05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YAPI dergisinin 300 sayısı üzerine Doğan Hasol'la söyleştik. Türkiye’de yayıncılığın, özellikle de mesleki dergileri yaşatmanın çok büyük güçlükleri var. 33 yılı geride bırakan YAPI dergisi bu zorlu alanda 300. sayısını yayımlayarak bir Türkiye rekoruna imza attı. Bu uzun soluklu öyküyü hem de YAPI’nın önemli bir yer tuttuğu mimarlık kültürüne yönelik yayıncılığın bu süreçteki görünümünü derginin kurucusu ve yayın yönetmeni Mimar Doğan Hasol ile konuştuk. ? Yasemin K. ENGİNÖZ ‘Her sayıda bir öncekinden daha iyiyi hedefliyoruz’ bulunuyor. Bütün bu yayımlananları doğru aktarmanın yanında hoş bir biçimde aktarmak da önemli. Yapı dergisinin bu uzun soluklu yolculuğunda derginin mutfağında neler yaşandı? Dergiyi çıkarmaya başladığımız günlerde bugün sahip olduğumuz nimetlerden birçoğu yoktu. Özellikle iletişim olanakları kısıtlıydı. Örneğin teleks, teleteks, faks(imile), uluslararası otomatik telefon, cep telefonu yoktu. Bilgisayar vardı, ama bugünküne oranla çok ilkel haliyle. Yalnızca mektup ve telgraf vardı; bir de bugünküne oranla çok daha iyi çalışan bir posta idaresi. Kâğıt olanakları, baskı teknikleri bugünkülere göre geriydi. Ofset baskı tekniği, tiponun yerini yeni yeni almaya başlamıştı. Dizgide kurşun egemendi. Ergitilen kurşun linotop ve çinko fotoğraf klişeleriyle sayfa kalıbı düzenlenir, Heidelberg’de baskıya geçilirdi. Kısacası ne bilgisayar dizgisi vardı, ne de masaüstü yayıncılık. Üstelik çekilen çileye rağmen baskının niteliği de doyurucu olmuyordu. Buna karşın YAPI, bir mimarlık dergisinin düzenli tempoyla sürekli çıkarılabileceğini Türkiye’de kanıtlayan ilk örnek oldu. Az kadroyla, ekonomik kaynakları çok zorlamadan, işbirliği, elbirliği, gönülbirliğiyle çıkarılan; künyesinde adları anılamayacak kadar çok yazarın, çalışanın, omuz verenin, gönüllü danışma kurulunu oluşturdukları bir dergi... Dergiye, hep özgün malzeme sağladık; yayımlanan yazılar yazardan, projeler mimarından ya da malsahibinden gelen malzemeyle, görseller fotoğraf ajanslarından bedeli ödenerek alınan fotoğraflarla okuyucuya sunuldu. ZAMANI YAKALAMAK Bugün elimize aldığımız bu son sayının nasıl bir değişimi / gelişimi işaret ettiğini vurgulayarak söyleşimizi bitirelim istiyorum. YAPI 300 yepyeni bir grafik tasarımla okuyucusuna ulaşıyor. Bu yeniliğin ardındaki nedenler nedir? YAPI, her zaman zamanı yakalamaya çalıştı. Bugün de dün olduğu gibi zamanının gerekliliklerini yaşıyor. YAPI çıktığı ilk günden bu yana insancıl değerleri, toplum çıkarlarını, özgür düşünceyi, doğakültüreltarihsel çevreyi ödünsüz bir biçimde savunup koruyan bir dergi oldu. Doğru olduğuna inandığı düşünceleri hiç yılmadan dile getirerek aktarmaya, tartışma platformu yaratmaya, özgür düşüncenin önünü açmaya çalıştı. Bunlar bundan sonra da değişmeyecek olan esaslar. Ancak bu sayıyla yenilenen grafik tasarım yeni heyecanları, güncel olanı izlemeyi ve aktarmayı, daha çok okura ulaşmayı hedefliyor. 300. sayıdan sonra ilk bölümde yer alan haberler, tartışma ve görüşlerle ikinci bölümde yer alan makale, proje ve uygulamaları daha ilgi çekici, daha dolu bir içerikle ve içerikle daha iyi örtüşen bir grafik düzende vermek amacındayız. İçeriği daha doygun hale getirmek için bu konuda destek olanlarla sürekli tartışıyoruz. Bu anlamda grafik tasarım konusunda da Bülent Erkmen ve Emre Çıkınoğlu ile bir çalışma yaptık. Sakin ve kararlı bir biçimde her sayıda bir öncekinden daha iyiyi hedefleyerek bunu okurlarımızla paylaşacağız. ? SAYFA 23 Y apı dergisinin öyküsünü ilk ağızdan dinlemek insanı heyecanlandırıyor. Sizi YAPI dergisini çıkarmaya ve bunca yıl direnmeye iten düşünce neydi? Doğal olarak, YAPI, birdenbire "haydi bir dergi çıkaralım" gibi ani bir kararla çıkmadı. Bu çıkışın, özellikle çıkaranların kişisel kararlılık ve deneyimlerine bağlı uzunca bir gelişme süreci vardır. YAPI’nın kökeni, en azından düşünsel altyapısının olgunlaşmaya başlaması Mimarlık ve Sanat Dergisi deneyine dek uzatılabilir. Mimarlık ve Sanat Dergisi’ni 1961’de, o tarihlerde İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde asistan olan Bülent Özer, bir grup öğretim üyesi arkadaşıyla birlikte çıkarmaya başladı. Ben, ikinci sayıda bu gruba katıldığımda daha öğrenciydim. Mimarlık ve Sanat, belgesel olmaktan çok, çağdaş mimarlık düşüncelerini dile getirmek ve mesleki tartışma ortamını canlandırmak gibi bir amaçla işe girişmişti. İkisi çift sayı olmak üzere 10 sayı çıkarabildik.10’uncu sayıdan sonra parasal gücümüz tükendi. O tarihlerde mimarlık dergisi olarak Zeki Sayar’ın Arkitekt’i vardı. O da binbir çaba ve güçlükle düzensiz aralıklarla ancak çıkabiliyordu. MİMARLIK dergisiyse 1963 yılında İ. Hulusi Güngör’ün tamamen kendi inat ve çabasıyla Mimarlar Odası bünyesinde çıkmaya başladı. Güngör, MİMARLIK’ın çalışmalarına katılmamızı istediğinde yayıncılığın sevimli kurdu artık kanımıza girmişti bir kez. Bu kez orada kolları sıvadık. Kısa sürede sağladığımız reklamlarla, derginin düzenli çıkması için gerekli parasal gücü sağlayabildik. 1968 yılında bir grup arkadaşımla birlikte YapıEndüstri Merkezi’ni (YEM) kurduk. Bir dergi yayını ilk programımızda yer almıyordu. Ancak 40 yıllık Arkitekt yayımına son vermişti, 1970’li yıllarda Odanın da ülkenin içine düştüğü karışık ve çalkantılı politik ortamdan kendini kurtaramaması MİMARLIK’ın da düzenli çıkış temposunu yitirmesine neden oldu. Öteki sanat dalları, endüstri tasarımı alanlarındaki yayın boşluğu ve içimizdeki kurt, bizi yeniden dergi yayınına itti. Ve işte Yapı, 1973 yılının Temmuz ayındaki ilk sayısıyla böyle doğdu: Dergi, Temmuz 1988’e değin bazı küçük aksamalar dışında iki ayda bir yayımlandı. O tarihten bu yana da her ay düzenli olarak çıkıyor. 2003 yılı Ocak ayında 254. sayıda 22X22 cm olan boyutumuzu büyüttük, bir format değişikliğine gittik. Onun da iki nedeni vardı: birincisi artık bayilerde satılmaya KİTAP SAYI başlayan kare formatlı dergimizin öteki süreli yayınların arasında kaybolması, ikincisiyse bastığımız projelerin boyutlarının zaman içinde artmış olması nedeniyle eski boyuta sığamamasıydı. Aradan geçen 33 yılda sanat, mimarlık, kültür dergilerinin sayısında da ciddi bir artış oldu, öte yandan sanal yayınlar da çıktı. YAPI dergisi bir bütünün, düzenli bir kurgunun önemli bir parçası. Onun başarısı, ardında yatan değerlerden kaynaklanıyor. "Yapı" adı nereden geliyor? YAPI adı, geniş bir alanı kapsayacak bir kavram olarak benimsenmişti. Bir yandan da, çıkarılan kurumun adını yansıtıyordu. Dergi, ülkenin yapısını oluşturan çeşitli konulara geniş bir yelpazede eğilecekti. Hatta birinci sayımızda bunu şöyle vurgulamıştık: "... En geniş kapsamıyla aldığımız Yapı sözcüğü böyle bir çabanın simgesidir. Yapı dergisi...en geniş anlamıyla tüm yapısal sorunları incelemek amacındadır. Bu bakımdan, ağırlık merkezi inşaat, teknik ve endüstri olmak üzere çeşitli sorunlar, iktisadi konulardan sanat konularına kadar açılan bir yelpazede, bir bütünlük içinde ve elden geldiğince eksiksiz olarak ele alınacaktır." AMİRAL GEMİSİ... YAPI Dergisi’nin ilk çıkışında YEM’in etkinliklerini duyurmak niyeti de vardı, ancak zamanla, özellikle de 1975 yılından sonra, "YEM’in her bölümü kâr etmek zorundadır" ilkesi benimsenince herkes konusuna daha verimli yaklaştı. Dergide daha iyi kâğıt kullanabilmek, daha iyi baskı yapabilmek, kısaca sürdürülebilirliği sağlamak için daha çok çalışıldı. Artık aboneleri vardı, kitabevlerinde, gazete bayilerinde satılıyordu. Buna reklam verenlerin isabetli görüş ve doğru seçimlerini eklemeyi de unutmayalım. YEM’in 1968’de kuruluşundan beş yıl sonra gelen YAPI dergisi, Yapı Kataloğu ile birlikte yayın bölümünün amiral gemisi oldu, ondan sonra yayınlarımız çeşitlendi. Katılım bir yayının yaşamında çok önemli; Yapı dergisi, mimarlık yayınları ve dergiler içinden baktığımızda bütün Türkiye’ye yayılan, okuyucusunun katılımıyla yaşayan bir dergi. Mimarlık ve yapı sektörünün eklemlendiği noktada durarak bir misyon yükleniyor; hem sanayiden hem yapım sektörünün 876 Doğan Hasol ilgililerinden, hem de mimarlık dünyasından ve mimarlığın kültür ve sanat alanlarında yayıldığı alanlardan okuyucu kitlesi var. 33 yıldır Türkiye mimarlığının ürünlerini aksatmadan yayınlayarak aslında çok ciddi bir Türkiye Mimarlık Panoraması çizip, bu bağlamda belge ve kaynak değeri taşıyor. Yapı’ya bu niteliklerini nasıl bir içerik kazandırıyor? İçerik olarak değerlendirildiğinde işin başından beri YAPI dergisinde konuların geniş bir yelpazede ele alınmasını düşünmüştük. Çevre, şehircilik, mimarlık kuramı ve tarihi, projeuygulama, teknoloji ve malzeme, endüstri ve tasarım, sanat... Bu konuların hepsine eğilmek gereksinimi duyduk. Hiç kimse bir dergiyi alıp başından sonuna kadar eksiksiz okumadığı, kendisini daha çok ilgilendiren konulara baktığı için kararın haklılığını zamanla gördük. Konuları çeşitlendirerek ve olabildiğince güncel tutarak okuyucuya bir seçme olanağı sağladık. Dergiyi bir mimarlık kültürü dergisi olarak kabul ediyorum. Baktığımızda, bu, okuyucu kitlemizle de örtüşüyor: okuyucuların büyük çoğunluğu mimarlar, mimarlık öğrencileri ve sanayiciler. Sanayiyle mimarlığın birbirinden kopuk alanlar olmadığını düşünüyoruz. Dolayısıyla mimarlık kültürü sanayici için de, üretim için de gerekli. Mimari gelişmelere ayak uydurmamız, bunu çok iyi izleyebilmemiz, mimarlık ortamının yapım sektörünün gereksinimlerine hitap edecek bir dergi üretmemiz önemlidir. Öte yandan bir süreli yayından her şeyden önce, "haber" vermesi beklenir. Süreli yayın güncel olmak ve güncel olan haberleri toplamak, süzmek ve doğru bir biçimde ilgilisine aktarmak zorundadır. Bunun dergideki karşılığı şimdiye dek sarı sayfalar olarak yayımladığımız haberlerin, tartışma ve görüşlerin, basından aktardığımız metinlerin oluşturduğu ilk bölümdür. İkinci bölümdeyse çeşitli konulardaki makaleler, proje ve uygulamalar CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle