24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

80’li yılların şiirbilimini belirtmek isteyen yazarların büyük bir bölümü, bu dönemin, özel bir şiirin ortak niteliklerini belirleyen bir kuşak olmadığında birleşiyorlar. Ç ağdaş şiirimizin geçirdiği evreleri anlamak için, belli dönemleri nitelendiren başlıklar kullanma kolaylığını seçmişiz. Çağdaş şiirimizin son yüzyıllık akışına baktığımız zaman, değişen toplumun şiir dilini de etkilediğini, yeni bir dilin, gelenekten yararlansa da, ayrıcalı boyutlar kazandığını görürüz. “80 Şiiri Toplumcuları”na değinirken 70’li yıllardan gelen toplumsal duyarlılıkla örtüşen özellikleri üzerinde de durmuştum. Belki de Nâzım Hikmet’ten başlayarak, değişik dönemlerde toplumcu şiirin geçirdiği evreleri, ne gibi özellikler gösterdiğini belirtmek daha gerçekçi bir çalışma olacaktır. Belli dönemleri nitelendiren başlıklar; örnekse “Hecenin Beş Şairi”, “Yerli Meşaleciler” gibi oluşumlar, değişik özellikleriyle etkili olabildi mi? “Hecenin Beş Şairi”nden Faruk Nafiz Çamlıbel, “Yedi Meşaleciler”den Ziya Osman Saba anımsanıyorsa, kendine özgü şiirleri geliştirebildikleri içindir. Toplumsal değişimler şiire nasıl yansırsa yansısın, önemli olan, kişisel çabalarla gelişen şiirin tek tek etkili oluşu, kendini kabul ettirişidir. Bu anlayışı, “1980 Kuşağı” tanımlamasını kabul etmeyen ozanlardan biri, Haydar Ergülen, diyor ki: “Ben ‘80 kuşağı’ ya da ‘80 Şiiri’ diye bir şeyi ne öne sürdüm, ne ‘abi’si oldum, ne de savundum. Sevdiğim şairleri ve şiirleri her zaman söyledim, söylerim. Sevmemek kolay çünkü, sevmek zor, sevdiğimizi söylemekse daha da zor, benim yaptığım bu. ‘80 Kuşağı’ diye bir şeye sarılsam, ‘90’larla’ niye ilgileneyim? İster ‘80’lerde olsun, ister ‘90’larda, iyi şair, iyi şiir nerde, ne zaman çıkıyorsa, önce bir okur, sonra bir şair olarak çok seviniyorum ve bu sevgiyi paylaşmak istiyorum yazılarımla” (1980 Kuşağı, Türk Şiirinin Poetikası, 1980’lerde Kuşak Kavramına Bakışlar, Baki Asiltürk, Toroslu Kitaplığı 2006). KUŞAK ANLAYIŞI “Kuşak Kavramı”, yakın yıllarda doğan, benzer koşullarda yaşayan insanların, kendilerinden önce gelen kuşaklara göre; dünyaya çok değişik bir biçimde baktıklarını, bu bakışı edebiyata nasıl yansıttıklarını düşündürür. “50’li yıllar”da, “İkinci Yeni” oluşumu ortaya çıkarken; Oktay Rifat, İlhan Berk gibi ozanların bu oluşumu hazırlayan emekleri göz ardı edilmemelidir. “İkinci Yeni”nin kuramcısı Muzaffer İlhan Erdost’a oluşumun adının “İkinci Yeni” olduğunu anımsatan da İlhan Berk değil miydi? Şiiri “anlatımcı” kolaylığından kurtaran, yorumlarımızla çoğaltan “İkinci Yeni”, yalnız “50’li Yıllar Kuşağı”na özgü bir şiir olarak değerlendirilebilir mi? “İkinci Yeni”nin, kendinden önce gelen ustaların yaktığı ön ışıkta, Tuğrul Tanyol’un “Yeni İmgeci Şiir” dediği oluşumla “80 Sonrası Şiiri”ne uzanan bir etkisi yok muydu? İç içe geçen, birbirinden beslenen bu oluşumları ayrı birer kuşak anlayışıyla değerlendirmek; anlatım kolaylığı sağlıyor görünse de, kafaları biraz karıştırmıyor mu? Belki de on yıllık sınır içinde, yaşları birbirine yakın olanların, belli ortamlarda, belli dergilerde toplanarak anı birikimiyle şiire bakma alışkanlığı, yapay bir kuşak anlayışına dönüşmektedir. “Anlatımcı Şiir”in çekimindeki kolaylığa kapılmadan şiire “imgeci” bir derinlik kazandırmak, üstelik “kendi” olabilmek, özlemini duyacağımız bir çalışmadır. Gele Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler 80 Kuşağı var mı? Sina AKYOL Mehmet TANER Enis BATUR Aralık 2006). Metin Cengiz “80 Şiiri” üzerine geniş bir çerçeve çizerken döneme ağırlığını koyan ozanları özellikle anımsıyor: “Sina Akyol, Mehmet Taner, Enis Batur, Hüseyin Peker asıl da bu dönemde şiirlerini oluşturuyor (özellikle de Enis Batur), ortamdan yararlanarak yerlerini alıyorlar.” Metin Cengiz, 80’ler ortamını oluşturan şiir birikiminde “80 darbesi”ne karşı bir tepki olarak toplumcu şiirin öne çıkışına değinirken; “imge/şiir”, “dil/şiir” tartışmalarında “gerçeklik”, “devrim”, “ideoloji” anlayışlarının yeniden gözden geçirildiğini; savsözden kurtulmuş bir şiirin kişilik kazandığını anlatıyor. Özellikle Ankara grubu olarak andığı; Behçet Aysan, Şükrü Erbaş, Ahmet Erhan, Akif Kurtuluş, Ali Cengizkan, Salih Bolat’ın toplumcu duyarlığı nasıl geliştirdiği üzerinde duruyor. Bütün bu geniş açılıma karşın Metin Cengiz’in “80 Şiiri” üzerine vardığı yargı şöyle sonuçlanıyor: “Görülen kimi bireysel farklılıklar bazı şairler tarafından öne çıkarılmak istenince kuşak anlayışı moda oldu. Oysa seksenler bir kuşak değildi. Çatışmalar üzerine anlayış geliştirmek yerine dünya ve ülke şiir birikimini önceleyen, göndermeden çok şiiri önemseyen farklı, birbirine benzemeyen şiir anlayışlarının egemen olduğu bir dönemdi yaşanan. Yaklaşık bir on beş yıla yayılan toplumsal, psikoloik, ekonomik değişim/dönüşümün şiirde doğurduğu bir dönem oldu bu!” OZANLAR ORMANININ UĞULTUSU 80’li yılların şiirbilimini belirtmek isteyen yazarların büyük bir bölümü, bu dönemin, özel bir şiirin ortak niteliklerini belirleyen bir kuşak olmadığında birleşiyorlar. Baki Asiltürk her ne kadar “1980 Kuşağı TÜRK ŞİİRİNİN POETİKASI” üzerine yaptığı kapsamlı incelemeyi bir kitapta toplamışsa da; yer yer göze çarpan kopuşların, 80 şiirinin ana dokusunda bir ayrışmaya yol açmadığını, şiirde yeni yolların oluşmasına yaramadığını görmüştür. Enindesonunda şiir de bir anlatı aracıdır. Anlatımcı, öykülemeye dek giden alışılmış bir tekdüzeliği de sürdürebilir; dolaylı anlatımla, kendini gizleyecek yöntemleri de araştırabilir. Belli bir yere kadar yetenek elbette önemlidir. Ama şiir geleneğini bilen, şiir dilindeki dönüşümleri yorumlayabilen bir ozan, yeteneğini de geliştirmiş olur. Usta ozanın dilinde “öyküleme”, yeni bir yönteme dönüşür. Alışılmış bir şiirin izini sürmekle yetinen, boyuna kendini yineleyen bir ozan, şiirin gerisine düştüğü halde, kendini önemseyen bir davranış içindedir. Yetersiz bilgiden yola çıkan, şunabuna öykünen, yeteneksiz bir ozandan korkulur. Belki de Nedim ünlü dizesini onlar için söylemiştir: “Dün mektebe vardı bugün üstad olayım der.” “ ‘İkinci Yeni’ bir güvercin curnatasıdır” diyen Cemal Süreya, o oluşuma takılan nice hevesli ozana gülümsemekle yetinir. Şiir kişisel bir çabayı gerektirir. Kendinin uzağında sesini arayan ozan, geleneğin içinden geçse de, özgün bir anlatımla, onu, kendi şiirine dönüştürmek çabası içindedir. “80 Sonrası Şiiri”nde bir ozanlar ormanı var. Değişik şiir anlayışları o ormandan geçerken bir uğultu kalıyor geriye. O uğultuda bir ozanın sesini boşuna arıyorsunuz. Gene de toplumcu duyarlığın yankısı karışıyor o uğultuya. İsmet Özel, “Korsanlardan kaptığım gürlek nara işime yaramıyor” dese de, o haykırışın yankısını özlüyor insan. “80 Şiiri”nin özgün sesini o haykırışta arıyor. ? KİTAP SAYI 876 Hüseyin PEKER Ali Cengizkan Akif KURTULUŞ nekten yararlanmak; ister yeniden yorumlayarak kendi şiir dokusunu kazandırmak (Cahit Külebi), ister, şaşırtıcı anımsatmalar, göndermelerle aynı “aile”den olduğunu düşündürmek (Osman Hakan A.), şiirin yapısını ilgilendiren çalışmalardır. Her ozan önce kendine özgü bir yapı oluşturabilmeli, bir ses edinmelidir. “80’li Yıllar Şiiri”nde böyle bir sesi bulup kendi olabilen kaç ozan vardır? Gizemli bir cinsellikten, söylencelerle yüklü bir coğrafyadan toplumsal duyarlığa bakan Hüseyin Ferhad’da o sesi duyabiliriz. Ev içi ortamında insanı, toplumsal çelişkileri gören Abdülkadir Budak’ta o sesi tanıyabiliriz. “geceyi adımlayan görkem karanlık tanrılar gibi açılan Doğu gökleri” gibi imgelerle Lale Müldür bizi şaşırtabilir. Daha nice parıltılar “80 şiiri”ne bir kuşak anlayışı kazandırabildi mi? DEĞİŞİK EĞİLİMLER Aykırı bir dil, uç kopmaları; Orhan Veli’den bu yana, Metin Eloğlu, Can Yücel, Ece Ayhan’ın kullandığı bir şiir dili olarak ilgimizi çekmektedir. küçük İskender ile Lale Müldür’de, gelenekten kopma olarak nitelenen bir şiir oluşumu var. Hasan Bülent Kahraman “Yeraltı Şiiri” olarak tanımlıyor bu oluşumu: “Paradoksal kopmalarla yazılan bir şiir”. (TÜRK ŞİİRİNİN POETİKASI, BeatnikMarjinalci Şiir, Toroslu Kitaplığı, 2006). “Yeni Garipçi Şiir” ile “Uç Şiir” diyebileceğimiz oluşumların örtüşen özellikleri de var. O alaysamalı bakış Orhan Veli’den Salâh Birsel’e geçerken Metin Eloğlu ile Can Yücel’de aykırı sözcükler birikimiyle sürdü. Sunay Akın, Akgün Akova, Oğuzhan Akay, Metin Üstündağ “80’li Yıllar”da bu anlayışı kendi şiir düzencelerinde yeniden yorumladılar. Geleneğe baş kaldırma adına olsa da, 60 yıldan geriye giden bir “Garip Geleneği” oluşmadı mı? “Uç Kopmalar”la örtüşen bu şiir, şiir dilinin önü ilikli sözcüklerini özgür bırakmadı mı? Ayrıntılara gidildikçe, kendine özgü, değişik söyleyiş biçimleri bulunabilir. O zaman tek tek şiirler üzerinde durmak gerekecek. Metin Cengiz de bundan yakınıyor: “Anlaşılan şu 1980’ler olayından özgürleşip tek tek şairlere bir türlü gelemeyeceğiz” (MÜHÜR, Yine 1980’ler, Kasım SAYFA 28 CUMHURİYET Salih BOLAT Behçet AYSAN Şükrü ERBAŞ Ahmet ERHAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle