01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

mem. Sonsuz zamanda, sonsuz mutluluk hak etmiş dcğilim. Kişi olarak cennet isteği, benim için bcleşçilik rnerakı olur. ikisindcn biri şartsa, çare yok, memnuniyetle, cehennemi isterim. NEREYE CİTTİİSTANBUL Sebrin karakteri ve ölcülerının yok edilnıesi, Osnıanlı Jöııcmı sonrasıııa dcnk düsiiyor. Dolüyısıyla yeni çag'm gereçleri, kenti bozınadan konıyarak nasıl ycrinc gelirilcbilirdi? îjchrin karaktcrini iyice hırpalayan nedenlerin başında, 20. yüzyılın ikinci yansındaki yabansı nülus artışları gelir. Planlama, yani "geleceği düzen altına alma" görevi, savsaklanmıştır. Once ülkenin nüfus yayılmasından başlayarak, bu planın gereklerine görc bütün kentlcri, elbet tstanbııl'u da planlanıak, uygarlık göreviydi. Istanbıd nüiıısunun 20. yüzyılın ikinci yarısında, yani 19502000 arasındaki sadcce 50 yılda, bir milyondan resmen 15 milyona çıkmış olması, özet tanımıyla dünyada görülmedik bir uygarlık dışına taşma halidir. 15 milyon sayısına da inanmıyorum. Büyükşchir Istanbul artık, BüyükçekmcceSultanbeyli arasında bütünleşti. Şehir nüfusu, en az 20 milyonu buldıı. Tarihte Istanbul niifusu, Doğu Roma yani Bizans tmparatorluğu başkentiyken de, Osnıanlı tmparatorluğu başkentiyken de, hiçbir zaman bir milyonu bulmamıştı. Şimdi 20 milyon... Yalnız 50 yılda... Bu değişime göz yumulması, uygarlık ayıbıdır. Bu yabancı artışı önlcmenin tek bir yolu vardı: Planlama denen uygar ilkeye uymak... O da bizde yoktu. Geçmts mimarlar ve günümüzdekiler arasındaki malum olanak ve yasam hızı farkldıkları, yapdarda estetigi geriye, islevselliğı ön plana nıı çıkardı? Aslında işlevsellik ile estetik, mimarlık tarihinden beri önemleri ve sırası hiç değişmeyen iki etken... Işlevselliği tam olarak sağlama görevi, mimann tartışılamaz ilk görevidir. Bir noktayı unutmamak şart: Onceki yüzyıllara göre mimarlık planlamaları iyiee karmaşıklaştı... Betonarme ve çelik yeni taşıyıcı sistemler, tesisat ve elektrikte ortaya çıkan yenilikler, planlama görevini daha bilgiİi ve sabırlı görevlere dönüştürdü... Önemli: Bütün bu yeniliklerin, güzel bina yapılmasını zorlaştırdığını ve önlediğini sanmak, sahtecilik olur. Bu zannı ancak, bütün ömründe oryantal kıvırmalara alışkın olanlar kullanır. Bir anımsama daha: Bir cami ya da isterse kilise olsun, günümüzdeki bir okulu planlamaya göre çok daha yalın ve karmaşıklığı olmayan bir iştir. "Şchirler toplumlann çehresidir, ülke politikasının da elbet" sözünden hareketle, çok eski çağlardan beri Yapılarda Planlama tlkeleri nın saptandığını belirttiğiniz, sehirlerin doğru inıarı, çağı tarihiyle bütün onu zedelemeden yaşayan Çin 'in, emsal olusturan özelliklerini anlatır tnısınız? Çin'e, devlet konuğu olarak yaptığım gezi sırasında öğrenmiştim. Uygulanan "Yapı Planlama tlkeleri" gereğince, haritası olmayan hiçbir yerde inşaata başlanmadığını, hâkim rüzgâr ve sıılara uyarak, kuzeygüney yönleri dikkate alınarak, binalar ve ağaçlar ilişkisi belirtilerek şehir yerleşmeleri ve bina planlarının yapılması zorunluluğunu, öğrenmiştim. Ilkefer, çok iyi yol gösteriyor, yasakları belirtiyordu. Beni asıl şaşkınlığa düşüren, "Mimarlık El Kitabrnın, 1200 yılından beri, yani 900 (evet dokuz yüz) yıldır değişmeden, geçerli olduğunu öğrenmemdi. Bizim imar kanun ve yönetmeliklerimizin yazboz tahtası olduğunu, bilmez miydimr' Adapazan'nda, 1999 depreminde yıkılarak bazı vatandaşlara mezar olan yapılara, Belediye Meclisi kararıyla kat ilave ruhsatı verildiğini öğrenince, aklıma Çin Yapı tlkeleri geldi elbet. Çin'de hiçbir imparator, hiçbir makam, 900 yıldır plan dışı kat izni vermemişti. Çin şehirleri 900 yıldır, planlama ve mimarlık karakterini korumaktaydı. Türlü çeşitli iktidarCUMHURİYET KİTAP SAYI lar, Çin şehirleri ile oynamamıştı. Uzamasın diye, kısa bir özet yapayım: Ben yaşta 10 lstanbullu'nun dokuzu, babasının evini bulamaz. Elbet bütün dünyada oldıığu gibi, bizim şehirlerimiz de, 2021. yüzyil toplumunıuzun çehresidir. Bu değişim dolayısıyla aklımdan çıkmayan bir gerçek, Ayasofya Camisi adından çıkarılmamış olan, Hıristiyan Azizesi Aya Sofia adıdır. Bina cami yapılmış, bu ad vüzyıllarca değişmemiştir. Bu gerçek de Istanbul insan mozayiğinin kamtların dan biridir. 1 lerkes atlamaktadır. Cıünümiiz Istanbul'unu düşününce, aklıma basit bir örnek geliyor. Bizim sevgili yiyeceklerimiz arasında aşure bulunur. Bayıla bayüa yeriz. Hiç olmadık malzeme yan yana gelmiş, nohut ve kuru incir, pişmişkaynaşmıştır. Lezzeti, bundan doğar. Şimdiki tstanbul ise, bir karışımdır ama kaynamamış ve pişmemiştir... Salata gibidir. *'ıstanbul bir insan mozayi$j idi. Bu mozayiğın güzellığı, lasların da yaşamlartn da birbırine benzemezliğınden doğuyordıı" dıyorsunuz Bugün bakıldıgındaysa tarihc nisbet cdercesıne bu durunı bir dezavantaja dönüşmüş, mozayık arapsaçına dö'nmüş durumda, öyle değıl mi? Ccçmışle bugün arasında kent gcrçeğınm yaman iliskısı... Evet... Bu dehşetli ince konuyıı, iyi dcştiniz. Dünya tarihinin en önemli mozayik sanatı eserleri, ülkenıizdedir. Örneğin tznik, Antakya ve elbet tstanbul'da, Ayasofya'da... Mozayik sanatının en hayran olunacak yani, birbirine hiç benzemeyen, binlerce on binlerce taş parçasının, hepsinin birden tek bir resim oluşturmasıdır. Eski Istanbul halkı da, tıpkı böyle bir mozayikti. AsyalısıAvrupalısı, RumuErmenisi Yahudisi ilc... Bu mozayiği kadeden nedenlerden birisi, BayarMenderes ikilisinin kundakladığı 67 Eylül 955 tstanbul olaylandır. tstanbul insan mozayiği, Anadolu kasabaları çeşitlenmesine dönüşmüş bulunuyor. SU ŞEHRİ ISTANBUL Eskiden yasamlarm su ile yakmdan üişkılı olduğunu belirliyonunuz, denizin dudaklannda yaşadıgımtzı söyleyerek. Su şebri Istanbul... Dediğiniz gibi tstanbul'un tarihsel şehirleşme uygarlığında ana etken, deniz ktyılarıyla insan toplumlanmn, iç içe koyun koyuna yasamasıydı. Şimdi ise denizle şehir ilişkisi kesildi, yok denecek kadaraz... tstanbul'da yasam btçemi, kültürler, birikim, alabora edilerek keskince değiş/i/ değişlirildi. Gelen uymadı, uydurdu, giden gittiğiyle kaldı... Evet, gerçekten de resmi tapu kayıtlarında bile bir arsa için: "Leb'i Derya" yani "denizin dudaklarında" yazar. Söz aramızda, "denizin dudaklan" vardır, öpmesini bilene... Biz Istanbul Narbkapı kıyılarında, gerçekten de denizin koynuna girerdik. Yüzmesidolayısıyla, yelkenikü reğiyle, balığıkaridesipavııryasıyla, sanki tüm ömrümüz denizle iç içeydi, kaynak yapılmıştı sanki... Biz denize, fiyakalı teknelerle açılmazdık. Odundan yontma kaburgalı, ince tahta kaplı 45 metrelik sandallarımızla, bez yelkenlerimizle Izmit Körfezi'ne, at kuyruğu kılından örme oltalarımızla, balık tutmaya giderdik. O denli çok balık tutardık ki, dönüştc ağırlık azalsın diye biriki arkadaşımız, trenle dönerdi. (Biraz attım ama çok değil, biraz.) Marmara ve Boğaziçi kıyılarından, bazıları çılgın ve kafasız sürücülerin kullandığı taşıt yolları geçirerek, deniz ve insanların o can ve zevk veren ilişkisini balta gibi kesenler için, hiç huyum değil ama beddua ediyorum. Hepsinin istisnasız, cehennemlüc olduğunu sanmam bile, beni avutmuyor. Çalınan, tstanbul halkının yaşam biçimidir. Bu da hırsızlığın, en aşağılık biçimidir. Hele hele lstanbul'un, kuytu yeni mahallerinde daha "deniz görmemiş" insanlar yaşadığı bilgisi, beni çıldırtıyor. Bozulmadan, zamana yenilmeden ayakta kalabilmiş kentlere örnek verebilir mhinız ve bunu nasıl/nereye kadar başardıklarını anlatır tnısınız? En ters gibi gözüken örnekten başlayalım: Paris... Bu ünlü dünya şehri, merkezi olan Zafer Meydanı'nın kilomctreler ötesine, yeni bir önemli merkez planladı. 1965 yüında Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) kongresine girtiğünde, başlayan yeni Defanca inşaatını gezmiştim. Boş arazidc başlayşan bu yine şehir bölümü, birkaç yıl içinde bitirilerek eski şehirle mükemmel bütünleşti. Sultanbeyli gibi pervasız büyüyüp, Istanbul'un sırtına binmedi. Planlandı... Evet, planlanarak bütünleşti. Yandan çoğu ruhsatsız yapı larla doldurulmuş büyük şehirlerimizde bu farkı anlatmak bile, zor mu zor. Büyümenin de, daha önemlisi uygar yaşamanın da canı, plan... Planlı yaşamak şart. Başka örnekler mi?.. Alnıanya'da Köln, Wuppertal, Japonya'da Tokyo fbir metrelik dar sokakları dahil), bütün tsviçre şehirleri, B. Amerika'da San lıancisco... IJstelik bu şehirde lıalk, traınvaylann kaldırılmasına isyan etmiş, dediğini yaptırmıştı (Biztle Menderes, tek kişj kararlarıyla tramvayları kaldırdığında, bırakalım halkı, aydın kişilerimizden ses çıkmadı.) Ya ltalya'nın Seina şehri... 60 bin nüfuslu kente, otomobilotobiiskamyon girmesi yasak... "Minik büyük şehir", bir yayalar cenneti. Büyük Meydanı Campo... Hiç dekor gerekmeden bu meydanda oynanan antik tiyatro oyunlarını, eğimli meydanında, neredeyse bütün şehir seyrediyor. bu denli gerçek bir tiyatro sahnesi, dünyada yok. Bir şehir meydanı, isterse biraz büyücek olsun, "içine kapa lı" bir hacim... Bizim bazı icraatçı politikacıların anladığı gibi, inek otlatılan çayırların dipsiz mekânları değil. Bu şehirler, daha binlercesi, tarihinikarakterini nasıl mı koruyabildi?... Halk sahip çıktığı için... Halk da, karar sahibi politikacılar da, uygar davranabildiği için. Halk kentlere sahip çıkıyordu... Gecekondu arsalaruıa değil. YAŞAMOA SÜREKLİLİK "Aydın kışılerımizin toplunı sorunlarına ilgileri ve karst koymaları, akstrık gıbıdir. Zamanı ve siddeti belli olmaz. Sürekliliği yoktur" diyorsunuz. Günümüzde, özellikle yönettme medya şaksakçdtg't bunca hızıyla sürerken, aydın geçinen kimilerinin gözü önünde bu sözün doğruluğu sınandımı sizce? Mekânlarda, toplumda, yasamda süreklilik... Hangi konularda bu sözün doğruluğu sınanmadı ki!... Milli Mücadele sırasındaki (19191922) aydın kişiler kadar özverili ve cesur, aydın kişiler bugün o oranda sağ olsaydı, toplumumuz başka yerde olurdu. Resmen okumuşokumamış, tüm aydın kişilerimiz; umursamazlıktınmazhk içinde... (Ben kcndimi de aralarındaysam, ayırmıyorum). Dunımu açıklayabilmek için bulduğum çare, Dante'nin cchcnneminden sahne aktarmak. Cehennem kapısında bir yazı: "Girenler! Her umtıdu bırakın benden içerü..." Içerden derin iniltiler, acı sesler, feryatlar duyuluyor. Kapıda sıra bekleyenlerden birisi zebani'ye (Hıristiyan zebani olacak), böylesine azap çeken insanların kimler olduğunu soruyor, zebani açıklıyor: "Bahtsız ruhların perişan halidir bu / O ruhlar ki dünyada gamsız yaşadılar / Ne günah işlediler, ne de sevap işlediler." Can nokta bu!... Günah işlememek yetmez... Sevap da işlemek şart, cehennemde yanmamak için... Bizim entelektüel Cavit de, ömründe ağzına bir damla içki koymadı ama, meyhanecilik yapar. O da cehennemlik... Çünkü "içmedi, içirtti"... Onlü bazı politikacılanmız da (hele bir tanesi), "çalmadı, çaldırttı". Onların da (o'nun da), öbür dünyadaki yeri, kesinlikle Cavit'in yani... Beni asıl kahreden de, cehenneme gitmek değil, onlarla aynı koğuşa konmak olasılığı... Hele şakşakçı medya üyeleriyle aynı yerde olma olasılığı... Allah korusun!... Yoksaben de cezamı, böyle mi çekeceğim? • Neşeye Şarkı/ Aydın Boysan / Bılgi Yayıevi / 216s. Nereye Gitti tstanbul?/ Aydın Boysan/ YKY/ 210s. SAYFA 15 Semlh Balcıoğlu, Metln SOzen, Ihsan Ozgen, Aydın Boysan ve Curol SOzen bir toplantıda... 763
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle