05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? vazgeçmiyor. Ben vazgeçmeyenlerdenim ve şimdi onlara bir gülümsemeyle bakıyorum. "ben bir şair olduğumu düşünmüştüm bir zaman" Ne anlatır bu dizeniz: Kendinizi şair addetmediğinizi mi; şairliğinizin bir düşle başladığını mı? Ben uzun yıllar, hatta hâlâ utandım şair olduğumu söylemekten. Girdiğim birçok çevrede şair olduğum bilinmez. Bazı insanlar iki şiir yayımlayıp şair olduğunu savlarlar; bense hep saklamışımdır şairliğimi. Utanılacak bir şey mi? Tabii ki değil. Bilemiyorum, belki kişilikle ilgilidir. Ben şairin bir tanrı olduğunu düşünüyorum ve kendimi o mertebede görmüyorum. Belki ondandır. Şair kabul edilmeniz bile yeterli değil bence. Sıkılmışımdır hep şair olduğumu söylemekten ve şair olmanın benim için bir düş olduğunu dile getiriyorum o dizede. Şair değilmişim anlamına gelmiyor bu. Şair olmayı düşlemek bile güzel bir düş. Keşke herkes onu düş olarak yaşamaya devam etse. Tamam, sen şairsin ama bırak başkaları söylesin bunu. Başkaları takdir etsin, "O şair" desinler. Nedense, "Ben şairim" demek daha revaçta. Asıl belirleyici olan nedir, başkalarının söylemesinden de öte? Şair olduğunu ne zaman hissedersin biliyor musun: Senin birkaç üst kuşağındaki şairlerin, sana şair muamelesi yapmaya başladıklarında. Senin değer verdiğin bir şair, sana şairmişsin gibi davranmaya başladığında. Bakışlardaki değişme, davranışlardaki değişme, konuşmalardaki değişmedir bunu hissettiren. Bir gün Cemal Süreya’yla Kadıköy’de karşılaşmıştık. "Ağustos Dehlizleri" yayımlanmıştı o zaman ve ona da vermiştim. Karşılaştığımızda: "Tuğrul" dedi, " şairlerin gizli bir loncası vardır. Bunun adresi belli değildir, nerede olduğu bilinmez. Kimlerden oluştuğu da bilinmez. Üyeleri kimlerdir bilinmez; ama böyle bir lonca vardır. Sen bu kitabınla o loncaya kabul edildin." Bu çok güzel bir övgüydü benim için. Şair olduğumu ilk defa o gün hissetmiştim. Diğer dillerin şairlerini izler misiniz? Tabii ki. Geçmişte de çok okudum, hâlâ da okurum. Şu anda Robert Winsky’nin şiirlerini çeviriyorum. Geçen yıl Kore’de karşılaşmıştık. Çevirme niyetimin olduğunu söyledim kendisine, sağ olsun bütün kitaplarını gönderdi bana Amerika’dan. Amerikalı şairleri çok seviyorum özellikle. Fransız şiirinden çok fazla yok, ki benim bütün hayatım Fransız şiiriyle geçti. İngiltere’den var okuduklarım. Bunların arasında etkilendikleriniz var mı? Yoktur desem yalan olur. Bir dize etkilemiş olabilir. Okuyup geçtiğiniz bir dize aklınıza takılmış olabilir. Bazen alıntılarsınız onu, bazen de farkında olmadan şiire alırsınız. Yunan mitolojisinden yararlanmışsınız. Batı’dan başka etkiler de görmek mümkün şiirlerinizde. Ya Doğu? Şiir dilimin ve şiire bakışımın son derece yerli olduğunu düşünürüm. Ayaklarımın bu ülkeye bastığını düşünürüm. Yine bir anekdot anlatacağım. CUMHURİYET KİTAP SAYI Attilâ İlhan’a "Sudaki Anka" kitabımı imzaladıktan sonra bir buluşmamızda şunu demişti bana: "Kitabı vapurda okumaya başladım, eve gidene kadar okudum; elimden düşüremedim. Olağanüstü bir kitap… Sende sevdiğim yan şu: Batılı bir şiir yazıyorsun ama ayakların bu ülkeye basıyor" dedi. Ben de Attilâ Ağabey yazsana bunu dedim, "Yok yazmam çocuk" dedi. "Allah’tan burada şahitlerim var, rahatlıkla söyleyebilirim" dedim bunun üzerine. Çok yabancı şairimiz vardır. Yıllarca eleştirmişizdir onları. Burada yaşayıp yabancı olan şairlerdir onlar. Ben Türk şairiyim. Benim yer yer Divan Şiiri’ne, yer yer Halk Şiiri’ne bağlı şiirlerim vardır. Öte yandan Batılı bir şiir bu. Baudelaire’den bu yana gelişmiş olan Batılı şiirin etkisinin Türk şiirinde olmaması, dünya şiirinde varken, düşünülemez. Yerlilik nerede ortaya çıkıyor, onu okur bulacak. Ben şiirimi büyük Türk şiirinin bir parçası olarak görmeyi tercih ediyorum. Eğer onu başarabildiysem ne mutlu bana. Ama tabii ki Batılı bir şiir yazıyorum. Bütün dünya Batılı bir şiir yazıyor. Modern şiir o zaten. BUGÜNÜN ŞİİRİ VE GENÇ ŞAİR Şiir üzerine yazan bir şair olarak da Türk şiirinin bugünü için neler söylersiniz? Eskisi kadar çok yazı yazmıyorum. Yazsaydım, yazardım bunları. Bir kere, yeni kuşakta da iyi şairler var. İyi şairin çıkmaması gibi bir durum söz konusu olamaz. Bir dil yaşıyorsa her an şair çıkarmak zorundadır. Bir dil şair çıkarmamaya başladıysa zaten, orada paniklememiz gerekir. Dili yaşatan şairlerdir. Kimi yaşlı şairlerde "en son şair benim, benden sonra şair çıkmasın" tavrı vardır. Buna Fazıl Hüsnü tavrı deriz. Doğru bir tavır değildir bu. Son şair sizseniz, yüzyıl sonra sizi de kimse okumayacak demektir; çünkü kimse o dilde bir şey okumayacak demektir. Dolayısıyla şairler, yeni şairleri özendirmelidir ve onlara sevgiyle yaklaşmalıdır. Tabii ki iyi olanlarına... Herkese mavi boncuk dağıtmanın gereği yok. Olağanüstü olmayabilirler. Olağanüstü olmak bazen zamana bağlıdır. Bizim şiirimize baktığımızda birçok şairin zaman içinde olgunlaştığını ve ileriki dönemlerinde iyi şiirler verdiklerini görüyoruz. Ya genç şairler? Yıllar önce Varlık’ta bir yazı yazmıştım: "Yenilik ve Güzellik". Yeniliği güzellikte aramalıyız, ilginçlikte değil 876 demiştim. İlginçlik ön plana çıkarsa, çok uzun süreli bir şey yapamayabilir şair. İlginçlik gerekebilir; ilgi çekmek için gerekebilir. Genç şairlerde ilginçliği ilginç olma tavrını görüyorum. Her kuşakta görüldüğü gibi, benzer bir şiiri yazdıklarını da görüyorum. Yıllar önce Turgut Uyar bir eleştiri yöneltmişti bizim kuşağımıza: "Kusur bulamıyorum genç şairlerde, hepsi kusursuz şiir yazıyor. Oysa güzel şiir kusurdan çıkar" demişti. Yanlış algılanmıştı Turgut Uyar, o dönemde söylemek istediği kusurun, şairin üslubu haline geleceğiydi. Şimdiki gençlerde de bu var. Herkes kusursuz şiir yazmak ister; ama kusurlardan kaçmamak gerek. Kusurlu olacak şiir. Bu bir ustalaşma işi… Kimse en güzel şiirlerini yirmili yaşlarında yazmaz; çok azdır bunu yapabilen şairler ve çıkarsa da elli altmış yaşındaki şairleri sollar geçer zaten. Hepsinin önüne geçer. Sanat bürokratik bir mekanizma değildir. Türkiye’de biraz öyle bakılır. Üst şair kuşağından biri ölecek ki yer açılacak. Böyle bir bürokratik bakışımız vardır şiire. Memet Fuat’ın antolojisine bakmak yeter bunu anlamak için. Her dönemde olduğundan daha fazla olan bir şey de var günümüzde: Çok fazla vasat şiir yazılıyor. Kötü şiir iyidir. Ben kötü şiir taraftarıyım. Kötü şiir, iyi şiiri ortaya koyar. İyi şiir kötü şiire bakarak anlaşılır. Herkes vasat yazıyorsa; iyi şair vasatın içinde kendini gösteremeyebilir. Elbette günün birinde gösterecektir; ama zaman alabilir. Onun için çok iyi şiirlerle çıkmak gerek. Yeni Dergi günlerinde Memet Fuat beni bir yıl bekletti. İlk şiirlerimi götürdüğümde bir hafta sonra gelmemi söyledi. Gittim. Çekmeceyi açtı ve benim şiirlerimi çıkardı. Öyle bir izlenim edindim ki biraz önce benim şiirlerimi okuyormuş gibi. "Bunlar çok güzel şiirler. İki arkadaş daha var, üçünüzü bir sayıda lanse etmeyi düşünüyorum" dedi. Ben kanatlandım sevinçten. Yeni şiir getirmemi istedi. Bir yıl boyunca benden yeni şiir aldı. Yayımlamıyor. Bu güzel, bu olmamış, ilk getirdiklerin daha iyiydi... Memet Ağabey dedim, yayımlayacak mısın yayımlamayacak mısın? "Sen ne acelecisin ya," dedi, "burada bekleyecek bunlar. Senden on beş yirmi şiir olacak ondan sonra seni yayımlayacağım." Ben de o ayki Yeni Dergi’yi açtım; sevdiğim, yaşlıca bir şairin çok kötü bir şiiri vardı. Dedim ki: "Benim şiirlerim bundan daha iyi. Onun şiirlerini yayımlıyorsun, benim şiirlerimi yayımlamıyorsun." Tam genç küstahlığıdır bu. Sinirlenince yüzü dönerdi Memet Fuat’ın, "Sen buraya baksana!" dedi, "O kendi imzasını taşıyor. Ben seni yayımlayınca senin imzanı ben taşıyacağım. Onun kötü şiir yazma hakkı var, senin yok." Kötü şiirlerle çıkarsanız dikkati çekmezsiniz, benim iyiliğimi istiyordu. Ben de genç olduğum için sabırlı değilim; bir daha gitmedim. İlk şiirleri yayımlarken dikkatli davranmak da yarar var. Bir de şöyle zannedilir: Ne kadar çok dergide şiirim çıkarsa, o kadar adım duyulur. Kesinlikle yanlış. Beş tane dergide beş tane kötü şiir yayımlarsanız, hiç dikkat çekemezsiniz. Hatta ne kadar kötü olduğunuz konusunda dikkat çekersiniz. İyi bir şair olacaksanız, bir ya da iki dergide kalarak devam etmek daha iyidir. Okur, o dergiyi izler ve sizin imzanıza sıklıkla rastlarsa bu daha akılda kalıcı olur. GENÇ ŞAİRLER... Genç şairler için bir düşüncem de şu: Çok yaşlı bir şiir olarak görüyorum. Şiire çok yaşlı bakıyorlar. Her kuşak kendi üst kuşağıyla hesaplaşır. Ondan öncekilerin kararı zaten verilmiştir. Yapılabilecek bir şey yoktur. 2007’de durup da Cemal Süreya beş para etmez derseniz, size gülerler. Genç şairlere soralım: En iyi şair kim sence? Söyleyeceği şairlerin hepsi çoktan ölmüştür. Memet Fuat eleştirmenleri, Mehmet Doğan eleştirmenleri kuşağının görüşlerini tekrarlamaktan öteye gidemiyor. Kendisi keşifte bulunamıyor. Bir başkasının görüşlerini alıp bunu sürdürmek, şiir zevki sahibi olmak değil. Bunda bizim kuşağımızın da hataları oldu. Kriter oluşturabilecek bir eleştirmen çıkarmadık. Kitabın sonundaki isimsiz dizeleriniz kendiniz için düştüğünüz bir not mu? Bu son kitap değil anlamına geliyor o not. Ben bir ya da iki şiiri eksik bırakırım, almam. O bir sonraki kitaba girecek diye düşünürüm. Mutlaka yaparım bunu, bir sonraki kitaba hazırlık olsun diye. Onun beni hayata bağladığını düşünüyorum bir taraftan. ? Her Şey Bir Mevsim/ Tuğrul Tanyol/ YKY/ 2006/ 60 s. SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle