04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mizah kitapları yayımlandiKİarı andan itioaren okurlarının başucu kitapları haline dönüşürler ve sessiz sedasız yaşamlarını sürdürürler. Hüseyin Yurttaş 2002 yılı içinde yayımlanan bu kitaplardan birkaçım 2002 yılı mizah kitaplannâan bir bölük... Mizahın tadı baska s<n ııı,! bonı utjnmm muzaffer izguı T bir kitap. (Bilgi Yayınevi, 2001) Yine büyük boy ve birinci hamura basdı. Bu tür kitapların, bilinen tanıtım çerçevesi içinde özetlenir gibi 'aktarılmaları' söz konusu değil. Kitabın üst başlığı, kitap kendini tanıtıyor zaten. Arka kapak notunda, "... gülmek, öğrenmek, en önemlisi kendisiyle ve yaşamla banşmak isteyenlerin kitabı!" demiş. Yaşamla banşık olmanın bir yolu da kitapla banşık olmak değil mi? Tarık Minkari andınca akla Aydın Boysan gelmez mi? Bu iki ünlü isim birbirinden bağımsız, yani ayrı ayrı bize öyle tadlar sunmuşlaraır ki, onları okuya okuya yaşama gülerek bakmayı öğrenmişizdir. Ama nedense birini anınca, çoğun, ötekinin adı gelir akla. Aydın Boysan da, andannı anlattığı zaman bile 'mizah yap'mıyor mu? Onun denemeleri de hep bir mizah tadı taşımıyor mu? Gülen/güldüren anlatının en sevimli, en birikimli, olaylara ve durumlara bdgece bakabilen adı, Aydın Boysan'ın son kitabı" Aynalar" adını taşıyor. (Bdgi Yayınevi, 2002.) Mizahın her dem taze lcalan tadı... Düşünce kamçısını afur tafurla değd de, şaka gibi sallayarak beynimizin kıvrımlarında dolandıran gerçekten bdgece bir bakış egemen kitaba. Çarpıcı notlar ve yorumlar, her şeye değisik bir gözle bakan, hınzır, muzip bir zekânın panltılarıyla dolu. Tadımldc: "Konrad Adenauer... îkinci Dünya Savaşı sonrası K Almanya'nın, ünlü başbakanı. Çoğu zaman sözünü öylesine 'oturturdu ki, ondan kalan pek çok sahne anlatdır. Bir keresinde ise tersi oluyor. Kendisi bir akd hastanesi ziyaretinde, hastalarla yalnız konuşmak istediği için, yanına kimseyi almadan dolaşmaya başlar. Çok sayıda hastayla görüştükten sonra, ayrdırken kendini tanıtır: 'Ben Başbakan Adenauer'im.' Hasta: 'Evet...Bendedetıpkıböylebaşlamıştı."' Andann hep insanı çeken bir yanı vardır. Tabii, anlatmayı bdirseniz. Anı kendini (aklayıp paklayıp) yutturmak da değddir, teşhır etmek de. Belki, kendini başkalarına bırakmaktır. Bir yüz, bir resim ve bir tardı olarak... Anı, ömre düşenin, öteki insanlara anlatdması gerekenin anlatdabden kadarıdır... Içterddcten yoksun metinler, istendiği kadar anı diye yazdsın, öteki insan Ne ki, bu sözcükte bir yapaylık var. Onun için pek içime sinmiyor ve "mizah"ı kullanmayı yeğliyorum. Tutuculuktan filan değil; "...mece"deki yapayhk çağnşımından. Bu ekle türetilmış sözcükleri düşünürsek, haklı olduğum ortaya çıkar sanıyorum: "Bilmece, bulmaca, kızmaca, darılmaca, kandırmaca, yanmaca, sayışmaca, kurmaca..." Bir de bu ekin getirdiği, oyunlarda görülen türden, "eylemin karşdddı yapddığı" anlamı var. Sanki ortada hiç neden yokken karşdddı (ve hatta sırayla) gülüyormuşuz gibi bir anlam... Busözcüğün üzerinde bir kez daha düşünmeye değer. * Bunu bir kalem geçtdcten sonra, "mizahın tadı başka" diye başlamak istiyorum. Gerçekten de, mizah insanın dünyaya gülerek bakışıdır. Bu gülme kimi zaman kahkaha boyutuna ulaşabilir. Çelişki ve çarpıklıklar, düz mantığı alt eden tersinlemelerle öylesine zekâ dolu bir bakışla ortaya konur ki, o noktada gülüşü engellemek, kahkahayı tutmak olanaksızdır. Mizah, düşünce sisteminde ani kaymalara / (Aziz Nesin'in benzetmesiyle) ray değişikliklerine neden olduğu için, en acı olaylan anlatırken bile bizi güldürür, en azından gülümsetir. (Buna "kara mizah" deriz ya, onu da Fransızca "humournoir"dan aynen çevirerek almışız. Türkçeye yakışanı, sanırım "acı mizah". Bunu da düşünsek mi? Mizah, dolambaçlı anlatımı sevmez. Onun için hızlı akar. Çünkü bir hedefi vardır ve onu vurmak, sorunu gülünecek kadar çelişkdi, tuhaf ya da acı yanıyla bize sunmak amacındadır. Onun patladığı nokta, adeta bir şimşek yalazıyla aydınlanır. îşte bir çakımlık o aydınlanma anında gördüklerimiz gözümüzden kolay kolay silinmez. Mizahın gücü oradadır. Mizah, bu açıdan bakddığında, karanhkta şimşek gıbi çakmaktadır. Kimi zaman söze bile gerek kalmadan, yalnızca çizgiyle bunu başarması, onun kestirmeciliğinin en uç noktasıdır. Ancak her halikarda galebe çalan zekâdır. (Şimdi burada da, "yarma aşı, kakma aşı" der gibi(l), "yazılı mizah, çizili mizah" diye bir ayrıma da varıverdik işte...) Karikatür sevgim, çocukluğumda ve gençliğimde okuduğum cazetelerden gelir. Onlardan sonra Akbaba başta olmak üzere mizah dergilerindeki karikatürler etkilemiştir beni. Karikatürün "resimli fıkra" olmaktan çılup "yazısız" hale geldiği döneme rasdadığı gençliğimiz. Yalnız söz değil; zamanla çizgi ve ayrıntı da azaldı karikatürde. Çelişki, bir bıçak ucu inceliğinde ve keskinliSAYFA 8 ~K JT izah" sözcüğünü J \ / | "gülmece" sözcüJL V L ğü ile karşüıyoruz. ğinde, ayrıntdardan arındırdmış ve espriye yoğunlaştırdmış bu haliyle, ona bakanın biraz daha zekı ve birikimli olmasını zorunlu kdıyordu. Karikatür, en ücra köşedeki köylünün de anlayabdeceği "resimli fdcra" dönemini kapatıp 'bakan'a seslenmeye başlıyor; artdt kültürel birikimi ya da olup biteni izleme düzeyi de ona bakanın 'görme' derecesini belirliyordu. Ben karikatürle sıkı fıkı olmaya basladığımda, Edirne'de parasız yatdı okuyordum. kardcatürlerden bazdarını anlatmakta güçlük çektiğim ve kimileyin, "Bu ne demek istiyor? diye zekâsına ve birikimine güvendiğim arkadaşlaruna sorduğum oluyordu. Bu güçlüğün nedeninin az önce söyleddderim olduğu nu işte o zaman anladım. "Yazısız" (ya da "sözsüz") karikatürün öncülerinden Semih balcıoğlu'nu çizgileriyle işte o dönemde tanıdım. O yalın ve kıvrak çizgder beni öylesine çekiyordu ki, onları kesip kesip saklıyordum.Gün geldi, birdctirdiğim karikatürler öylesine coğaldı ki, okıddaki boş, büyük bir derslikte onlardan seçtdderimle bir sergi açtım. Resim öğretmenimin verdiği mat sarı, kalın kağıtlra yapıştırıp sergdediğim karikatürlerin yarısından çoğu kesinldde balcıoğlu'nundu. Sonra da hep izledim Semih Balcıoğlu'nu. Sevgiyle, saygıyla ve hayranlıkla. O ise hep gözümüzün önüne kardcatürlerini koyacak kadar çahşkandı. Yokluk çektirmedi. Bir büyük birddm, dev bir isim olarak Türk karikatür ve mizah sanatına ömrünü koydu, damgasını vurdu. Bununla da yetinmedi. Karikatüre yeni anlamlar katmak ve yeni işlevler yüklemek için arayışlarını sürdürdü. Kimi karikatürlerinde zekânın üst boyutunu gösterdi. Güzelliğe deftin uç noktaları ararken de karikatürün aracılığını denedi. Bu dediklerimi, öteki karikatür kitapları gibi, 2001'de, Bilgi Yayınevi'nce yayımlanan (büyük boy, birinci hamur kağıda basdı) karikatür kitabı da somutluyor. Karikatür meraklısı olup da edinmeyen varsa, daha geç kalmamalı. Son zamanlarda günlük gazetelerde bazı köşe yazıları, haber ve yorumlar da karikatürle destekleniyor. Bu güzel alıskanlık edebiyat dergilerine sıçrayarak yaygınlaşıyor. En başta Varlık, yazı içeriklerine mizahi olarak 'çizgi'yle atılan bakışlara haylice yer veriyor. Cumhuriyet gazetesinde ve Varhk'ta bu işi pek güzel yapan iki ad var: Kamil Masaracı ve Semih Poroy. Onların, yazıdan sağdıklarıyla sizi ayrıca nerelere gönderdiklerini görünce, bir yazının kaç boyutunun olabileceğini de düşünmeden edebiyorsunuz. Böylesi çalışmalar zaman zaman kitaplara da yansıyor. Kitaplar çizgiyle ve çizgınin getirdiği espriyle şenlenince, daha bir alımlı çalımlı oluyor. Okunma kolaylığı, bir gülümsemelık soluk ve bakışlarda parıltı... Okuru kitaba bağlayan ek bir güç bu. Ülkemizin, 'ağzından bal akan' anlatıcılarının en önde gelenlerinden Tank Minkari'nin anı, anekdot ve gezi notlarından oluşan "Yılların Ardından" adlı kitabı da, usta karikatürist Haslet Soyöz'ün çizgileri ve yorumuyla sunulmuş MgecsUrbakif MzahlKdıakar Kandemlr Konduk, umur Bugay ve Muzaffer Izgü glbl mizah yazarlanmız gecen yılda usta l$l kltaplanyla mizah dünyamızı katkılannı sürdürdüier. CUMHURİYET KİTAP SAYI 673
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle