Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
.»enç kızların güzelliği, ipek çorapları, rujlu Judakları Gerard'a "anlatarak , göstererek" :anlarını yakma isteği veriyor. "Kır gezisine çıkmışlardı" sanki diye öfkesini dile getirdi 5i bu kızlara tokat atmak içinden gelirken, kamptaki işkence odasını, işkence aletlerini, cesetlcri fırınların önüne çıkaran asansörleri, insanların yakıldığı fırınları, iskeletleri, SS'ler kaçarken fırınlarını söndürdüklerinden açıkta kalan cesetlcri gösterıp tokatlamaktan çok daha fazlasını yapıyor. Yine, kurtuluş sonrası soydaşlarının yaptıklarınm ayrımında olmayan, ya da onları unutmaya çalışan bir Alman kızıyla karşılaştığında sü rekli onu da incitmeye çalışıyor. Yazar, belki de dirimin, hayatın sembolü olarak gördügünden kamp sonrası kadınlara karşı çok saldırgan. Sadece, kendısı gibi ölümün için den geçen bir Yahudi kadının öyküsünü anlatırken kadınlara tepeden bakan o tavnnı bırakıyor... Yaşamınızı değiştiremezsiniz ama yaşam öykünüzü değiştirebilirsiniz. Semprun da, değiştiriyor. Yaşadıklarını 20 yıl sonra yazıyor. Yetmiyor, kamn a ra "Güzel Bir Vat"!a .. \ s ı z a n Pazar" adıyla ycÖİUITHI < niden yazıyor. Belki de büyük yaşananların hayatlar, büyük dehşetİnİ d6 deneyimler hep ÖIÜITISÜZİeŞtİbir yetmezlik duygusu veriyor insanlara ve kendını hep yeniden yazdırıyor... Nazi kamplarındaki dehşet ve bu dehşetin ıınutulmazlığı Semp run'un tüm kitaplarının ana tenıası. Bu dehşeti yaşayanlann hayatlarına sinen, damgasını vuran öliim. Semprun "Yazmak ya da Yaşamak" adlı kitabın da "Olümden kaçmış değil de, içinden geçıniş olma duygusu benliğinıi sarıyor. Ya da ölümün benim içimden geçmış olması...Bir bakıma onu yaşamış olmak. Olümden, insanı derinden değiştiren belki de başka biri yapan bir yolculuktan döner gibi dönmüş olmak" diyor. Kendini, "bırtür hortlak" di ye tanımlıyor. Bu hortlağın iki yıllık kamp yaşamının dehşeti tüm yaşamına damgasını vururken, yazdığı tüm kilapları da biraz anıroman kılıyor. Semprun, kamp öncesi Paris günlerinı anlattığı "Hoşçakal Güzel Aydınlık" adlı kıtabınuı ilk bölümünde "Bin yıl yaşasam bunca anım olmazdı" başlığını kullanıyor. Bu anıromanın bir başka yerinde, "Alçalmamak, gökyüzünde uçmaya devam etmek için uçaktan safra atar gibi, kuşatılmış bir kalede gereksiz kişilerin kurban edilişi gibi başka bir yaşamda adlarını taşıdığım bu kişileri kurban olarak sunuyordum. Bir roman serüvenınden yararlanıp yarattığım kişileri. Oliim bu uydurma kişilerle doyuyordu. Artık eliındekiler tükendi. Yerime ölüme gönderebileceğim hayali kişi kalmadı artık. Tüm takma adlanmı, savaş atUarımı kullandım, ölümün ıssiz rüzgannda savurdum" diyor... anlatılırken, Kafka, Marks, Musil, Lenin, baulkner, Brecht, Dostoyevski araya giriyor. Joachim Patinir, Veronesegibi bazı rcssamlamı yapıtları anılıyor, üzerlerinde konuşuluyor Kahramanlar bazen Dostoyevski'nin Venedik gezisi sırasında Veronese'nın Dialectica adlı yapıtını görüp görmediği üzerine kafa yoruyor. Bazen Kafka'nın özel yaşanıının ayrıntıları üzerine sohbct ediliyor. ()zel!ikle de ozcl haya tında yer alan kadınların yazgısı üzerine konuşuluyor. 5 erkek ve 2 kadının kışısel öykülerı, aşkları, ili^kileıi anlatılırken, söz donüp dola^i[> kahıanıanlardan birinin "belleğindeki kül'Mere geliyor: "Onlar ölmiış, duman oimıışlardı. Kendısi hâlâ hatırlıyordu Bu, korkunç bir ayn calıktı. Belleği kül dolııydu..." Bu "kiil"ler, "duman olup gitmiş insanlar"ın anıları kahramanların bugününe, ge leceğine karışıyor hep. Aşklarına dokunu yor, sevişnıelerıne g<)lge düşürüyor, ilişkilerini yaralıyor, tüketiyor. Hangı erkek, bir kadının ön kolunun iç tarahnın yumuşak tenini okşarken, "Auschwitz'deki sıcil numarasının mavımsi dövınesinin bulunabileceği yeri okşadığını" düşünebilir? Olü yakma fırınlarınm "inatçı anısı'ndan kurtulmak müınkün müdür? Yazar, peşinı bırakmayan öyküsünün ağırlığını" Taşıdığım yük ne midir, Odysseus? Be nim yükiim ölen, duman olup giden bütün arkadaşlarımın ağırlığı. Bcnim yükiim kendi dumanımın son derecede hafif, son derece ağır yükü. Yüküm, nıanzaraya yayılan o kokunun ele gelmeyen ağırlığı" sözleriyle özetliyor. Kitabın sonuna doğru kahramanlardan Juan sözü "belleğindeki küller"e getirirken, anlatmaya yiııe "duman"danbaşhyor: "Her zaman, her gün bir arkada^ı duman olup gidiyordu. Duman olup giden hayatın kokusundan başjadı. Unutulmayacak olan, orada bulunnıuş, bulunup da sağ cıkmış ki şilerdcn başka kimseyle paylaşamayacağı bu amyla. Bellekleri aynı iğrenç hazineleri gizleyen kuşkusuz bizimkilerden daha da zen gin, daha da canavarca anılarla yüklü Sov yct Gulag'ının sürgıınleri bile Avrupa mezarları üzerinde dolaşan ölü yakma fırınlarının kokusunu bilmezler. Bu bizim malımız, hayatımızın özü!" Semprun kitaplarında hayatına sızan ölümü anlatırken, yaşananların dehşetini de ölümsüzleşüriyor. Yazar, bir kitabında "artık yanan insanın kokusunu anımsayanların kalmadığını" söylüyor. Nazi kamplarından geçen milyonlar soğuk istatistiklere, hayatlan da tarih kitaplanndaki uzak bilgi notlarına dönüşüyor. Fransız yönetmen Alain Resnais'in "Hiroşima Sevgilim" adlı fılminde bir başka büyük insanlık trajedisinin tanığı Japon erkek, müzelerde, kent sokaklarında bombanın yıkımının izlerini arayan, gören, gördüğünü sanan Batılı kadına "Sen niçbir şey görmedin" diyordu. Senaryoyu yazan Marguerite Duras, Japon erkeğe sürekli bu tümceyi yineletiyordu: "Sen hiçbir şey görmedin."... Hiçbir şey görmedik, hiçbir şey yaşamadık, yakJan insanın kokusunu da bilmiyoruz, bu kokunun kaçırdığı kuşlan da. lyi ki edebiyat var. lyi ki, tnsanlığın büyük anı defterine yazılan öyküler var... • Büyük Yolculuk, Can Yayıntan, 217 s. Hoşçakal Güzel Aydınlık, Can Yayınlart, 195 s. Yazmak ya da Yaşamak, Can Yayınlart, 116 ç Beyaz Dağ, Can Yayınlart, 256 s. 7 83 HIFZI TOPUZ | \Hatke Sultan YAKILAN İNSANLARIN KOKUSUNU UNUTTURMAMAK Sempnın'un dilimize en son çevrilen kitabı Beyaz Dağ'ın kahramanları bir yazar, bir ressam, bir yönetmen ve iki kadın. Semprun, Avrupalı bu 5 entelektüelin bir evde geçirdikleri iki günü anlatırkcn, arka planda Avrupa'nın yakın tarihini izliyor okur. Sadece savaşlann, yıkımların tarihini değil, Avrupa kültürünün tarihini de. Normandiya'da bir evde bir araya gelen kahra manların Madrid, Venedik, Prag anılarında Avrupa tarihi canlanıyor. Kişisel trajediler C U M H U R İ Y E T K İ T A P MHKRemzi Kitabevi SAYFA 11 S A Y I