Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? him gibi küçük bir kasabadaki masum insanları katletmeyi seçsin? Kehanet yüzyıllar önce ortaya çıkmıştır ve o sırada gerçekleşeceği ile ilgili hiçbir kesinlik yoktur. Yazara göre o an’ın seçilmesinin nedeni, Hirodes’un rüyasında kehaneti görmesi. İşte bu rüya paranoyayı tetikliyor ve bütün erkek çocukların öldürülmesini emrettiği katliama yol açıyor. José Saramago, hikâyeyi bu mantık dizgisinde devam ettirerek ikinci soruyu soruyor: Beytüllahim’de Yusuf ve Meryem karınlarını nasıl doyuruyorlar? İsa o dönemde anne sütüyle besleniyor ama Yahudiliğe göre kadınların doğumdan sonra 33 gün yatmaları ve sonra da tapınağa bir hayvan kurban etmeleri ge rekiyor, ki Yusuf ve Meryem’in bütçeleri buna müsait değil. Bu sorunu çözmek adına Saramago romanında Yusuf’u işe sokmayı uygun buluyor ve Kudüs yakınlarındaki bir tapınakta çalıştırıyor. Bu sırada Hirodes’un askerlerinden biri kılığına girmiş bir melek gelerek ona kralın bütün erkek çocukların öldürülmesini emrettiği haberini getiriyor. O da gidip Meryem ve İsa’yı saklıyor. GERÇEK VE KURGU DÜNYA Yazar bu bölümde büyük bombalarından birini patlatıyor: Yusuf neden Beytüllahim’deki diğer insanları uyarmadı? Yazara göre, bir kişinin 25 çocuğun ölümüne engel olabileceği halde engel olmadığında duyacağı suçlu luk katlanılmaz boyutlarda olacaktır. Böylelikle İsa’ya Göre İncil’de Yusuf, ölene kadar suçluluk duygusuyla boğuşan bir karakter olarak çiziliyor. Bu suçluluğun İsa üzerindeki etkileri de incelikli olarak ele alınıyor. José Saramago gerçek ve kurgunun aynı sofradan yemek yediği bir romana imza atıyor İsa’ya Göre İncil’le. Yazarın gerçek ve kurgu dünya hakkındaki cümleleri ise romanın kurgusunun en büyük ipucu: “Kurgusal dünyayı gerçek dünyanın karşısına çıkarmak olanaksız, çünkü her kurgu daha doğduğu anda gerçek dünyanın bir parçası haline gelir. Yazmak, hayatın alanını genişletir. Gerçek kurguyu besler, kurgu da gerçeği. Kurgunun bağımsız bir varlığı yoktur, o da Bilenler bilir: Murat Koçak “sokakların şairi”dir. Hayır, sokağın dilini iyi bildiğinden değil sadece; gerçekten de bu dünyada “yatacak yeri olmadığı” için. DİZELERLE ÖRÜLEN YALNIZLIK BARİKATI... Savrulmuş bir hayatın, dağınık bir şiirin veya ne bileyim harflerini arayan bir dizenin hüznü kadar yapayalnızdır. İşte Murat Koçak, o yapayalnızlığın şiirini, “İç İçe Odalar”da bizlerle paylaşıyor. Şairin üç yaşındaki fotoğrafının kapakta yer aldığı “İç İçe Odalar”, 35 sayfalık tek şiirden oluşan bir yapıt. Hayatın olanca katılığına karşı, dizelerle örülen bir yalnızlık barikatı. Tıpkı şairinin dediği gibi: gerçekliğin bir ürünüdür.”? İsa’ya Göre İncil/ José Saramago/ Çeviren: E. Efe Çakmak/ Merkez Kitaplar/ 376 s. “Mavnasını yitiren ney”. O mecrada, şairin çıkışı da yalnızlığına koşut bir içerik taşır: “kitaplar yazmaz içtiğim şarabı Poseidon yarım duble rakı Katran karası Zor seven kadınların kıyısı Bu akşam kır kahvesinde öldürün Kırk çeşit kekik dikin ayalarıma Gecenin çiçekli yüzü gökkuşağı” Kentlerin sokaklarında “yitik bir adam”dır belki, ama fikriyatından milim ödün vermez: “mezrâyım şehrin taşlarına derz faşizmden değil mülkiyetimden korkuyorum.” İç İçe Odalar ? Cihan OĞUZ M urat Koçak, Ankaralı bir şair. Yıllar önce “Pencere” şiir dergisini çıkardı, ardından “Rüzgâr”ı. Pencere’nin ilk sayıları, 1990’lı yılların ortalarında, baskı kalitesi ve mizanpaj açısından Türkiye koşullarına göre hayli iddialı ve “lüks”tü. “Rüzgâr”ın akıbeti ise tıpkı Murat Koçak’ınkine benzer bir seyir izledi. Kâh Ankara’dan, kâh İstanbul’dan, kâh Assos’tan el uzattı edebiyat dünyasına. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 873 SAYFA 25