02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? TÜRKİYE’DEKİ İLK GÖREV; DARBE YILLARI Türkiye’deki ilk görevinizde ağırlıklı olarak, insan hakları konusunda çalışıyorsunuz? Eski başbakan Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Hikmet Çetin ve diğer politikacılar askeri rejimin Avrupa Konseyi dahil eleştiriye sert bir şekilde yanıt vereceği düşüncesi içerisindeydiler. Hatta dışişleri bakanı İlter Türkmen’in sinirlendiklerinde generaller üzerinde yatıştırıcı etkisi olduğu söylenirdi. Fakat bizim Türkiye’de insan haklarına adanmışlığımıza karşı generallerin gösterdiği kızgınlık çok büyüktü. Eğer Türkiye, Yunanistan’ın 1969’da yaptığı gibi, Ayvupa Konseyi’ni terk etseydi, fundamentalist ve demokratik olmayan güçler kuvvetlenirdi. Ecevit ve diğerleri şöyle diyordu: Dışarıdan gelen baskı, öyle bir şekilde yapılmalı ki, generalleri etkilemeli, provoke etmemeli. Dışişleri bakanımız Ullsten ve sonraları Başbakanımız Palme şu görüşü paylaşıyorlardı: Eleştirimiz pozitif bir etki yapacak biçimde ifade edilmeliydi. 1970’lerin sonunda Ullsten ve Palme’ye yakındım. Dolayısıyla tavsiyelerime pozitif etkiler alıyordum. Aynı zamanda İsveç tarafından hazırlanan konuşmalar ve beyanların hazırlanmasına katılmama o zamanlar izin veriliyordu. Sonuç olarak, Türkiye, Avrupa Konseyi’nin Türkiye’deki koşulları yerinde incelemesine izin verdi. Aynı zamanda Türkiye’yi demokratik bir düzene döndürmek için bir takım önlemler alındı ve onlar uygulandı. 1983’te asker Turgut Özal başkanlığında seçilmiş bir hükümete sorumluluğu devretti. İsveç ve diğer ülkeler demokrasinin geri getirilmesine yönelik katkıda bulundular. Bir farklılık yaratıp yaratılmadığı tabii ki tartışılır, önemli olan bunun için uğraşmalarıdır. SARAYDAN KIZ KAÇIRMA Ve… Gün geliyor, saraydan kız kaçırıyorsunuz!.. Nil’le evlenmek, Ankara’daki ilk görevim esnasında, kişisel olarak benim için en önemli olaydı. 4 Kasım 1984’te konsoloslukta Nil’le evlendik. Bu noktadan itibaren, hayatımdaki en önemli öncelik Nil oldu! Sonradan dışişleri bakanı olacak Vahit Halefoğlu ve karısı, bizim için bir yemek vermişlerdi. Veda konuşmasında başkonsolos Halefoğlu, şaka yollu saraydan kız kaçırma olayından bahsetti. O noktadan itibaren yaptığım her şeyde Nil, büyülü bir destek oldu benim için. Bu kitabın hazırlanışında büyük bir çile çekti Nil; tabii bu esnada en büyük neşe kaynağımız kızımız Nilden oldu. "İsveç’in yurtdışındaki görüntüsü nü iyileştirmeye yönelik geleneksel diplomasiyi de kapsayan bir çalışma yaptım," diyorsunuz, biraz açar mısınız? Zorlu koşullara karşı yaratıcı çözümler bulunmalıdır. Bazen geleneksel olmayan araçlar başarmaya daha uygundur. Yıllar boyunca karşılaştığım problemlerle baş etme yöntemim bu olmuştur. 19931997 ABD Büyükelçiliği… Belli bir kıyaslamaya gidersek, en hareketli çalışmalar bu yılları kapsıyor, diyebilir miyiz? Mesela NATO’nun gelişme süreci… Washington’da görevlendirilmek benim Carl Edit başbakanlığındaki kendi hükümetimle, ki Carl Edit bugün İsveç Dışişleri Bakanıdır, Başkan Clinton dönemindeki Beyaz Saray birkaç gün önce Brüksel’de karşılaştım ve kendisini tebrik ettim. 19972001 yıllarını kapsayan ikinci Türkiye görevi!.. Bu görevinizde ülkeniz aynı zamanda, AB’nin dönem başkanlığını da üstleniyor. Hal böyle olunca sizin de Türkiye’ye yönelik çalışmalarınız bir hayli yoğun oluyor! Nasıl görüyorsunuz, o zamandan bu yana Türkiye’nin AB sürecini? 2001’in ilk yarısında İsveç’in AB dönem başkanlığı sırasında ben Ankara’da AB’ye üye devletlerin oluşturduğu büyükelçiler grubunun başkanıydım. Türk Devleti’yle yapılan toplantılarda meslektaşlarımı temsil etmek benim görevimdi. Bu süreçte Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ve İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’la Türkiye’nin durumu hakkında sami “Vahit Halefoğlu ve karısı, bizim için bir yemek vermişlerdi. Veda konuşmasında başkonsolos Halefoğlu, şaka yollu saraydan kız kaçırma olayından bahsetti. O noktadan itibaren yaptığım her şeyde Nil, büyülü bir destek oldu benim için. Bu kitabın hazırlanışında büyük bir çile çekti” diyor Henrik Liljegren. Yukarıda Erdem Öztop’la birlikte... arasında yakın ilişki kurmamı sağladı. Bu iki başkan birlikte, Rusya ve Baltık devletlerinin, Estonya ve Letonya’daki Rus birliklerinin çekilmesi konusunda bir anlaşmaya varılması için önemli çaba harcadılar. Bu olay 1994’te meydana geldi ve İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden itibaren İsveç’in güvenliği açısından en önemli gelişmeyi oluşturdu. Eğer birlikler Moskova’da milliyetçi ve Baltık karşıtı duyguların kabarmasından önceki günlerde çekilmemiş olsalardı Baltık Devletleri’nin AB ve NATO üyesi olması muhtemelen mümkün olmazdı. Elbette doğduğum ülke olan Estonya’da ve İsveç’te olumlu bir farklılık yaratan böyle bir süreçte fiilen yer almak şahsen kendi açımdan çok etkileyici bir deneyimdi. Washington’da meslektaşım olan Estonya Büyükelçisi, Toomas Ilves de Beyaz Saray’ın bu yönden bakması için önemli bir rol oynamıştır. Toomas Ilves yakın bir dönemde Estonya Cumhurbaşkanı seçildi. Onunla mi tartışmalarda ve görüşmelerde bulunduk. İkisine de büyük saygı duyuyorum. Özellikle Nil ve ben, Hikmet Sami Türk ve karısıyla kişisel dostluğumuzu geliştirdik. Çoğu insanın bildiği gibi benim Türkiye’ye dair esasta olumlu görüşlerim vardır. Ve ben Türkiye’nin kendi vaat ettiği reformlarını yerine getirmesini gerçekten arzu etmişimdir. AB’nin gerçekten Türkiye’nin üye olmasını istemediğine ilişkin kuşkuları gidermek için elimden gelen çabayı sarfettim. Türkiye’nin diğer aday ülkeler gibi demokrasi ve insan hakları konusunda, AB’ye alınma görüşmelerinin başlamasından önceki belli politik kriterleri yerine getirme konusunda sürekli hatırlatmalarda bulundum. Bizim dışişleri bakanımız Anna Lindh de benzer terimlerle aynı şeyleri ifade etmiştir. İsveç’in AB dönem başkanlığı sırasında bu konudaki nihai görüşünün olumlu yönde olduğu kanısındayım. Pek çok insan bizden, bir düşmanlık sergilemesek de başkanlık adına hareket ettiğimizde son derece eleştirel bir tavır almamız gerektiğini düşünüyordu. Dış politika konusunda önde gelen Türk akademisyenlerden birisi daha sonra bana 'İsveç, Türkiye’nin kendisini medeni uluslar halkasına ait olduğu duygusuyla yaşamasına imkân tanımıştı' demişti. Türkiye’nin İsveç’e yaklaşım tarzının ve Türkiye ile İsveç arasındaki ilişkileri geliştirmeye katkıda bulunduğum için çok mutluyum. Bu konuda yararlı olduğumu düşünüyorum, dolayısıyla son görevim olarak Ankara’ya gitmekte ısrar etmek benim için olumlu bir kararmış. Konumunuz gereği, söyleşimizin bu son bölümünde gündeme de değinelim istiyorum. 8 Ekim’deki Cumhuriyet’in manşetinde şöyle bir haber vardı: Paris’teki Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nün (Institute for Security Studies,) 2025 yılında Avrupa Birliği’nin küresel konumunu oluşturan bir raporunda Türkiye üye olarak görülmüyor! Bakıyorsunuz, geçen günlerde ziyarete gelen Merkel, hâlâ ağzında şartlı üyeliği dolandırıyor, nasıl bakıyorsunuz soruna bir de bu yönden? İran, Irak, Suriye ve Hamas… Türkiye’nin komşuları, İsveç’inkiler kadar barış içersinde yaşamıyorlar. Eğer böylesi tehlikeli bir çevreye nükleer boyutu ve Kuzey Kore’nin Ortadoğu’daki gruplara birkaç bavul bombası gönderebileceğini eklerseniz, gerçekten kötü senaryolarla karşılaşabilirsiniz. Ben eski dışişleri bakanı, Lawrence Eagleburger’la 15 haziran 1994’te Washington’da bir araya geldiğimde, Eagleburger bana ‘dünyanın önündeki en tehlikeli problemin nükleer, kimyasal ve biyolojik silahların çoğalması olduğunu’ söylemişti. O dönemde, Kuzey Kore, ABD’nin önündeki en önemli problemdi. Eagleburger yine sözlerini şöyle sürdürmüştü: "Pakistan, İsrail, ya da Pakistan’ın nükleer silahlara sahip olması benim çok da umurumda değil, fakat Kuzey Kore kendine ait önemli bir kategori. Nükleer başlıkları ve füzeleri Kaddafi’ye ya da İran’a satabilir, kim bilir belki de satmıştır bile! Dolayısıyla bu tehlikenin ne kadar büyük olduğunu tüm dünyaya açıklama konusunda başarılı olamadığımız kanısındayım. Bugün Kim II Sung’un oğlu Kim Jong II babası kadar önceden kestirilemeyen politikalar izliyor. Nitekim bundan sonra da asıl büyük sorun, Kuzey Kore’nin elindeki bombaları teröristlere satmasının nasıl engellenebileceğinin saptanmasıdır.? *[email protected] Tallinn’den Türkiye’ye/ Henrik Liljegren/Merkez Kitaplar/ Çev: Cevat Akkoyunlu/ 404 s. KİTAP SAYI 873 SAYFA 6 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle