Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Orhan Kemal doksan yasında Erken erisilmis bir bilgelik... Orhan Kemal'in yazınsal yapıtları bir bütünselliğe ulaşmıştır. Romancı, öykücü, oyun yazarı ve senaryo yazarı olarak Orhan Kemalin yapıtlarında birbirleriyle bileşen ağlar vardır. Cerek işlenen konular gerekse konuların geçtiği ortamlar, gerek anlatı kişileri gerekse kişilerin etkileşimleri hep belli bir dünya görüşünün bütünleyici bileşenlerindendir. Bu dünya görüşü, "toplumcu gerçekçi" düşüngüdür. n Ertuğrul EFEOĞLU O rhan Kemal (15 Fyliil 19142 Haziran 1970) elli beş yaşını bitiremeden öldü. Yaşasaydı doksan yaşını bitirip doksan bir yaşına basmış olacaktı. Büyük bir yazarın, önemli bir sanatçının, değerli bir bilimcinin erken öliimü ayrı bir acılık verir yaşayanlara. Yaşasaydı daha kim bilir neler yazıp daha ne buluşlar yapacaktı denilir, derinden içlenilir. Orhan Kemal için de böyle duygulanımlara kapılmak olasıdır. Öyle olmakla birlikte, Orhan Kemal'in, yeryüzünde yapacağı işi yarım bırakmadan öteyc göçtüğünü düşünmek duyumsanan acıyı bir ölçüde azaltabilir. Bu düşüncemi kısaca şöyle dile getirmek isterim: Orhan Kemal'in yazınsal yapıtları bir bütünselliğe ulaşmıştır. Romancı, öykücü, oyun yazarı ve senaryo yazarı olarak Orhan Kemal'in yapıtlarında birbirleriyle bileşen ağlar vardır. Gerek işlenen konular gerekse konuların geçtiği ortamlar, gerek anlatı kişileri gerekse kişilerin etkileşimleri hep belli bir dünya görüşünün bütünleyici bileşenlerindendir. Bu dünya görüşü, "toplumcu gerçekçi" düşüngüdür. Bu düşüngü dar kalıplara sıkıştırılmış bir yaratımı dayatmaz gerçekte. Orhan Kemal'in yapıtlar bütünü, böyle bir da yatma varsayımının haksız bir yanılgı, bir eksik bilgi olduğuna kanıttır. Çünkü onun yazınsal yapıtları toplumcu öğretilerin kalıplaşmış olduğu düşünülen örnekçelerine dayanmaz. Bu savlarımı yazarın Cemile (Epsilon Yay. 2004) adlı romanına dayanarak sergilemenin düşüncelerime somutluk kazandıracağı kanısındayım. Bunun yanında, ömeklendirmeyi tek bir yapıta dayandırmaktan kaçındığım için, yazarın Bereketli ToprakJar Üzerinde (Epsilon Yay. Haziran 2005) adlı romanı ile Istanbul'dan Çizgiler (Epsilon Yay. Mayıs 2005) başlıklı öykü kitabını da kendime destek alacağım. Bunlara ek olarak Fikret Otyam'ın Arkadaşım Orhan Kemal (Günizi Yay. Haziran 2005) başlıklı anılar ve mektuplar kitabının tanıklığına da başvuracağım. CEMİLE Cemile adlı roman, Orhan Kemal'in dünyayı algılayışını ve yazın anlayışını tıpkı öbür yapıtları gibi çok güzel yansıtan yapıtlarındandır. Yukarıda değindiğim gibi bu dünya görüşünün adı, toplumcu gerçekçiliktir. Bu düşüngü, az çok sanayileşmiş bir ortamda üretime katılan karşıt güçlerin ilişkilerinin nesnel bir tutumla betimlenmelerini gereksinir. Orhan Kemal'in de yapmış olduğu budur. Orhan Kemal, perdenin arkasındaki varsayımsal gelişmeleri değil, sahne ışıkları altında apaçık görünenleri betimlemiştir. Bununla birlikte o, bu sahneyi alabildiğine genişleterek bir anlamda okur çoğunluğunun toplumcu gerçekçilikten anladığı dar kalıpları kırmış, kar^ıtlığın yalnızca işveren işçi karşıtlığı, ağa ırgat karşıtlığı olmadığını, çatışkının çok yaygm ve çok genel bir insanlık gerçekliği olduğunu ve bunun derin bir "görme" gücüyle görülebileceğini kavramış ve kavratmıştır. Örneğın Bereketli Topraklar Üzerinde adlı romanında bu çatışkıları önce Adana'daki bir dokuma fabrikasında (kent / sanayi), sonra tarlalarda, harman yerlcrinde (kır / tarım) kendinden neredeyse hiçbir şey katmadan saydam bir nesnellıkle betimlemiştir. Istanbul'dan Çizgiler adlı öykü kitabında gene o evrensel insanlık çelişkilerinin ve çatışkılarının çeşitli sahneleri, üzerinde herhangi bir "inceltme" yapılmamış gerçekçi bir filmin süssüz ve yalın biçemiyle yansıtdır. GERÇEKLİK Orhan Kemal kendini anlatıcı olarak anlatıya sokan bir yazar değildir demek yanlış olmaz. O tıpkı, kamera omzunda, mikrofon elinde çekim yapan bir belgeselci gibidir. Anlatı kişilerini kendilerine özgü konuşma biçimleriyle tanıtır daha çok. Kişilerin toplumsal ve bireysel somut yanları karşılıklı konuşmalarla apaçık gösterilirken iç dünyalarında oluşan çatışmalar da gene "sesli" iç konuşmalarla ortaya çıkarılır. Bu konuda kardeşi gibi sevdiği Fikrct Otyam'ı karşısına aJıp ona röportajlar konusunda verdiği öğüt bir öğrence niteliğindedir: "Bir istidacı ııasıl istida yazarsa öyle yaz... Gördüğünii yaz..." (s. 39). (îene Fikret Otyam'a vazdığı bir mekiupta, yapıtlarında "birlakıııı cambazlıklara" başvurmayan Bal/.ıc, Stendhal, Dostoyevski gibi büyük va/arları ornek gösterir; sonuçta onun biçemi de, Stendhal'in seçmiş olduğu biçemdir, yani "zabıt kâtiplerinin zabıtlaıındaki kurıı üsluptur" (s.58)... Bireysel biçemin bu denli gizleniyor olması, kaynağını Orhan Kemal'in kişiliğinden alır. Istanbul'dan Çizgiler adlı kitabın çizeri Ferit Ongören'in bu kitaba yazdığı çok güzel 'Onsöz'de yer alan şu iki tümce uzun söze gerek bırakmaz: "[Orhan Kemal'in] kcndisini saklamayı erdem bilcn bireğitimden geldiği söylenebilir. Orhan Kemal'i fark etmek enikonu emek istiyor" (s. 12). Bu erdemin gerçek kaynağı ıse, hiç kuşkusuz Anadolu'dur. ANADOLU GERÇEĞI Orhan Kemal Anadolu halkının sö/cülüğünü yapmayı üstlenmiş bir gönüllüdür. Anadolu halkını, duygusal abartılardan kaçınarak, yanıltıcı süslemelere başvurmaksızın betimlemeye özen gösterir. Halkı, halkın içinde yaşadığı Anadolu'nun çıplak ve aydınlık gerçekliğiyle bütünleştirerek işlevsel biçimde betimler. Yukarıda değinildiği gibi, toplumcu gerçekçiliğe özgülenen ana çelişkileri vermeyi yeterli bulmaz Orhan Kemal, daha da ileri giderek insan varlığının özüne sinmiş olan çelişkilere uzanır. Ama o, bu çelişkilerden ötürü kızmaz insanlara, çünkü Fikret Otyam'ın, yazarın Avare Yülar'ından alıntıladığı gibi "Insanlar kızılmaya değil, acınmaya ve sevilmeye muhtaçtırlar" (ss. 34, 35). Acınmayı ve sevilmeyi gereksinen bu insanlara bakalım: Cemile'deki fabrika ortamında birbirlerini sömürmeye, birbirlerine kötiilük yapmaya güdülenmiş insanlar; emekçiler, işçiler, yoksullardır. Kendi aralarında budunsal herhangi bir ayrılıkçılık gütmeyen Türk, Arap, Boşnak, Laz, Çingene, Kürt, Arnavut kökenli emekçilerin asal sömürüyü görmeyip gündelik yaşamlarında birbirlerinin acımasız kurdu olmaları bile onlara acımak için yeterli değil midir?.. Bu insanlar, insanlıklarını kupkuru yoksulluklar içinde yitirmiş gibidirler. Bereketli Topraklar Uzerinde'de olsun, Cemile'de olsun, emekçiler ahırlarda yaşarlar, hayvanlar gibi bitlenirler, hart hurt kaşınırlar, ancak hayvanların yiyebileceği yiyecekleri yerlcr... Orhan Kemal'in romanlarında, giicünden yararlanılan at, eşek, öküz, deve gibi hayvanlar Ccmilc'nin ilk sayfaları dışın da pek yoktur. Gücünden yararlanılan, gücü sömürülen yaratık yalnızca insandır, emekçidir. Arada bir sesleri ıızaklardan duyulan köpekler dışında var olan hayvanlar sivrisinekler ve tahtakurularıdır. Bu kan emiciler, yaşam düzeylerı hayvanların yaşam düzeyine indirgenmiş emekçilerin kanlarını emerler çok kısa süren gece uykulannda. Gündüzleri ise bircr hayvan gibi "homurdanan" maki* nelcr "doymak bilmez ağızlarıyla" onların emeğini emerler, yutarlar... Bu sömürü ve aşağılama toplumsal sınıflar arasında yoktur yalnızca, emekçi tabakalar arasında da vardır. Orneğin, olarak gören kimi kişiler (hiç kuşkusuz onlar da emekçidir), oraya gelmiş tarla işçilerine (ırgatlara) "nallı Fatma"yı [eşekle cinsel ilişki] yeterli görerek onları aşağılarlar ve onlarla kendıleri arasındaki to|îlumsal katman ayrımını (kentli ile köylü) öfkeyle karışık bir alayla yü/lerine vururlar onların... Buradaki ilginç bir ayrıntı da şudur: Tarlada ırgatların kanlarını enıen ırgatbaşının kızları da Adana genelevinde sermayc olarak çalışK İ T A P Konur Sokafc 27/1 06640 Kuılay • ANKARA Tel: (0312) 419 38 2627 Faks: 417 56 68 Terörle Mücadele Anıları (İstikamet 10. Köy) Tümgeneral (E) Emekli Tümgeneral Kudret Cengiz, bu kitapta Engizek'te başlayan ve 1992 1997 yılları arasında beş yıl kesintisiz süren terörle mücadele anılarını kaleme aİmakla kalmadı, aynı zamanda çok tartışılacak olan bu dönemdekt yasannn sorunları ve ders alınması gerekenleri de yazıya döktü... Adana ^cnelevindc, kenâ'uerini kentli SAYFA 12 C U M H U B İ Y F T v ı n 9 9