22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Enis Batur'un 50. yaşı için armağan sayılabilecek ve 19732002 yılları arasında yazdığı şiirlerden bir seçkiyi kapsayan Papirüs, Mürekkep, TUYÂP Yapı Kredi Yayınları etiketiyle yayımlandı. 252 sayfadan oluşan kitap, Eros ve Hgades'ten Kanat Harekederi'ne, bugüne kadar yayımlanan kitaplardan ve 2002002 arasında yazılmış ama henüz kitaplaşmamış parçalardan seçilmiş 88 şiiri bir araya getiriyor. Papirüs, Mürekkep, Tüy bir yandan Enis Batur'un 30 yıllık 'şiir yaşamı'nı anahadarıyla sergileyip dönüm noktalarına işaret ecferken bir diğer yandan da yeni kuşak okurları için iyi bir başlangıç olma özelliğine sahip. Seçme Şiirler için yeni bir söyleşi yapmaktansa 1978 yılından bu yana Enis Batur'la yapılmış söyleşileri tarayıp belli parçaları seçerek onlardan bir kolaj oluşturmak daha anlamlı göründü bana. Böylece 30 yıllık bir toplamdan seçilen şiirlerin yanı sıra, bu süre içinde şiir ve kendi şiiri üzerine geliştirdiği düşüncelerden bir seçkiyi de okuma fırsatı buluyoruz. BURAK ŞUŞUT Bize biraz şiirinizden söz açar mısınız? Acmıs mıvdınız voksa zaten? ne özgü kuralları vardır: Ya kendi oyununuzu kurarsınız ya da eski bir oyunu çeşidersiniz bu da bir seçim sorunudur eninde sonunda. Bir oyun bu, Huzinga'ntn homo ludens'i bağlamında. Ne yatırdım bu oyuna? Kendi hayatımı. Hayatımı bütünüyle yazı'ya göre düzenledım ben ve başlangıçtan beri, mihenk norktalan tam belli olmamakla birlikte, soluklu girişimi önemsedim. Güncel dünyaya yaslanan bir yazı biçimi ilgimi çekmedi, evrensel boyudu olduğuna inandığım, geçmişten süzülüp bugüne gelen ve yarına da uzanabilen bir yolculuk biçimi benim için önem taşıdı. Ama kurallarını öğrenmek istemediğiniz bir oyun için "ne biçim oyun bu" demek doyurucu olmayabilir. Şiirim konusunda ikinci kaynak ise, kabataslak bir yaklaşımla söylersek: Türk dili. Temel ve zorunlu koşıüudur dil, yazmanın. Türkçe yazan birçok kişinin yazdıklarımda görünürgörünmez etkileri var dır. Kimueri Turgut UvarEce AyhanIlhan Berk üçlüsüyle ofan ilişkilerimden söz etmişlerdi. Doğru payı vardır kuşkusuz bu yaklaşımın. Daha çok Dağlarca'dan etkilendim, sanıyorum. Cumhuriyet döneminin yetiştirdiği en önemli şair olarak görüyorum onu. Tabiîbir de Necatigil var. 1970'ten sonra yazdıklan ile Oktay Rifat da var, hemen saymak istediğim. en azından kenarında görüyorum. Her şairin bir adası vardır, olmalıdır ana toprağa oradan bakmak daha doğru bir çözüm gibi geliyor bana. Elinde olmayan nedenlerle toplumun göbeğinde vaşayabilir şair, ama içinde yaşadığı yarılma kosulu ona mesafe duygusu kazandırabilir. Itiraf edelim ki, dünya yaşanılır halde değil, herkes birbirini ezmeye çahşıyor, dağlarla ve ağaçlarla artık görüşemiyoruz, insan ilişkileri zedeleniyor durmadan. Hayatbulaşıabirhastalıkgörünümü kazanmışsa, kıyıda durmak gerek. Birkaç yazımda aktarmıştım: Zola, bir gün Mallarme'ye "Dışkı ile elmas aynı şey azizim" demiş. Mallarme hak vermiş ona, "Ama" demiş: "birisi daha az çıkar". Şairin uğraşında nedef, bu daha az çıkandır. Kazmak için, olabildiğince ayrı durmayı öğrenmek şart. • Kaleme aldığım ve daha sonra özel ansiklopedimin cilderinde topladıihm denemeleri şiirime açılmış parantezler sayıyorum, boyutları ne olursa olsun. Onlara tali bir önem veriyorum sanılmasın ama, baştanberi iki düzlemin birbirine karışması en büyük endişem oldu benim. Kendi içinde geniş bir yelpazede meraklan olan kişileri düşünerek böyle bir yaratık tutturmuştum "merak böceği" diye; birçok insanı ısırdığını, soktuğunu aüşündüğüm bu böcek benim de yanımdan ayrılmıyor. Bir sürü şeye merak duyuyorum. Kartpostallara da merak duyuyorum, John Cage'in müziğine de. Bu merakları kendimde tutabilırim tabiî. Ama şiirime şiir dışı bir malzeme olarak girmeleri de mümkün, bunu nasıl engelleyebilirim? Böyle bir sorunum da var. Ezra Pound iyi bir örnek, iktisat teorileri şiirini zedeledi mi zedelemedi mi, önemli bir konudur. Ben, kendi payıma, şiirin daha an bir çizgide serüvenini yürütmesini istemiş, seçmiş biriyim. Ote yandan, şiirlerimi daha açık kılmamı ya da elevermemi isteyen okurlann sayısı az değil, bunun elimde olmadığını belki de anlamıyorlar, ama, zamanla, denemelerimi okudukça şiirlerimi daha iyi kavrayabildiklerini gördüm. Bu bakımdan, ilgi alanlanmın sayıca çok olması, yazdıklanmla iletişimi güçleştireceğine kolaylaştırdı. Ama yalnızca zahiri düzlemede sağlanmış bir kolaylıktır bu, biliyorum. • Tanımlamam gerekse, birgece şairi olarak tanımlardım kendimi. ÖzeUıkle kısa şiirlerimi dar, loş bir dünya kaplıyor. Bir bildirisi yok "Soyudama Araştırmalan"nın, insanlara "genel olarak" söyleyecek birşeyim yok Durada: O anlık tepe kavnyorsa okuru, içeri dalabilir rahadîkla ve sayısız kapı açabilir kendine. Ama dünyayı bu boyutta algılamayan kişiye vereceğim bir dayanak olduğunu sanmıyorum "Omaca"da: Hazır bir anlam banndırmıyor çünkü bu şiirler. Okur üngelemini bir duygulanun/ sezgilenim düzleminde örgütlemeyi bilmiyor, anlamın ardında iz sürmeyi amaçlamıyorsa, bütün bütüne dışarıda da kalabilir. "Iblise Göre Incil" kümesi ile" Akrep Dönencesi" buyargının dışında bıraktığım iki toplam. Gerçi bunlar da eninde sonunda aynı şiirsel girişimin ürünleri, ama bir tür izlencenin içinde yer tutuyorlar: Tıpkı, "AraKitap", "Ayna" ya da "Kandil: Meseller Kitabı" gibi onlar da ilk kitabım saydığım "Nil"e açtığım büyük ayraçlar. Kısa şiirlerimi saymazsak, hep bir sorunsal'ın; çekirdeğin, kaynağın barındırdığı bir imgenin peşine takılır şiirlerim. Pek çok kişinin sandığının tersine, biçimden yola çıkmak şöyle dursun, kalıbı bulmak, o kabbı tuturmak en zorlu evreyi oluşturuyor çalışmamda. Buna verilebilecek en iyi örnek belki de "Akrep Dönencesi"dir. Temelde birincil sorunlarım saydığım: Inanca başkaldırmak, dayanak noktasından yoksun olmak, bitimsiz bir nedensizlik korkusu ve zaman boyutu içinde yitik yolcu kimliğiyle özdeşleşmek gözle görülür genişlikte izlekler. "Akrep Dönencesi" biçimsel düzlemde, bunların bir biçime dönüşmeme yolundaki dirençlerinin de öyküsüdür. Geniş ölçüde anlatının olanaklanndan yararlanmış olmam metni açık seçik kılıyor belli ki. Bu, biçimsel özefliklerinin yapısal özelliklerce örtüldüğünü gösteriyor da olabilir. "Nil"de ve "AraKitab"da yapının önemini dış çevrende biraz abarttım gibi geliyor; hele "AraKitab", kurtak'sız okunması olanaksız bir metindir. Bu açıdan okunmak ile yazmak arasında kalıyor o: Yazılması bitmemiş (bilerek isteyerek), okunması başlamamış (okuma üretici değilse) bir yandabırakılmışürün. Oysa "Iblise Göre Incil" ve "Akrep Dönencesi" sınırları kalın uçla çizilmiş bir yapının içinde iç yapısal dokumayı öne getiriyorlar. Şiirin ses çekimi, renk çekimi olduğunu (tıpkı fiil çekimi gibi) bilmeyenler olabilir. "Iblise Göre Incil" şiirin görsel açıdan çekilmemiş bir şiir olduğunu metnin başında dile getiriyorum. Yazı, görsel olanı bir kör gibi duysun, aktarsın istedim orada. "Akrep Dönencesi"nin yazınsal niteliği ise okurun önüne ek sorular çıkarabilir. Şiir bağlamında, düzyazının olanaklanndan alışılmışın ötesinde bir yararlanma söz konusu burada. Gene de, bilinen anlamda bir anlatı öykülemesinden söz etmek güç. Sınırları ve kuralları zorlanan bir epos anlayışı, klasik şiirsel dizeden uzaklaştırdı beni. Yazınsal tür olarak şiirin yasalannı yazı'ya doğru dönüştürmek, genişletmek amacındayım. Enis Batur'la şiirinin başlangîandan günümüze yolculuk • Ş iir yazmaya ne zaman başlamış olabilirim: Geçen yüzyılın ikinci yarısında Kandiye'de mi, yüzyıl başında Üsküdar da mı, 1955'te Napoli'de ya da 1959'da Eskişehir'de mi? Şiir yazmaya 1972 sonunda Dvorak Kızgınlıklan adlı ilk kitabımı yok ettikten sonra başladım. • Şiirimin doğuşunda ve gelişiminde iki ayrı kaynak var sanıyorum. llki genel anlamında şiir, özellikle de Avrupa şiiri. Dışarlıklı bir şair olduğum rahathkla söylenebilir. Benim gözümde şair yabancıdır zaten. Ortak duyarlıkla, ortak dille kurmaz dünyasını, "bay herkes'in sözcülüğünü üsdenmeye kaliuşmaz. Burada, şimdi yaşayan insanlara ulaşma telaşı yaşamıyorum ben; şiirlerim ne zaman, ne kadar, neredem, kime ulaşır bilemem, şişeye koyar mektubu gönderirim. Gelenekle ilişkimde de öyle: Beni hangi ürün sararsa gelenek depoma girer, katılır. Modern Avrupa şiiri, Klasik Japon şiiri, eski Roma şiiri bana yabancı gelmivor. Okuduğu şiiri Türkiye yle, Türkçe'yle sırurlamayan biri ister istemez yazdığı şiiri de onlarla sınırlamaz. Ben elçi, kültür ataşesi, turizm gönüllüsü değilim: Olsa olsa yazdıklanmı seçen insanlar için yazanm, diğerleri de benim yabancımdır. Benim şiirim, genel çizgilerinde soyudamaya dönük bir şiirdir. Buna karışdık yabancı kültürlere çok kesin çizgilerle göndermeler yapıyorum. Ölü uygarlıklann kültürleri olsun, Ortadoğu kultürü olsun açık bir içmetinsellik ile yer tutuyor yazdıklarımda. Tarihle hesaplaşmasını yapmayan kişi yaşamıyor demektir benim için, Bu seçimin okumaya önsel engeller koyduğunu söyleyecekler çıkabilir. Her kitabın, ner yazı'nın kendi Şair olmayı, yazar olmayı değil de "büyük şair", "büyük yazar" olmayı romantik bir eğilimle hedef tuttum. Bana sorarsanız, yazan birçok kişinin kafasuıda, gönlünde yatan imge budur zaten nedense söylemekten kaçınılır, ondan kopunca da gerçekdışı, alay konusu bir imge haline dönüştürülür, ama önceleri, hareket noktasınaa bu vardır. Yola çıktığım nokta buydu; hedefin, vanlacak noktanın da bu olduğunu unutmadım. Oyunu bu boyutta oynamak istiyorum ben, kim ne derse desin. "lyi bir Türk yazan, şairi" olmak "bon pour 1' orient" töresidir: "İyi bir şair, yazar" olmak değilse kişinin hedefi, ortada uzun bir yolculuk da yoktur. • Şairin yerini toplumun biraz dışında, • "Tuğralar"daki ve "Perişey"deki şiirler ötekilere göre daha tanıdık, neredeyse klasik bir çizgideler. Gündelik yaşama, yer yer soyudamanın ucuna taşınsalar bile izlenimci bir bakışa yaslanıyorlar. Odada değil de dışanda yazılmış şiirler bunlar. Bir şehirden bir başkasına giderken, göl kıyısında ya da istasyonda, çoğu kez benim dışımda olup biten birşey bana yansırken düştüm onları... Doğrudan doğruya bir tavır almıyorum dünyaya ve hayata karşı, bu şürlerle: Bakıyorum, yazıyorum. "An"lık izlenimler bunlar, Prevert'in "bir kibritçakımı", Oktay Rifat'ın "bir cigara içimi" diye vaftiz ettiği bir sürenin odakta topladıkları. Tabü önü ve arkası var: Hazırlanış ve çahşma. • Üslup açısından elbette "Opera"ya yataklık eden kozmik bakış ve dil "SarCUMHURİYET KİTAP SAYI 653 "şair olmayı. yazar olmayı değll de "büyük şalr", "büyük yazar" olmayı romantlk bir efllllmle hedef tuttum" dlyor Enis Batur. SAYFA 12
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle