllarında yalnızca şiiri uğraş edinme düşüncesi mi yol açtı? Sizinle tanıştığımız 70'li yılların ortalarında, mesleğinde iddialı genç bir tıp profesörüydüm. Bir gün Metin Eloğlu "Doktor musun, şair misin?" diye sorduğunda, hiç düşünmeden ona "Doktorum" demiştim. Bunun üzerine, sevgili dostum benimle aylarca konuşmadı, dargın kaldı. Sözün kısası, tıp bilimi ve şiir bende ayrılmaz bir bütün olarak hep var oldu. Bütün yaşantım, birbirini sırtlayan ya da birbirine aman ve zaman tanımayan bu iki uç noktada geçti diyebilirim. Şiir uğraş olarak çok ciddi çalışmayı ve zihinsel çabayı gerektirir. Yakından tanıdığım, çoğu artık yaşamayan şiir ustalarım yarım işi hiç sevmediler, şiirden başka hiçbir şey düşünmediler. Bense, ancak mesleğimin son kertesine geldiğimde, erken emeklilikle şiire kaçış yapabildim, adeta sığındım. ‘ŞİİR USTALARIM’ ‘Şiir ustalarım’ dedikleriniz, etkilendiğiniz şairler mi, yoksa, bu sözü usta şairlerin tümü için mi kullanmaktasınız? Birkaç ad verir misiniz? ‘Şiir ustalarım’ derken, şiirlerimi okuyup eleştiren, sofralarında bulunduğum TurgutTomris Uyar, Edip Cansever, Metin Eloğlu gibi yakın arkadaşlarımla, şiirlerinden en çok etkilendiğim Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit KüSAYFA 16 Uğur Hacıhanefioğlu torunuyla... ARAYI KAPATMAK... Art arda kitap çıkarmanız, gerilerde kalmış bir koşucunun arayı kapatmak amacıyla yaptığı ataklara benzetilebilir. Pazar Postası'nda yayımladığınız yıllardan beri şiiri temel uğraş edinseydiniz, kuşkusuz, bugünkü yeriniz yarışın ön sıraları olacaktı. 7 yıl gibi kısa süreye sığdırılmış kitaplarınızda ilkinden beşincisine değin yaptığınız aşama bunu gösteriyor. Bir yanda genç şair coşkusu, öbür yanda geç kalmış birinin telaşı içindesiniz. Çelişiyor görünse de, bu iki etkenin yazma hızınızı olumlu yönde etkilediğini sanıyoruz. Ne dersiniz? 'Genç şair coşkusu' sözünü iltifat olarak kabul ediyorum. Gençlik belki çok güzel şeydi; gerilerde kaldı. Bana göre şiirin coşkuyla hatta duygusallıkla ilgisi yok. Şiir akılla kavranılır. Düşlerle, imgelerle beslense bile, yaşamı anlamlı kılan bir dünya görüşünün güdümünde, derin bir duyarlığı ve sezgiyi gerektirir. Benim şiir yazma hızım üzerine olan görüşleriniz daha da ilginç. Dünya fırıl fırıl dönmekte. Aylar, yıllar akıl almaz hızla geçerken güncelin dışına düşme korkusu içindeyim. Sayısız makale, dergi ve yeni çıkan kitabın peşinde koşmaktan soluk soluğa kalıyorum. Bunların hızına yetişebilmek için 'Keşke genç olsaydım' diye hayıflandığım bile oluyor. Son olarak, sizi genç şaire benzetmemin birkaç nedenini daha sıralayacağım. Çünkü yukarıdaki sözleriniz karşılık verme hakkını doğuruyor. Şiiriniz oldukça çalkantılı. Ne zaman durulacağı da bilinmez. Çünkü sürekli arayış içinde olduğunuzdan, ölçüyü çok geniş tutuyorsunuz. Sayıları gittikçe azalsa da, hâlâ ustalıkla acemiliği bir arada barındıran örneklere rastlanabiliyor. Yer yer, terazi kefelerinin denge durumuna gelmeden önceki iniş çıkışlarına benzer devinimler gözlenmekte. Kısacası, şiirleriniz ustalıkla acemiliğin kıyasıya çatıştığı bir savaş alanı durumunda. Gene de, sonunda kimin kazanacağını kestirebilmektesiniz. Şiirin bence naif, tatlı, küçük acemilikler taşıması önemli bir kusur sayılmaz. Hatta onu daha çekici ve sevimli bile kılar. Bu bakımdan şiirde büyük bir kuyumcu işçiliğine gerek yoktur. Bu benim kişisel düşüncem; katılmayabilirsiniz. Ayda en az 34 şiir yazdığınızı biliyorum. En yakın zamanda yeni kitaplarınızla buluşmak umuduyla. Esenlikler dilerim. ? Zaman Kuşları/ Uğur Hacıhanefioğlu/ Cep Kitapları/ 80 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 837
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle