Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? talaştığı keman konserlerini bırakarak piyanoya ağırlık verir. Çok kısa bir zaman içinde müzik alanında bir dâhi olduğunu kanıtlayan Mozart “Saraydan Kız Kaçırma”dan başka bir Türk operası daha bestelemek ister ve Zaide üzerinde çalışır, ancak sonuna yaklaştığı bu çalışmayı tamamlayamadan bırakır. Nadir Nadi Mozart’ın bu operayı neden yarım bıraktığını şöyle açıklar: “Göze aldığı hiçbir yapıta beğenmeden, sevmeden imza atmadığını bildiğim için , buna ‘beğenmedi de ondan’ diyeceğim. (s. 88) Mozart kısa bir zaman dilimi içinde kaldığı Paris’te bestelediği la major piyano sonatının “Alla Turca” bölümündeki ritmik motifi operada tekrarlayarak ona “oriental” bir hava vermeyi başarmıştır. Bu başarı, Mozart’ın birkaç beste sinde kullandığı Türk motiflerini nereden almıştır sorusunu ortaya çıkarmıştır. Bütün bunlar Mozart’ın Türk müziği dinlemiş olduğunu gösteriyor ki o dönemde de şimdi olduğu gibi Paris’in bir kültür sanat kenti konumunda yansıması, gizemli Doğu’yu keşfetme istemleri ve Paris’te bir Türk kahvesinin bulunması sorunun yanıtının Paris olduğu olasılığı güçlendiriyor. “O, TANRI’NIN YARATTIĞI BİR MUCİZEDİR...” 36 yıl yaşayıp çok genç yaşta ölen Mozart eşinin de kendisi gibi savurgan ve tutumsuz bir kişi olması nedeniyle çoğu kez sıkıntı içinde geçen bir yaşam sürdürdü.. Ölümü aşırı yorgunluk, soğuk algınlığı ve fazla alkolden oluşan iltihaplanmalara bağlanan Mozart’ın yaşamı trajik bir son’la noktala nır. Amadeus filminde yansıtıldığı gibi adeta bir çukura fırlatılır ve üzeri kapanır. Nadir Nadi kitabını şöyle tamamlar: “Mozart üstüne en doğru tanıyı Goethe yapmıştır: ‘O Tanrının yarattığı bir mucizedir. Biz ona hayran oluyoruz ama onu açıklayamıyoruz’. Kuşaklar gelip geçmiş ama Salzburg doğumlu Wolfgang Amadeus Mozart insanlara renk, dil, din ayrımı gözetmeksizin mutluluk dağıtmayı sürdürmüştür. Biz de gelip geçiyoruz. Bizden sonrakiler de gelip geçecekler. Ve Mozart bizlere sevgi, umut ve mutluluk dağıtmayı yine sürdürecek. Hoşça kal büyük Mozart. Sevgili dostum benim. “ (s. 221) 1986 yılında dördüncü basımı yapılan “Dostum Mozart” 2006’da yani 20 yıl sonra 13. basıma ulaşmışsa ağır ağır da olsa Mozart’ın dost çevresi çoleri neden düşünecekleri önemli. Tüm bunlarda aslında ciddi sorunlar yok. Katolikleri bu kadar kızdıran ise yazarın Tanrı yaklaşımı. Saramago’nun Tanrısı insanlarla güç dengelerine bağlı bir ilişki içinde olan, insanları bir bakıma köle olarak değerlendiren mutlak bir kudret. Yazar bunca kötülüğe izin verdiği için açıkça Tanrı’yla kavga etmeyi, ona kızmayı ve bu kızgınlığı göstermeyi seçiyor. Bunu da çok etkileyici bir biçimde yapıyor. “…Tanrı’ya danışma şansı olmayan İsa riske girerek kendisi bir mucize seçmek zorundaydı. Bir yandan çok büyük bir işe kalkışmamalıydı, diğer yandan da yapacağı şey, fayda sağlayacakların ve dünyanın gözünden kaçmamalı, yüce Rabbin her şeyin üstünde tutulması gereken şanına yaraşır bir mucize olmalıydı. Tanrı’nın onu hafife almasından, çölde yaptığı gibi onu hor görmesinden ğalıyor demektir. Bunu sevindirici bir gelişme olarak değerlendirmek gerekir. ? Dostum Mozart/ Nadir Nadi/ İstanbul/ Cumhuriyet Kitapları/ 2006/ 13. Basım/ 208 s. korkan İsa karar veremedi…” SUÇLULUK DUYGUSUYLA BOĞUŞAN KARAKTER Saramago, romanını İsa’nın rahme düşüş anından başlatıyor ve İsa’nın babası Yusuf, annesi Meryem’in iç dünyalarına giriyor hiç çekinmeden. Kitabın ilk bölümlerinde Saramago’nun mucizelere yol verdiğini söyleyebiliriz, örneğin meleklere yer veriyor, ama onları daha insani kılıklara sokuyor. Saramago’nun bir yazar olarak ilk çığlığı masumların katledildiği bölümde duyulmaya başlanıyor. Kral Hirodes duyacağı kehanet üzerine Beytüllahim’deki tüm yeni doğmuş ve üç yaşına kadar gelmiş bebeklerin öldürülmesini emredecektir. Çünkü kehanet yeni bir hükümdar vaat ediyordur. Bu noktada Saramago’nun sorduğu soru şu: Hirodes o kadar zaman sonra neden o an, Beytülla İsa’ya Göre İncil ? Cihan ERKEN “T anrı’nın düzgün yazısıyla insanın eğri büğrü çizgileri birbirine hiç benzemiyor.” Bu cümleyi söyletiyor Portekizli yazar José Saramago, İsa’ya Göre İncil adlı kitabının anlatıcısına. Saramago romanıyla İncil’e ve İsa’ya daha doğrusu Hıristiyanlığın bildik öyküsüne farklı bir yaklaşım getiriyor. İşte o zaman düzgün yazı kime ait, eğri büğrü çizgiler kime ait kolaylıkla yer değiştirebiliyor. İsa’ya Göre İncil, yayımlandığı yıl dönemin Portekiz hükümetinin tepkisini çekmiş bir kitap. Öyle ki José Saramago, hükümetin kendisini susturma ve romanı sansürleme girişimleri nedeniyle ülkesini terk ederek eşiyle Kanarya Adaları’na yerleşti. 1998 yılındaysa Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Nobel’i kabul konuşmasında hükümetleri ve büyük firmaları insan hakları üzerine duyarsız kalmakla suçlamış, ödülü de edebi bir başarı olarak değil, Portekiz dilinde yazan yazarların eserlerine gösterilecek ilgi nedeniyle önemsediğini belirtmişti. YAZARIN TANRISI İsa’ya Göre İncil , José Saramago’nun edebiyat anlayışını en iyi ortaya koyan eserlerinden biri. Tarihi resmi hikâyelere bağlı kalmadan anlatmayı seven ve alternatif kurgular sunan yazar, bu romanında da İncil’e farklı bir yaklaşım getiriyor. Saramago’nun İncil’e yaklaşımı; Komünist Parti üyesi, kendi tabiriyle pesimist bir ateist olan bir yazardan beklenebileceği gibi ilahiden çok epik. Portekizli yazar İsa’nın mucizeleriyle ilgilenmek yerine onu bir insan olarak yaşadıklarıyla ön plana çıkarıyor. İsa’yı kafası karışmış, kırılgan bir birey olarak tasvir ederken Tanrı ve Şeytan’ı bir araya getirmekten hiç çekinmiyor. Yazar, Tanrı’yı duygusuz bir bürokrat, Şeytan’ı da haylaz ama sempatik olarak tasvir ediyor. Kitabın genel üslubuna bir de Saramago’nun Marksist yorumları eklenince ortaya eleştirel, komik ve bir yandan da trajik bir kitap çıkmış. Hal böyle olunca kitap yayımlanır yayımlanmaz SAYFA 24 Katolikler tarafından öfkeyle karşılandı. Yazar her ne kadar bu kitap nedeniyle fanatik Hıristiyanlar tarafından “kâfir” olmakla suçlansa da kitabın aslında bu kadar keskin karşılanmayı gerektirecek bir tarafı yok, üstelik Hıristiyanların birçoğu da kitabın konuya ve İsa’ya değişik bakış açıları kazandırdığını kabul ediyor. İNSANIN DOĞASI VE TANRI KAVRAMI İsa’ya Göre İncil, asıl olarak insanın doğası ve Tanrı kavramıyla ilgili önemli soruları gündeme getiriyor. Ve Saramago için İncil’deki karakterlerin normal kişiler olsalar nasıl hareket edecekleri, ne hissedecekleri, ne ? “Kurgusal dünyayı gerçek dünyanın karşısına çıkarmak olanaksız, çünkü her kurgu daha doğduğu anda gerçek dünyanın bir parçası haline gelir. Yazmak, hayatın alanını genişletir. Gerçek kurguyu besler, kurgu da gerçeği. Kurgunun bağımsız bir varlığı yoktur, o da gerçekliğin bir ürünüdür.” José Saramago CUMHURİYET KİTAP SAYI 873