Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AHMET YILDIZ azmauğraşının "ölçütleri" üzerine fazla konuşmayı sevmeyen I lemingway, birkonuşmasındasanırım şunları sövlemişti: "Oncelikle yetenek olmulı, çok (azla vetenek. Kipling'in sahip oldıığu yetenek gibi. Sonra disiplin olmalı. Flaııbert'in disiplini. Sonra da olabilecekler konusunda bir düşünceniz olmalı vc son olarak, sahteliği önlemek için Paris'teki standart metre gibi hiç değişmeyen katı bir vicdanınız olmalı." Anmet Önel'in Alabalık Üçlemesi'ni alıp okuduğumda bütün bu tümceler "standart" bir katıhkla gelip oturdu sayfaların üzerine. Gerçekten öykü dünyamızda bir "ölçü"nün kalmadığında herkes hemfikir. Hem okuma uğraşı, yalnızca, koltuğa kurulup, dizinizin üzerinde bir "Azman"ın mmltılart eşliğinde bir kitabın içine gömülmekle sınırlı bir "uğraş" değil, okuma sürecinin içine sığmış başka dünyalar ve düşleri kabul etmc, oralara uzanabilmeyi başarıp birlikte okuma "uğraşı"dır da biraz. Türkiye edebiyatının son yıllarında öykünün "patlaması"n dan söz edilirken, patlama seslerinden kulaklarımızın zarı çatlamışken bir "ölçü"ye tutunarak ancak bir yerimizin göçüp gitmesine engel olabiliriz ancak. Anmet Önel Alabalık Üçlemesi'ndeki öyküleriyle sessiz ve toz duman arasında "sıkı" bir yazar olarak gelip sokuldu "vitrindeki" kitapların arasına. Üstelik hiç "patlama"dan,sapasağlam olarak! Onatutunmakla yeniden doğmuş gibi olduğumu belirtmeliyim. Y Tatlamai'dan sağlam çıkan bir yazar istiyorum.) "Dergi, gazete kıp içen iki aşksız ve elbette yalnız mave kitap" üçgeninde eve tıhalle arkadaşının kar ve aşk üzerine eşkılmış, yalnızca "bir paket siz diyalogları vardır. Ama hepsinden zehir" almak için büfeye önemlisi aralanndaki sevginin gücudür. "çıkan" bir oyun yazarının Yine de büyük bir yalnızlığın eksenine yaratma çabafarının sancısı oturuyor bütün öyküler. Bunca cıvıl cıiçindeki kıstırılmış halinin vıllığına, şen şakrak anlatımına karşın anlatıldığı bu öykü eksiksiz bu yalnızlık kendini hep duyumsatıyor. bir öyküdür. "Nokta" adlı Ahmet Önel'in öyküleri yalnız bir adaöykü de de bu konu işlenir. mın eksenine oturtulmuş olmasına karBurada yeri gelmişken, bu şın bu büyük yalnızlıktan kaçmanın ve yazımın en sonuna sakladıbunu basarmanın öyküleridir. tki, üç kiğım tespitimi dayanamayıp şiylerken bile ki üçüncü kişiyi bulmak aktarıyorum: Ahmet pek zordur bu öykülerde konuşup duruyorlarken bile yapavalnızdırlar. ÇünÖnel'in tüm öykülerinde kü, "Daha egoist ve daha tutsağız şimyazma sancısı içindeki bir di. Dahası hiç affetmivoruz birbirimizi. yazarın bu baskıdan alaycı Yalnızca telefon aracılığıyla hatınmızın bir dille (ki bu yazımın dilisorulması bize yapılmış bir büyük hakni de Önel'eözenerek "alaysızlık oluyor."(Kayıplar) "Insanoğlu.. zacı" bir havaya soktum ki manının olmadığından yakınarak mutmeğer ne zor işmiş!) yani, lu olan tek canlıdır. Ne söylersek söylekurgusal, törensel muziplikyelim, insan yine de insana yıkılır. Ken lerle bu "iş"ten kurtulma dini dilegetirirve kendini dinler. Günümücadelesi var bence. Alamüzde iyi bir yaşamm tarifi, kocaman balık Üçlemesi bu rahatlabir uğultuya donüşen diyalog sağanama ereğinin peydahladığı ğında zerre kadar ıslanmama ustalığmbir çocuktan başka bir şey dagizlidir. Konuşurvedinlemeyiz! Dindeğil gibi geliyor bana. Neler ancak duymayız! Bu kaosta sözcükdir, bu sizi matematiksel bir lerin yaşama hakkı asla yoktur." (Sözdizgeler bütününün soğukcükler Kayboluyor) luğu olarak korkutmamalı. Sizin de akıp gittiğiniz, yani Tümceyi sevenler Ahmet önel'in öyküleri yalnız bir adamın eksenlne otuıtulaçıkçası, eğlendiğiniz bir muş olmasına karşın bu buyük yalnıziıktan kaçmanın ve bu Ahmet Önel, Hemingvvay'in imlediği tümceler "silsile'sidir bu nu basarmanın öykuleridlr. noktada yeteneklidir, disiplinli çalıştığıçünkü. "Köftehor", "eyvalnı dost düşman herkes bilir, "olabilelah" gibi sokak ağzına egemen sözcükde bırakmışken, sizi rahatlatan kısa ve cekler" hakkında düşüncesi daha ilk lerin yerinde kullandması bir tehlike yasağlam tümceler, her sözcüğün orada oltümcesinde zaten vardır, ancak sahteliratmıyor, aksine anlatımı rahatlatan en ması gerektiğini anımsatıyor birden. ği önleme konusunda bir "katı vicdan" önemli tayyıcılar oluyor. Gerçekten unuttuğumuz Türkçe'nin taasla yoktur! Sessiz ve haklı bir vicdana Ahmet Önel'de kahramanlarına karşı dı orada duruyormuş meğer. Tam da arsahiptir. Bugüne kadar gösterdiği alçakve okıırlarına karşı yine çoktan "unuttutık Türkiye edebiyatından umudu kegönüllülük başka türlü açıklanamaz sağumuz" sıcak bir sevgi yumağı var. sip, takur tukur bir "dil!"in mahkumu nırım! Unuttuğumuz ve tekrar bulduğumuz şey olduğumuzu sanırken yetişiyor imdadıAhmet Önel'in öykülerinde "dışaTürkçe'nin tadı değil yalnızca. Unuttumıza "üstelik". Yine de dikkatli pkuman"nın, yani ilişkileri yönlendiren ana ğumuz diğer insanlar, "öteki"ler, içimiyı gerektiren öyküler AJabalık Üçlemetanrıçanın, düzenin, ekonomik, sosyal ze gömülmüş kendimizin dışındakilere si'ndeki öyküler. Sürekli akan bir olaysistemin varlığı karanlık ve bilinmez bir karşı yeni bir hümanist bakışın tadı da lar silsilesi, büyük ana olayın etrafında etkileyici olarak hep duyumsanır. Tedirvar! Kahramanlarına karşı asla kırıcı, inkümelenmiş, yazarın, okurunu değil de gin edıci, korkutucu bir zemin üzerinde citici ve sert değil. "Enginar" adlı öykükendisini eğlendirsin diye kaleme aldığı yaşıyoruzdur. Bunu "Huzursuzluk", yü okuduktan sonra yaşlı akrabalarımı iştahlı ve alaycı divaloglann ritmi araAlabalık Üçlemesi", "lkinci",hatta "Aytek tek ziyaret ettim açıkçası. Çok iyi sında gerçekten dikkatli okunmayı gerılık Provası"nda (banyodayken örne"enginar" yemeği yapanyıllardır yanına rektiriyor. "TanıkJık' adlı öyküde "güğin) daha çok duyumsarız. "Çağdaş", uğramadığı yaşlı BaharTeyze'yeolan zinümüzde aşk acısının diş acısından da "kentli" bir insanın kaygılarıdır bu öyyaretinde kanraman, ölümü sık sık anımha kısa ömürlü olduğu"nu atladığınızda külerde anlatılan. Ama daha da önemlisar, ancak küçük hınzırlıklarla, sevgi doyandınız demektir. Çünkü Marcelsi Çehov'a olan yakınlıktır. Çehov'da da lu tümcelerle öyküyü örerek bitirir. "Felo'nun Audrey'i "nasıl" sevdiğinive"tubu "sezdirme" yöntemi ağırlıktadır. nerli Kahve"de, istasyonun yanındaki val"ine "nasıl" çizdiğini kaçırıverirsiniz. Ama gizli bir alay ve gülmeceye yakın kahveye kendisinin benzeri diğer "ken"Belkıs'ın Günlüğü'nde" bu çok daha "ironık" dil daha da ilginç olanıdır. disi" gelir. Diyaloglardaki alaycılık yine önemlidir. MahalJenin hamarat kızı BelÖnemsiz konuşmalar birden önemli bir egemendir burada. Ancak hesaplaşmakıs'ın günlükleri eski gazetelerin arasına hale geliverir. Hayatı bir oyun olarak alnın keskinliği sevgiyi ve yakınlaşmayı, karışmış ve bakkalın önüne gelmiştir. gılarfar ve onun gerilimlerini kendi üzerdiyalogun, bir başkasıyla/kendisiyle koMahallenin bütün "delikanlıları"nın ner lerinde taşırlar. nuşmanın insan yaşamında ne denli birinin bu "delikanlıhk" "ayaklan" alBence uzağa gitmeve gerek yok: Ikisi önemli bir olay olduğunu vurgulamak tında herhangi bir kadın/kız karşısında de öykü yazarı oldukları kadar oyun yaiçindir bu. Ikili ilişkilerdeki küçük/büepey zavallı durumda oldukları ortava zarıdırlar! Ikisi de son tümceyi sevenlervük pürüzlerin yine küçücük bir hareçıkar. Günlükleri çoğaltan "hain bakdendir!» ketle, küçük bir sevgi hareketi gösterkal"ın ve elbette biz okurların! önünmekle aşılabileceğine de "Belkıs'ın tarihinde kimler yer almış, en iyi örnek "Ayrılık coğrafyasında kimler konaklamış?" Provası" adlı öyküdür. hepsi ortaya çıkmış, bütün boyalar döBalkona çıkması kahkülmüştür. Bu büyük naniği alaycı bir ramanımızın, Tülin'e dille anlatan anlatıcı kanramanımızın yiseslenmesi büyük bir ne Belkıs'ı gizlice sevdiğini atlayabilirsigerilim ve hesaplaşma nizosön tümceolmazsa: "..zaten oyazdan sonra soluk soluğa madı bu günlükleri. Hem onun elinden verilir. Kendimizi, iliş çıkmış olsaydı, açık açık yazmaz mıydı kilerimizi sıkan bütün bana aşkını! " dışsal unsurlara karşı "Alacakaranlık" adlı öyküde bir tek durabilmenin en iyi yonoktayı atlamanız olanaksızdır. (Sokağa lu bir "insan" olabilçıktım. Sokağa çıkmadım" diyebaslamekten geçmektedir. yan öykünün ilk paragrafında verilen Çıkıp, "anahtarı unutpuslıı, sisli, kapalı, akşam alacasınabentun masada " diye hayzeyen hava betimlemesini ve bunun yalkırabilmek zor bir şey nız bir yazarın eve kapanma psikoloiisiydeğildirörneğin! Çünle uyumunu bu denli kısa, öz ve caniı bir kü "ağırbaşlılık" asla biçimde anlatdmasını, yazara fazla açık dürüstlük değildir! çek vermekten kaçmak için Türkçe'nin "İlk Kar Son Kar"da Ahmet önel Alabalık Üçlemesi'ndeki öyküleriyle sessiz ve toz dune kadar zengin olanaklar sunan bir dil kentin varoşlarına çı man arasında "sıkı" bir yazar olarak gelip sokuldu "vitrindeki" klolduğunu söylemekle yetinerek geçmek taplann arasına. CUMHURİYET KİTAP SAYI 653 "Patlama" ve "gürültü" bilindiği gibi bir patlayıcıyı gerektirir. Patlayıcı dinamit ve baruttur. Yalnızca patlayıcının olması da yetmez "üçlü!" için. Patlaması gereken bir zemin, taş, toprak, ağaç fitan olmalıdır! Bu zemin de elbette ki pek çürük taşlardan oluşmuş kulübesiyle günümüz edebiyat kurumudur. Üçüncüsü, bu ikisinden bağımsız olan etraftaki günahsız nesnelerdir; diğer evler, ağaçfar, otlar, çakılların curuf altında kalmış halleri! Hele "patlatan" acemiyse korkunç sonuçlar doğurur. Geride sağlam tek bir yapı kalmaz. Gürültü çevredekilerin dikkatini kendine çeker. Diğer tüm sesleri susturur, örneğin radyodaki bir şaıkıyı, açık balkonundan obua sesleri gelen bir bekar evini, dallardaki kuş cıvıltılarını siler süpürür; sindirir! Güzel sesler kaybolur, yeşillik yerini kül ve toza bırakir! lyi ve yararlı olan yoktur artık. Şamata ve gürültü yapan, dolaysıyla kirleten vardır. Ahmet Önel işte bu toz duman arasından üstünden başından tozları, topraklan silkeleyerek sağlam adımlarla çıkıp geldi elinde bir öykü kjtabıyla. "Azman" dizimde, AJabalık Üçlemesi elimdeyken, böyle görüntüler dolaştı durdu sayfaların üzerinde. Kahramanlarını "konuşturmayı" bilmeyen, hangi konuyu ele aldığını, neyi anlattığını bir yerlerde şaşıran, kişilerini büe öykünün biryerlerinde "unutup" başka bir telden çalmaya başlayan "patlayıcı" taşiyıcılarmın dünyasında başka tür, yani unuttuğumuz "sahici" bir öykü "tür"ünün yazarıydı Orson Welles'i elbette son zamanlannı! çağrıştıran "şişman adam"ın yazdıkları (Oysa patlama filan da yoktu). Şiir kitaplarından para kazanamayacaklarını en sonu anlayan yayınevlerinin, "roman"ın da kısıtlı sayıdaki "star" isimler çevresinde dönmesiyle yeni bir "tür"e yönelmeleri isiydi. Var olan öykü yazarı potansiyelini harekete geçirecek yerde kolay olanı yapıp kısa vadeli sonuçlar peşinde gitmeleri bir iki öykü denemesi metin yazmış "isim"ler üzerine "zar atma" yöntemini seçmeleri diğer bir hata oldu.) Ahmet Önel'in öyküleri tam da geveze bir dille karşı karşıyasınız sanısı içinSAYFA 6 Günümüz edebiyatı