Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ŞENER ÖZTOP rayış", 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın çeyreğinde .(18801922), yazarın "Anadolu Savaşı" diye adlandırdığı Ulusal Kıırtulıış Savaşı'na kadar olan zaman dilimi içerisinde Türklerin ve Rumların (Hrmeniler, Araplar, Yahudiler) gelenek, görenek ve kiiltürleıiyle Anado lu'da, Adalar'da, Istanbul'da barış içinde yaşadıklarım anlatıyor. Diğerbirdeyişle "Arayış", "kendi kaderini, özgürlük, dostluk, arkadaşhk, aşk ve sadakarten asla vazgeçmeden çizmeye çalışan, Niko adlı tutkulu bir Epirlinin yaşamı çevresinde gelişen olayları, altı iarklı bakış açısından: ("Nikola'nın anlattıklan", "Ustabaşının anlatııklan", "Vais'un anlattıklan", "Dadının anlattıkları", "Öğretmenin anlattıklan", "Bir meleğin anlattıkları" Ş. Öztop) anlatıyor. Uç uca eklenerek günüınüze kadar uzanan öyküler, kimseyi incitmeden, 'kaza'da kaybedenlerin taratına ayna tutuyor" diyor kitabın arka kapak yazısı. Romanın içeriğine geçmeden önce, roman kahramanlarının karakter çizimi ve serüvenleri öylesine ilgi çekici ki, okııru, kendi dünyalarına alıp götüriiyor. Yazarın anlatım gücü burada kendini gösteriyor. Bir başka hıısus da Türkçenin doyum olmaz bir biçimde ve güzellikte, kelimelerin yerinde kullanıldığına tanık oluyorsunuz. Romanı Türkçeye kazandıran Panayot Abacı'nın başarılı çevirisiyle zevkle, keyifle, yer yer hislenerek, heyecanlanarak okuyorsunuz. Işte kitabı "okuruna" okutturan, yeni ufuklar aralayan, ona değişik tat ve okuma seanslarıy aratan şeyin güzel Türkçemizin iyi kullanılması değil midir? Çevirmen, kelimelerin müzi kalitesıni öncmsiyor. Kelimeleri özTürkçe, Osmanlıca ayrımı yapmadan yerli yerinde kııllamynr ve anlatımda akıcılık, süteklilik sağlıyor. Kısacası "roman dilıni" iyi biliyor. Nikos Temelis'ten bir insanlık dersi "A! Arayış desteklemeleri, dayanışma göstermeleri" der. (B. Horvath, Anadolu 19H, ss.8093) "Arayış " bir dönem romanıdır. Insanlığa verdijği mesaj yönünden bir hayli düşündürücü. Türk okuru tarafından okunmah, hissedilmeli, yorumlanmalı... O eski güzel günlerin bugünlere de estireceği "rneltem rüzgârlarını" kulaKİarımızda hissedebilmeliyiz. Sözün özü: "Arayış"ı, okunması, değerlendirilmesi gerekli bir roman olarak görüyorum. Yazarın "Yıkıhş" aalı romanını da okumak dileğiyle... nın arkadaşı Vengelis'in kızıyla ansızın ortadan kaybolduğu gibi, o da "kaçmak, uzaklara gitnıek duygusu ruhuma egemen olmaya ba^ lamıştı. Daha doğrıısu kaçmak değil, git mek. Bu kaçınılmaz birgerçektiartık" (s. 33) diyecektir. Ve Niko hayat yollarında tek ba^ına yollaıa düşer. Bir gün ba basını bulacagını düşünür ve şıınları söyler: "...banamı tekrar bulacağım ümidiyle, yeni şeyler öğrenmck kararlılığıyla. bir şeyler yapmak, bir şeyler yaratmak için (...) (s. 34) der. 1886 yılının ocak ayı başlarında Epir'den Midilli'ye tioğru kardeşi ve ye di arkadaşıyla birlikte yola çıkan "Ustabaşının" naşından gcçcn macera dolıı yaşanlılardan birisi de depremdir. Dep rem, yağmıır, boran içinde miithiş bir tabiat olayının cereyaıunı ayııı ustalıkla (anlatıcı) Mpirli yapı ustasının agzından şöyle anlatır: "Dışanda yağmur, rüzgâr, kıyamet kopmuştu sanki. Evler neredeyse temellerinden sökiilecekti. l'üm sokak lambaları sonmüştıi, yağmıır suları yollardan oluk oluk akıvor, zaman zaman rıızgârdan sallanan kilise çanının sesi duyuluyordu (s. 64) der. Anlatıcı (dolayımlayıcı) sonuçbölümünde araya girerek lıikâyede yer alan Epirli yapı us tasının Molivo'da yaşadığı serüvenlerle ilgili açıklamalarda bulunur. Yazar, romanın üçte ikisini teşkil eden: Manisa'da geniş verimli arazisi olan çiltlik sahibi Ancfon Efendi, oğlu Vaios, kızı Anna ve eşi Nikoli'nin melodramatik yaşam öyküleri verilir. Olaylar kahramanın benmerkezli agzından anlatılır. Uzunca yer tutan Vaios'un öyküsü entcresandır. Bununla birlikte birbirleriyle bağlantılı öyküler zinciri Andon Erendi'nin kardeşi Konstanti Efendi'nin torunlarına kadar yaşananlar iyi kurgulanmış olaylar; olaylar içindeki insanlar (TürkRum), çevre/mekân betimlemeleri ve birlikte yaşanan hayatın kardeşlik, dostluk, sevgi çemberi içinde gcçen günler anlatılır... "Ben Manisalı Andon Erendi'nin oğlu Vaios'um" diyen kahramanımız aile çevresini şöyle anlatır: Olaylar 1888 yıfında başlar: "Babam her şeye sahipti; aile, ev, servet ve gelecek umudu. Yalnızca iki şeyin eksikliğini duyardı: Ablam için iyi bir koca ve benim için iyi bir dinloma. (s. 89) Izmir yabancı insanlarla doluydu. Aralarında Yörükler, Zeybekler, fiaşı bozuklar olabilirdi." (s. 104) Babamın sözlerini ammsıvorum: Beyinleri duvarlarla çevrili, gözlerinin önünde perde olmayanlar başarılı olabilirler hayarta ancak." "...beyinleri duvarlarla çevrili, gözlerinin önünde perde olmayanlar..." Nikos Temelis, vaşanmış anıları ve anıların yaşatıcılarını (kahramanlarını) insanlık tarihinin deıinliklcıini araştı rarak, bılgi kaynaklarından yararlanarak, ıııazinin izini süreı ek, (yaşanmış hayat sahnelcrıni) tarıh bilincinden sapmadan, çaıpılmadan hüınanist bir görüş ve bilgi akışı içinde, şahısları konuşturarak "aynntıdan biitüne" doğru olayları ve yaşananları öyküleştiriyor. Bize göre her anlatılan öykü; romanın hütünlüğii içerisinde yer alıyor. Anlatılanlaı biriııci tekil şahıs ağzından yaşan mış anıların izdüşiimlerı ve bellekte yer eden anılar bütiinüdüı. Koman, ergenhk dönemine henüz ulaşan Nikola'nın anlattıklarıylabaşlar: Anlatıcı aile çevresini, köy ve kır hayatıııı ve bu hayatın içinde gelenekler den/göreneklerden söz açar. Kiiçük Niko'nun kilise çevresinde gördüğü 'bu lutların' pitoresk görüntiisünü çocıık duyarlılığı ve gözlemiyle öyle güzel tas vir ediyor ki sanki ressamın güçlü ellerinden c ıkan bir tablo gibi: "...Kilise deki avlıınun kııçuk rencrlerinden ve çevredeki evlerden yayılan zayıt ışıkta bulutların dört bir yandan aşağı doğru indiğini ve küçücük dünyamızı ltapladığını gördüm. Önceki meydanda hareketsiz duran bulutlar, kaldırunlarda şö rünen bulutlar, evlerin pencerelerinden içeri bakan bulutlar gördüm. Kimi bulutlar ise kendilerinebir şekil verme çabasındaydı. Bazıları üzerime doğru gelirken bazıları öbür dünyaya doğru göçüyordu. Kalbimi var gücüyle içine çeken bulutlar da gördüm." (s. 32) Nikola, baba ocağından tıpkı babasıSAYFA 10 "Anadolu, insanlık tarihinin beşiği sayılır." Bela Horvath Nıkos Tcmelis, son derece ilgi çekici sosyo ekonomik/kültürel, etnografik, demografikgözlcmleryapıyor. Vaios'un agzından: "Izmir ve Manisa arasındakı lark, sadece birincisinin büyük, ikincisinin kiiçük kent olmasından kaynak lanmıyordu. Izmir'in halkı, töreleri, deniz lıavası ile Manisa'nın halkı, töreleri ve dağ havası arasında hiçbir benzerlik yoktu' der. Diğer taraftan: "Bir gazete haberine göre, o yıllarda Izmir'in nürusu n^.OOO'di.' Bunun 75.000'i Rum, 15.000'i Yahudi, 10.000'i katolik, 6000'i I'^rmeni, 4000 kadarı da deöişik halklardaııdı. Kentteki I ürklerin sayısı 45.000'di. Bu bölgede Türkler genelde azınlıktaydı. üysa Manisa'nın toplam nüfusıı 6().00()'di. 20.000 Rum, Ermeni ve Yahudi'ye karşılık 40.000 Türk yaşıyordu. (...) Ticaret genellikle Rumların elindeydi. Manisa'da ise zenginlik arazi ve çiftlik sahibi ağaların eline toplanmıştı. Zengin çiftlİKİerin yarısı Rumlara yarısı Türklere aitti. tzmir'in kültür yaşamı genelde Hıristiyanların elindeydi." (s. 147) Anadolu'daki halklarmozaiğinin birbirine nasıl bağlandığı, değişık dinlerden ve kültürlerden ortaya çıkan yaşam biçimlerinin 'bütünü' etkilediği üzerine bilgiler veriyor. Macar araştırmacı Bela Horvath, 191 J'te Anadolu'da yaptığı seyahat izlenimlerinde Anadolu insanıyla yaptığı bi rebir görüşmelerde şunlar dile getirilir: "Biz Türkler ve Hıristiyanlar birlikte kardaşlargibi yasarız diyorlar." Anadolu insanından çıkan bu sözle yazar, şıı tespitte bulunur: "Türklerin bir başka övgüye değer özellikleri de sadece ken di soydaşlarını değil, Hıristiyanları bile Yazar "dadı" tigürü ile romanma yerleştirdiği kişi, Andon Etendinin işine on dört yaşıntia giren, Kapadokya'nın Hıristiyan köylerinden Manisa'ya çiltlikte kocasıyla birlikte çalışmaya gelir. Doğıım sırasında çocuğunu ve er ken yaşta kocasını kaybeden acılı, güngörmüş bir anadır dadı... "Dadının anlattıklan "çiltlik yaşantısında geçen olaylar, Anna ile Nikoli'nin evlenmesini, Vaios'un Almanya'datahsilini, 1908 yılında özellikle Jön Türkler meselesi ortaya çıkınca "... bizimkiler de yiireklenmeye ve cesaret bul maya başladılar. Urak tefek, ama dinmek bilnıe yen olaylar çıkıyordu surekli. Osmanlılar arasın da anlaşmazlıklar başlamıştı. Kimin dost, kinıin düşman olduğıınu anlamadan zaman zaman biz de tarat tutmaya başlamıştık" (s. 201) der. Dadı yılların birikimi, tecrübesi, insanları iyi ta nıması veonların yaptıklarını kendi diışünce dünyasında tartar. Satır araların da şu önemli konuşması da hayli ilgi çekici: " 1911 yılında Ciediz üzerindeki ye ni köprünün vapıını bitti. Çok görkenıliydi, taştan yapılmiştı ve yirmi kenieıi vardıf...) 1912 Savaşı'vla Vıınanlılar'ın sınırları genişledi. Bu bi/im iş alanları mızın daralmasına vol açtı, karşıki adalarlailişkimizkesildi. Herkes Midilli'yle bağlarımızın tumüyle kopmasından dogan zararlardan söz ediyordu" (s. 202) der. Anlatıcı dadı bize en son Anna ile Ni koli Efendi'nin üç çoeıığa rağmen avrı yaşadıklarını, Nikoli'nin daha çok lz mir'de yaşadığını söyler. Dadı Anadolu Savaşı'ndan soııra diğetieriyle birlikte Yunanistan'a gider. (s. 207) "kafamdaki kotii düşünceleri kovarak kendimi avuttunı." "tzmir'den ayrılışının talihsizliğine ağladı. Ama bu talihsizlik onları tzmir'de yaşanan o büyük felâketten kurtardı..." îsranbııl'daki l'ener Rum I.isesi'ni pekiyi derece ile bitiren daha sonra Viya naya dönen, tstanbul ve Viyana arasında sosyo kültürel yönden tarklılaşma ları gıiren aydın biröğretınendir Eftihios...lstanbul ve Viyana'vı şöyle kıyaslar: Ahengini bulınuş, üslubunu oturtnıuş, araştırmacılığın üzerinde önemle dıırıılan bir imparatorluğun sınırları içinde yaşayan bir toplumun Abdülhamit yö netimiyle en ulak bir ilgisi yoktu." (s. 209) Efrihios değerlendirmelerıne şöy le devam eder: "Viyana kahvelerinde kaynaşmaya başlayan sosyalist ve yenilikçi düşüncelerin ve her bir patlama hareketinin pe şinden koşuyor, o tııhaf havanın içinde kurtuluş hesapları yapılıyor diyen Ehi hios, Viyana'dan neden döndügünıı şöyle açıklıyor: "Zayıf Almancamla bu nareketlerin içine girmem, bu toplumla kaynaşmam ve arada üniversite öğre nimimi sürdürmem olanaksızdı. tstanbul'a dönmeyi yeğledim" der. (s. 209) tstanbul'dan kendi isteğiyle l/.mir'e gelir. Kentin, Rumların da yaşadığı en K İ T A P C U M H U R İ Y E T SAY I 67 9