25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

aksine, bütün o yaş.adıklarını öyle bir bilinçle damıtır ki, bundan bir yaşama dircnci, ahlaki bir tavır çıkarır. Kitaplannda zaman zaman kcndini açıkça belli eden ölüm isteği bile, yaşama delice bağhlığının bir sonucudur aslında: "Yaşam, mutlak tutkularla dolu. Yaşamı sevmekle birliktc ölüme alışmak da büyüyor, geltşiyor Güzellikler kazanıyor. Bu sevgiyi naaılrahatlıkla uğurluyorsam, yaşamı da o denli rahat, o denli güzel ug'urlamalı Sevgilerimi doyumla aevretmeliyim. (...) Daha güzel yaşam diye bir şeyyok. Daha güzel yaşamlar ötelerde de$il. Daha güzel yaşam başka biçımlerde değil Güzelyaşam buraaa. Takstm Alam'nda. Turşu, pılav, stmit, çiçek, kartpostal satan, ayakkabı boyayan siyah kalabalık ıçinde. Trafik tıkantkltgtndan yürümeyen arabalar, egzoz kokusu, alana yayılan sidik kokusu, gpzlerimız, duygulartmız önünde acılan ou kara kalabalıklan başka yerde, daha başka bir bıçımde bir güzel yaşam yok."(9) n Üçyazaraıbtarl Ikinci kitabı olan Yaşamın Ucuna Yol culuk'ta üslubu kendini iyice bulmuştur artık. Çok sevdiği, adeta tutkuyla bağlı olduğu üç yazarın (Pavese, Svevo, Kafka) izlerini sürer bu kitabında. Kitabın başkişisi yine kendisidir ve ana izlekleri olan ölüm, yalnızlık, bunaltı, varoluş temaları bu romanda da peşini bırakmaz Tezer'in. Bu romanı da çocukluğuna ve gençliğine göndermelerle doludur. Birinci zaman tekil kipinde başlayan romanda yer yer ikinci zaman tekil kipine dönülür. Bu bölümlerde yazar, sanki, benliğinin dışına çıkmakta, kendisiyle (belki de okurla?)konuşmaktadır. Neredeyse bütün roman bir iç konuşma halinde geçer ve asla sona ermez. Aslında, romanın nerede başladığı da belirsizdir; tıpkı yaşam gibi. Hem kesin bir başı ve sonunun olrnamasıyla, hem de yazarın, okuru neredeyse bütün Avrupa'yı bir labirentteymiş gibi dolaştırmasıyla (Batı Berlin, Hamburg, Doğu Berlin, Stockholm, Prag, Viyana, Zagreb, Belgrad, Niş, Viyana, Venedik, Trieste, Santo Stefano Belbo, Torino) ve her satınnda neredeyse somutlaşarak varlığını hissettiren bunaltı duygusuyla bu roman, Kafka'nın eserlerini çağrıştırır. Oysa bir Kafka romanından çok başka bir romandır bu; okura, hiç duraksamadan, 'Tezer Ozlü romanı' dedirten bir roman. llk romanında denediği, karakterin bilincine girme tekniğine benzer bir tekniği, aynı amaçla, bu romanda da uygular Tezer Yeni bîr ahlakın müidecisi •• • T Tezer Sümer, Kıral, Marti; her insanın yaratıcı olduğıınu biliyor, yaklaştığı insanlarda bu yanı ortaya çıkarmaktan mutluezer Özlü'nün Çocukluğun Soğuk luk duyuyordu. Olüme yakın günlerinGeceleri adlı kitabı üzerine yazdıden birinde yazdığı mektubunda şöyle di ğım bir yazının (Yazko.Mart 1981) yordu: "Dog'ru\unu islersen, zaman zaman sonunda, şunları söylemişim: "En önemlı yant da (kitabın, L.E) sanırım, yazarlı kendi cesarettme şaşıyorum, bugün böyle ğın seçkin bir durum olduüunu yadstmabüyük deg~ışikliklere hiç kalkışamazdım. sından, okurla yazar arasında hervakit va Üç kez mesleğını henüz oturtamamış, amar olan o engelı aşmastndan ve sadece yaza tör baslayan üç erkekle yeniden başlamak rın bılcbileceği bir güzel yüreği değiştirme cesaretını nereden aldım? Ne büyuk mesınden doğuyor" rakım varmış ınsanlara, yaşama, yemltklere..." Tezer, sadece yazdıklarıyla yaşamımıza, Tezer'in, ilk öykülerinde baslayan yaldüşüncelerimize bakmamızı sağlamakla nızlık, ihtiyarlık, intihar ve ölüm izlekleri kalmıyordu; varlığıyla gözümüzün önünde yaşayıp savunduklarıyla da insanı deya da korku onu yaşamının sonuna kadar ğiştiren yazarlardandı o. Onda benim giz kovalamıştır. Son kitabı, Yaşamın Ucuna uediğim şey, birçoklarının insan sevgisi Yolculuk'Vd, (Almanca özgün adı Birîntidiyebileceği erdem (bence bıınun klasik harın Iztnde'ydi) bu korku artık bir ölüminsan sevgisiyle hiç ilgisi yoktur), yatağıden kaçış, bir ölüme koşuş yolculuğu, bir na sığmayan, her an kabaran su gibiydi; son çırnınış, bir ölüm dansıdır. sık sık çevreyi basıyor, yeşertiyordu geçKorku sürekli bir fon müziğidir Te tiği yerleri. Eskı Babçe adlı kitabında, (Es zer'de. Kendi yaşamında bir an sessizliki Bahçe Eski Sevgi, Tezer Özlü, Ada Yağe, sükunete varsa bile, toplumun patlayınları)(l) "Gök Kuşağı" adlı öyküsüne malarıyla sarsılmaktadır: Güneşli bir 1 koyduğıı alıntı bu dedıklerimi açıklayaMayıs sabahı, akşamına kırk caktır sanımn: ölü, yırtık bayraklar, kırık sopalara bırakır yerini. "ölüm," "Ogece insanın kavrayabıleceklerinden der Tezer, "tlk gençlıkydlartmdaha çok şey bılmestmn bir umutsuzluk dan ben büyük kentin sokaklaolduğunu düşündüm. Bu bazen bir olgunluklur, ama olgunluk deg'ıhe, o zaman çö rında." Ülkenin en önemli sendikacılarından birinin cesedi, küşlür. Borts P" lüks arabada, arka koltukta caBir çöküntü olmayan, bedelini hepimizetesını okuyarak geçen işadazin bildiği gibi çok ağır ödeyerek eaindimı, kanıyonetlere doldurulmuş ği o olgunluk, Tezer Özlü'yü günümüz sarkan, çalışmaya götürülen inTürk yazarlanndan ayrı, kendine özgü o sanlar, postal sesleri, bu topluyere gctirmişti; giderck dünya yazarları mun çıkardığı her ses ürkütarasında da ondaki kimı has özclliklcrle mektedir artık onu. Derken, yazan, bir başka yazan da tanımadığımı bu toplıım; kendinden kırk elsöylcmcliyim. Şüphcsiz bu sav, Tezer den li yaş ufak kız çocuklarıyla evayrı damarlarda gelişmiş başka büyük yalenen morukları alkışlarken, zınların varbğını inkâr etme anlamına gelTezer'in kendinden on yaş ufak memektedir. Isviçreli sevgilisiyle evlenmesi"Öğleden Sonra" adlı öyküsünde, kani ayıplar, engeller koymaya ra melankolisi içinde yaşamaya çalışan kalkışır! Böylece Zürih'e gitti genç adama bakarak düşünür: "Bir iyilik yap, gır bu gece yatagtna Oda karadan da Tczer.orada birkaç gün içinde ha kara olduğunda arlık kimi sevdig'ini za evlenebildi. Ama o toplumu ne kadar güvenli, uygar oulsa da, ten bılemezun." yurdudur burası; küskündür, Berlin'de bir gece yarısı sokakta ağlayan küskiin bir sürgün gibidir. Geve sancılarla kıvranan (sancısı olduöunu ne son mektuplanndan birinsanan), yalnız, yaşlı bir kadına sarılarak de, "tstanbul da sızlerle olsam onu nasıl iyileştirdiğini anlatmıştı. Kadıdaha mutlu olurdum; burada nın sırtını koca bir ağacın gövdesine dahep yalnızım. Yalnız olunca inyamış, karnını karnına yaslayarak, "Doslunum ben sentn, yalnız değilstn, seni se san acı düşüncelere saplanıyor..." der. viyorum," demişti sürekli. Kadının ağlaması kesilmiş, gülerek yoluna gitmişti. ünunla anlaşmıştık: Bir gün LEYLA ERBİL KİTAP SAYI 679 mektuplanmızı yayımlayacaktık. Onunkiler daha başında sona erdi, bende kaldı; benimkilerse ablası Sezer Duru'da. Benımkileri bilmem ama, Tezer'inkiler yayımlanmaya değecek. Zürih'te ölümünden altı ay önceki son görüşmemizde, ne edebiyattan ne mektuplardan ne de ölümden söz açabildik. ikİmiz de için için biliyorduk son görüşme olduğunu bunun; bence çok önceden kararlaştırdığı gizli bir intihardı ölümü; ölümünden sonraki durumları konuşmuştu ablasıyla, çoktan! O yaşta, sanki bütün insanların acısını kendinde toplamış, çilesini çekmiş, çağdaş bir biliciye dönmüştü. "Yüz doksan yıl yaşadım, görecek ne kaldı?" diyordu.. • (*) Bu yazı, 1997 ydında Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan ve Sezer Duru'nun hazırladığı l'ezer Özlü'ye Armağan adlı kitaptan alınmıştır. (1) Tezer Özlü'nün bütün eserlerinin yeni baskılan Yapı Kredi Yayınlan tarafından yapılmaktadır. Özlü. O, bu bilinci açma tekniğini öykü ve romanlarının salt Başkişilcrine uygular. Diğer kişilerin bilinç içeriklerine girme yi hedeflemez. Sadece, onlardan kendisine ulaşan resimleri kendi bilinç içerikleriyle sorgular, yoğurur, onlara biçim verir. Işte, bütün öykü ve romanları böylece, salt o öykiiyü ve romanların başkişilerinin bu yoğurma, biçim verme çabalarından ibarettir. llk bakısta kolay gibi görünse de, aslında oldukça ustalık gerek tiren bir tekniktir bu. Yaşamın Ucuna Yolculuk bir yandan, bütün Avrupa'nın ve Avrupa insanının bir panoramasını da sunar. Bu yanıyla aynı zamanda, bir sanayi toplumu eliştirisidir. Gittiği her yerde insanlarla konuşur. Adeta bir insan demeti sunar bize roman boyunca. Romanın bu bölümle^ ri insanı ele alma biçimiyle onun öyküleriniçağrıştırır. İnsanlarla konuşur. O, insanları aktarırken, biz aynı zamanda, o insanlar hakkındaki izlenimlerini de öğrenmiş oluruz onun. Berün'de, yalnızlıkları içindeki yaşlıları görür, bunaltı yakasına yapışır; Hitler taşizmi sırasında insanların gaz odalarında öldürülmesini aslında hiç umursamadan eleştiren insanlarla konuşur, korkar. İnsan olmaktan utanır. Tüketim çügınlığı içinde ma ğazalara cirip çıkan insanları izler. Acı çeken, ölümünü bekleyen, alkole bat mış, intiharın eşiğindeki insanları görür, hastane günlerini, çocukluğunu, çektiği acılan, ülkesinde bıraktığı ve kimini toprağa verdiği arkadaşlarını anımsar. Caddelerde yürür, polislerce tartaklanan insanları, her görüntüleriyle birer yama gibi durmaktan öteye gidemeyen yabancı işçileri izler... Sanayi toplumu olmayı başarmıştır Avrupa; ama ne kadar uygardır; dahası, uygar olabilmiş midir!* lnsanına sunduğu mutluluk, işte bunlardan ibarettir. Istasyonlardan geçer, lokantalara girer, hep insan(lar)la Karşılaşır; ona acı veren ve onu mutlu kılan insan(lar)la. Yine de hiçbir yerde duramaz: "Gitmem gerek Ne yaşlı kadınları, ne de yaz tatılı için ülkelerine gitmeden önce tüm maiazaların en gerekstz mallanm sattn alan Türk işçileri göremem. Bu iki durum da bana dayanılmaz bir acı, umutsuzluk veriyor. "(10) Bütün bu cümleler roman boyunca, uygar Avrupa düşüncesinin yumuşak karnına sıkı Dİr yumruk gibi iner adeta. Tezer Özlü'nün, "Şunu öğrenmelisin: Sen hiçbir işe yaramaz degtlsin. Seni senden çalan toplumdur,"(\2) cümlesi, aslında bütün kitaplarındaki toplum eleştirisinin temelini oluşturur. Bireyin yazarıdır o; Tanrı'nın ve evrenin sonsuz luğu; devletin ve toplumun baskıları karşısında çırılçıplak, yapayalnız kalan ve bunun bunaltısını duyan bireyin yazarı; diğer insanlar ilgilendırmez onu: "Anlatamayacağım Bu insanlar 'duguk Kuşu' filminide, Napolyon'«« yaşamöyküsüfilmını de limana yanaşan beyaz bir yolcu gemisini de, vitrinlerdeki yeni sonhahar gıysılerinı de aynı gözlerle s eyredebilıyorlarsa, elımden ne gehr'^'\ 12) Ûnyargian yricmak Tezer Özlü, "Ne 12 Mart döneminde, ne öncesinde ne de ionrası devrimd mücadele içinde kendime bir yer vermış dejhlim. Düşünce ve davramşlanm küçük burjuva ö'zgürlüklennin stkıa stnırlarmı yıkmaktan öte bir anlam taşımaz,"(li) dese de, çağının ve roplumunun siyasal olaylarına gözlerini kapatmamıştır hiçbir zaman. Şöyle ekler: "Benımle hüyümüş, benimle gelişmiş, varoluşumun özü devrimci mücadelentn başartya ulaşmastnı /vtemek. Ölümle burun huruna gelince, kendiliğinden dışa yansımış bırdilek Düşüncelerimin özü." Aslında, gerçek bir devrimcidir o: Hep hareket nalindedir; yaşamın bütün sınırlarını; bilincin bütün önyargılarını yıkan ve bunu bir etik tavır olarak inşa eden bir devrimci. J CUMHURİYET SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle