27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

lan Çukurova'da pamuk, Rize'de çay, Ordu'da fındık, Bafra'da, Çarşamba'da, Trabzon'da tütün, Ege'de üzüm, pamuk, Çukurova'da Söke'de, Gediz ovasında üzüm, tütün, pamuk mitinglerine gittim, katıldım, izlcdim. Kazdağlarında, Toroslarda orman işçileriyleydim, Trakya'da ayçiçek üretıcileriyleydim. Bıı yakın temas elbette gazeteciliğimi pekiştirdi, geliştirdi, mcsleğime olan inancımı ateşledi, güvenimi tazeledi. Tehdıller aldtntz mı/alıyor musunuz'' Çok aldım, hâlâ da zaman zaman alıyorum ve hiç umursamıyorum. Evet işte en fazla gazeteye gelişim, gidişim, çıkışım değişik saatlerde oluyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin bana verdiği yakın bir koruma polisi var. Korkmadım, korkmuyorum... Korkarak hiçbir şey yapılamaz bir defa. Bu benim içimde bir tutkuydu. Profesyonelim ve yaşamımı gazetecilikle sürdürüyordum/sürdürüyorum. Kamplara gırdınız. 197576 yıllannda ülkücülerin Ayvalık Sarımsaklı'daki Sancak Komando Kampı'na girdim. Sahibı eski Adalet Partisi Çanakkale Milletvekili olan, daha sonra MHP'ye geçen ve 12 Eylül sonrası yurtdışına kaçan Murat Bayrak'tı. O kampta ülkücülerin nasıl eğitildiklerini dizi halinde anlattım. Yine aynı yıl Nurcuların kampına girdim. Fethullah Gülen'i kamuoyuna 1976 yılında tanıttım. Daha 70'li yıllarda Fethullah Hoca'yla ilgilenmeye başladım, o tarihlerde de yazdım. Bunları kitap halinde topladım, yaklaşık 25'e yakın yayınmlanmış kitabım var, öyle yoğunlaştım. Bu yo$,unla$ma röpörtajlara ara mı verdırdı Evet ama eskisi kadar sık olmamakla birlikte röportajlar yapmayı zaman zaman sürdürdüm. 80'li yıllarda Ozal'la birlikte Türk basınında Anadolu insanını anlatan türde röportajlar gündemden düştü. Ben o tarihlerde (80'li yıllarda) Cumhuriyet'te yine pamuk, çay, tütün, Anadolu insanını anlatan, tanm kesimini anlatan röportajlar yaptım ama 70'li yıllardaki gibi gazete bunu pek önemsemedi, göstermek istemedi. Özal'h yıllardı. ASIL KAYNAClM OKURLAR Gündem algılanıştnda îstanbul, Ankara odaklt bir seytr mı söz konusuydu? Günümüzde de gazetecılık daha btr siyasal alana kaydı dıyebtlir miyız? Böyle pembe bir Türkiye tablosu çiziliyordu tüm gazetelerde. Buna Cumhuriyet de dahil olmakla birlikte yazarlan, çizerleriyle, duruşuyla farkını hep korudu. Bakıyorum 2000'li yıllarda gazetelerimiz tarımsal konularla, pamukla, tütünle, fındıkla, çayla filan yavaş yavaş kenarından köşesinden ilgilenmeye başladı. Görüyorum bazı gazetelerde de işte fındık üreticilerinin sorunları yazılıyor, dizi röportajlar yapılıyor, bunlar güzel şeyler. Bu sorunları gazetecilerin aktarmasına, bu konuda uzmanlaşmış gazetecilere ihtiyaç var. Fakat dediğiniz gibi gazetecilik siyasal alana daha bir kaydı, evet. Ankara haberciliği yoğunlaştı. Ama Cumhuriyct'in yine bugünkü durumuna baktığımız zaman diğer gazetelerden farklı bir şey yaşıyor. Örneğin belli bir sorunun üzerine dizi röportajlarla, araştırmalarla gidebiliyor. Cumhuriyet'te bu daha da çok olmasını arzu ettiğim bir şey. Kaynaklanntzın güvenılırlığıni nastl denetlıyorsunuz? Bir defa okurlar besliyor beni, asıl kaynağım okurlar. Ama her gelen duyum doğru mu diye bir soru akla gelebilir, araştmyorum ama bugüne kadar yazdığım yazılarda, röportajlarda, yazdıklarımın yüzde 80'i okurlarımın bilgi akışıyla geldi. Tabii gazetecinin değişik kesimlerden bilgi kaynaklan vardır, benim de var, oradan da bilgiler alıyorum, belgeler geliyor. Fethullahçılarla ilgili yazdığım yazılarda mesela kendi içindeki kavgalardan ötürü o cemaatten kopan insanlann getirdikleri belgeler vardır, bir tanesi 1995'te gelmişCUMHURİYET KİTAP SAYI tır, getıren kişi Fethullah Hoca'nın, Kuzey Irak'ın Erbil kentinde iki özel kolejini kuran kişidir, sonra aralan bozulmuş, bütün bclgcleri getirdi bana, araştırdım doğru çıktı. O nedenle doğruluk derecesini ölçüyorunı, eğer belgelerle bunu kanıtlıyorsam oturup yazıyorum. Gazetecinin görevi belgelerle okuru bilgilendirmektir yani devleti yönetmek filan değil. Yani tehlike var mı, yok mu, okur buna karar vermeli, görmeli ama ne yazık ki bizim bazı aymaz aydınlanmız Saidi Nursi'ye övgüler yağdırıyorlar, Aydınlanma'nın en büyük üstadı olduğunu söylüyorlar, bunlar Türkiye'nin ne yazık ki acı gerçekleri. BİLİNMEYEN YAKIN TARİH Geçmı^len hugune ozellıkle hangt dönemler yanlış veya eksık bılinıyor? Gıttiğim üniversitelerde, katıldığım konferanslarda, panellerde gözlemledığim, öğrencilerin büyük bir bölümünün yakın tarihimizi bılmedikleri. Bu tabii öğrencinin bireysel kusuru değil, eğitim sistemimizden kaynaklanıyor. Yakın tarih dediğimiz zaman en azından bir 50 yıl olarak düşünebiliriz. Daha 23'lere inebiliriz, 20'lere inebiüriz hatta bunun bir sınırlaması da yoktur. Okumanın ve öğrenmenin bir sının ve yaşı olmadığı gibi. Türkiye 2004 yılında 12 Eylül 1980'in ürününü, meyvesini topluyor hâlâ. Bu bag'lamda yakın tanhimizde özellikle dınsel eğjlımlerin bir koz olarak kullamlmaya başlanma süreant anlatır mıstnız? Bugün eğer Türkiye'de irticadan söz ediliyorsa bunun derinliğine bakmamız ve yakın tarihimizi iyi bilmemiz gerek bir defa. Şeyh Sait tsyanı'nı bilmemiz lazım, hangi koşullarda nasıl çıkmış, arkasında kimler varmış, iç ve dış güçler kimlermiş? 192425 isyanlarını anlatmak, bakmak lazım, hangi dış güçler var arkasında, yine iç ve dış güçler neden kaynaklanmış? Bunlan öğrenmek, bilmek gerek diye düşünüyorum. Bugün Türkiye'de yine irtica tehlikesi varsa şöyle 1950'li yıllardan itibaren Türkiye'ye bakmak gerek. Gelmiş geçmiş siyasal iktidarlar, sağ siyasal iktidarlardır bunlar. Işte Demokrat Parti dönemine baktığınız zaman Adnan Menderes başbakan, Demokrat Parti'nin meclis grubunda sıkışınca milletvekillerine "Siz isterseniz hilafeti bilegetirebilirsiniz" diyebiliyor. Bundan sonraki döneme, 60 sonrasma baktığınız zaman Adalet Partisi ve 6O'lı yıllardan 70'li yılların sonuna kadar Türk siyasal iktidarında önemli bir isim olan Süleyman Demirel'i görüyorsunuz. îşte Nurcular Adalet Partisi'nde, Süleymancılar Adalet Partisi'nde. lllllt (IIHIIU 7080 arasındaki Türkiye'nin o MSAK kör günleri, S.4M4O4 acı günleri, BULAŞTI kanlı günle L 1980 sonrası Özal'lı yıllar... İşte 12 Eylül'den sonra gelen ilk seçimlerde tek başına iktidar oldu, 87'de oylar düşünce Cumhurbaşkanı oldu ama tek başına iktidardı. Tarikatların Özal'a yakın olduğunu, Nakşilerin, Nurculann bir bölümünün Ozal'da olduğunu biliyoruz. Derken Nurcuların 12 Eylül sonrası bölünmesıyle Fethullah Gülcn'in dolayısıyla Fethullahçılann ortaya çıkması... Fethul ri... L lah Gülen'in 12 Eylül 1980'de askerlerle işbirliği yaparak anayasa oylamasına evet demesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki Nurcıı subaylara, astsubaylara pek dokunulmaması sonucu palazlanması . Karadayı Paşanın Genelkurmay Başkanı olmasıyla gerçek yüzlerinın ortaya çıkması ve Türk Silahlı Kuvvetleri içinde örgütlü durumlannın sona ermesi... Tarikat ların ve dinsel öğelerin gün ışığına daha açık çıkması Özal'lı yıllarla başlıyor ve Ozal'lı yıllarla birlikte bunlar ekonomik olarak da güçlenmeye başlıyorlar ve iletişün araçlannı da ellerme geçıriyorlar Baktığımız zaman televizyonlanyla, gazeteleriyle, dergileriyle, radyolarıyla yine aynı yıllarda eğitim alanına giriyorlar. 500 küsur okuluyla işte Fethullahçılar. SAYFA 5 762
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle