22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Avla Erduran ilk kez çok derinden konuşuvor ZEYNEP ORAL "Biraz scıbır, küçiik çocuk, bıraz sabır Ama, Allah'tn koydugu yerde, Ytldtzlar daima yalmzdtr." B ehçet Necatigil'in bu dizeleri ne de güzel uyuyor, şu çocuğun durumuna... Çocuk şöyle konuşuyor: "Omzumu uüz tutmalıyım. Dik durmalıvım. Olmadı, hâlâ bir omzum ötekinden yüksek duruyor. Tam düzeltiyorum, yürümeye başlayınca bozuluyor. Bu apartman, uzun bir vapur gibi, bir ucundan öbür uca yürüyüp salona varıncaya kadar düşüyor omzum. Yine tıka basa doldurmuşlar salonu. Müzisyenler, prensler, sanatçılar, soylular, siyasetçiler, doktorlar...(...) Benim haftahk cezam: Her hafta sonu bu konuklara keman çalmak. Tek eğlenceleri zavallı ben. Onlar gibi nazik olmahyım. Salonun ortasına geldiğimde önce 'Bonjur' dcmem, sonra reverans yapmam gerekiyor. Kemanı kaldırıp çenemin altına sıkıştırınca yine bir omzum düşüyor..." Çocuk böyle konuşuyor. Içten konuşuyor. Konuşmaları hep bir noktada düğümleniyor: Yeteneğinde... Yeteneği onu tarklıkılıyor... Yeteneğionu sonsuz mutlu ediyor... Yeteneği onu zora koşııyor.. Yeteneği onu tııtsak ediyor... Yeteneği yaşamını zaman zaman cennete, zaman zaman cehenneme çevirebilecek güçte... Çocuk şöyle konuşuyor: "Bu benim dinlediğim ilk konser. Üç buçuk yaşımdayım. Saray Sineması'nın locasında oturuyoruz. Sannede Jacques Thibaud çalıyor. Kemanından çikan sesler havada uçuşup kulağıma ulaşınca beni büyülüyor. Birden vuruldum ona. Deli gibiyim. îlk kez âşık oluyorum. Sahne arkasına kutlamaya gittiğimde Thibaud beni kucağına aldı, öptü. Meğerse bütün kadınlar bayılırmış ona. Dört yaşıma geldiğimde onunla evlenmeyi aklıma koymuştum. Yazı yazmayı bilmediğim için yuvarlak şekiller yapıp mektup niyetine zarfa koyuyor, babamdan postalamasını istiyordum..." Çoookgerilerdenbirçocukluk anısı... Ama tüm çocukluk anıları da var... Insanın içini acıtan, isyan ettiren, bu kadar da olmaz ki dedirten, kahkahalarla gül düren, düşündüren, şaşırtan ve müthiş hüzünlendiren... Evin llyasoğlu'nun yazdığı, Ayla Erduran'ın yaşamöyküsünü dile getiren "Ayla'yı Dinler misiniz?" adlı kitabı (Remzi Kitabevi), bir duygudan ötekine geçerek, adeta duygu patlaması yaşayarak okudum. Evin Uyasoğlu kitabını birinci tekil şahısla, Ayla Erduran'ın ağztndan yazmış. Çok da iyi etmiş. Kendi müzik bilgisini ve birikimini de yine Ayla'nın ağzından metne kaynaştırmış. Böylelikle yalnızca okurla anlatıcıyı (Ayla Erduran'ı) baş başa bırakmakla kalmıyor, aynı zamanda yukarıda söylediğim duygu patlamalarına da neden oluyor. Anlatılanlardaki bunca yoğun duyarlılık bundan doğuyor. Okurken, ona müthiş inanıyorsunuz, onunla birlikte soluk ahp vermeve başlıyorsunuz. Yalın, dolaysız, akıcı cîilin peşine takılıyorunuz. Daha ilk andan başlayarak, duygu dünyasına kapılıp gittiğinizden ve baştan sona, okuma siirecinde kendinizi duygulara teslim ettiğinizden, sorgulamaya yargılamava hiç mi hiç fırsatınız olmuyor... Kitabı okuyup bitirdikten sonra aklınıza kimi sorular takılabilir ve yanıtlarının kitapta bulunmadığının far1 I I l l ı ı n l\/ T T W I T A kına varabilirsiniz. Ama, inanın hiç önemi yok. Demek ki, Ayla bu kadarını anlatmak istedi devip, saygı duyuyorsunuz. Üstün yetenekli bir kız çocuğun, çocukluğunu yaşayamadığı, yalnız keman çaldığı, çalıştırıldığı bir başlangıç.. Her pazar, konuklara verilen konserler gitgide azap olmava başlar... Tüm çocuklugu ve ilkgençfiği belirli kurallarla çevrilidir. Sanki dört yanı duvarlarla örülü... "Bazen düşünürdüm, sirkteki hayvanlar bile bir marifet yapınca onlara şeker falan veriliyordu. Annem de beni çalıştırmak için karşımda oturup bebeğime elbise dikıyor. Benim dünyama kapı aralayıp, bebeklerime sevecen davranıyor. Bu da benim ödülümdü herhalde. Aslında onu yapmasa da çalışırım, zaten kemanın sesini çok seviyorum..." YOPUCU blr lllşki Annesi hep mu/.ığının içindedir Ayla'nın, annesi hep içindedir onun... Annesiyle ilişkileri, önemli bir yer tutuyor hem yaşamda, hem kitapta. Çok giritt, çok boyutlu ilişkiler... Sevginefret ilişkisi dememeye çalışıvorum. Ama güç ve iktidarı da içeren gel git'i fazla olan, yorucu bir ilişki... "Onun bana öğrettiği, duvarları yıkan cesaretiyle, hayat boyu karşılaştığım nice güçlüklere göğüs gerebilmiştim" diyor Ayla Erduran annesi için... Ama... Ama belki de kitabı okurken içimin en acıdığı yer yine anneyle ilgili: "Daha bir hafta önce belki de her şeyin bittiğini hissetmişti. Kendi odasııv dan çıkıp benim odama geçmeye karar verdi. ürada ölmek istiyorau. O gün: 'Ah kızım, bilsen seni ne kadar sevdim!' dedi. Belki de canım anneciğimden ilk kez (altını ben çizdim) işitmiştim bu sözleri. O andan sonra hep kalbimin derinliklerinde yer aldı." Sonra hocalan... Hep en iyi hocalarla Evin llyasoölu'nun albümünden: Yanda, allesi ile birlikte. Altta plyanosunun basında. Altta sağda Ise Bülent Tarcanla blrilkte,i9Si çahşması... Yarışmalar... Güçlükler... Haksızlıklar... Yüreğinin en derininden bağlanmalar... Aşklar, aynlmalar, kopmalar, birleşmeler... Dünyanın belli başlı sahnelerinde dev konserler... Öğrenilecek bir.eser daha, bir eser daha... Turneler... Öğretmenlik ydları... Tutkusu, azmi, inadı, inancı ve sonsuz bir çalışma gücü... Sonra dış dünyanın ona dayattığı ölümler, hastalıklar, karabasanlar, bağımlıhklar, yoksulluklar... Ama neyse ki en ağır ortamda bile onu yaşama bağlavan lcemanı vardır. Yaşamın kıyısında, hep kemanına tutunarak ayağa kalkacaktır... Acılarının en derininue ona en büyük avuntuyu Bach verecektir. "...Hayatımda, yakınlarımın ölümünden sonra yalnız Bach çalabildim. Müziğe ara verdiğim zamanlar yalnız Bach'la yeniden ona dönebildim. Bach'ın müziğinde kavrayıcı bir denge duygusu, derin bir inancın sürekliliği var. (...) Benim için onun müziği hep tedavi eden, yaraları saran müziktir. Ne zaman karamsarlığa kapılsam onun müziğini yalnız kendim için çalarım. Bach'ın müziğiyle her seferinde sonsuz bir keşfe çıkarım kendi iç dünyamda." Kitap boyunca yalnız Ayla Erduran'ı değil, çevresini de yakından tammaya başlıyorsunuz. Yakın çevresi de David Oistrakh, Menuhin, Henryk Szeryng gibi, daha nice ünlü ustalar, müzisyenler... Hem bizden hem dünyadan... Onlarla ilişkileri, onlarla yaşanan olaylar, anekdotlar, soluk soluğaokunan serüvenler... Ne yazılabilir, ne yazılamaz, ne kadarı yazdabilir, ne kadarı yazılamaz... Her biyografıde bu sorun gelir dikilir karşımıza. Bence, çerçeveyi ve sınırları belirleyecek olan biyografiyi yazanla, biyografisi yazılan arasındaki ilişkidir. "Ayla'yı Dinler misiniz? "de ben sağlıklı, saygı ve Erdupan'ın yakın çevresl sevgi dolu bir ilişki ve bu ilişkinin gerisinde söylenenler kadar söylenmeyenlerin (ya da satır arasında söylenenlerin) de sıcaklığını sezdim. Yine Avla'ya kulak veriyorum: "Müzik tutkum her zaman sıradan aşkların, dünyasal sevgilerin üstündeydi. Benim yaşama biçimimdi. Fırtınalı aşklarım da keman tutkumu kamçıladı. Biliyorum, kimi değmeyecek aşkları kendi kendime abarttım. Kimi kutsal bildiklerimi, elle tutulmaz gözle görülmez bir gümüş kutuda sakladım. Kiminin acısıyla, hüznüyle; kiminin coşkusııyla, neşesiyle kemanıma daha çok sarıldım. Aşklarım bazen en saf, en çocuksu günlerimin düşsel kahramanıydı. Bazen de en düşkün, en yoksul dönemimin can simidiydi. ünlar beni nasıl sevdiler, bilemem. Kimi çocuğu gibi sevdi, saflığıma kıyamadı; kimi kendini benden daha çok sevdi, gözünü bile kırpmadan coşkuma kıydı..." Insanın kendi gizli bahçesiyle ilgili pek çok şey, bu anlatımda açık seçik söylenmiştir, öze inilmişür, iç dünya dışa vurulmuştur. Daha çoğunu istemeye kimsenin hakkı yok. Bakmayın yukarıda hüzünden, acılardan bolca söz ettiğime, Ayla Erduran'ın kişiliğinden kaynaklanan, eleştirel, kendini ve çevresini sorgulayan tavır, avrıca yaramaz çocuk tavrı (belki de bir bakıma hiç büyümediği için ya da daha çoculduğunda büyümüş oluuğu için!) muziplik ve çok zengin bir iç dünyası var... Bunlar da damgasını vurmuş kitaba. "Solist sözcüğünun anJamı yalnız demektir. Solo çalmak, yalnız çalmaktır. Aslında sahnenin yılaızıdır. Ama çok doğru. Allah'ın koyduğu yerde yıldızlar daima yalnızdır. Solistlik, bütün müzik eğitimim, bütün meslek yaşamım boyunca ulaşmaya çahştığım yeruir: Orkestranın solisti olmak, fconserin solisti olmak, mevsimin, konser dizisinin, festivalin solisti... Yalnız olmaya doğru bir evrümedir bu. Bütün savaşımız solistliğe uzanan yolu kat etmek içindir. Işte belki de o yalnızlıktır ki, sahnede insana ürpertici gelir. Bütün dikkatlerin senin üstündeolmasıdır. Kusursuz olma zorunluluğudur." Sahnede, tüm spotlar onun üzerinde, tüm dikkatler oncla yoğunlaşmıştır. Onda yani solistte. " Kaçıp sığınacağın hiçbir yer yoktur. Yapayalnız, çırılçıplak ortadasındır..." O yalnızlığın derinlerinden, Ayla Erduran bize aydınlığı sunuyor, sanatın ölümsüzlüğünü sunuyor, bir de insanın harikulâdeliğini... Teşekkürler Ayla Erduran, teşekkürler Evin Uyasoğlu. • 8ahnenin yıldm '19H|||^B A ^ | , Duygu patlaması o A \/ ı c r />
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle