Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kapak konusunun devamı. •" lamda: Hikâye işaret eder, ama göstermeye kalkıştığı zamaıı romana dönüşmeye meyillidir. O takdirde hikâye olmaktan çıkar, roman olarak yazdırır kendisini. Beri yandan, romanın girmeye cesaret edemediği, girerse sıluşıp solııksuz kalacağı yer, hikâyenin rahatça soluk alıp verdiği, kendisini "hakiki" kıldığı yerdir. Hikâye hançerdir, girer, hemen işini görür, saplı kalır. Roman ise zehir, belirli aşamafar kaydederek ilerler bünyede, işini daha uzun zamanda görür. Ama bunun tersini gerçekleştirmeye kalkıştıkları zaman, yani roman hançer olmaya, hikâye de zehir olmaya kalkışrığında ikisi arası melez türler çıkar ortaya. Ama bir yığın hikâyeyi bir araya getirip roman kurmak da mümkiin elbette. Her iki tür de dünyayı, dünyaları anlatmaya kalkışır. Ama bıınu hikâye başarır, roman ise sözii uzatarak basarmaya çalışır. ÖzellikJe günümüz Türkiye'sinde yazılan romanlann çoğu için geçerli bu dediğim. Yani birçok romandan ellişeryüzer sayfayı atsalarbir değişiklik olmaz gibi geliyor. Siz de bu saptamayı yapmışsınızdır muhakkak. Tek bir anlatım bıçımıne sadık görünmüyorsunuz. jartiyer, Kırbaç ve BabyDoll'ün Ötesindekilerde denemelerbütününden çok denemelerin ortak lemast ve sonlandtrma yazıstyla bıçimlenen bir roman. Yok\a ben hütün anlattmlarımzt romanlar biçiminde mt görmeye egilimliyım? Galiba siz bu duruma eğilimlisiniz. Jartiyer, Kırbaç ve Baby Doll ün Ötesindekiler farkh tekniklerin bir arada kullanıldığı bir deneme kitabı. Belki de bu farklı tekniklerin bir arada kullanılması sizi böyle düşünmeye itiyor. Ama, farklı kadın tiplerini anlattığım bir kitap o. Sonunda ua cinsiyeti belirsiz bir anlatıcının olduğu bir oyun var. Yakındoğu'da îhanet adını taşıyor. Kitaptaki biitün kadın tiplerinin ortak sorunlarını, ülkenin durumunu göz önüne alarak anlatan bir tekst o . ' Tek anlatım biçimine sadık olmamak konusuna gelince, onda sonuna kadar haklısınız. Her konunun kendi anlatım biçimini dayattığına inanıyorum ben. Dıırum böyle olunca da ömür boyu avnı biçimi, aynı vazı rürünü deneyip onda be lirli bir ustalık kazanma yerine, farklı biçimler arasında eğlenerek yaşamayı tercih ediyorum. Çünkü hayat tek biçimde değil, farklı biçimlerde sınıyor her birimizi. Edebiyat da hayatın uzantısı değil mi? Bendcki çalışmalarımzın üçüncüsü kitap arkasında roman olarak nıtelenmiş: Hayat Bir Kere. Tarihsel bir temaya dayanan, zaman ve mekân içinde gttgelli bir roman Öyküler ya da epnodlar biçımınde yazılmts. Bence siz bu btçimt seviyorsunuz Yani parçalardan bütünü oluşturmayı ve bütünde esneklig'ı. Yamltyor muyum? Evet o bir roman. Dediğiniz gibi parçalardan bütün oluşturmayı ve bütündeki esnekliği seviyorum ama bu, türler arası geçişkenlikten ya da postmodern tarzda yazmaktan hoşlanmak anlamında algılanmamalı diye düşünüyorum. Yeni bir şeyler söylemcnin gerektiğine inandım nep. lnancım doğrukusunda da yeni bir şeyler söylemeye çabaladım. Bıınu kendimce tamamladığıma inandığım gün de bırakacağım kitap yayımlatmayı. Hayat Bir Kere ye gelince, o, nakikaten çok sıkıntüı bir zamanın ardından tamamlanmış bir roman. Sekiz kişinin ağzmdan ayrı ayrı anlatüan bölümlerden oluşur. tailgamış Destanı'nı tamamıyla farklılaştirarak, günümüz New York'una getirir kahramanları. Aslında tamamlanmamış bir roman. Kahramanlardan birinin de dediği gibi, "eksiği, gediği olan, kusurlu bir roman nasıl yazılır?" diye düşünen bir tanrının romanı. Belki de çok tamamlanmış, eksiği gediği olmayan bir romandır. Bir türlii ölemeyen insanların SAYFA 4 Özen Yula Edebiyata dair bir adam özen Yula tarzının temel parçaianndan blrl dlveblleceğimlz bir ba$ka unsur İse clnselllk hikâyeleri ortak bir hikâye çerçevesinde bir araya gelir. Ama, üzerinde durulmadı o romanın. Yalnız, Varlık'taki özel bir bölüm için Cem Akaş bir yazı yazmıştı o roman haklunda. O da övüyor mu sövüyor mu belli değil. Böylesine is, duman, kurum içindekı bir edebiyat ortamında farkına varılmasını ummak saflık olur ama, Hayat Bir Kere'nin Türkiye edebiyatı içinde farklı bir yerde olduğunu düşünüyorum. Çalışmalarınm keyifle okudum ama dtltnız kimi zaman şaşırttt beni. Yabanct dil, yabancı dılın argosu, arkaikeyaklaşan eskdikte Türkçe, Osmanlıca, gündelik dil Metmlere gb're dil seçıyorsunuz. Yazartn anlattmı biraz da dilı belirlemez mi? Keyif almanız beni saşırttı; ayrıca memnun etti; teşekkür ederim. Yazarın anlatımı elbette dili belirler. Yazdıklarımda da bunun aksi bir durum söz konusu değil. Ama şöyle bir yapı da var açıkçası: tnsanları sürekli kendi evinde ağırlayıp onlara aynı vemekleri sunan bir insan olacağıma, onlarla beraber baska başka evleri gezip, o evlerin muttaklarında farklı lezzetlerde yemekler p.işiren bir insan olmayı tercih ederim. Önemli olan farklı lezzetlerde yemekleri doğnı ölçüleri kullanarak, lezzetlerini göz ardı etmeden, aynı güzellikte yapabilmektir. Bunu da sadece o yemeği yiyenler bilir. Bir ömür için güzel yaşam biçimlerinden biri bu gibi geliyor bana. Sanırım kitaplarımı üst üste okuduğunuz için dildeki değişiklikler sizi saşırttı. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dahi Beş Şehir'ini, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü ve 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi'ni üst üste okusanız sanınm benzer bir durum hissederdiniz. Dil meselesine gelince, hayatta da böyle değil mi ? Hep araya Osmanlıca kelimeler sıkıstırarak konuşulmaz ya da hep vabancı dılin argosuyla konuşulmaz. Bir kasaba kızının ağzından, yüreğinden anlat tığım zaman bilinçli bir biçimde yazım kurallannı ihlal ederek, anlam kaymaları yararmak pahasına hatalı cümleler kurabilirim. Ya da ydlarca Amerika'da kalmış bir bilim adammın ağzından yazarken, o dildeki cümle kuruluşlarını, Türkçeye uyarlayabilirim, hatalı olduğunu bile bile. Farklı anlam öbekleri çıkarılması mümkiin olacaktır böylelikle. Rasgele yapılan hatalar değildir bunlar. Seçilerek, üzerinde çalışılarak, hatta kılı kırk yararak yapılan hatalardır. Okuyucu anlar, anlamaz; orasuıı bilemem. Ama bilinçli olarak yapıldığını gösteren işaretler de konulmuştur oraya. Ayrıca bu hatalar, okuyuctınun anlatılana kapılıp gitmesini engelleyici birer yabancılaştırma etmeni işlevi taşır. Uzak açı sağlanması amaçlanmıştır. Bazen, argokelimeler, Osmanhcadan ödünç alınan kelimeler bu amaca hizmet eder niteliktedir. Insanın yazma yöntemini, nedenini, kullandığı söz/anlatı hünerlerinin temel işlevlerini açıklaması çok da anlamlı gelmiyor bana ama; artık, okumanın da bir sanat olduğunu bilmeyen çok sayıda insan ve dil bekçisi olduğunu sanan, Türkçesi "munkabız" yazar adayı var. ünun için açıklamak durumunda kalıyorum. Yazıya içkin bir düşünce bu. Dili kuralları ve hamleleri ile doğru bilip, algılayıp, onu farklı biçimde kullanmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Düşündüğümü de yapıyorum ve yapacağım. Her yapıt kendi dilini beraberinde getiriyor. Elbette bu, benim dil anlayısım içinde yoğrularak başka başka biçimlere doğru yol alıyor. Ama temelde hepsini ortak kılan, aynı kalemden çıktığını işaret eden bir dil anlayışı ve bir dünya görüşü de söz konusu. Ezcümle, "üslupsuzluk" gibi bir durum söz konusu değil. Eminim, duyarlı bir şair ve iyi bir okur olarak bunun farkına da varmışsınızdır. Son olarak ben sizi ilk gcnçlig"inizde etkileyen yazarlan ve sizi yazmaya özendirenleri merak ediyorum. Beni etkileyen ve sevdiğim çok sayıda yazar var. Ama özellikle 3 adam. Farklı anlamlarıyla, adam gibi adamlar. Vüs'at O. Bener, Bilge Karasu ve William S. Burroughs. İki dünya yazarı: Marguerite Duras ve Jean Genet. Bir öğretmen: Ahmet Hamdi Tanpınar. Kırık bir kalp: Sevim Burak. Farklı iki yazar: Sevgi Soysal ve Tezer Özlü. Kadri bilinmeyen bir yazar: Kenan Hulusi Koray. Elbette Tomris Uyar ve Hulki Aktunç. Bir de yeri nepsinden ayrı ama, saydığım isimlerin bazılannın yapıtlarıyla ortak özellikler taşıyan bir fotoğraf sanatçısını, JoelPeter wıtkin'i anmak isterim burada. Her okuduğum yazardan iyi ya da kötü, yazı üzerine bir şeyler öğrenmeye gayret ettim. Belki gülünç gelecek ama, beni yazmayagerçekten özendiren iki yazar oldu. Biri Jules Verne, diğeri ise Agatha Christie. Çocukluğumun en iyi yazarlan onlardı. Düş gücünün sınırsızlığını ve kusursuz yapı kurmanın mümkün olduğunu öğrendim onlardan. Şimdi ise Ankara'daki kütüphanemde duruyor kitapları. Ama tekrar elime alıp okumaktan çekiniyorum. Eski Doğulu âşıkların romantizm anlayışı gibi, "o zamanki güzellikleriyle kalsınlar' istiyorum. • Yeni anlamlar türetmek ÖMER ŞİŞMAN O zen Yula'nın son kitabı Arızalı Kalpler eksik yaşamlar, tamamlanma ihtiyaçları ve parçalanmışlıkların ekseninde gelişen bir öykü kitabı. îlk ve son öyküleri, tabiryerindeyse, birer üstöykü olarak görmek mümkün. Diğer on öykü ise sonları tek bir öyküye, daha doğrusu tek bir ana, depreme açılan bir dızi anlatı. Özen Yula bazı boşluklar varatmış bu öyküler arasmda; bu noşlukları tamamlamak, öyküler arasında köprüler kurmak, yeni anlamlar türetmek okura kalıyor. Oykülerde ortak bir sembol var: Hilal. Imge avcılığına çıkıp onu bir imge saymanın anlamı yok, hilal hemen hemen bütün öykülerde depremi imleyen bir sembol. Kendi öykülerini yaşayan birçok insanın vardığı bir "son an"ı imliyor. Oykülerde yoğun olarak hissedilen bir başka unsur da insanlardaki eksiklik duygusu. Öykü karakterleri hayat akışlarındaki birbentten mustarip ya da yeni bir kavşağın eşiğindeler. Böyle bir durumdaki insan nasıl davranırsa öyle davranıyorlar; acı çekiyor, sıfırdan başlıyor, kabulleniyor ya da öldürüyorlar. Çarpıcı olan, bu nayatların son aerece tanıdık, yakın çevremizde rastlayabileceğimiz kadar hakiki olmaları. Belki herkes ülkesinden ayrdmasından on beş yıl sonra dünyanın en ünlü genetik mühendislerinden biri olarak ve bazı nedenlerle buruk bir şekilde ülkesine dönmüyor, küçük oğlunu da beraberinde götürdüğü parklarda fahişelik yapmıyor, âşık olduğu asker tarafından hamile bırakılıp ortada kalmıyor, ama hayatın barındırdığı sonsuzluk düşünüldüğünde bütün bunlar sıradanlaşıp insanlığın bildik dramları arasına katılıveriyor. Bu öyküleri insa na dair, y.aşama yakın kılan etkenlerin başında Özen Yula'nın akıcı ve zaman zaman bir belgeselci tavrına yaklaşan objektif anlatımı geliyor. Karakterlerin benliklerine girip duygu ve düşüncelerini etkialtındakalarakUetmektense.olabildiğince yalın ve karakterleri iyi kötü tüm yanlarıyla kavrayan bir anlatımı benimsemiş yazar. Öyküleri birbirine bağlayan, sadece öykü karakrerlerinin hayat içinde duruşlarındaki ortak tavir değil. Yazar ilk ve son öyküyü birbirine bağlayarak oluşturduğu çerçeve içine aldığı oykülerde tematiK bir birliktelik oluşturuyor. Bu çerçevenin kapalı ve sınırlı olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü birçok muhtemel hikâyeyle bu kitabı genişletmek mümkün. Dışarıda bir yerlerde daha pek çok CUMHURİYET KİTAP SAYI 673