Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Turgay Fişekçi'nin bir şiiri üzerine Kürşat'a mektup Scvgili Vecihi Timuroğlu yitirdiğimiz oğlu Kürşat Timuroğlu'nu bir doğum yıldönümü yazısıyla anıyor. Yinc cdebiyattan harckct ederek. VECİHİ TİMUROĞLU G örklii oğul, mimarhk senin ilkokıılda tutkundu. Nedensc, ilkokuJ dördüncii sınıftayken, "Ben dc, Vedat (Dalokay) anıcam gibi mimar olacağını."diyetııtturdun. Sonunda mimarhk eğitimini yapmak üzere scni îstanbul'a gönderdik. ODTÜ'dc sınıfta kalmadığın halde, Hüseyin Atahaş abi nin sayesindc, scnın sınıfta kaldığına özgü bir belge almıştık. Bütün yaşamımda yaptığım tck hılc bııdıır. Seni kurtarmak için böyle biı lıileye başvurmak zorunda kalmıştım. Bıı olayda, hâlâ beni kahreden durum, Hüseyin'i dc böyle bir hilcye ortak etmiş olmamdır. Hüseyin gibi tertemiz bir insanı, böyle bir hileyc kattığım içın, kendimi bağışlayamıyoruni. Hüseyin, öğrcncim olduğıından, beni kıramamıştı. Kaynağında, onun da doğası, böyle bir hileye uygun değildir. Istanbul'da, deden ve üç amcan vardı, ama sen DenizüJi Ahmet'le ve Sivrihisarlı Ziya ile birlikte kalmayı yeğledin. Yıldız'da, size güzel bir ev buldu aıınen. O günün parasıyla (1974) üç bin liraya, güzel bir mimar masası almıştım. iyi çalışıyordun. Adalı güzel bir sevgilin vardı. O kızı, hâlâ gelinim sayanm. Adını yazmıyorum, çünkü evlenmiştir ve ço luk çocuğa kanşmıştır. Ziya ile Ahmet'in nerede oiduklarını bilmiyorum. O evi nize bomba koydular. Evde olmadığınız için kıırtuldunuz. Masandan bir par ça bile bıılamadık. 1974 yılının soğuk bir ocak gününde, "kelebakış" dediğimiz "Teler>akış"ta, seninle Ziya'nın vurulduğunu öğrendik. Cemal Süreya anv can, Darphane Müdürü idi. Geceyarısı ona teleion ettim ve bir otobüse binerek tstanbul'a geldik annenle. Şişli Çocuk Hastanesi'ndc, kolıın, bacağın askıda, göğsün sarılı yatıyordun. Ziya'nın da bir kolu ile bacağı askıdaydı. Cemal, Teviik Akdağ'ı bulmıış ve sizegerckli kanı sağlamışlardı. tki ameliyat geçirmiştin yaşamak içın. Sizi, Mustafa adında biri vurmııştu. Sanırım soyadı "Şen"di. Mustafa dcğil de, sen onu vurmuşsun gibi, polis seni suçlu buldu. Çünkü, Mustafa polismiş. Sağmalcılar'da yedi ay yattın. Orhan Apaydın avukatındı. Bendeıı, bir kııruş almadı. Bir gün, Orhan Bey, bana tele fon ctti, Istanbul'a gelmeıni istedi. Trene binip geldim. Aksaray'da, sıradan bir köftecide rakı içmeyegötürdü beni. Ertesi günü, dıırıışman vardı. Orhan Bey'le birlikte, uzun boylu, sarışın, yeşil gözlü bir beycfendi de gelmişti. O beyefendi, bir hava albayıyuı. Scni kesinlikle kaçırmamı isredi. Yıırtdışına kaçırmazsam, seni kesinlikle öldürcccklerini bildirdi albay. Ama senin gibi yiğit bir gence kıymak istemiyorlarmış. Şaşıp kalmıştım. Ertesi giinü, mahkcmece salıverildin. Seni, o gece Tunceli'ye gönderdim ve pasaportunu almanı istedim. Bcn de, para bulmak için Ankara'ya döndüm. Omer Ünalan amcandan on bin lira aldım ve sana 1200 mark buldum. Halim Kamacı amcanın aracılığıyla, Artvin Li sesi'nden öğrencim olan bir polis memuruna gittik. O öğrencim, hâlâ memur mu bilmiyorum. Bu yüzdcn adını söylemiyorum. O arkadaş, seni Almanya'ya kaçırdı. Almanya'ya giderken, bana, "Almanca öğrenip önce Hegel'i okuyacağım, sonra da Marks'ı özümseyece ğim." demiştin. Ben de, senden, Hegel'in "Dünya Tarihi Üzerine Dersler" adlı yapıtının Ingilizcesini istemiştim. Sen, gerçektcn Hegel'i okudıın mu, kestiremiyorum, ama Dünya Tarihi Üzerine Dersler'i, bir ay sonra gönderdin. 19 Kasım 1982 günkü mektubunda, "Baba, Turgay Fişekçi adlı bir gencin Karda Işıltılar adli şiirini okudum. Gönderiyorum. Bu genç, bize bir şeyler sölüyor. Sen şiiri seversin, bu genç üzerine biraz düşünsene." diye yazmışsın. Tıırgav'ı, ilk şiirlerinden bu yana izle rim. Svrenscl insan duyarlığını yakalamıj bir şairdir o. Şiir üzerine düşünürken, benim için en önemli kavram "şiirin yapısı"dır. Şi irin nesnesi, bıçimi ve yansittığı anadııy gu (tema), yapının tenıel öğeleridir. Yapı içerisinde, şairin duyar lığı da söz konıısu olabilir, ama duyarlık, daha çok şairin kişiliği ne özgü biröğedir. Şiirin nesnesi, yapı içinde en önemli öğedir. Şı irin sözcüklerle yazıldığını hepimiz biliriz. Şiirin nesnesi, yapı içinde en önemli öğedir. Şiirin sÖ7.ciiklerle yazıldığını hepimiz biliriz. Şiirin nesnesidir sözcükler. Sözcük ekonomisini iyi kullanan %air, şiirini bir gül gibi büyütür. Eskiler, şiirin bicimi deyince, sözcüklerin müziksel etkilerini vc bürünsel düzeni anlarlardı. Eski şiir, biçim öğesini "koşuk" ile sınırlamıştı. XIX. yüzyılın sonları na degin sürdü bu anlayış. Öyle ki, XIX. yüzyılda, Rönesans'ı, dü şünccyi gerilettiği için, yeniye başkaldıranlar olmuştur. Sürgün bir îtalyan şairinin oğlu olan Dante Cabriel Rossetti (18281882), bir res samdı. Otuzlu yaşlarda şiire el attı. îtalyan sanatçılarının sanatlarını araştıran "Preraphaelite" adlı bir okul kurdu. Rafael öncesi sanat yapıtlannı araştıran bir okul, Ortaçağı kutsadı. Kossetti, 1880'de yayımladığı şiirlerinde La Danıoisellc Benie ünlüdiir Rönesans'ı suçlar. Yakarılar, dualar, kantikler, yeniden canlandırıldı. Ama yenilik ülküsü, gelişme yasaları gereğince durmadı. Ba udelaire (1831 1867), şiirin sözcük ekonomisini değiştirdi, koşu&un dolgun ışıl tısı ve imgelem yolları ile cins bir şiiri koydu ortaya. Baudelaire, tüm dünyada ycni şiirin öncüsü oldu. Mallarme (1842 1898), L'Apresmidi d'un Faune (Bir Kır Tanrısı'nın Öğleden Sonrası) ile, yalın bir dille ve klasik koşuk düzeniylc, hiçbir anlam bağıntısı olmayan değişmeceler, eğretiiemclcr aracılığıyla, Birtakım izlenimleri uyandırdı ve şiirin düşünceden arındırılmasını sağladı. Duyguların doğrudan etki yapmasına yol açtı. Şiirin arındırılmış yolu, Verla ine (18441896), Lautreamont (18461870), Rimbaud (18571891) gibi yolcularcagenişletildi. Rimbaud'dan sonra şiir dili değişti, diyorum. O, "sözün sim yası"nı arıyordu. "Ateşi çalmak isteyen şair" olmak istiyordıı. Aşkı yeniden ürettiğini söylemck yanlış olmaz. Yaşamı değişfirmek isteği de vardı, ama ken di yaşamını bile değiştiremedi. Serüvenlcrle dolu yaşamı, acıların yarış alanına benzer. Yiğit oğııl, demem o ki, yenı şiır, bıçi mi koşukla sınırlamıyor artık. Koşıığun temel gereçleri, ölçü, uyak ve koşuk bi rimiydi (dize, bcyit, bent, vb.). Olçiı, tartımın (ritm) baslıca aracıydı. Dızenin ezgisel ctkisi, başlıca, ölçü birimleriyle sa^lanırdı. Çağdaş şiir, şiirin öğelerini, bu dış gereçlerin elınden kurtardı, sözcükleri oluşturan seslerin uyumuna bağ ladı. Dizeler arasındakı tartımın en etkin gereci, dize içi va da dize sonların daki (iç ve dış uyakfar) ses uyunılarıydı, kısası uyaktı. Bugünkü şiir, scssel taı tımları yadsımıvor, ama dızelerin sonlarındaki sessel ııyuma abartılı bir önem de vermiyor. tç sesler, tartımı oluştıırmada daha etkin görünüyor, ama daha önemlisi, örgolerin (motif) ve imgelerın belirlı aralıklarla sagladığı biıtıinlügü, daha bir önemsiyor. Şiirin yapısıııda, üçııncu oğenın "ana duygu" olduöunu söylemiştim. Kıışkusuz, sözcük ekonomisiyle yakından iliş kili olmasına karşın, anaduyguyu beslcyen ve sürekli destekJeycn miızik ve bi çim de, onu sezinlememize katkıda bııfıınur. Çünkü, anaduygu, şiirin anlatlı ğı şey degil, yansittığı şeydir. Yansıtmada, sözcüklerin ezgisel vc bctimsel etki si yadsınamaz. Kaynağında, şiir, tartımı düzcnlenmıs ya da anaduyguda kılgılı (pratik) gereksinimlerin zoruyla kullanılan sözcüklerin seslerinde ve anlamla rında da değildir. Böyle olsaydı, her halkın yazınsal ürünleri arasında, her şa irin başının ucunda sürekli bulunduracağı bir "şiirsel sözcükler sözlüğü" olurdu. Şiirin yapısı, sözcükJerin koşuk biçiminde düzenlenmesiyle sağlanamaz. llginç bir düşünce, özgün bir durum, şaşırtıcı bir olay, koşuk düzcninde anla tılabilir, ama bu anlatılanın şiir olması beklenemez. Öyle ki, hiçbir anlam ila de etmeycn sözcük dizinı, çok yüksek ctkisi olan bir şiirsellik taşıyabilir. Şiır, bu yapının çok üstünde yer alan bir şeydir. Bu yüzden tanımlanamaz. Şiire anlam yüklemeye kalktınız mi, şiiri, düzyazının sınırları arasında tutuklamış olursu nuz. Şiir, sanırım özel bir dille ve özgün bir imgelem gücüne gerek duyuyor. Bü yücü vc büyüleyici bir anlağa (zihin) vc zekâya gereksinimi var şiirin. Sizi, ken di nesncsinin sınırlarının dışına uçurabiliyor. Şiir, bilim gibi, kavramlarla yazılmı yor. Bilim dili "terımler dilf'dir. Tcrim, sınır, sınırlı, sınırlanmış anlamlarındadıı. Latince terim, bilim adaıınnın tck ilctışim aracıdır. Bilim adamı, yazdıklarının vc söylediklerinın açık ve seçik olmasıni ister. Her sözünün tck anlamı içermesi, baslıca amacıdır. Tek anlaınlı olan söz, kolaykkla anlaşılır. Aynca, genel, kesiıı ve zonınlu nitelikler kazandırır düşünceyc Bu yüzden, bilim adamları, yeni kavram lar için, ölii dilleri seçerlcr. Olü dillerın çağrışımları çoğulcu değildir. Oysa şair, terimlerden kaçar, sözcüklcrc sığınır. Çünkü, yaşayan dilin sözcükleri, çok anlamlıdırlar. Okur, her sözcüğün yarartı ğı çafinşımla, şairiri yansittığı duyguyu çoğaltır. Ucu açıktır şiirin. Şiir, türlü değişmecelerden, eğretilemelerden ve biçimsel değişikliklerdcn oluşmuş bir sözcükler demeti de değildir. Çok ayrı duvarlıkJarca özümsenmış, köklü bir yaşam anlayışının, renkli, ama sağlıklı bir dünya görüşünün, somııt imgelerle ördüğü bir yapı olarak agılanabilir. Şiirde, duyumsanan bir gcrçeklık, derinden duyulan bir müzik, özgürce K İ T A P S AYI 705 Şiirin yansittığı SagmaJcılar'da yedi ay Turgay, insan eklninln (kültür) bütünlugu uzerinde derln düsünüyor Bu konuda cetın bir calışma İçinde SAYFA 10 C U M H U R İ Y E T